2 Şubat 2007 Sayı: 2007/04(04)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzenin şovenizm dalgasın kırmak için
devrim rüzgarını güçlendirelim!
  Kerkük çıkışının anlamı ve hedefleri
  ABD’nin hesapları ve
uşakların “muhatap” krizi!
  Demokrasi işçi sınıfının dişe diş
mücadelesiyle kazanılacaktır!
İncirlik Üssü derhal kapatılmalıdır!
İsmail Cem devlet töreniyle uğurlandı
Tecrit karşıtı eylemlerden...
 Büyük korku!.. - Yüksel Akkaya
  Karneler çöpe!
  Sağlık emekçilerinin eylemlerinden...
  Sermaye düzeninin zor yılı
  Filistin’deki çatışmanın gerisinde ABD-İsrail var
  Emperyalist/siyonist güçlerin Lübnan
halklarını birbirine kırdırma planı
  Suudi bakandan İran’a tehdit!
  Afganistan’a ek kuvvet gönderme hazırlığı
  Kadınlar mücadele ile özgürleşir!
  2007’ye girerken/4
  Programlanmış felaket! - Mumia Abu-Jamal
  GOİ, NATO ve Türkiye -
A. H. Yalaz
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Emperyalist/siyonist güçlerin Lübnan halklarını birbirine kırdırma planı

Emperyalist/siyonist güçlerle işbirlikçileri Lübnan’da yeni bir iç savaşı kışkırtma sürecini başlatmış görünüyor. Başını Hizbullah’ın çektiği muhalefetin 23 Ocak’ta gerçekleştirdiği genel grevi provoke etmeye çalışan Amerikancı güçler, düzenledikleri saldırılarla üç kişiyi katlederek çatışmayı silahlı boyuta taşıma niyetini ortaya koydular.

Muhalefet provokasyonları önlemek amacıyla eylemlerine bir süre ara verdiği halde, çatışmalar genel grev sonrası günlerde üniversite kampusu ve mahallelere taşındı. Çatışmaların yayılması üzerine çağrıda bulunan Hizbullah yönetimi, taraftarlarının sokakları terk etmesini istedi. Bu gelişme üzerine 14 Martçıların başı Saad Hariri de kendi güçlerine sokaktan çekilme çağrısında bulundu. Ordu ve polisi Beyrut sokaklarına salan hükümet ise sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Beyrut’tan yansıyan manzaralar, pek çok çevre tarafından iç savaşın başlangıcı olarak değerlendirildi. Amerikan işbirlikçisi güçlerin saldırıya geçmesi ise İran’a dönük saldırı hazırlığının provası kabul ediliyor. Bunun nedeni, Hizbullah-İran ilişkilerinin iyi olması ve Lübnan’da patlak verecek bir iç savaşın ancak ABD-İsrail ikilisinin işine yarayabilecek olmasıdır.

Lübnan’a yapılan “bağış” mı, iç savaşın finansı mı?

AB’den BM’ye, ABD’den İsrail’e, Amerikancı Arap rejimlerinden Türkiye’ye… Çok geniş bir yelpaze oluşturan gerici güçler Fuad Sinyora başkanlığındaki hükümeti destekliyor. Bu desteğin altında yatan esas neden, İsrail savaş makinesinin tasfiye etmeyi başaramadığı Lübnan direnişini pasifize etme hesaplarıdır. Oysa verili durumda pasifize etmek bir yana, seçim yapılırsa -ki muhalefetin temel taleplerinden biri de seçimdir- Hizbullah’la destekçilerinin zafer kazanmaları ihtimali çok yüksektir. Bu ise emperyalist/siyonist güçlerin Lübnan’a dair en büyük korkularıdır. Önemli ölçüde yıpranmasına rağmen hükümetin “milli birlik hükümeti” kurma veya erken seçime gitmekten kaçınmasının nedeni de budur.

ABD-İsrail işbirlikçisi 14 Martçılar’ın dış destek olmadan direnişle baş etmeleri mümkün olmadığı için, Paris Konferansı’nda biraraya gelen 40 ülke temsilcisi, Lübnan hükümetine 8 milyar dolar civarında “bağış” yapma sözü verdi. Başını ABD, AB, Suudi Arabistan gibi gerici güçlerin çektiği “bağışçılar” arasında Türkiye de var. Türkiye’yi temsilen konferansa katılan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, hükümet ve sivil toplum kuruluşları olarak Lübnan’a 20 milyon doların üstünde yardım yaptıklarını söyledi ve Lübnan hükümetine “yine hibe olarak 10 milyon dolar vermeyi taahhüt ettik” dedi.

