15 Aralık 2006 Sayı: 2006/49 (49)
  Kızıl Bayrak'tan
   AB aldatmacasına karşı “işçilerin birliği, halkların kardeşliği”!
  Devrimci dayanışmanın kaynakları ve birleşik mücadelenin geleceği üzerine
  Faşist devlet terörüne karşı birleşik devrimci direnişi büyütelim!
  Devlet terörüne geçit vermeyelim, birleşik direnişi geliştirelim!
Faşist devlet terörüne karşı omuz omuza!
Asgari ücret kampanyası çalışmalarından...
Yapı-Yol Sen’den iş yavaşlatma eylemleri...
 Üç kapan ve devrimci sınıf hareketi - Haluk Gerger
  Gençlik geleceğine sahip çıkıyor!.. Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmayacağız!
  Faşizmi protesto eylemine 500 öğrenci katıldı.....
  İLGP’den Erdal Eren’i anma haftası...
  Gençlikten...
  12 Eylül sonrasında MHP ve sendikacılık - Yüksel Akkaya
  Nepal Komünist Partisi/Maoist ile hükümet arasında sorunlar
  Bitmedi, sürüyor o kavga!..
  Kanlı diktatörün sonu!
  Irak Çalışma Grubu hezimetin raporunu açıkladı
  İran: Emperyalistler arası çekişme arenası
  AB üyeliği masalının çöküşü! - Yüksel Akkaya
  Irak Çalışma Grubu’nun raporu ve Güney Kürdistan - M. Can Yüce
  Asıl mahpusluk, esareti dışarıda
yaşamaktır!
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Şili’de halk bugün…

Şili’de halk bugün bayram ediyor.

Halkın katili Pinochet sonunda ölebildi. Peki, onu dünyada adı en çok bilinen katiller listesinin başlarına oturtan tam olarak neydi? Dünya halkları kaç darbeci generalin adını bununki kadar akıllarına kazımıştır acaba? Döktüğü kanların da etkisi vardır kuşkusuz. Ancak dünyada daha fazla kan dökmüş onlarca katil var. Defalarca darbe yaşayan, toplu katliamlara maruz kalan halklar var. Böyle kaç kanlı katilin adını bir çırpıda sayabiliriz ki?..

Onu bu derece “meşhur” kılan, Amerikan emperyalizminin beslemesi ve uşağı olması da olamaz. Çünkü, Şili’dekini iki yıl önceleyen bizdeki darbecinin kanlı elinde de ABD’nin silahları vardı. Fakat bu onun dünyaca tanınmasını sağlayamadı.

Pinochet katili asıl ününü Şili halkının mücadelesi sayesinde edinmiştir. “Şili’de halk bugün savaşıyor!” sözleriyle başlayan marşı dünya proletaryasına maleden Şilili işçilerin, emekçilerin, devrimcilerin…

Düzen medyası diyor ki, “halkın katili cunta”nın başı hesap veremeden ölmüş. Oysa Pinochet, bir “sosyalist” başkanı baştan indirip, Şili’yi ABD’nin arka bahçesi olmaya mahkum etmek üzere yola çıkmıştı. Ama Şili halkı onca katliama rağmen boyun eğmedi. Baskıya, teröre, açlığa, sefalete rağmen, emperyalizme ve uşaklarına karşı mücadeleyi inatla, ısrarla, kararlılıkla sürdürmek, Amerikan uşağı cuntacı generallerin yapmaya çalıştıklarını bozma umut, arzu ve çabasını asla yitirmemek, “cesaret ve aklın gücü”ne inanmak, hesap sormak değilse nedir?

Bu faşist katil kanlı iktidarı süresinde olduğu kadar, titrek bir ihtiyar olarak ev hapsine mahkum edildiği yıllar boyunca da hep Şili proletaryası ve emekçi kitlelerinin direnişini izlemek zorunda kaldı. Dünyanın tüm proleterlerinin, dünyanın tüm dillerinde yankılandırdığı “Gelecek mutlak sosyalizm!” sözlerini her gün, her saat dinlemek zorunda kaldı. “Kahrolsun halkın katili cunta!” diye haykırırken, belki ve büyük oranda kendi cuntalarımızı düşündük. Fakat dünyanın bütün cuntacıları nasıl Amerikancılık okulunda birleşmişse, dünyanın bütün proleterleri de sosyalizmin anti-emperyalist/anti-kapitalist okulunda birleştiğinden, aynı zamanda Şili’nin katili cuntayı ve başındaki Pinochet’yi düşündük ve lanetledik.

Bunu o da biliyordu kuşkusuz.

Kanla yoğurduğu toprağın altına gireceği gün, Şili halkıyla birlikte Şili marşının yürekten okunduğu bütün dillerde bütün proleterlerin şenliğe duracağını da biliyor olmalıydı.

Keşke bütün kanlı diktatörler onun gibi uğurlanabilse.


Pinochet : “Kapitalizmin, dünü, bugünü, yarını, özü”

Haluk Gerger

Pinochet dört dörtük bir simge. Türünün tüm özelliklerini içinde barındıran gerçek bir temsilcisi. Ama Pinochet bir kişi bir kişilik değil; daha ziyade tarihsel bir tipolojinin, sosyo-ekonomik bir zincirin, düşünceden ziyade eylemin ete-kemiğe bürünmüş bir göstergesi yalnızca.

