15 Aralık 2006 Sayı: 2006/49 (49)
  Kızıl Bayrak'tan
   AB aldatmacasına karşı “işçilerin birliği, halkların kardeşliği”!
  Devrimci dayanışmanın kaynakları ve birleşik mücadelenin geleceği üzerine
  Faşist devlet terörüne karşı birleşik devrimci direnişi büyütelim!
  Devlet terörüne geçit vermeyelim, birleşik direnişi geliştirelim!
Faşist devlet terörüne karşı omuz omuza!
Asgari ücret kampanyası çalışmalarından...
Yapı-Yol Sen’den iş yavaşlatma eylemleri...
 Üç kapan ve devrimci sınıf hareketi - Haluk Gerger
  Gençlik geleceğine sahip çıkıyor!.. Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmayacağız!
  Faşizmi protesto eylemine 500 öğrenci katıldı.....
  İLGP’den Erdal Eren’i anma haftası...
  Gençlikten...
  12 Eylül sonrasında MHP ve sendikacılık - Yüksel Akkaya
  Nepal Komünist Partisi/Maoist ile hükümet arasında sorunlar
  Bitmedi, sürüyor o kavga!..
  Kanlı diktatörün sonu!
  Irak Çalışma Grubu hezimetin raporunu açıkladı
  İran: Emperyalistler arası çekişme arenası
  AB üyeliği masalının çöküşü! - Yüksel Akkaya
  Irak Çalışma Grubu’nun raporu ve Güney Kürdistan - M. Can Yüce
  Asıl mahpusluk, esareti dışarıda
yaşamaktır!
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Irak Çalışma Grubu hezimetin
raporunu açıkladı

Eski ABD dışişleri bakanlarından James Bekar ile eski kongre üyelerinden Lee Hamilton başkanlığında kurulan Irak Çalışma Grubu (IÇG), dokuz ay süren araştırmalardan sonra beklenen raporunu açıkladı. “Büyük Ortadoğu/Büyük İsrail” projesinin başarısızlığa uğradığının saptandığı raporda, emperyalist/siyonist güçlerin Ortadoğu’da politika değişikliğine gitmelerinin kaçınılmaz hale geldiği, dahası bu konuda artık kaybedecek zamanın da kalmadığı vurgulanıyor.

Bizzat haydutbaşı Bush’un önerisiyle kurulan ve “partiler üstü” olduğu söylenen on kişilik IÇG, esas olarak ABD’yi Irak bataklığından kurtarmak için “alternatif çözüm önerileri” üretmekle meşgul oldu. Ancak açıklanan rapordan da anlaşıldığı üzere mesele salt Irak’la sınırlı olmayıp, Ortadoğu’daki ABD-İsrail politikalarının tümünü kapsayacak genişliktedir.

Raporun açıklandığı günlerde “fino köpeği” Tony Blair’i Washington’a çağıran Bush, raporu “son derece yapıcı” bulduğunu, önerilerin ise “ciddiyetle incelenmeye değer” olduğunu söyledi. Raporun saptamalarını kabul eden Bush, böylece kendisinin başında bulunduğu halkları köleleştirme seferinin derin bir açmaz içinde olduğunu da resmen teyit etmiş oldu.

Raporda, Irak’taki durumun “korkunç”, “dehşet verici” olduğu şeklindeki vurgulara katıldığını söyleyen Blair de, başta kendisiyle Bush olmak üzere Amerikan-İngiliz emperyalistlerinin halklara karşı ağır savaş suçları işlediğini teslim etti. Zira Irak’ı “dehşet verici” noktaya getiren sürecin başında bizzat Bush-Blair ikilisi bulunuyor. Buna karşın Washington’da buluşan Bush-Blair ikilisi, saldırganlık ve savaş politikasından vazgeçip işledikleri ağır suçlara bir son verme değil, fakat halkların direnişine çarparak çıkmaza giren Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme saldırısını, farklı araçlarla sürdürmenin yollarını aradıkları bildirildi. Nitekim Filistin-İsrail sorununa “çözüm” bulmak amacıyla Blair’in taraflarla görüşmek üzere Ortadoğu turuna çıkma hazırlığına başladığı belirtildi.

Emperyalist/siyonist güçlere 79 öneride bulunan Irak Çalışma Grubu, raporunda, “En önemli önerimiz, yeni ve güçlü diplomatik çabalara girişilmesi, Irak içerisinde ve bölgede siyasi çaba gösterilmesi ve Irak’taki Amerikan askerlerinin bu ülkeden, sorumluluklarını göz ardı etmeden çekilmesinin sağlanabilmesi” ifadelerine yer verdi. Daha önce de basına yansıdığı gibi, raporu hazırlayanlar, Irak bataklığından çıkmak için İran’la Suriye’nin etkin rol oynayabileceğini öne sürüyor. Bu tespitten hareketle rapor, savaş kundakçılarına, daha düne kadar “haydut devletler” listesine yerleştirdikleri İran ve Suriye ile işbirliği yapmasını öneriyor.

Raporun Golan tepeleri, Filistin ve Lübnan’la ilgili saptamaları ise, ırkçı-siyonist şefleri rahatsız etti. Zira rapor, İsrail ordusunun işgal ettiği Golan tepelerinden geri çekilmesini ve Filistin devleti kurulması için yeni bir “Madrid Konferansı” toplanmasını öneriyor. Golan tepeleri Suriye’ye verilebilseydi, Beşar Esad yönetimini ABD çizgisine çekmek zor olmayabilirdi. Bu da İran-Suriye cephesini parçalamak açısından önemli bir hamle olurdu. Ancak siyonistlerin bu şartlarda Golan tepelerini Suriye’ye iade etmeleri pek olası görünmüyor. Bu ise sözü edilen önerinin havada kalma olasılığını fazlasıyla yükseltiyor.

