23 Şubat 2007 Sayı: 2007/07(07)

  Kızıl Bayrak'tan
   Siyonist İsrail’le işbirliği pekiştiriliyor
  İşbirlikçiler yeni suçlara ortak
olmaya hazırlanıyor!
  Ordu ve hükümet arasında Güney Kürdistan gerilimi...
Dinci gericiliğe ve düzenin laiklik sahtekarlığına karşı
Milliyetçilik versiyonları ve düzen medyası
8 Mart faaliyetleri ve etkinliklerinden...
 8 Mart yaklaşırken emekçi kadınlara yönelik çalışmamız üzerine...
  “Ev kadınlarına sigorta hakkı!”
  İbrahim Ethem İlaç işçisi fabrikaya kapandı...
  Haluk Gerger ile Ortadoğu’daki son gelişmeler üzerine konuştuk...
  Dışişleri Bakanı Washington’dan sonra
Suudi Arabistan’da!
  Filistin yönetimine tam teslimiyet dayatılıyor
  Yükselen bir kapitalist güç: Sosyal-emperyalist Çin
  TİB-DER Genel Kurulu gerçekleşti...
  ÇAM-DER’de birinci yıl etkinliği
  100. sayımızla sesimizi daha da
yükseltiyoruz
  “GATS, AB uyum sürecinde
meslekler nereye?”
  Yaşar Büyükanıt’ın ABD gezisi ve bir
kez daha ortaya çıkan gerçekler - M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İsrail başbakanının Türkiye ziyareti...

Siyonist İsrail’le işbirliği pekiştiriliyor

Tayyip Erdoğan’ın resmi davetiyle Türkiye’ye gelen İsrail Başbakanı Ehud Olmert, üst düzey devlet erkanıyla kapsamlı görüşmeler yaptı. Siyonist şef, Başbakan Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Necdet Sezer, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve patron örgütlerinden TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile görüşmeler yaptı.

Sermaye medyası siyonist şefin ziyaretini “hafife” alan bir tutum sergiledi. Bazıları ise sanki İsrail Başbakanı Harem üş-Şerif’te yapılan kazılarla ilgili rapor vermeye gelmiş gibi bir hava yaratmaya çalıştı. Ziyaretin asıl amacını ise, geziyle ilgili açıklamasında bizzat siyonist Başbakan kısaca özetledi. “İlişkilerin siyasi, ekonomik ve enerji alanlarında daha ileri taşınmasını hedeflediklerini” belirten Ehud Olmert, ziyareti sırasında bu çerçevedeki somut projeleri görüşeceklerini söyledi. Bu listeye silah alımı projelerini de eklediğimizde tablo genel çerçevesiyle ortaya çıkıyor.

Harem üş-Şerif üzerine demagoji

Siyonist şefin ziyaretinden birkaç gün önce ırkçı rejim Harem üş-Şerif’te yeni bir kazı başlattı. Hem provokasyona hizmet eden hem de Filistin topraklarını parça parça gaspetmeyi hedefleyen bu tür girişimler, İsrail devletinin yeni iğrenç hesaplar peşinde olduğunu gösteriyor. İsrail’in bu küstahça girişimi başta Filistin olmak üzere tüm Arap dünyasında tepkilere yol açtı, bazı ülkelerde ise kazılara karşı protesto eylemleri yapıldı.

Bu gelişmeler yaşanırken siyonizmin işbirlikçisi “müslüman başbakan” Tayyip, Filistin halkına olmasa da Harem üş-Şerif’e “sahip çıkan” pozisyonlar takınmaya başladı. Yakın dostu Ehud Olmert Ankara’ya gelme hazırlığına başladığında sahneye çıkan Tayyip Erdoğan, ”Ben yaptım oldu şeklinde bir politika izlemeye hiç kimsenin hakkı yoktur” demiş, Harem üş-Şerif’te devam eden kazı çalışmalarına son verilmesini istemişti. Tayyip bu konudaki hassasiyetlerini, Ankara ziyareti sırasında Ehud Olmert’e aktaracağını da ifade etmişti.

Siyonist meslektaşıyla kapalı kapılar ardında yaptığı uzun görüşmenin ardından basın karşısına çıkan Tayyip, Harem üş-Şerif’e verdiği “önemi” bir kez daha gündeme getirdi. İsrail Başbakanı’yla yaptığı “pazarlık” sonucu Türkiye’nin oluşturacağı teknik bir heyetin Kudüs’e gidip olayı yerinde incelemesine karar verdiklerini ilan eden Tayyip’in imdadına her zamanki gibi sermaye basını yetişti. Yalan makinesi medyanın katkılarıyla öyle bir hava yaratıldı ki, sanki Olmert-Erdoğan görüşmesinin temel gündemini Harem üş-Şerif’te devam kazı oluşturuyordu.

Harem üş-Şerif’teki kazıların bu tarzda gündeme getirilmesi, esas amacın Filistin halkının cellatlarıyla geliştirilen kirli ilişkilerin üzerine “Harem üş-Şerif örtüsü” çekme gayreti olduğunu gösteriyor.