Beyrut’ta yaşanan çatışmalarla aynı gün gerçekleşen Paris Konferansı’nda en “cömert” rejimin Suudi Arabistan olması dikkat çekti. Bu kokuşmuş şeriatçı rejim, ABD-İsrail ikilisinin istediği yönde mezhep kamplaşmalarını körükleyenlerin de başını çekiyor. Gazze Şeridi’nde 1.4 milyon “Sünni” Filistinli’nin soykırıma tabi tutulmasını izlemekle kalmayan, Filistin halkının celladı İsrail rejimiyle işbirliği yapan da bu aynı şeriatçı rejimdir. İran’ı hedef gösterirken “Sünnilerin hamisi” pozlarına giren Suudi Krallığı, İran’la ilişkileri iyi olan ama daha önemlisi siyonizme karşı direnişin simgesi haline gelen Hizbullah’ın da tasfiye edilmesi için 14 Martçılar’a destek veriyor. Tabii Mısır ve Ürdün rejimleri de Suudi Krallığı’nın izinden gidiyor.

Hizbullah’ı iç savaşa çekme çabaları

İsrail savaş makinesinin vahşi saldırısına karşı Lübnan ordusu hiçbir şey yapamazken, Lübnan direnişi kudurgan siyonistleri püskürterek, unutamayacakları bir ders vermişti. Buna karşın Hizbullah liderleri silahlarını Lübnan’ın içine doğrultmayacaklarını defalarca dile getirmişler, bu sözlerine sadık kalmak için özen göstermişlerdi. Bu özeni kışkırtıcı ve provokatif pek çok girişime rağmen korudular.

Beyrut Arap üniversitesi öğrencilerine yapılan saldırı, son aylardaki en provokatif girişim olarak değerlendirildi. Genel grevde üç kişinin öldürülmesinden bir gün sonra gerçekleşen saldırı, belli ki, iç savaş ateşini yakacak bir kıvılcım olarak planlanmış. Nitekim çatışmalar, “Lübnan’da iç savaş bir kez daha başlıyor” değerlendirmelerine konu oldu.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın olaylara dair açıklaması, kanlı oyunun Lübnanlılar için bir sır olmadığını ortaya koydu. Aşura törenleri sırasında konuşan Hizbullah lideri, Lübnan’daki bazı oluşumların İsrail’le işbirliği yaptığını ve Sünnilerle Şiiler arasında “fitne çıkarmaya” çalıştığını ifade etti.

“Kimse bizi bu olayların kendi kendine geliştiğine ikna etmeye çalışmasın” diyen Nasrallah, “Sünni ve Şiilerin ortaklaşa bulunduğu üniversitede Şii kız ve erkek öğrencilere yapılan saldırılara halkın şiddetli cevap vermesi, böylelikle Hizbullah ve Emel’in sokağın kontrolünü kaybetmesi ve Sünni Şii çatışması çıkması bekleniyordu” şeklinde konuşarak saldırıyı teşhir etti.

“Vefakârlık direnişi ve direnişin silahını korumamızı gerektirmektedir. Bu şeytanlardan hiçbirinin bu silahı içeriye çevirmelerine izin vermeyin ki bu İsrail’e hizmet olur” dedi.

Hizbullah’ın sahip olduğu direnme kapasitesine rağmen iç çatışmadan uzak durması, yapılan açıklamaları ikna edici kılıyor. Zaten saldırılara benzer şekilde karşılık verilmiş olsaydı, büyük ihtimalle iç savaş patlak vermiş olacaktı ki, bu Lübnan’ın bir kez daha emperyalist/siyonist güçlerin iğrenç planları için harabeye çevrilmesi anlamına gelecekti. Bundan dolayı Hizbullah’ın -ciddi bir zorlanmayla karşılaşana kadar- iç savaşı engelleme yönlü tutumunu sürdürme ihtimali yüksektir.

ABD-İsrail işbirlikçisi 14 Martçılar açısından da iç savaşın çok tercih edilebilecek bir yol olduğu söylenemez. Zira böyle bir deneyiminden geçen bu güçlerin Lübnan’ı nasıl bir cehennemin beklediğini bilmemeleri olası değildir. Buna rağmen iç savaşı kışkırtacak girişimlerde bulunmaları, ancak emperyalist/siyonist güçlerin direktiflerini yerine getirecek kadar soysuzlaşmış olmalarıyla açıklanabilir. Paris Konferansı’nda 14 Martçılar’a 8 milyar dolar civarında rüşvet vaadedilmesini de bu soysuzlaşmadan bağımsız düşünmemek gerek.

Mezhep çatışmalarını kışkırtarak Arap halklarını birbirine kırdırma planını devreye koyan emperyalist/siyonist güçler, Irak’ın ardından bu kanlı zincirin Lübnan halkasında da yangını körüklüyorlar. Maşa olarak kullanılabilecek güçler de emre amade görünüyorlar. Bu nedenle, Hizbullah’ın aksi yöndeki tutumunun, Lübnan’da iç savaşı engellemesi zor görünüyor.

Lübnan halklarının tepesinde dolaşan zehirli bulutlar, her türden emperyalist/siyonist planı bozmak için halkların devrimci birliğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha tüm yakıcılığıyla ortaya koymaktadır.