2 Şubat 2007 Sayı: 2007/04(04)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzenin şovenizm dalgasın kırmak için
devrim rüzgarını güçlendirelim!
  Kerkük çıkışının anlamı ve hedefleri
  ABD’nin hesapları ve
uşakların “muhatap” krizi!
  Demokrasi işçi sınıfının dişe diş
mücadelesiyle kazanılacaktır!
İncirlik Üssü derhal kapatılmalıdır!
İsmail Cem devlet töreniyle uğurlandı
Tecrit karşıtı eylemlerden...
 Büyük korku!.. - Yüksel Akkaya
  Karneler çöpe!
  Sağlık emekçilerinin eylemlerinden...
  Sermaye düzeninin zor yılı
  Filistin’deki çatışmanın gerisinde ABD-İsrail var
  Emperyalist/siyonist güçlerin Lübnan
halklarını birbirine kırdırma planı
  Suudi bakandan İran’a tehdit!
  Afganistan’a ek kuvvet gönderme hazırlığı
  Kadınlar mücadele ile özgürleşir!
  2007’ye girerken/4
  Programlanmış felaket! - Mumia Abu-Jamal
  GOİ, NATO ve Türkiye -
A. H. Yalaz
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

2007’ye girerken/4

IV.

2006’de Kürdistan’da önemli gelişmeler oldu, 2006 önemli gerçekleri açığa çıkardı. 2007 önemli gelişmelere gebe…

Öncelikle tespit edilmesi ve altı çizilmesi gereken temel gerçekler var. Kısaca özetlemek gerekirse:

Bir: İmralı Partisi Kongra-Gel / PKK’nin bir Kürt sorunu yoktur. Onların sözünde ve eyleminde dile gelen “Kürt sorunu”, basit bazı kırıntılarla Kürtleri bu düzene entegre etme sorunudur. Daha da önemlisi onların dilinde ve eyleminde tekrarlanan Kürt sorunu, PKK sorununu çözmenin bir kartı olarak kullanılmaktadır. Onların derdi, Kürt sorunu değil, kendi sorunları, yani PKK sorununu çözmektir; yani onların temel derdi, bu düzene kabul edilmektir!

İki: Öyle de olsa İmralı Partisi Kongra-Gel / PKK ile Kürt sorunu arasında paradoksal bir birlik vardır. Bu, iki boyutludur. Biri, geçmiş mücadeleden kaynaklanan ve onun değerleri, programı ve eylemiyle var olan paradoksal boyut; diğeri, hala mevcut teslimiyetçi ve tasfiyeci çizgisini yine Kürt sorunu bağlamında tanımlıyor olmasıdır! Bu iki temel paradoks, aynı zamanda var olan sorunların karmaşık, anlaşılması güç bir konuma gelmesini de sağlıyor. Aynı zamanda var olan yanılsamayı geliştiren ve derinleştiren bir etken…

Üç: İmralı Partisi Kongra-Gel / PKK’nin Kuzey Kürdistan sorunu ve hareketi üzerinde hemen hemen tam bir denetimi ve tekeli var. Bu, on yıllara uzanan bir iktidar sistemi biçiminde örgütlenmiş ve kurumlaşmıştır. Bu da paradoksun öteki bir yüzünü, çözüm dinamiklerinin gelişimi önünde önemli bir engeli oluşturmaktadır.

Dört: İmralı Partisi Kongra-Gel / PKK’nin Kuzey Kürdistan hareketi üzerindeki denetimi de kendi içinde paradoksaldır! İmralı ve onun uygulayıcıları ile tabandaki dinamikler her açıdan ve her yönüyle uyumlu değildir. Tabandaki dinamikler, yani Kürdistan sorununun asli dinamikleri kimi zaman İmralı’yı aşan patlamalar yaşamaktadır. Diyarbakır’da gerçekleşen serhildan bunun en somut göstergesi niteliğindedir. Yine taban dinamiklerinin sorunu kavrayışı, koyuşu ve çözüm beklentileri İmralı ile temelde çelişki oluşturmaktadır. Kürdistan devrimci dinamiklerindeki bu durum, İmralı’nın en zayıf noktasını, bir bakıma trajik paradoksunu anlatmaktadır. TC ve özel savaş aygıtını korkutan, daha katı bir çizgide ısrarını koşullayan temel etkenlerden biri de budur!

Beş: İmralı Partisi Kongra-Gel / PKK’nin denetimine ve tasfiyeci çizgisine, TC’nin katı inkârcı ve imhacı sistemine rağmen Kürdistan sorunu, bütün objektif dinamikleriyle siyasal gündemin en önemli maddesi olmaya, TC’nin iç ve dış politika önceliklerini önemli ölçüde etkilemeye, kimi noktalarda belirlemeye devam ediyor. Güney Kürdistan’daki devletleşme ve bunun etkileri, Irak ve ABD’nin bölge politikasında ortaya çıkardığı belirsizlikler, Kürdistan sorununu TC açısından daha birincil ve güncel sorun haline getirmiştir! Sorunu bir bütün olarak değerlendiren TC, PKK bahanesi ve Kerkük üzerindeki iddialarından yola çıkarak askeri müdahale dâhil çok yoğun bir politika yürütmeye çalışmaktadır. Ne kadar sonuç alacağı veya sonuç alıp almayacağı ayrı bir konudur. Ama Kürdistan sorununu iç ve dış politikasının en temel bir önceliği olarak algıladığı ve bütün dikkatini bu nokta üzerinde yoğunlaştırdığı bir vakadır!

