26 Ocak 2007 Sayı: 2007/03(03)

  Kızıl Bayrak'tan
   Ermenilerin yüz yıllık yalnızlığında bir gedik açıldı... Gerisi mutlaka getirilmelidir!
  Hrant Dink’i uğurlama
töreninden yansıyanlar
  Cinayetin gerisinde devletin kirli ve karanlık odakları var!..
  Güvercin Kasapları’nın sefaleti - Haluk Gerger
Onbinler Hrant Dink’i uğurladı...
Yurtdışında Hrant Dink’in katledilmesi protesto edildi...
Mecliste Irak ve Kerkük için gizli oturum
 “Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun!”
  Devlet sonunda geri adım atmak zorunda kaldı....
  Sınıf hareketi...
  Latin Amerika: 2006 yılından kesitler...
  Sendikal hareketin durumu/1
  İran emperyalist-siyonist saldırıya
karşı hazırlanıyor!
  Güney Irak’ta işgalcileri hedef alan saldırılar artıyor
  Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu 8 Mart’a doğru adımlarını hızlandırıyor…
  Bir emperyalist yeniden yapılandırma projesi: Geniş Ortadoğu İnisiyatifi-2
  2007’ye girerken/3
  Kendi uşağını asmak!
Mumia Abu-Jamal.
  Burjuva eğitim sistemi gençliğin gelecek özlemini öğütüyor!
  Havaya inat şarkı söylemek...
Bertolt Brecht
  Ruh halimin güvercin tedirginliği - Hırant Dink
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Burjuva eğitim sistemi gençliğin gelecek özlemini öğütüyor!

Geleceğimiz için mücadeleden başka bir yol yok!

Sermaye iktidarının ihtiyaçları çerçevesinde şekillenen burjuva eğitim sistemi belirgin bir biçimde çürümektedir. Bu çürümenin bugün geldiği düzey öylesine içler acısıdır ki, sermaye iktidarı dahi sorunun üstünü kapatabilme olanağından yoksundur. İlk ve orta öğretim için geride kalan birinci dönem, burjuva eğitim sisteminin ürettiği sorunlar silsilesini çarpıcı bir biçimde açığa çıkartmıştır. Bütün bir dönem boyunca gazetelerin 3. sayfalarında yer alan haberlerden TÜSİAD ile AKP arasındaki çatışmalara varan bir genişlikte ele alınabilecek bu sorunlar yumağı esasta bizler açısından bildiğimiz sorunların yeni örneklerinden ibarettir. Karne telaşının yaşandığı şu günlerde bu örneklere dönüp bakmak, burjuva eğitim sisteminin sınıfta kaldığını ilan etme imkanını veriyor bizlere.

Ayrıcalıklı sınıflara ayrıcalıklı derslikler

Kapitalist sistemin özünde var olan sınıfsal eşitsizlik, toplumsal yaşamın her alanında kendini ortaya koyar. Sağlık, eğitim, barınma gibi insanın temel ihtiyaçları arasında sıralayacağımız başlıklar da bu eşitsizlikten payını alır. Bugün geniş işçi ve emekçi kesimler devlet hastanelerinde bütün bir günlerini kuyrukta geçirirken, bir azınlık özel hastanelerin ayrıcalıklarından yararlanır. İçinde yaşadığımız şehirlerin en temiz, en güvenli, en ferah sokakları da yine aynı bir avuç azınlığa ayrılmıştır. Doğal olarak bu azınlığın çocuklarıyla, işçi ve emekçi çocuklarının aynı okulda, aynı sırada yan yana oturmalarını beklemek, diğer farklılıkların kendisini görmezden gelmeye çalışarak, kendimizi kandırmak olacaktır. Doğaldır ki güzel evlerde oturan, özel sağlık hizmetlerinden yararlanan, bizlerin yaşadığı daha nice sorunla hayatları boyunca karşılaşmamış kesimler eğitimin de ayrıcalıklısına sahip olacaklardır. Bu haliyle eğitim alanında yaşanan fırsat eşitsizliği dönemsel bir sorun değil, kapitalizmin temel eşitsizlik sorununun yansımasından ibarettir.