Böyle olunca, Pinochet’yi bir kişi, insan, şahsiyet olarak değil de, tarihsel bir olgunun aracı, canlı organizması olarak ele almak gerekir. Genelde, devrim ile karşı devrimin, emperyalizm ile bağımsızlığın, sömürü ile özgürlüğün, yurtseverlik ile işbirlikçiliğin, burjuvazi ile işçi sınıfının, daha özelde de, Amerikan emperyalizmi ile Latin Amerika’nın, demokrasi ile militarizmin karmaşık ilişkilerinin boyutları içinde bir anlam ifade ediyor, tarihsel bir kişilik olmasa da, bir misyon kazanıyor General Augustino Pinochet. Pinochet’ye kişilik, özellik kazandıran sadece “Augustino” takısı ve Şili. Yoksa, doğru olan, Pinochet’lerden sözetmek, Pinochet’leri incelemek.

Sözünü ettiğimiz tüm tarihsel ilişkilerin imbiğinden önce “düşünce/eylem” karşıtlığı ortaya çıkıyor. Bu ikiliden “düşünce”de “eylem”e dönüştüğünde yeni bir karşıtlık oluşuyor: “Eylem/şiddet”. İşte Pinochet “düşünce”ye karşı “eylem” [hareket]’i, düşün kaynaklı “eylem”e karşı da “şiddet”i simgeliyor. Terminolojimizi siyasal akımlar çerçevesi içine oturtursak, Pinochet, Pinochet’ler “karşı devrim” ve “faşizm” ile özdeşleşiyor, bu kavramlar, giderek, bir canlı organizma ile bütünleşiyor. Bu evrensel olgunun Şili’deki adı Augustino Pinochet; ancak bu bağlamda “kişi”ye dönüşebiliyor General Pinochet.

Pinochet, “karşıdevrim” ile “faşizm”in “eylem”de ve “birey”deki tüm özelliklerini kendi içinde “maksimize” ediyor, onun için de dört dörtlük bir simge olmaya hak kazanıyor. Acımasız şiddet, sermayeye kurtarıcılık ve kulluk; gelişmeye, ilerlemeye, yeniliğe, giderek de, güzele, iyiye ve nihayet insani olan her şeye karşı gözü dönmüş bir düşmanlık; köhnemiş, aşınmış değerlere tutku; toplumun, yaşamın değiştirilemez yasası “değişme”den kudurmuşcasına bir öfke yaratan korku; içi boş bir tarih, insani özü yok edilmiş bir gelecek.

Pinochet, bunlara ek olarak, Kuzey Yarımküresi’nin, giderek de, çağdaş azgelişmişliğin yerel özelliklerini de bağrında taşıyor, simgeliğini somutlaştırıyor ve taşralaşıyor: Kurnazlıkla bezenmiş ihanet, ülkesine, halkına tam bir yabancılaşma; işbirlikçiliğin tam bir uşaklığa dönüşmesi; “tüccar-tefeci asker”in militarizmi.

Pinochet aynı zamanda “çağdaş”da; “uygarlığı temsil” savındaki dünyanın modern ilacı. “Serbest piyasa ekonomisi”nin, “ekonomiyi ve yaşamı devletten kurtarmak için devlet terörü” uygulamasının, açlık denizindeki tüketim ekonomisinin eli kamçılı gardiyanı; modern ekonomi ve toplum mühendisi yetiştiren Chicago Okulu’nun bir mezunu; Friedman’’ın çömezi; modern kapitalizmin bunalımdan kurtuluş reçetelerinin dünyaya açılan çağdaş penceresinin kalfası. Pinochet bu haliyle, karşı devrimin geçmişi, bugünü, geleceği. Kapitalizmin, dünü, bugünü, yarını, özü. Liberalizmin, “refah devleti”nin nihai yenilgisi, modern sistemin demokrasiyle uzlaşmaz çelişkisinin yaşayan göstergesi.

Pinochet, bir bağlamda, dünya vatandaşı. Karşı devrim ve faşizm soyundan gelme. Tarihsel kökenleri kapitalizm öncesine dayanıyor. Burjuvazi ile birlikte “soyağacı” dallanıp budaklanıyor. Bir başka bağlamdaysa, yeryüzünün taşralısı; ABD’nin “arka bahçesi”nin çöplüklerinde yetişmiş, “West Point”de kanlanmış, canlanmış.

Evet, Pinochet bir “kişi” değil. İnsanoğlunun geleceğe uzanan gizemli serüveninde henüz tarih olmamış ve “an”da yaşayan bir geçmiş. Bir büyük kavganın günümüze gelen bir uzantısı. Geleceği olmayan bir geçmiş, henüz tarih olmamış bir tarih Augustino Pinochet; içimizde, yanıbaşımızda, her yerde, ama kuşkusuz gelecekte değil.

(1986 yılında Çağdaş Liderler Ansiklopedisi’nde yayınlanmıştır...)