15 Aralık 2006 Sayı: 2006/49 (49)
  Kızıl Bayrak'tan
   AB aldatmacasına karşı “işçilerin birliği, halkların kardeşliği”!
  Devrimci dayanışmanın kaynakları ve birleşik mücadelenin geleceği üzerine
  Faşist devlet terörüne karşı birleşik devrimci direnişi büyütelim!
  Devlet terörüne geçit vermeyelim, birleşik direnişi geliştirelim!
Faşist devlet terörüne karşı omuz omuza!
Asgari ücret kampanyası çalışmalarından...
Yapı-Yol Sen’den iş yavaşlatma eylemleri...
 Üç kapan ve devrimci sınıf hareketi - Haluk Gerger
  Gençlik geleceğine sahip çıkıyor!.. Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmayacağız!
  Faşizmi protesto eylemine 500 öğrenci katıldı.....
  İLGP’den Erdal Eren’i anma haftası...
  Gençlikten...
  12 Eylül sonrasında MHP ve sendikacılık - Yüksel Akkaya
  Nepal Komünist Partisi/Maoist ile hükümet arasında sorunlar
  Bitmedi, sürüyor o kavga!..
  Kanlı diktatörün sonu!
  Irak Çalışma Grubu hezimetin raporunu açıkladı
  İran: Emperyalistler arası çekişme arenası
  AB üyeliği masalının çöküşü! - Yüksel Akkaya
  Irak Çalışma Grubu’nun raporu ve Güney Kürdistan - M. Can Yüce
  Asıl mahpusluk, esareti dışarıda
yaşamaktır!
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Gençlik geleceğine sahip çıkıyor!..

Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmayacağız!

Birleşik bir politik hedeften yoksun,
yerel parçalı mücadeleler

Gençlik mücadelesinin oldukça sınırlı olanaklarla, sermayenin saldırıları karşısında mevzi direnişler örgütlediği bir dönemi geride bırakıyoruz. Ticarileşen eğitimin sonuçlarına karşı anlamlı tepkilerin örgütlendiği dönem boyunca, gençlik üniversitelerde yaygın bir hak ve özgürlükler mücadelesi ile faşist saldırılara karşı anlamlı eylemler örgütledi.

Tüm anti demokratik uygulamalar, baskı ve soruşturmalar gençlik mücadelesini yıldırmadığı gibi, bir dizi yerelde, özellikle de alanın özgün gündemleri ile birleşik bir süreç örülebildiği koşullarda, ortaya çıkan baskıcı uygulamalar sürecin hızla politikleşmesinin önünü açmıştır. Nitekim YTÜ’de süregiden yemekhane boykotu ve soruşturma karşıtı çalışmalar, Çukurova Üniversitesi’ndeki soruşturma ve saldırı süreci ile iç içe işlenen referandum çalışmaları, bu sürecin belli başlı örnekleri olarak tanımlanabilir.

Dönemin başından bu yana ortaya çıkan tüm bu olumlu tablo henüz sermayenin topyekûn saldırıları karşısında gençliğin kitlesel ve birleşik mücadelesini örebilecek bir kapsam ve hedeften yoksun bulunmaktadır. Hâlihazırdaki bu politik zayıflık sürecin bu biçimde devam etmesi halinde ortaya çıkan olanakların yeterince güçlü sonuçlar oluşturmasını engelleyecektir. Bu açıdan denilebilir ki bugünün gençlik mücadelesinin en temel sorunlarından birisi politik hedef yoksunluğudur.

6 Kasım süreci bu açıdan var olan yetersizlikleri tüm açıklığı ile gözler önüne sermiştir. 6 Kasım sürecini önceleyen eylemler ve bunların yarattığı olanaklar etkili bir politik bağ ve süreklilik içerisinde eylem alanlarına taşınamamış, bu durum ise 6 Kasım’ı gençliğin hareketli kesimlerinden önemli ölçüde kopartmıştır. Buna karşı ortaya konulan anlamlı çabalar ise henüz istenilen sonuçları oluşturmaktan uzaktır.

Bu tabloyu değiştirmek, gençliğin birleşik ve kitlesel mücadelesini örmek, açık ki sermayenin saldırılarını tanımlamayı ve bu saldırılar karşısında bütünsel bir politik mücadele hattı örmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu başarılabildiği koşullarda yerellerde ortaya çıkan anlamlı olanaklar politik, pratik ve örgütsel olarak gençlik mücadelesinin bütünsel olanaklarına dönüştürülebilir.

Baskı ve zor sermayenin gençlik karşısındaki korkusunun göstergesidir!