Altı: Kuzey Kürdistan’daki egemen sınıflar, Güneydeki gelişmelerin etkisiyle, Güneyin sunduğu politik ve ekonomik avantajların da itkisiyle, Kuzeyde emperyalist sistem içinde ve onunla tam bir uyum içinde düzen içi bir çözümden yanadır, bunun için daha etkin bir politika izleme çabası içinde görünmektedir. Ş. Elçi şahsında federasyon çözüm önerisiyle partileşmeleri bu anılan gelişmenin bir ürünüdür! Aslında DTP’nin de var oluş gerekçesi düzenle barışık bir teslimiyetçi siyaseti hayata geçirmek, Kürt egemenlerini bu çatı altında toplamak ve politik temsilini sağlamaktır! Bu bir eğilim, ancak gelişme şansı son derece sınırlı bir eğilimdir! ABD’nin Ortadoğu politikası ve bunun Kürt egemenlerince yanlış okunması, Güney ve o alandaki egemen partilerin durumu ve sorunun öz dinamikleri böyle bir eğilimi teşvik ediyor. Ama öyle de olsa gelişme şansı sınırlı görünüyor.

Yedi: İmralı Partisi Kongra-Gel / PKK, Genelkurmayın iç ve dış politikası için bir bahane, önemli bir alet olmaya devam etti. İç politikada iktidar mücadelesinde, dış politikada ise Irak, Güney ve ABD ile ilişkiler konusunda hep kullanılan bir bahane oldu. Gelinen noktada ABD’nin bu konuda verdiği sözlere, “Koordinatörlük” uygulamasına rağmen bu konuda tatmin olmaktan uzak görünüyor. Kerkük ve Kandil bahanesiyle Güneye müdahale tartışmaları, Meclis gizli oturumları TC’nin gerçek niyetlerini ele veriyor: Güneye ve Kerkük’e müdahale etmek! TC’nin PKK sorununu çözmeye yanaşmamasının en önemli nedenlerinden biri, elindeki bu bahaneyi bırakmak istememesidir! Bu çizgisi ve konumuyla İmralı Partisi Kongra-Gel / PKK’ye ihtiyacı var…

Sekiz: 2006 yılı boyunca Kuzeyde yeni bir siyasal seçenek oluşturma iddia ve çabaları sürdü. Demokratik Çalışma Grubu adı altında yürütülen bu çalışmaların politik bir seçenek üretmekten uzak olduğu görüldü. Çizgi olarak devrimcilikten uzak, kadro yapısı olarak “yorgunlara” dayanan bu çabanın sonuç vermesi mümkün değildir. Farklı çevre ve kişilerin içinde yer aldığı bu çaba içinde bulunduğumuz yıl içinde de yeni toplantılarla varlığını devam ettirecek gibidir. Ancak unutmamak gerekiyor ki, Kürdistan’da siyaset yapmak, otellerin lüks salonlarında toplantılar yapmak, bol bol nutuk çektikten sonra günlük yaşamın hay huyuna karışmak değildir. Kürdistan’da siyaset yapmak, her şeyden önce ciddiyet, samimiyet ve tutarlık ister. Bunların yokluğu veya eksikliği siyasal iddianın da laf düzeyinde kalmasını sağlar.

Dokuz: Kürdistan halkı ekonomik yıkım, göçertmenin getirdiği işsizlik, yoksulluk, konutsuzluk, hastalık ve açlık gibi temel sorunlarla boğuşmayı sürdürdü. Politik baskı ve özel savaş uygulamalarının yanında ekonomik ve toplumsal sorunların ağırlığı ülkemizde yaşamı çekilmez kılmaktadır. Sömürgeci sistem ve özel savaş ile ekonomik ve toplumsal yıkım, yoksulluk ve açlık birbirini besleyen bir bütündür. Bu bütün, politik olarak Kürdistan sorununu canlı tutmakta ve kendisini patlamalı olarak dışa vurmasını koşullamaktadır. Başka bir ifadeyle, ülkemizde bütün sorunların kaynağı ve nedeni sömürgeci sistem ve egemenliğin kendisidir! Bu sistem ve egemenlik hedeflenmeden hiçbir sorunu doğru anlamak, ortaya koymak ve çözmek mümkün değildir. Toplumsal yıkım, açlık, yoksulluk ve sefalet altında inleyen Kürdistan emekçileri sömürgeci sistemi ve egemenliği hedefleyen bir mücadele perspektifine sahip bir çizgide kendilerini eylemli olarak ortaya koyduklarında her sorunu doğru anlama ve çözme şansına ve gücüne ulaşabilirler.

