2 Şubat 2007 Sayı: 2007/04(04)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzenin şovenizm dalgasın kırmak için
devrim rüzgarını güçlendirelim!
  Kerkük çıkışının anlamı ve hedefleri
  ABD’nin hesapları ve
uşakların “muhatap” krizi!
  Demokrasi işçi sınıfının dişe diş
mücadelesiyle kazanılacaktır!
İncirlik Üssü derhal kapatılmalıdır!
İsmail Cem devlet töreniyle uğurlandı
Tecrit karşıtı eylemlerden...
 Büyük korku!.. - Yüksel Akkaya
  Karneler çöpe!
  Sağlık emekçilerinin eylemlerinden...
  Sermaye düzeninin zor yılı
  Filistin’deki çatışmanın gerisinde ABD-İsrail var
  Emperyalist/siyonist güçlerin Lübnan
halklarını birbirine kırdırma planı
  Suudi bakandan İran’a tehdit!
  Afganistan’a ek kuvvet gönderme hazırlığı
  Kadınlar mücadele ile özgürleşir!
  2007’ye girerken/4
  Programlanmış felaket! - Mumia Abu-Jamal
  GOİ, NATO ve Türkiye -
A. H. Yalaz
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Filistin’deki çatışmanın gerisinde
ABD-İsrail var

Mahmut Abbas’ın geçen hafta gerçekleşen Suriye ziyareti sırasında Hamas’ın siyasi lideri Halit Meşal’le görüşmesi, Filistin’de devam eden iç çatışmaların bitebileceği beklentisi yaratmıştı. Ancak görüşme sonrası gelişmeler ters yönde oldu. Son yılların en şiddetli çatışmaları Abbas-Meşal görüşmesinin ardından gerçekleşti. Gazze Şeridi’nde günlerce süren çatışmalarda 35 kişinin öldüğü, 100’den fazla kişinin yaralandığı bildirildi.

Filistin’de gerginliğin tırmanması, kimi zaman da çatışmalara dönüşmesi emperyalist/siyonist güçlerle gerici Arap rejimlerinin Mahmut Abbas’la ekibine verdikleri desteği arttırmalarına neden oluyor. Bu durumu, denklemi tersine çevirerek de açıklamak mümkün; Abbas ve ekibine verilen destek artınca Filistin’de iç çatışmalar şiddetleniyor.

Her iki durumda da olayların aldığı vahim seyir emperyalist/siyonist güçlerin Filistin’i iç çatışmaya zorladığına işaret ediyor. Zira iktidar mücadelesi olsa da, vahşi İsrail işgali altında zulümle boğuşan Filistin’de hiçbir taraf iç savaşı kolay göze alamaz. Çatışmaların bugünkü durumu direnişi hem moral hem de fiziki açıdan kemirirken, iç savaşa dönüşmesi büsbütün yıkıcı sonuçlara yol açar.

El Fetih’le Hamas liderlerinin bu durumun farkında olmamaları mümkün değil. Nitekim her iki tarafın temsilcileri de çatışmaları sona erdirmek için çaba harcıyor. Bu çabaların göstermelik olduğu iddia edilemez. Varılan her anlaşmanın Filistin halkının önünde açıklanarak yükümlülük altına girilmesi de ciddi çaba harcandığını gösteriyor. Fakat buna rağmen hiçbir ateşkes, henüz çatışmaların bitmesini sağlayabilmiş değil. Nitekim yoğun çatışmaların ardından iki örgüt liderlerinin yaptığı toplantıda sağlanan anlaşma da işe yaramadı. Ortak basın toplantısıyla halka duyurulan anlaşmanın ömrü bir gün bile sürmedi.

Bu rahatsız edici tablo, örgütlerin iç bütünlük konusunda sorunlu olduğunu düşündürmektedir. Sanki birileri çatışmaları sona erdirmek için çaba sarfederken, başkaları çatışmaları körüklemekle meşgul. Direniş hareketleri açısından içaçıcı olmayan bu tablo, aynı zamanda emperyalist/siyonist güçlerin provokasyonları için de uygun bir iklim yaratıyor.

Çatışmaları bitirmek için arabulucu kabul edilen güçler ise ayrı bir sorun alanı. Bu misyonu çoğu zaman CIA ile işbirliği yapan Mısır istihbaratı üstleniyor. Son günlerde bu işe soyunan bir diğer güç ise Suudi Arabistan krallığıdır. Bu köhne rejimin başında bulunanlar, büyük Ortadoğu/büyük İsrail projesinin mimarları olan Bush liderliğindeki neo-faşist çetenin yakın müttefikleridir. Dahası Suudi Arabistan-Mısır rejimleri, ABD-İsrail-AB ile ortak hareket edip Filistin halkının açıkla terbiye edilmesi suçunun da ortaklarıdır. Buna rağmen Hamas’la El Fetih’in Filistin halkına kesinlikle dost olmayan bu güçlerin arabuluculuğunu kabul etmesi, tam bir handikaptır.