Bugün sermayenin saldırılarının arka planına bakıldığında topyekûn bir iktisadi ve siyasal dönüşüm süreci karşımıza çıkmaktadır. Saldırıların tüm öteki yanları ise ancak bu temelde tanımlandığı ölçüde bir zemine oturabilmektedir. Anti demokratik uygulamalar, soruşturma ve hukuk terörü, faşist baskılar ise birer neden değil, bu saldırı dalgasının sonuçlarıdır.

Son dönemde gençliğin sorunları geçmiş dönemlerle kıyaslanamaz bir biçimde derinleşmiştir. Son 5 yıl içerisinde özellikle AB uyum yasaları çerçevesinde çıkartılan yasalar eğitim sistemini bir bütün olarak piyasaya bağlamış, geniş gençlik yığınlarının gelecek umutlarının son kırıntılarını da yok etmiştir. Ancak tek başına yok olan gençliğin sistem içi umutları değildir. Sermaye geniş gençlik yığınlarının ihtiyaçlarını dönemsel olarak dahi karşılayabilme olanağından yoksun olduğu için, saldırılarını görülmemiş biçimde yoğunlaştıracaktır.

Soruşturma terörünün kapsamı ve yaygınlığını, kitlesel bir gençlik mücadelesinin gelişimini engellemek için sermayenin bir yıldırma operasyonu olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Soruna ilişkin elbette birçok neden sıralanabilir; ancak sermaye ortaya koyduğu saldırıların sonuçlarını bilmekte, buna uygun bir hazırlık yapmakta, kitlesel bir gençlik muhalefeti büyümeden, sorunun önünü almak istemektedir. Bu açıdan soruşturma terörü hem oldukça bilinçli bir tercihin, hem de gençlik karşısındaki umutsuzluğun bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Sermayenin son dönem elinde tek silah olarak baskı ve terör kalmıştır. Baskı ve terörün arkasında ise derin bir korku ve umutsuzluk var. Bugün sermaye düzeninin tek umudu ve halihazırdaki avantajı, bu tablonun devrim lehine değiştirilemiyor, ortaya çıkan olanakların kitlesel bir mücadelenin etkin birer aracına dönüştürülemiyor olmasıdır.

Bugün sermayenin saldırıları karşısında bütünsel bir gençlik politikası oluşturmak öncelikli olarak sermayenin saldırılarının yönü ve hedeflerini tanımlamayı zorunlu kılmaktadır. Şu kadarını söyleyebiliriz ki bugün karşımızda tümüyle politikleşmiş bir karşı devrimci saldırganlık bulunmaktadır. Soruşturmacı öğretim görevlileri, rektörler, polis ve ÖGB’ler, açılan soruşturmalar, takılan kameralar, yasaklanan şenlikler, gerçekleşen faşist saldırılar neredeyse tek bir merkezden koordine edilen bir karşı devrimci kuşatmayı ifade etmektedir. Saldırganların üzerlerinde üniforma mı, yoksa cübbe mi olduğu öze ilişkin bir değişiklik oluşturmamaktadır. Saldırı bütünlüklü bir sermaye saldırganlığıdır ve gençliğin gelecek ve özgürlük istemine yönelmiştir. Aynı bütünlükte, hedefli bir gençlik mücadelesi karşısına dikilmediği koşullarda ise artarak ve yaygınlaşarak devam edecektir.

Sermayenin saldırılarını yoğunlaştırdığı alan: Gençliğin gelecek sorunu

Bugünün gençlik mücadelesi yöntemsel planda derin bir çelişki yaşamaktadır. Sermayenin saldırılarının ve dönüşümlerinin yoğunlaştığı temel bir alan olarak gelecek sorunu orta yerde duruyorken, gençlik mücadelesi içerisinde belki de en az tartışılan sorunların başında bu sorun gelmektedir. Hal böyle olduğu sürece sermaye saldırılarını yoğunlaştırmakta, ancak bu alanda bütünsel bir tepki ortaya çıkamamaktadır. Güncel plandaki sorunlara karşı verilen mücadele ise sermayenin hedeflediği ve adım adım uygulamaya başladığı dönüşümlerle bütünlüklü tartışılamadığı içindir ki gençlik mücadelesinin politik ve birleşik mücadelesinin olanakları zayıflamaktadır.

Üniversiteler bugün geçmişte olduğundan daha yoğun bir geleceksizlik sorunu ile karşı karşıyadır. Kitlesel olarak üniversite mezunlarını bekleyen işsizlik, geniş gençlik yığınlarının sistem içi umutlarını günden güne tüketmektedir.