Ancak günümüzde neo liberal politikaların uygulamaya konulmaya başlanması ile beraber eğitimde fırsat eşitsizliği hiç olmadığı ölçüde derinleşmiştir. Eğitimin ticarileşmesi süreci ile birlikte bu alanda yaşanan dönüşümler, işçi ve emekçi kesimlerin yararlanabildikleri eğitimin niteliğini, eğitimden yararlanma koşullarını ve süresini ve doğal olarak başka bir dizi iktisadi etkenle beraber eğitim süreci sonrası yaşam koşullarını belirlemektedir.

Eğitim hizmetini kamusal bir hizmet, eğitim hakkını parasız bir hak olmaktan çıkartan bu dönüşümleri somutladığımızda, karşımıza paralı eğitim, özel liseler, zorunlu bağışlar ve bu yılın başında medyatik olan “ayrıcalıklı derslikler” çıkmaktadır.

Binlerce eğitim emekçisi, yüzbinlerce öğrenci ve binlerce eğitim kurumu ile orta öğretim burjuvazi için iştah kabartıcı bir kâr alanı durumundadır. Burjuvazinin değişen ihtiyaçlarının bir sonucu olarak bu alan “kamu yararı için hizmet üreten” bir alan olmaktan çıkarılarak, özel girişimin temel rol oynayacağı bir alan haline getirilmektedir. Bunun doğrudan sonuçları ise; devletin eğitim harcamalarından elini çekmesi, okulların ticari bir yapıya kavuşturulması ve sayıları mantar gibi artan özel okulların kurulması olmaktadır. Katkı payı, karne, yakacak vb. paraları, eğitim sisteminde yaşanan bu dönüşümün sonuçlarıdır.

Geride bıraktığımız dönemde de devlet okullarında geçmiş dönemlerde olduğu gibi zorunlu bağışlar toplanmış, yapılan bağışın miktarı; kayıtları, okunacak sınıfı, öğrencinin göreceği muameleyi belirlemiştir. Okullar ödenek eksikliğinden yakınırken, Milli Eğitim Bakanı pervasızca “bütçe olsa annem de bu işi yapardı” diyerek, devletin sistemli özelleştirme politikalarını yoksulluk edebiyatı yaparak geçiştirebileceğini düşünmektedir.

Özetle eğitim alanında yaşanan ticarileşme bu alanda sınıfsal ayrışmayı derinleştirmektedir. Geçmişten beri bu ayrışma, özel kolejler, Anadolu liseleri, meslek liseleri üzerinden tanımlanabilirken, son günlerde İzmir’de bir ilk öğretim kurumunda “parayı veren öğrencilere dağıtılan kokart” örneği ile aynı okul binası içerisinde bile gözlemlenebilir olmuştur. İzmir’de yaşanan bu olayın basına yansımasıyla beraber mantar gibi çoğalan örnekler ise sorunun bugün geldiği düzeyi gözler önüne sermektedir. İstanbul’da Gazi, Kartal gibi semtlerdeki ilk öğretim okullarında araç gereç donanımı, koşulları, öğrenci sayısı farklı sınıflar oluşturulmuştur. Aynı okul binası içerisinde alt katta öğrencilerin özel sıralarda oturduğu, perdesinden panosuna kadar hiçbir ihtiyacının unutulmadığı sınıflar, üst katta ise bir sırada üç öğrencinin dirsek dirseğe oturduğu, tuvaletten bozma sınıflar… Elbette bu sınıfların öğrencileri kurayla belirlenmiyor. Ailesi parayı veren düdüğü çalıyor!

Kısacası burjuvazi için eğitim, ticari bir iştir. Doğal olarak ticari iş ilişkisi çerçevesinde öğrenciler müşteri, burjuvazinin kendisi tüccar, öğretmenlerse ara elemandır. Ticaret kurallarına göre şekillenen bir eğitim sistemi içerisinde ise fırsatları yaratan, koşulları belirleyen elbette paranın miktarı olacaktır.

