2 Şubat 2007 Sayı: 2007/04(04)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzenin şovenizm dalgasın kırmak için
devrim rüzgarını güçlendirelim!
  Kerkük çıkışının anlamı ve hedefleri
  ABD’nin hesapları ve
uşakların “muhatap” krizi!
  Demokrasi işçi sınıfının dişe diş
mücadelesiyle kazanılacaktır!
İncirlik Üssü derhal kapatılmalıdır!
İsmail Cem devlet töreniyle uğurlandı
Tecrit karşıtı eylemlerden...
 Büyük korku!.. - Yüksel Akkaya
  Karneler çöpe!
  Sağlık emekçilerinin eylemlerinden...
  Sermaye düzeninin zor yılı
  Filistin’deki çatışmanın gerisinde ABD-İsrail var
  Emperyalist/siyonist güçlerin Lübnan
halklarını birbirine kırdırma planı
  Suudi bakandan İran’a tehdit!
  Afganistan’a ek kuvvet gönderme hazırlığı
  Kadınlar mücadele ile özgürleşir!
  2007’ye girerken/4
  Programlanmış felaket! - Mumia Abu-Jamal
  GOİ, NATO ve Türkiye -
A. H. Yalaz
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Afganistan’a ek kuvvet gönderme hazırlığı

Kapitalist/emperyalist düzenin vurucu gücü NATO, Afganistan işgalinin sorumluluğunu ABD ordusundan devralır almaz ek kuvvet talebinde bulunmuştu. O zaman Türkiye dahil birçok NATO üyesi ülke bu talebe olumlu yanıt vermekten kaçınmıştı. İşgalci güçlerle işbirlikçilerinin başkent Kabil’i bile kontrol etmekten aciz olduğu göz önüne alındığında, bu ülkeye ek asker göndermenin hiçbir cazip tarafı olmadığı kendiliğinden anlaşılır. Buna rağmen NATO’nun talep ettiği ek kuvvet, gecikmeli de olsa Afganistan’a gönderilmişti.

Aradan geçen birkaç ay NATO güçlerinin aczine derman olmadığı gibi, işgalci güçlerin kayıpları bu sürede artış gösterdi. Dahası, NATO birlikleri için durum giderek vahim bir hal alıyor. Haliyle bu durum, ek kuvvet talebinin bir kez daha gündeme gelmesini kaçınılmaz kılıyor. Nitekim geçen hafta Brüksel’de toplanan NATO üyesi ülkelerin Dışişleri Bakanları, bu kez nazlanma yoluna gitmeden talep edileni karşılama konusunda mutabakata vardı.

Üç bin askerini NATO emrinde “hazır kıta” olarak bekleten Türkiye’yi NATO toplantılarında temsil eden Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Türkiye’nin Afganistan konusunda “elinden geleni yapmaya” devam edeceğini söyledi.

Brüksel’de basın mensuplarının karşısına çıkan Abdullah Gül, şöyle konuştu:

“NATO’nun Afganistan’da yürütmekte olduğu ISAF harekâtı bütün ülkeye yayılmış durumdadır. Uluslararası toplum, Afganistan’ın yeniden terör ve aşırı ideolojiler için bir melce haline gelmesini arzu etmemektedir.

Türkiye, tarihten kaynaklanan dostane ilişkiler içinde bulunduğumuz bu ülkenin yeniden huzura kavuşması ve sürdürülebilir bir yeniden yapılanma hamlesine girişebilmesi için elinden gelen yardımı yapmaya devam etmektedir.”

Görüldüğü üzere Türkiye, Afganistan’a yapmaya devam ettiği “yardım”ı, sırası geldiğinde işgal gücü ISAF’a komuta ederek, komuta başka ülkede olduğunda emrine asker vererek sağlamaktadır. Bilindiği gibi önce Amerikan ordusu, ardından NATO komutasında devam eden Afganistan işgali 5. yılını geride bırakmış, ancak “ülkenin yeniden huzura kavuşması” mümkün olmamıştır.

Halkların, üzerlerine yağdırılan bombalarla “huzura kavuşturulacağı”nı söyleyecek kadar arsızlaşan zihniyetin temsilcileri, kavramlara ifade ettiklerinin tam tersi anlamlar yükleyerek dünyayı aldatmaya çalışıyor. Ancak Afganistan’dan yansıyan harabeye çevrilmiş ülke resmi, işsizlik, yoksulluk, ISAF komutasında bombalanmış mahalle ve köyler türünden manzaralar, medyanın katkılarıyla sürdürülen yalan seferini boşa düşürüyor.

