23 Şubat 2007 Sayı: 2007/07(07)

  Kızıl Bayrak'tan
   Siyonist İsrail’le işbirliği pekiştiriliyor
  İşbirlikçiler yeni suçlara ortak
olmaya hazırlanıyor!
  Ordu ve hükümet arasında Güney Kürdistan gerilimi...
Dinci gericiliğe ve düzenin laiklik sahtekarlığına karşı
Milliyetçilik versiyonları ve düzen medyası
8 Mart faaliyetleri ve etkinliklerinden...
 8 Mart yaklaşırken emekçi kadınlara yönelik çalışmamız üzerine...
  “Ev kadınlarına sigorta hakkı!”
  İbrahim Ethem İlaç işçisi fabrikaya kapandı...
  Haluk Gerger ile Ortadoğu’daki son gelişmeler üzerine konuştuk...
  Dışişleri Bakanı Washington’dan sonra
Suudi Arabistan’da!
  Filistin yönetimine tam teslimiyet dayatılıyor
  Yükselen bir kapitalist güç: Sosyal-emperyalist Çin
  TİB-DER Genel Kurulu gerçekleşti...
  ÇAM-DER’de birinci yıl etkinliği
  100. sayımızla sesimizi daha da
yükseltiyoruz
  “GATS, AB uyum sürecinde
meslekler nereye?”
  Yaşar Büyükanıt’ın ABD gezisi ve bir
kez daha ortaya çıkan gerçekler - M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Gül’den sonra Büyükanıt da Washington’un huzurunda...

İşbirlikçiler yeni suçlara ortak olmaya hazırlanıyor!

Son günlerde sermaye devleti yetkilileri yoğun bir dış gezi ve konuk ağırlama trafiği içinde. Rejimin temel kurumlarının tümü sözkonusu trafiğin bileşenleri arasında. Ortadoğu merkezli bu yoğunluğun ucu Washington’a kadar uzanıyor. Dahası savaş kundakçılarının ikametgahı Washington, yoğunluğun düğümlendiği merkezdir. Bu uğursuz hareketlilik de, Irak bataklığına saplanan halkları köleleştirme projesine yeni çıkış yolları aramakla doğrudan bağlantılıdır.

Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Washington dönüşünün hemen ardından Amerika yollarına düşmesi, Ankara’daki görevlilerin Washington-Tel Aviv merkezli projeye atfettikleri önemi göstermektedir.

Sorun, Washington’daki efendiye taleplerin iletilmesinden ibaret mi?

Resmi açıklamalara, basın huzurunda verilen demeçlere veya medyadaki “görevli”lerin yorumlarına bakılırsa, ordunun başındaki general, Türkiye’nin bazı hassasiyetlerini iletmek ve ABD rejiminden bu yönde somut adımlar atmasını istemek için Washington’a gitti. Bilindiği gibi bu hassasiyetler Ermeni soykırımı tasarısının kabulünün engellenmesi, PKK’ye karşı büyük bir askeri saldırı ve Kerkük kentinin Güney Kürdistan sınırlarına dahil edilmesinin engellenmesi şeklinde özetleniyor.

Burjuvazi adına devleti yönetenlerin bu konularda belli hassasiyetler taşıdığı biliniyor. Her ne kadar bu sorunlar pazarlık konusu olsa da, militarist kurumla peşinden giden sermaye kesimleri, bu sorunların “çözümü” konusunda halen savaş kundakçılarından destek istemektedirler. Destek isterken, 60 yıla yakın süredir “NATO’nun ikinci büyük ordusu olarak” ifa ettikleri hizmetin listesini masaya seriyorlar. Hizmet aşkının zedelenmemesi için istenen desteğin sağlanması gerektiği hatırlatılıyor.

Bush liderliğindeki savaş çetesinin, NATO’nun ikinci büyük ordusundan yeni dönemdeki beklentileri göz önüne alındığında, Ankara’daki görevlilerin dillendirdiği taleplerin tümüyle kulak arkası edildiği söylenemez. Hatta mümkün olduğu ölçüde bir takım taleplerin kısmen de olsa karşılanmaya çalışıldığı gözlenmektedir. Nitekim Washington’da basın toplantısı düzenleyen Yaşar Büyükanıt da bunu dile getirme ihtiyacı hissetmiştir.

Fakat bu kadarı hiç de isteklerin tek yanlı olduğu savını doğrulamıyor. Kaldı ki, böyle bir iddia saçmadır. Washington’dakilerin efendi olduğu hesaba katıldığında, isteklerin veya dayatmaların hangi yönden geldiğini anlamakta bir güçlük yoktur. Radikal gazetesinden Murat Yetkin, konuyla ilgili yazısında şu ifadeleri kullanıyor: Genelkurmay Başkanı’nın görüşeceği kurumlardan birinde görevli bir Amerikalı, Türk katılımcılardan Türkiye’nin beklentilerini dinledikten sonra şu basit soruyu sordu: “Hep Türkiye’nin beklentilerini konuştuk. Peki ABD’nin beklentileri konusunu hiç kendinize sordunuz mu?”