Siyonizme hizmet emperyalist saldırganlığa hizmettir!

İsrail Başbakanı’nın Türkiye ziyareti, Ankara-Washington trafiğinin yoğunlaştığı günlere denk geldi. Bu çakışma tesadüf değil elbette. Zira Bush liderliğindeki neo-faşist çetenin emriyle üçlü şer ekseni oluşumuna katılan her iki devlet de ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki temel dayanakları arasındadır ve neredeyse attıkları her adım Washington’daki efendinin bilgisi ve onayına tabidir. Bu da merkezinde “İran’a saldırı” olan görüşme trafiğinin aynı bütünün parçalarından ibaret olduğunu gösterir.

Kıblenin Washington olması, Türk ve Yahudi burjuvalarının özel çıkarları olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Muhakkak ki, Ankara-Tel Aviv işbirliğinin geliştirilmesinden iki ülkenin egemenleri de yararlanıyor. Örneğin son dönemde Türk burjuvazisinin öne çıkan kaygısı, Yahudi lobisinin aktif katkılarıyla Ermeni soykırımı yasa tasarısının ABD kongresinde onaylanmasını engellemektir. İsrail’le geliştirilen mali, siyasi, askeri işbirliğinde de farklı çıkarların gözetildiği muhakkak. Bölgesinde halen büyük ölçüde yalıtılmış olan İsrail için ise Türkiye’yle işbirliğinin çok yönlü yararları olduğu biliniyor.

Siyonist başbakan, ilişkilerin ekonomik, siyasi ve enerji alanında ileri taşınmasından söz etti. Bunlara tank modernizasyonu ihalesi ve İran’a karşı saldırgan tutuma Türkiye’den talep ettiği destek de eklenmelidir. İsrail’in, Türk Kara Kuvvetleri’nin M-60 tank modernizasyonu ihalesini almak istediği, Ehud Olmert-Vecdi Gönül görüşmesinin de esasen bu konu üzerinde odaklandığı biliniyor. İran’ın nükleer silah geliştirmesinden duyulan “kaygıyı” da Ankara’daki işbirlikçi takımı birçok vesileyle dile getirdi/getiriyor.

Siyonist meslektaşıyla yaptığı görüşmelerin ardından gazetecilerin İran’ın nükleer programıyla ilgili sorularını yanıtlayan Tayyip Erdoğan, Lübnan, İran ve Irak’ta Türkiye’nin attığı adımların ortada olduğunu ifade ederek şunları ekledi: “Yani insani amaç dışında nükleer enerjinin zenginleştirilmesine olumlu bakmadığımızı bugüne kadar hep yineledik, söyledik. Bugün de yine aynı noktadayız. Ki biz de insani amaçlı olarak yarın böyle bir yatırımı ülkemizde yapacağız. Şu anda hazırlıklarını yapıyoruz. Ama bunun dışına çıkması ve böyle bir zenginleştirmeye gidilmesi olayına ülke olarak, bölgesel olarak olumlu bakmadığımızı yine söylüyoruz.”

Tayyip Erdoğan’ın, nükleer silah deposu İsrail’in başbakanıyla görüştükten sonra bu sözleri sarfetmesi gülünçtür. Hizmet ettiği ABD-İsrail ikilisi dünyayı nükleer silahlarla tehdit ederken, Tayyip kalkıp İran’ın yıllar sonra yapacağı varsayılan nükleer silahlara karşı olduğunu söylüyor. Tabi sermaye medyasının tezgâhında biçimlendirilen “gazeteci” taifesinden de hiçbiri kalkıp İncirlik Üssü’ndeki 90 atom bombasının akıbetini sorma cesaretini gösteremiyor.

Başbakanın sözleri, işbirlikçi Türk sermaye rejiminin de nükleer silah elde etme hevesinde olduğunun ilanıdır aynı zamanda. Bu arada Tayyip Erdoğan, Ehud Olmert’in ziyaretinin iki ülke ilişkilerine ciddi katkı sağlayacağına inandığını dile getirmeyi de ihmal etmedi.

Ankara’daki soysuz işbirlikçi takımı, “Harem üş-Şerif’e sahip çıkıyoruz” pozları takınarak toplumu oyalarken, kapalı kapılar ardında kotardıkları anlaşmalarla ırkçı-siyonistlere verdikleri çok yönlü desteği pekiştiren adım atıyor. Bu destek, bölge haklarını hedef alan emperyalist zorbaların saldırılarına dolaysız destek vermek anlamına da geliyor. Zira halkları köleleştirme projesinin temel hedeflerinden biri, “büyük İsrail” düşünün gerçekleşmesine zemin hazırlamaktır. Dinci-gerici parti dahil, Türk sermaye rejimi bütün taraflarıyla bölgeyi yangın yerinde çevirecek bu projenin hizmetindedir.

Emperyalist/siyonist güçlerin işlediği ağır suçlara ortak olan, giderek bu ortaklığı pekiştiren işbirlikçi egemenlerin bu pervasızlığına biran önce dur demek lazım. Bu sorumluluk ilerici-devrimci güçlerin, işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen halkların omuzlarındadır.