2 Şubat 2007 Sayı: 2007/04(04)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzenin şovenizm dalgasın kırmak için
devrim rüzgarını güçlendirelim!
  Kerkük çıkışının anlamı ve hedefleri
  ABD’nin hesapları ve
uşakların “muhatap” krizi!
  Demokrasi işçi sınıfının dişe diş
mücadelesiyle kazanılacaktır!
İncirlik Üssü derhal kapatılmalıdır!
İsmail Cem devlet töreniyle uğurlandı
Tecrit karşıtı eylemlerden...
 Büyük korku!.. - Yüksel Akkaya
  Karneler çöpe!
  Sağlık emekçilerinin eylemlerinden...
  Sermaye düzeninin zor yılı
  Filistin’deki çatışmanın gerisinde ABD-İsrail var
  Emperyalist/siyonist güçlerin Lübnan
halklarını birbirine kırdırma planı
  Suudi bakandan İran’a tehdit!
  Afganistan’a ek kuvvet gönderme hazırlığı
  Kadınlar mücadele ile özgürleşir!
  2007’ye girerken/4
  Programlanmış felaket! - Mumia Abu-Jamal
  GOİ, NATO ve Türkiye -
A. H. Yalaz
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Büyük korku!..

Yüksel Akkaya

“Büyük Korku”, Fransız tarihçi G. Lefebvre’in 1789 yazını anlatan önemli kitabının adıdır. Devrim sonrası, 20 Temmuz-4 Ağustos 1789’da köylülerin aristokrasiye başkaldırısını ve saldığı korkuyu anlatır. Ne yazık ki bir sürü ıvır zıvır kitabın çevirilip yayınlandığı ülkemizde bu kitap hak ettiği ilgiyi görmemiştir!.. Son çeyrek yüzyıldır önce “Türk-İslam Sentezi” ile sonra bunun sadece İslamı ile ve en sonunda da Türklüğü ile toplumu “stabilize” edip, sermaye cephesi adına tahkim edenler ulaştıkları noktadan oldukça memnunken Hrant Dink’in cenazesi ile büyük korkuya kapılmışlardır. Zira, bu gösteri, taşların yerinin pek sağlam olmadığını, harcın bozuk olduğunu göstermiştir. Üstelik, H. Dink’i öldürerek milliyetçiliği daha da tahkim edip, karşı tarafa korku salıp, ürkütmek isteyenler bu kez kendi silahları ile vurulmuş, milliyetçilik bu süreçte hayli yıpranmıştır. Uzun yıllardır sesi çıkmayanlar, önce konuşmaya başlamış, ardından da yüksek sesle düşünceleri dile getirmeye başlamıştır. Milliyetçiliği aşındıran bu dalga ve tersten esen rüzgar hemen karşı tarafın gardını almasına yol açmış, “amiral gemisinin” kaptanı Ertuğrul Özkök hızla sürece müdahale ederek tartışılmaya ve sorgulanmaya başlayan milliyetçiliği rehabilite etmeye soyunmuştur. Bunda da çok başarılı olmuştur. Zira, H. Dink’in öldürülmesinden sonra yaşananlar bir büyük korkuyu da açığa çıkarmıştır: Milliyetçiliğin tam oturmamış olması ve her an aşındırılmaya açık olması. Öyle anlaşılmaktadır ki, 1960’lı yılların sonu ile 1970’li yıllarda bu topraklara ekilen sosyalist, devrimci tohumların filizleri her seferinde budansa da oldukça sağlam bir şekilde toprağa kök salmıştır ve ilk fırsatta, uygun iklimde hızla serpilip büyümektedir. İşte sermaye cephesi ile milliyetçi cenahı en çok korkutan da budur.

Tıpkı Fransız Devrimi sonrasında, taşrada köylülerin kendi korkularını yenip, evlerinden, köylerinden çıkıp, çoğalan köylüler gibi İstanbul’da da evlerinden, sokaklarından çıkanlar şehrin ana caddelerinde bir sel gibi akmıştır. Bu büyük gösteri, bir anda tehlikenin de ne kadar büyük olduğunu göstermiştir. Zira, herkesin cenaze törenine katılmasını isteyen E. Özkök, F. Altaylı gibi sermaye sözcüleri ummadıkları bir başkaldırı ile karşılaşmışlardır. Onlar, bir kırk-elli binlik gösteriyi makul buluyordu; akıllarından yüzbinlerin başkaldırısı geçmiyordu. Kuşkusuz, sorun sadece sayı değildir. Sorun, yıllardır, sindirilmiş olan bir kitlenin, Türkiye’de çok duyarlı olan ve çekinilen bir konuda isyan etme cesaretini göstermesidir, ki, bir büyük korkunun yenildiğini, büyük bir güvenle hareket edildiğini gösterir. İşte, “Hepimiz Ermeni’yiz” düşüncesine karşı çıkışın arkasında da bu korku ve kaygı yatar. Yoksa, herkesin Ermeni olduğu korkusu değil!

H. Dink’in cenaze törenindeki salınan büyük korkunun tersine çevrilmesi için, kuşkusuz, yeni bir milliyetçi dalganın yükseltilmesi gerekecekti. Bunun için de milliyetçilik temelli en ufak eyleme bile büyük önem verilerek, ilk sayfalara ve ilk haberlere taşınması gerekiyordu. Nitekim, çok beklemek gerekmedi. Gazeteler ve televizyonların haber bültenleri bu tür haberler ile dolmaya başladı. Böylece, milliyetçiliğin taşları yeniden örtülmeye, çözülen harcı yeniden karılmaya başlandı. Ne fayda! Ok bir kez yaydan çıkmıştır. Şimdi, emekçilerin, yalnız olmadıklarını gösteren bu büyük gösteriden dersler çıkarak, daha büyük bir güvenle mücadeleye dört elle sarılmaları gerekmektedir. Milliyetçi rüzgarları tersine çevirecek büyük güç sınıf mücadelesinde yatmaktadır.

Tarih devam ediyor, sınıf mücadelesi de