İşte meselenin düğüm noktası burasıdır; Amerika’nın Türkiye’den beklentileri ya da dayatmaları!

Neden Türk devleti için “seferber” oldular?

Türk Genelkurmay Başkanı, ABD’li askeri yetkililerin yanısıra haydutbaşı Bush’un yardımcısı ve neo-faşist çetenin başı kabul edilen Dick Cheney, Savunma Bakanı Yardımcısı Eric Edelman, ulusal güvenlik başdanışmanı Stephen Hadley, temsilciler meclisi ve Yahudi lobisinin önde gelen isimlerinden Tom Lantos gibi kişilerle de görüştü. Bu görüşmelerin “rutin” olmadığını, pekçok çevre tarafından dikkat çekici bulunduğunu sermaye kalemşörleri de dile getirdi.

Yaşar Büyükanıt’la görüşen savaş kışkırtıcılarının şeflerinin, Ermeni soykırımı tasarısının ABD kongresinden geçmesini engellemek için harekete geçtiği öne sürülüyor. Açıklandığına göre harekete geçenler bunlarla da sınırlı değil. Halkların dökülen kanıyla günden güne palazlanan silah tekelleri, İsrail savunucusu Yahudi lobisi ile bazı Yahudi dernekleri, Pentagon ve CIA şeflerinin de aynı yönde çaba harcamaya başladığı söylenmektedir.

Bu bileşen dikkat çekicidir. Zira adı geçen kişi veya kurumların tümü, büyük-Ortadoğu/büyük İsrail projesinin ne pahasına olursa olsun uygulanmasını, dahası bu uğurda sınırsız yıkım ve kitlesel kıyımlardan kaçınılmaması gerektiğini savunmaktadır. Böylelerinin, pazarlık yapmadan Türkiye için kılını kıpırdatması bile sözkonusu olamaz.

Suç zincirine yeni halkalar eklemeye hazırlanıyorlar

Washington’dan destek talep eden genelkurmay başkanlığının, neo-faşist çete ile Yahudi lobisinin önüne bazı dosyalar koyduğu belirtilmektedir. Sözkonusu dosyalarla Türkiye’nin ABD, Ortadoğu ve İsrail için taşıdığı önemin altı çiziliyormuş. Yapılan açıklamaya göre Yaşar Büyükanıt’ın ziyaretinden bir hafta önce Genelkurmay, Tom Lantos ve Yahudi lobisinin diğer üyelerine bir bilgi notu yolladı. Türkiye ve İsrail arasındaki askeri işbirliğinin tarihini aktaran bilgi notunda, halihazırda İsrail ve Türkiye arasında devam eden askeri işbirliği projeleri de sıralandı. Bilgi notunun Yahudi asıllı vekiller üzerinde etkili olduğu ve bazı vekillerin Ermeni soykırım tasarısı aleyhine döndüğü belirtiyor.

ABD savaş kurmayları önüne konan dosyalarda ise, NATO’nun ikinci büyük ordusunun sadakatle sürdürdüğü yarım asrı aşan hizmetler listesinin sıralandığı belirtiliyor. Tabii Türk ordusunun halen dünyanın birkaç bölgesinde NATO işgal gücü olarak “görev” yaptığı da hatırlatılmış. Tam da bugünlerde Afganistan’daki NATO işgal gücüne birkaç yüz Türk askerinin daha gönderileceği açıklandı. Oysa Yaşar Büyükanıt daha önce Afganistan’a tek bir Türk askerinin bile gönderilmeyeceğini öne sürmüştü.

Suç ortaklığını belgeleyen dosyaların Washington’da masaya serilmesi, Türk burjuvazisi ve onun devletinin yeni suçlara ortak olmaya hazır olduğunun göstergesi sayılmalıdır. Bu dosyaların verdiği mesaj, “biz sizinle her suçu işlemeye hazırız, ancak sizin de talep ettiğimiz desteği sağlamanız gerekiyor” şeklinde tercüme edilmektedir. Bu ise, egemenlerin bazı kırıntılar karşılığında emperyalist/siyonist saldırganların tam hizmetine gireceği anlamına gelmektedir.

Bu, egemen sınıflarla hizmetkarlarının tercihidir. Devrimci-ilerici güçlerin, Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin ve ezilen halklarının tercihlerinin farklı olduğuna kuşku yoktur ve bu fark ancak emperyalist/siyonist güçlerle işbirlikçilerine karşı kararlı bir mücadelenin yükseltilmesiyle ortaya konulabilir.