Liseli gençlik için geleceksizlik, burjuvazi için rant alanı: ÖSS

ÖSS sistemi eğitim sisteminin bütününde yaşanan çürümenin özü ve özetidir. Her sene ÖSS sonuçlarının açıklanması ile beraber başarılı gençler listesi, başarılı okullar listesi, başarılı şehirler listesi gibi türlü türlü listeler oluşturulmaktadır. Halbuki bu listelerde başarılı gençlerin isimlerinin değişmesinin dışında, bu gençlerin özgeçmişleri de dahil her şey her yıl aynı kalmaktadır. Anadolu Liseleri, Fen Liseleri ve Özel Liseler en başarılı liselerken, meslek liseleri ve düz lise öğrencileri her yıl ÖSS sonuç belgesi ile beraber fabrika kapılarında iş aramak zorundadır. Anadolu Liseleri, Fen Liseleri ve Özel Liselerde okuyan öğrencilerin başarıları allanıp pullanırken, esasında meslek liselilerin ve düz liselilerin “başarısızlıkları” yüzlerine vurulmuş oluyor. Sınav sonuçlarına göre en başarılı iller Antalya, İzmir, Ankara vb. Son sıradakiler ise her zaman Hakkari ve Ardahan. Kürt illerinde yaşanan başarısızlığın sonuçları neredeyse “Kürt gençlerinin kavrayışından kaynaklanmaktadır” dercesine derin bir suskunlukla karşılanıyor. ÖSS, başarının, hatta zaman zaman zekanın bile kriteriymiş gibi lanse edilirken, liste başındaki “zeki” çocukların “başarılarının” arka planı görmezden geliniyor. Oysa bu okullarda okuyan öğrencilerin neredeyse tümü özel öğretmenlerden ders alan ve ücretleri milyarlarca lirayı bulan dershanelere giden öğrenciler. Her türlü imkana sahip, ders çalışmak dışında hiçbir sorumluluğu olmayan, tabiri yerindeyse “tuzu kuru” çocuklar. Üzerilerinde dershanelerin reklamları ile televizyonlarda poz veren bu “başarılı gençlerin” başarılarının gerisinde de sıraladığımız bu yaşam koşulları yatıyor. Düz lise ve meslek lisesi öğrencileri derslerine girecek öğretmen dahi bulamazken, mevcudu yüzlere yaklaşan sınıflarda büyük çoğunluğu stajyer öğretmenlerle görülen “dersler” orta yerde duruyorken, Kürt illerinde eğitimin niteliği bir kenara ders görülecek okul binası yokken, gönül rahatlığı ile “en başarılı liseler” sıralaması yapmak ikiyüzlülük değildir de nedir?

Eğitimde fırsat eşitsizliğinin sonuçlarını başarı ve başarısızlık listeleriyle açığa çıkartan ÖSS’nin sonucu esasında baştan belirlidir. Üniversitelerin kapıları artık işçi ve emekçi çocuklarına kapatılmıştır. Doğal olarak onlar zaten bir sıfır yenik başladıkları ÖSS yarışında arayı kapatabilme “lüksüne” sahip değillerdir.

Sermaye iktidarı da işçi ve emekçi kesimlere mensup gençliğin üniversite hayalini bir lüks olarak görür. Bu alanda yapılabilecek her türlü değişikliğin de bu yüzden karşısında yer almakta hiçbir çekince duymaz. Artık ağızda sakıza dönmüş olan meslek liselilerin katsayı sorununa ilişkin son dönemde yürüyen tartışmalar ortadadır. TÜSİAD’ın bu konuya ilişkin bütün tartışmalara toplumsal ihtiyaçlar maskelemesi altında türetilmiş “kalifiye eleman ihtiyacı” yanıtı bunun açık bir göstergesidir.

Geleceği üniversite kapısının arkasındaymış gibi gösteren burjuvazi, işçi-emekçi çocuklarının yüzlerine kapıları bir bir kapatırken, aynı zamanda onları geleceksizlikleri ile ya da sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillenen gelecekleriyle barışmaya zorluyor.

