26 Ocak 2007 Sayı: 2007/03(03)

  Kızıl Bayrak'tan
   Ermenilerin yüz yıllık yalnızlığında bir gedik açıldı... Gerisi mutlaka getirilmelidir!
  Hrant Dink’i uğurlama
töreninden yansıyanlar
  Cinayetin gerisinde devletin kirli ve karanlık odakları var!..
  Güvercin Kasapları’nın sefaleti - Haluk Gerger
Onbinler Hrant Dink’i uğurladı...
Yurtdışında Hrant Dink’in katledilmesi protesto edildi...
Mecliste Irak ve Kerkük için gizli oturum
 “Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun!”
  Devlet sonunda geri adım atmak zorunda kaldı....
  Sınıf hareketi...
  Latin Amerika: 2006 yılından kesitler...
  Sendikal hareketin durumu/1
  İran emperyalist-siyonist saldırıya
karşı hazırlanıyor!
  Güney Irak’ta işgalcileri hedef alan saldırılar artıyor
  Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu 8 Mart’a doğru adımlarını hızlandırıyor…
  Bir emperyalist yeniden yapılandırma projesi: Geniş Ortadoğu İnisiyatifi-2
  2007’ye girerken/3
  Kendi uşağını asmak!
Mumia Abu-Jamal.
  Burjuva eğitim sistemi gençliğin gelecek özlemini öğütüyor!
  Havaya inat şarkı söylemek...
Bertolt Brecht
  Ruh halimin güvercin tedirginliği - Hırant Dink
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kendi uşağını asmak!

Mumia Abu-Jamal

Saddam Hüseyin suçlarından dolayı Washington’daki emperyalist finansörlerinin gözünden düşmedi. Tam tersine; onların kararları doğrultusunda iş görüyordu.

Aynı zamanda ABD’nin silahlı kuvvetlerinin başkomutanı da olan Başkan George W. Bush Irak’taki isyan bölgelerine daha fazla asker gönderme kararı aldı. Washington’daki emperyalist finansörlerinin gözünden düşen ve Irak’a yönelik hareketin sembolik figüranı olan Saddam Hüseyin’i kısa süre önce, hakaretler eşliğinde Muktada El Sadr’ın Şii Mehdi ordusu mensubu maskeli cellatlarına idam ettirdi.

Saddam, ne muhalif Şiiler’i öldürmesinden, ne de kendi halkına yaptığı işkenceden dolayı idam edildi. Yargılandığı olaylarda bile ABD temsilcileri ellerini sıktılar, kucaklayıp şakalaştılar. Bağdat’ın bu sevilen misafirleri arasında Ronald Reagan hükümeti içerisinde yer alan Donald Rumsfeld de vardı. O da Saddam Hüseyin ile anlaşmalar imzaladı ve ABD ürünü olan kitle imha silahlarına varana kadar savaş malzemesi gönderdi.

Eğer Saddam insanlığa karşı suç işlemiş ise, ya onu yönlendiren ve teşvik eden çok sayıdaki Amerikalı ne olacak? Ülkesini silahlarla donatan ve böylece muazzam kârlar elde eden batılı silah şirketlerine ne olacak?

Saddam Hüseyin’i İran’a karşı kışkırtmış olan, ve komşu ülkeye karşı o uzun ve vahşi savaş süresince silah nakliyatını güvence altına alan; Iraklı Şii çoğunluğu korkunç hükümdarlığı ile baskı altında tutmasına göz yumanların, onu tam da kendisinden beklenilenden dolayı ölümle cezalandırması sindirilmişliğin göstergesidir.

Saddam Hüseyin 1982 yılındaki insan hakları ihlalinden dolayı ölüm cezasına çarptırıldı. O zaman neden ABD 1984 yılında onun rejimi ile diplomatik anlaşmalar imzaladı? 2003 yılında New York’ta “Behind the Iraq” adı altında ilginç bir kitap yayınlandı. Kitapta, Hindistanlı aktivist grup Research Unit for Political Economy (RUPE), ABD’nin Irak ile ilişkilerini, Irak ordusunun İran’a karşı kimyasal kullandığı BM tarafından tastik edildiği halde, yeniden geliştirildiğini anlatıyor. Gerçekten de 1986 yılında BM Güvenlik Konseyi’nin Irak’ı İran ordusuna karşı kimyasal silah kullanmaktan ötürü mahkum etme girişimi ABD tarafından veto edilerek engellenmişti.

RUPE grubu İran’a karşı savaşta Irak’ı silahla donatmanın ne kadar kârlı olduğunu izah ediyor: “O dönem Irak ile canlı ticaret gerçekleştirilmişti”. İngiltere de Fransa gibi Irak’a silah satışı yapan en önemli ülkelerden biri oldu. Irak, Portekiz, Fransa ve İtalya’dan uranyum ithal ediyordu ve Almanya’nın yardımı ile de uranyumu zenginleştirmeye başladı. ABD ise Irak’ın savaşı yaygınlaştırması için Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi müvekkil devletlerin Irak’a kredi vermelerini sağlıyordu. ABD rejimi (1988 yılında kimyasal saldırılarda da kullanılan) “tarlaları ilaçlama sistemi ile donatılmış” helikopterler ihraç etti, Dow Chemicals tekeline yine sonradan insanlara karşı kullanılan kimyasal ürünlerini ihraç etmesine izin verdi. Iraklı pilotların ABD hava kuvvetleri subayları tarafından (1986 yılında) desteklenmelerine müsaade etti ve Irak roketlerinin menzilinin uzatılmalarını sağlayan teknolojinin (1988 yılında) ihraç edilmesini onayladı. Ekim 1987 ve Nisan 1988 yılında ABD’nin bizzat kendisi İran gemi ve petrol rafinerilerine saldırı gerçekleştirdi. “Bu yardım ve teşvik etmek değilse nedir”?

Bir dönemler Irak’ı silahlandıranlar şimdi hep bir ağızdan ülkeyi lanetleyip, birini Şiiler’e, birini Kürtler’e ve birini de Sünniler’e olmak üzere üçe bölmek istemekteler. Irak halkının kaderi ve “demokrasiyi götürmek” onları bir nebze olsun ilgilendirmemektedir. Irak halkının iradesini kabullenmek ABD ya da batının çıkarlarına zıttır.

ABD, neredeyse bir milyon insanın yaşamına mal olan İran’a karşı savaşta Saddam Hüseyin’e tam destek sunmaktaydı. Irak başkanının kudreti o kadar arttı ki, istediğini yapabileceğini sandı. İsteğini yapma ayrıcalığının sadece ABD imparatorluğuna ait olduğunu anlamamıştı galiba.

Bu boyutta bir savaşı başlatmak; yarım milyondan fazla insanın ölümüne neden olmak; yabancı bir ülkeyi işgal etmek için bahaneler uydurmak; halkını işkenceden geçirmek; Felluca gibi kentleri harabeye çevirmek; ülkenin üçe bölünmesi riskine yolaçmak ve bütün bölgeyi harabeye çevirmek, bütün bunları da dünya kamuoyuna “kurtarma” olarak lanse etmek; bunu sadece ABD yapabilirdi.

Çeviri: J. Özgür

(Junge Welt’in 13/14 Ocak ‘07 tarihli sayısından alınmıştır...)