26 Ocak 2007 Sayı: 2007/03(03)

  Kızıl Bayrak'tan
   Ermenilerin yüz yıllık yalnızlığında bir gedik açıldı... Gerisi mutlaka getirilmelidir!
  Hrant Dink’i uğurlama
töreninden yansıyanlar
  Cinayetin gerisinde devletin kirli ve karanlık odakları var!..
  Güvercin Kasapları’nın sefaleti - Haluk Gerger
Onbinler Hrant Dink’i uğurladı...
Yurtdışında Hrant Dink’in katledilmesi protesto edildi...
Mecliste Irak ve Kerkük için gizli oturum
 “Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun!”
  Devlet sonunda geri adım atmak zorunda kaldı....
  Sınıf hareketi...
  Latin Amerika: 2006 yılından kesitler...
  Sendikal hareketin durumu/1
  İran emperyalist-siyonist saldırıya
karşı hazırlanıyor!
  Güney Irak’ta işgalcileri hedef alan saldırılar artıyor
  Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu 8 Mart’a doğru adımlarını hızlandırıyor…
  Bir emperyalist yeniden yapılandırma projesi: Geniş Ortadoğu İnisiyatifi-2
  2007’ye girerken/3
  Kendi uşağını asmak!
Mumia Abu-Jamal.
  Burjuva eğitim sistemi gençliğin gelecek özlemini öğütüyor!
  Havaya inat şarkı söylemek...
Bertolt Brecht
  Ruh halimin güvercin tedirginliği - Hırant Dink
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Havaya inat şarkı söylemek...

Bertolt Brecht

Şarkı söylemek gelir mi insanın dilinden şimdi, karanlık havalarda şarkı söylenir mi? Zaman her şeyi unutturuyor işte… Onca yaşanmışlık, tarihe, düne, bugüne damgasını vuran olaylar masal gibi geliyor şimdi. Tarih tanıklığı kadar kirli, tarih olayları kadar yalan, tarih kalem kadar kılıç! Oysa gerçekler de vardır tarihe inat, gerçekleri yazan kalemler de vardır kılıçlara inat! Bu kent içini ısıtmıyor, hava sisli ve soğuk. Sanki bütün şehir birden yanıyor ve dumanı bize ulaşan. Tank sesleri, tüfeklerden çıkan seslerin oluşturduğu orkestra şehrin radyosundan yankılanıyor. Müzik eşliğinde dizeleriyle tanışıyoruz… Savaş ortasında, savaşın içinden dizeleriyle ayakta kalıyoruz. Savaş yıllarına rağmen şiirlerinde hep umut var. Müziği anlamsız kılan bir umut var hem de. Aslında anlamsızlığın içindeki nedenleri anlatan dizeleriyle savaşlara meydan okuyor o!

“Doğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı yağmurun,

Bulutların rüzgârla sökün ettiği.

Ama savaş öyle değil, savaş rüzgârla

gelmez;

Onu bulup getiren insanlardır.

Duman tüten topraktan bahar boyunca,

Dökülüp yükselir birden gökyüzü.

Ama barış ağaç değil, ot değil ki

yeşersin:

Sen istersen olur barış, istersen

çiçeklenir.”

Bertolt Brecht, Almanya’nın taşra kentlerinden Augsburg’ta doğar. Orta öğrenimini Almanya’nın savaşa hazırlandığı yıllarda geçirir. İlk edebi girişimi lisede Alman milliyetçiliğini küçük düşüren bir denemesidir ve karşılığı bir kınama cezasıdır. Aldığı kınama cezaları pek bir işe yaramaz ve lise yıllarında şiirler yazar. Şiir yazmasının yanı sıra hep sınıftan yana bir duruşu vardır ve bunu oyunlarına, şiirlerine yansıtır.

Brecht tiyatro anlayışında yeni bir çığır açar. Faşizan eğilimlerin güçlendiği, insanların hayatına doğrudan etkide bulunduğu bir dönemde sanatsal olma kaygısının savunulmasından çok politik olmak gerektiğini savunur. Sonrasında liselerde, fabrikalarda, başrolü “sıradan” insanların oynadığı kısa oyunlar yazar. Birey kavramı yerine toplumsal mücadelenin ürünü olan insan kavramını temel alır. Politika ile tiyatronun ilişkisini önümüze sürer. Brecht, “Tiyatro, edindiği teknik olanaklarla, ya bütün artistik amaçlardan kendisini arındıracak ve politikanın hizmetine girecektir, ya da kendisini yaşadığı çağın toplumsal sorunlarını derinlemesine tartışmaktan alıkoyacak ve bütünüyle artistik amaçlara yönelecektir” demiştir. Ve O’nun tiyatrosu tercihini daha başından yapmıştır.

Brecht olanlardan şikâyet etmek yerine taşın altına elin sokulması gerektiğini düşünür ve şiirlerinin altında yatan umudun kaynağı da budur.

“İyi insan olacağınıza,

öyle bir yere götürün ki dünyayı, iyilik beklenmesin!

Özgür insan olacağınıza,

öyle bir yere götürün ki dünyayı,

kavuşsun özgürlüğe herkes,

özgürlük sevgisi geçersiz olsun!

Akıllı insan olacağınıza,

öyle bir yere götürün ki dünyayı,

akılsızlık zararlı olsun!”

Brecht birçok kez sınır dışı edilip, birçok kez ölümle burun buruna gelmiştir. Tüm şiirlerini sürgünde yaşadığı yıllarda yazmış ve tüm şiirlerini antifaşist mücadeleye adamıştır. 1935’de Alman vatandaşlığından çıkarılmıştır. Almanlar’ın Danimarka’ya girmeleri üzerine oradan Finlandiya’ya ve oradan da ABD’ye sığınmıştır. Bu süre zarfında oğlu savaşta Doğu Cephesi’nde ölmüştür. ABD’deki oyunu “Galileo Galilei” Amerikan karşıtı bulunup sınır dışı edilmiş, oradan İsviçre’ye gelmiş ve daha sonra Doğu Almanya’ya yerleşmiştir. Hayatı antifaşist mücadele içerisinde geçen büyük şair 1956 yılında kalp krizi sonucu hayata gözlerini yummuştur.

“Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı, ama pişiren kimler zafer aşını?”

Zafer aşını pişirenlerden biri o. Yaşamını antifaşist mücadeleye adıyan binlerce yıldızdan biri. Görebilmek için o güzel günleri, şiirlerine yaslandığımız zamanları, kızıl bayraklarla donattığımız tarihe kızıl harflerle yazabilmek için adlarını bugün yollarından gidiyoruz. Taşın altına elimizi sokuyoruz ve bize bıraktıkları mirasa sahip çıkıyoruz. Ve bütün karanlığa rağmen şarkı söylüyoruz bütün gücümüzle. Usta şairi yine kendi sözleriyle bir kez daha saygıyla anıyoruz.

“O karanlık zamanlarda

Şarkılar söylenecek mi yine?

Söylenecek yine de şarkılar

Karanlık zamanlar üstüne!”

G. Umut

(Liselilerin Sesi’nin Ocak ‘07 tarihli son

sayısından alınmıştır...)