Kazananların ve kaybedenlerin baştan belli olduğu bir sınav sistemidir ÖSS. Son ÖSS sonrasında yapılan açıklamalarda, sınava giren her 9 kişiden yalnızca 1’inin bir üniversiteye kayıt yaptırmaya hak kazandığı belirtilmiştir. Biz bunun üzerine bir veri daha ekliyoruz: Bu 9 kişiden üniversiteye hangi şanslı kişinin gireceği önden belirtilmiştir. Peki bütün sonuçları baştan sona belli olan bir sınav neden yapılmaktadır? Bu sorunun yanıtı çok basittir aslında. Her yıl sınava giren öğrenci sayısı milyonları bulmaktadır. Ve bu milyonlar sermaye iktidarı için büyük bir rant alanı oluşturmaktadır. Gelecek hayalini satılığa çıkartmış olan sermaye iktidarı; dershanelerle, test kitaplarıyla, sınav başvuru parası, form parası gibi başka başka kalemlerle maliyeti sıfır olan bu gelecek hayali üzerinden cebini doldurmaktadır. İşte, burjuvazinin büyük rant alanı ÖSS, liseli gençlik için geleceksizliğin belgelenmesi dışında bir anlam taşımamaktadır.

Uyuşturulmuş bedenlerde açığa çıkan şiddet

12 Eylül’den bu yana gençlik sorununu çözmeye çalışan sermaye iktidarı, kısa vadede bu “baş ağrısı”na geçici çözümler bulabilse de (apolitikleştirerek, baskı ve terör aygıtlarıyla sindirerek vb.), uzun vadede çözüm üretme imkanına sahip değildir. Bu ise onun daha da gericileşmesini koşullamaktadır.

Bugün liselerde söz konusu olan; ezbere dayalı, hayal gücünü ve düşünmeyi sınırlayan, duyarsız, tepkisiz, kişiliksiz bireyler yetiştirmeye programlı bir eğitim sistemidir. Bunu eğitim müfredatının bütününde görebilmek mümkündür. Felsefe dersi içi boşaltılarak bir ezber dersi haline getirilmiştir. Tarih dersinde, faşist-kafatasçı (bunu “Milli tarih” ismi tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır) çarpık bir tarih bilinci kazınmaktadır genç insanların beyinlerine. Biyolojide Evrim Teorisi’nin üzerinden atlanıp, yaradılış inancı uzun uzun anlatılmaktadır. Din derslerinde kader inancı işlenmektedir, vb... Ders kitaplarında kadın vücudunun sansüre uğratılması, evrim teorisinin ders kitaplarının dışına atılması, Pinokyo’nun yeniden kaleme alınması gibi başlıklarsa 2006-2007 eğitim-öğretim döneminin bize hediyesidir.

Son günlerde gazetelerin 3. sayfa haberlerinde sıkça rastladığımız okul önü kavga, okul içi uyuşturucu partisi haberleri burjuvazinin düzene uygun kafalar yetiştirme projesinin sonuçlarından zaman zaman kendisinin bile ürktüğünü göstermektedir. Liselerde uyuşturucu madde kullanımı her geçen yıl bir öncekine oranla %100’lere varan artış göstermektedir. Derin bir geleceksizlik girdabı içerisinde sıkışan gençlik, çözüm arayışını kendi kendisini uyuşturmakta görmektedir. Okullarda yaşanan şiddet olaylarındaki artış da dikkat çekici bir düzeydedir. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in her zamanki kayıtsızlığı ile “her okulda bir olay olmadıkça konunun ciddiye alınır bir yanı yok” demiş olması sorunun özünü değiştirmemektedir.

Bütün bir dönem boyunca nedenleri tartışılan şiddet olgusunun ve uyuşturucu salgınının faturası ise ailelere kesilmektedir. Halbuki eğitim alanındaki iktisadi dönüşümler ve sonuçları incelense, eğitimde gericileşme yönlü atılan adımlar tartışılsa, sorunun kaynağı rahatlıkla kavranabilecektir.

Liseli gençlik düzeninize uymayacak!

Liseli gençliği hedef alan saldırıların boyutu ve sonuçları ortadadır. Geleceği elinden alınan gençlik kesimlerinin, artık bu gidişe bir dur demesi, geleceğine sahip çıkmasının zamanı gelmiştir. Eğitimde fırsat eşitsizliğine, ÖSS’ye, eğitimde gericileşmeye karşı çıkmak, bugün bizlere tek seçenek olarak sunulan geleceksizliğe karşı çıkmaktır. Öyleyse, bugün yapılacak olan sesimizi daha gür çıkarmaktır! Bugün yapılacak olan bu düzene uymak değil, onun kurallarını bozmaktır!

Liselilerin Sesi

(Liselilerin Sesi’nin Ocak ‘07 tarihli son

sayısından alınmıştır...)