Ulusal kurtuluş ve toplumsal kurtuluş, ikincisi birincisine bağlı olmak üzere iç içedir! Bunu kavrayacak ve bu kavrayışı çözüm perspektifine bağlayacak toplumsal güç, emekçi sınıf ve katmanlardır. O nedenle hep tekrarlayageldiğimiz gibi, Kürdistan sorunu bir emekçiler sorunudur! Bu kadar ağır ve karmaşık sorunun çözümü ise devrimden başka bir yolla çözülemez! Yılların kanıtladığı, son bir yılın gelişmelerinin döne döne doğruladığı gerçeklik budur! Kürdistan davasında samimi ve tutarlı olanların ciddiyeti bu gerçekliği kavramakta ve bunu bir yaşam biçimine ve konumlanışına dönüştürmekte düğümlenmektedir!

On: 2006 yılının gelişmeleri, özellikle Diyarbakır serhıldanı bir kez daha gösterdi ki, Kürdistan halkının devrimci dinamikleri her şeye rağmen canlıdır, diridir! Kongra-Gel / PKK’nin yaptığı bu ateşi söndürmek, kontrol altında tutarak sıçramalı gelişimini önlemektir. Kürdistan’da devrimci bir siyasetin yokluğu kendisini çok yakıcı bir tarzda hissettirmektedir. Şu anda temel sorunumuz budur! Devrimci olan bir sorunun devrimci çizgisini bir seçenek haline getirmek, en temel görevimiz ve sorumluluğumuzdur! Bu doğrultuda yürütülen çalışmalar yetersizdir, boğuşulması ve aşılması gereken sayısız handikabın ancak devrimci sabır ve inatla aşılabileceğini de biliyoruz. Hep denir: Siyaset de doğa gibi boşluk kabul etmez! Ülkemizde devrimci siyasal bir boşluk var, sisteme cepheden duran bir devrimci seçenek boşluğudur bu. Bu boşluğun gün geçtikçe büyüme eğiliminde olduğu bir olgudur! Beliren işaretler göstermektedir ki ne yazık, bu boşluk politik İslam tarafından doldurulmaya çalışılmaktadır. Bu, ülkemiz için olduğu kadar Ortadoğu için çok önemli bir paradokstur, gelecek açısından ciddi sorunlar bağrında taşıyan bir paradoks…

V.

Dört bölüm biçiminde kısaca özetlediğimiz gelişmeler ve gelişme eğilimlerinin öğrettiği en temel gerçeklik, buna ders de denilebilir, şudur:

Ortadoğu’ya yeni bir biçim vermek isteyen ABD emperyalizmi bir çıkmazın içine girmiştir. Karşısında belli bir düzeyde direnç noktaları da var. Ancak bu direnç noktaları kendi içinde zaaflı, tutarsız, geçmişleri ile kirli ve şaibeli ve mevcut çizgileriyle halklara güven ve umut vermekten uzaktır!

Bölge çapında devrimci bir seçenek, belki de hiçbir zaman bu kadar yakıcı bir ihtiyaç haline gelmemişti. Ancak özellikle ‘70’li yıllardan sonraki uygulamalar solu ve sosyalizmi bölge düzeyinde gözden düşürmüştür. Ortaya çıkan boşluk, İran İslam Devriminin etkisiyle politik İslam tarafından doldurmuştur. Şu anda “muhalefete” damgasını vuran eğilim de budur! Ama bu eğilimin geleceği ve haklara verebileceği bir toplum projesi yoktur. Tersine El Kaide türünden ABD’nin koynunda ortaya çıkan ve gelişen eğilimler, karanlık ve şaibelidir! Bu özelliklerinin yanı sıra Ortaçağ karanlığını temsil eden eğilimlerdir. Direnmekten yana olan halkların bu gerici ve şaibeli grupların insafına ve “kurtuluş umutlarına” kalmaları tarihin garip ve anlaşılmaz cilvesidir…

Dolayısıyla bu topraklarda devrimci sosyalizmin bir seçenek haline getirilmesi yakıcı güncel bir ihtiyaçtır. Bunun olanakları, birikimi ve koşulları vardır. Bu noktada Kürdistan ve Türkiye’deki devrimci birikim ve güçler, taşıdıkları sayısız eksikliğe rağmen, bu ihtiyacı karşılamada önayak olabilirler! Bu başarılırsa, bölgemizdeki gelişmelere ve geleceğe daha bir umut ve heyecanla bakabiliriz! Halkların ve emekçilerin ufkunu karartan, beyinlerini ve ruhlarını zehirleyen ırkçı milliyetçilik, mezhepçi gericilik ve Ortaçağ karanlığına karşı özgür ve aydınlık bir geleceğin yolu da buradan geçmektedir!

Bu seçeneğin somut bir gerçek haline gelebilmesi için devrimci ve sosyalist grupların anılan tarihsel ve güncel sorumlulukla hareket etmeleri, bunu her türlü grupçu mülahazanın üstünde tutmaları gerekmektedir!

Her şeye rağmen 2007’ye ve geleceğe umutla bakıyoruz, devrimci iyimserliğimizi güncel somut görevlerimizle birleştirmeye çalışıyoruz…

30 Ocak 2007

SOSYALİST-ŞOREŞGER

(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)