ABD’nin çizdiği çerçeveye uygun hareket eden Mısır-Suudi Arabistan ikilisi Hamas’a karşı El Fetih’i destekliyor. Oysa geçmişte tam tersi bir politika izliyor, El Fetih’e karşı Hamas’ı destekliyorlardı. Yani her iki durumda da Filistin halkına veya direnişine verilmiş bir destek yok. Tersine, emperyalist/siyonist güçlerin isteğine uyarak Filistin direnişinin gücünü zayıflatacak bir tutum içinde olmuş bu iki gerici rejim. El Fetih’in pragmatik, Hamas’ın İslamcı çizgileri, halihazırda bu Amerikancı rejimlere karşı tavır almalarını engelliyor.

Görünen o ki, direnişçi Filistin halkı devrimci önderliğine kavuşana kadar, siyonist işgalin yanı sıra iç sorunlardan kaynaklı da çok sıkıntı çekecektir.


ABD yönetimi İsrail’i “eleştiriyor”!

İkiyüzlülük suç ortaklığının üstünü örtemez!

İsrail ordusunun 34 gün süren vahşi saldırısında Lübnan halkı üzerine yağdırdığı misket bombaları, aylar sonra ABD rejimi ve medyasının gündemine girebildi. ABD yönetimi, “İsrail’in Amerikan yapımı misket bombalarını geçen yaz Lübnan’da sivillerin yaşadığı meskûn alanlarda kullanarak ‘muhtemelen’ iki ülke arasındaki silah anlaşmalarını ihlal ettiğini” bildirdi.

ABD Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Hizbullah örgütünü hedef alan saldırılarında anlaşmanın çiğnendiğine inandıklarını duyurdu. Ancak bu görüşün nihai bir hüküm olmadığının da altını çizdi. Pentagon’un bazı orta düzeyde yetkililer de, “İsrail’in yerleşim bölgelerinde misket bombaları kullanarak ABD’nin bu konuda getirmiş olduğu yasakları ihlal ettiğini” söylüyor. Ancak farklı düşünen yetkililer de var. Sözkonusu yetkililer, “İsrail’in bu silahları, Hizbullah tarafından yapılan füze saldırılarına karşı kendini savunmak amacıyla kullandığı, bunun da ancak teknik bir ihlal olabileceği” görüşünü savunuyor.

New York Times gazetesinin konuyla ilgili haberinde ise, bu konudaki bulguların yönetim içinde ciddi tartışmalara yol açtığı belirtildi. Haberde, tartışmaların odak noktasını Amerikan rejiminin bir müttefikini, Hizbullah’a ait füze rampalarının bulunduğu kasabalara karşı düzenlediği saldırılarda misket bombalarını kullandığı gerekçesiyle cezalandırması konusunun oluşturduğuna işaret edildi.

Sorunun gündeme gelmesi üzerine açıklama yapan siyonist rejimin sözcüleri, Lübnan halkı üzerine misket bombası yağdırarak insanlığa karşı işledikleri suçu inkâr ettiler. Oysa konunun uzmanları, aylar önce yaptıkları araştırmalarda, Lübnan’a saçılan 1 milyondan fazla patlamamış misket bombası bulunduğunu tespit etmişlerdi. Nitekim saldırı bittikten sonra, çoğunluğu çocuk onlarca insan bu bombaların patlaması sonucu hayatını kaybetmiştir.

Sağır sultanlar bile İsrail’in Lübnan’da işlediği ağır suçları biliyorken, Washington’daki görevlilerin bu suçun bulgularına yeni ulaştığı iddiasının kaba bir riyakârlık olduğu açıktır. Kaldı ki, İsrail’e her türlü desteği vererek Lübnan’da dilediği gibi yıkım ve katliam yapmasını sağlayan da ABD emperyalizmidir. Misket bombaları da Filistin, Lübnan veya diğer bölge hakları üzerine yağdırılsın diye verilmiştir İsrail’e.

Lübnan halkı şahsında insanlığa karşı işledikleri ağır suçların Pentagon görevlileri tarafından dile getirilmesi elbette Tel Aviv’deki siyonist şefleri rahatsız etti. Ancak bundan kaygılandıkları da söylenemez. Zira Washington’dan İsrail karşıtı bir karar çıkmayacağını biliyorlar.

Savaş kundakçılarının buna rağmen İsrail’in suçlarını gündeme getirmesi, Arap halklarını aldatmaya dönük çirkin bir manevradır.