Filistin sorununa çözüm için yeni bir “Madrid Konferansı”nın -toplandığı varsayılsa bile- Filistin sorununa çözüm getirmesi olası değil. Arafat önderliğinde imzalanan “Oslo Barışı”nın bile Filistin halkını oyalamaktan başka bir işe yaramadığı anlaşılmışken, en iyi ihtimalle Oslo’nun karikatürü olabilecek bir “barış konferansı” ile Filistin sorununa çözüm üretilebileceği iddiası, hiç de akla uygun görünmüyor.

Lübnan’la İsrail’in anlaşması, eğer iş ABD güdümündeki 14 Martçılara kalsaydı, kuşkusuz kolay olurdu. Ancak Hizbullah’la Lübnan’ın diğer direniş güçlerinin, İsrail işgali sona ermeden böyle bir anlaşmaya izin vermesi mümkün görünmüyor. Bu durumda Amerikan’ın istediği bir Arap-İsrail barışı için bile, siyonistlerin belli tavizler vermesi şarttır. Oysa yayılmacı siyonistler, yeni topraklar ilhak etme hevesinden bile vazgeçmiş değiller.

Hal böyleyken, Arap-İsrail sorununa getirilen çözüm önerileri, olsa olsa Arap halklarını bir süreliğine oyalamak için uydurulmuş taktikler olabilir. Emperyalist Amerikan rejiminin iğreti bir Arap-İsrail barışından yana olduğunu farzetsek bile, siyonistler, verili durumda, işgal ettikleri topraklardan çekilmeye hiç de hevesli değiller. Bu durumda, ABD’den barış uman bir takım gerici Arap rejim veya oluşumlarının -eğer bu beklentilerinde samimi iseler- yeni bir hayal kırıklığı yaşamaları kaçınılmaz olacaktır.

Raporu hazırlayanlar, Ankara’daki Amerikancılar’ın, Irak bataklığından çıkışta işgalcilere önemli hizmetlerde bulunabileceğini dile getirerek, Türk sermaye devletinin, Kürt devletinin kurulmasına karşı gösterdiği hassasiyetin dikkate alınması gerektiğini vurguluyor. Bu tespite göre, Türk devletinin etkin hizmetinden yararlanabilmek için, Kürt devletinin kurulması engellenmelidir. Bu adım, Ankara rejiminin, Kürtlere karşı Tahran-Şam ittifakı aramasını gereksizleştireceği için de işlevseldir. Dahası böyle bir durumda, Ankara’daki işbirlikçileri -eğer gerekli olursa- İran’la Suriye’ye karşı kullanmanın da önü açılabilir.

Rapora en sert tepkinin Mesut Barzani tarafından gösterilmesi bir tesadüf değildir. Zira Barzani, Türk devletine biçilen rolün gerçekleşmesi halinde, ABD’nin önceki yıllarda olduğu gibi, Kürtleri bir kez daha yüzüstü bırakması tehlikesinin belireceğini, tarihsel deneyimlerinden bilmektedir. Bu yüzden raporun Irak gerçekliğine uygun olmadığını öne sürmektedir. Ancak Barzani’nin yakınmalarının Washington’da yankı bulması olası değil. Çünkü emperyalistler için önemli olan hangi işbirlikçinin daha çok işe yaradığıdır. Bunun ötesi onların sorunu değildir.

Haydutbaşı Bush, herhangi bir resmiyeti bulunmayan raporu dikkate alacağını açıkladı. Ancak bu açıklama, rapora uygun düzenlemeler yapılacağı anlamına gelmiyor. Büyük olasılıkla bir takım öneriler dikkate alınarak, halkları köleleştirme seferine devam etmenin koşullarını yeniden oluşturmaya çalışacaklar. Bu amaçla bölgedeki Amerikancı rejimlerle bir takım gerici oluşumları da seferber etmeye başladılar bile.

Irak Çalışma Grubu’nun saptamaları, emperyalist/siyonist güçlerin halklara dayattığı fütursuz köleleştirme planının iflas ettiğinin, bizzat Amerikan rejiminin temsilcileri tarafından da itirafıdır. Ancak bu çalışmanın amacı, emperyalist/siyonist saldırganlıktan vazgeçilmesi değil, fakat halkları köleleştirme projesinin hayata geçirilebilmesine uygun politikaların belirlenmesidir. Yani politika değişikliği amaçlarla değil, araçlarla ilgilidir.

Bu projenin yeni taktikler eşliğinde hayata geçirilmesi, savaş kundakçılarıyla siyonistlerin öncelikli hedefidir. Oysa Filistin’de, Irak’ta, Lübnan’da halkların sergilediği direniş, ABD-İsrail ikilisinin gönlünden geçeni hayata geçirmesinin öyle kolay olmadığını göstermiştir. Direniş, verili durumdaki düzeyiyle bile, halkların köleleştirilmesine meydan vermeyeceğini ortaya koymuş bulunuyor.

Bu kadarı saldırgan zorbaların başarısızlığa uğratılmasıdır. Oysa gerekli olan emperyalist/siyonist güçlerle işbirlikçilerinin yenilgiye uğratılarak bölgeden sökülüp atılmasıdır. Bunun için ise bölge işçi sınıfı ve emekçi halklarının enternasyonal devrimci cephede omuz omuza direnmesi gerekiyor.