Hal böyleyken, işgal güçlerinin Afganistan’da uğradıkları başarısızlığa buldukları “çözüm”, işgalin sona erdirilmesi değil, NATO birliklerinin takviye edilmesi oldu. Brüksel toplantısının ardından açıklama yapan savaş aygıtı NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheferr, Afganistan’da gelecekte daha fazla asker konuşlandırabileceği konusunda iyimser olduğunu söyleyerek bu durumdan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Yeni birliklerle takviye edilecek NATO güçlerinin daha yıkıcı saldırılara girişeceğine, daha çok yıkım, daha çok katliam yapacağına kuşku yoktur. Buna karşın NATO’nun zafer kazanacağına inan yok. Örneğin, Orta ve Güney Asya’dan sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Boucher bile, ‘”Afganistan’da büyük bir saldırıyla yüzyüze geleceğimizi, bahar aylarının zor, kanlı ve tehlikeli olacağını tahmin ediyorum” diyebiliyor.

Taliban tarafından yapılan açıklamalar da bu savaş kundakçısını doğrular niteliktedir. Üst düzey Taliban komutanlarından Molla Hayat Han, Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada, “Taliban bu yaz gerilla ve intihar saldırılarını artıracak” dedi.

Toplam intihar komandosu gücünün yüzde 40’ına tekabül eden 2 bin intihar bombacısının hazır durumda olduğunu ifade eden Taliban yetkilisi, “Hazırlıklarımız büyük ölçüde tamamlandı, şimdi harekete geçmek için yazın gelmesini bekliyoruz. Bu yabancı askerler açısından en kanlı yıl olacak” dedi.

Görünen o ki, 35 bin civarında işgalci asker, savaş uçakları, tanklar ve zırhlı araçlarla Afganistan’ı “huzura kavuşturma” seferini sürdüren zorbalar, bu “ulvi” emellerine ulaşmadan, tıpkı Irak’ta olduğu gibi bataklık içinde çırpınmaya başlayacaklar.


İngiliz polisinden seri katile 80 bin sterlinlik “ödül”

Her kapitalist devlet, aynı zamanda bir kirli savaş aygıtıdır. Bunun açığa çıkması için, kirli savaşı “gerekli” kılan koşulların oluşması yeterlidir. Sözkonusu koşulların oluşması için, ya toplumsal muhalefet dalgasının kabarması (tıpkı 1970’li yıllar Türkiye’sinde olduğu gibi) ya da özgürlüğü uğruna direnen bir halkın (örneğin 1990’lı yıllarda Kürdistan’da olduğu gibi) rejimi sıkıştırmaya başlaması yeter. Bu aşamadan sonra burjuva “hukuk devleti” kendi yasalarını bir kenara iter ve esas işlerini, pekçok alanda mevzilenen tetikçileri eliyle, tabi illegal yöntemlerle halletmeye başlar.

Kapitalizmin bu iğrenç suretinin yalnızca Türkiye gibi kontralaşmış rejimlere has olduğunu düşünmek ciddi bir yanılgıdır. NATO’nun Avrupa çapında kurduğu Gladio yeraltı örgütlenmesi, bu kuralın tüm kapitalist devletler için geçerli olduğunu en naif liberallere bile göstermiştir.

Burjuva “demokrasisi”nin nispeten yerleşik olduğu İngiltere, bu açıdan çarpıcı bir örnek teşkil eder. Bu kadim sömürgeci devletin kirli savaş uzmanı olmasının temel nedeni, İrlanda sorunudur. İrlanda halkı özgürlüğü için direndikçe, İngiliz burjuvazisinin zor aygıtı, kirli savaş taktiklerine daha bir sarılmıştır.

İngiliz devletinin suçlarını ortaya çıkaran birçok belge daha önce ifşa edilmişti. Bu konuda yeni yayınlanan resmi bir raporda, İngiliz polisine muhbirlik yapan Protestan/faşist bir çetenin üyelerinin 1990’lı yıllarda 10’dan fazla cinayet işledikleri belirtiliyor. Cinayet şebekesinin cezadan muaf tutulacağı konusunda güvence aldığının saptandığı raporda, İngiliz polisinin seri bir katile cinayetleri için yaklaşık 80 bin sterlin ödediği belirtiliyor.

Kuzey İrlanda Polisi’ni denetleyen Nuala O’Loan tarafından hazırlanan raporda, İngiltere yanlısı faşist/paramiliter Ulster Gönüllüler Gücü üyelerinin polisçe korundukları da vurgulanıyor.

Üç yıl süren bir çalışmadan sonra açıklanan raporun hazırlanması sürecinde 100’den fazla emekli ya da halen görevde bulunan polisle görüşüldüğü belirtiliyor. Buna karşın açığa çıkan iğrenç cinayetlerin failleri hakkında herhangi bir soruşturma açılmayacak. Çünkü savcılar rapordaki bulgularla ilgili olarak kimseyi resmen suçlamamayı kararlaştırmış bulunuyor. İngiltere’nin Kuzey İrlanda’dan sorumlu bakanı Peter Hein raporda aktarılanlar hakkında soruşturma açılması yönündeki çağrıları reddetti.

Böylece İngiliz devleti, “cezadan muaf tutma güvencesi” verdiği seri katillerine sadık kaldığını göstermiş oldu. Sadakatin sırrı, deneyimli İngiliz burjuvazisinin her an yeni seri katillere ihtiyaç duyabileceğinin farkında olmasındadır