Üniversite sistemi 70’lerden bu yana temel bir dönüşüm süreci yaşamaktadır. Uluslararası alanda farklı coğrafyalara farklı dönemlerde taşınan bu dönüşümler, emperyalist kapitalist sistemin hedeflediği neo-liberal dönüşümlerin dolaysız bir yansımasıdır. Bu konu Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu’nun son toplantısında şöyle özetlenmiştir:

“Ülkedeki neo-liberal dönüşümler eğitim alanını bir bütün olarak sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlemektedir. Ticari eğitim uygulamaları güncel planda yaygınlaşmış, bu uygulamaların sonucu olarak gençlik eğitimin kalitesi ve niteliği günden güne düşerken öte yandan ise eğitim süreci bir bütün olarak piyasanın değişen ihtiyaçlarına göre yeniden tanımlanmıştır.

“Bu dönüşümlerin doğal sonuçları olarak bölümler ve üniversiteler sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılmış, eğitim alanı yarı kamusal bir alan olarak tanımlanarak paralı eğitim uygulamaları yaygınlık kazanmıştır.

“Bugün bir dizi sosyal bölüm anlamlarını yitirirken, teknik eleman ihtiyacı günden güne artmaktadır. Tam da bu nedenle yüksek öğretim bilimsel bir eğitim süreci olmaktan çıkarak sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda teknik eleman yetiştiren bir alan haline getirilmektedir.

“Eğitim alanında yaşanılan bu dönüşümler sistemin yaşadığı bütünsel dönüşümlerin dışında ele alınamaz. Zira neo-liberal politikalar yıllardır uygulanmakta, bu uygulamalar ülke genelinde çok yaygın bir alanda hayat bulmaktadır. Kamunun tasfiyesi ve sosyal bölümlerin tasfiyesi, özelleştirmeler ve eğitim alanındaki piyasalaşma bütünsel bir neo-liberal saldırının ayaklarını oluşturmaktadır.

“Sistemin yaşadığı bu dönüşümler eğitim süreci içerisinde ve sonrasında gençliği bir bütün olarak işsizlik ve geleceksizlik sorunu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Yıllardır adım adım devam eden bu süreç sermaye devletinin son yıllardaki AB uyum yasaları çerçevesinde attığı adımlarla daha geniş bir kapsam ve yaygınlık kazanmış bulunmaktadır.” (Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 3. Toplantısı Sonuç Bildirgesi)

Tüm bu neo-liberal saldırı dalgası eğitim alanını bir bütün olarak piyasanın denetimine açmıştır. Türkiye’de bu süreç yetmişlerin ortasında bir sermaye politikası olarak ortaya konulmuştur. (Yetmişlerin ortasında kurulan YÖK, yaşam şansı birkaç ay olmasına karşılık, bu dönüşümleri hayata geçirmeyi hedeflemiştir). Ancak sermayenin bu politikayı hayata geçirebileceği uygun politik ve iktisadi zemin ancak ‘80 faşist askeri darbesinin yarattığı koşullarda adım adım oluşturulabilmiştir. Elbette ki faşist darbe siyasal ve iktisadi sürecin rotasını belirlemiş, buna uygun dönüşümleri sistematik bir biçimde ortaya koymuş, oluşturduğu baskı ve terör aygıtı ile bu adımları sorunsuz bir biçimde hayata geçirmeye çalışmıştır.

Adım adım ilerleyen bu süreç 90’ların ortasında sistemli bir politika haline gelmiş ve bugün eğitim sisteminde yaşanılan sorun ve dönüşümlerin nedenini oluşturan temel etken olmuştur. Bugün geniş gençlik yığınlarının gelecek sorununun düğüm noktasını, işte bu neo-liberal iktisadi dönüşümler oluşturmaktadır.

Şimdi çeşitli başlıklarla bu dönüşümün gençliği bir bütün olarak nasıl bir geleceksizlik sorunu ile karşı karşıya bıraktığını tanımlamaya çalışalım:

A) Sosyal bilimlerin tasfiyesi, bölümler ve üniversiteler arası işbölümü:

Bugün yaşanılan geleceksizlik sorunu eğitim sistemindeki piyasa eksenli dönüşümlerin dolaysız bir sonucudur. Bu dönüşümler öncelikli olarak sosyal bilimler ve teknik bilimler arasında temel bir işbölümü ve farklılaşma ortaya çıkarmıştır.

`Seçkin’ öğretim hedefi, araştırmayı eğitimden kopartan ve günümüzde Kıta Avrupasını da etkisine alan Anglo-Amerikan üniversite anlayışının bir ifadesidir. “Anglo-Amerikan dünyasında üniversiteler, artık, büyük oranda uygulamalı doğa bilimlerinin ve daha küçük oranda uygulamalı ‘sosyal bilimler’in tahakkümünde, pazar ekonomisine hizmet eden kurumlar” haline gelmiştir. Bu yönelimin doğal sonucu ise sermayenin ihtiyaçlarına göre araştırma ve “bilimsel” çalışma yapan bir kurumda, sosyal bölümlerin kendi anlamlarını yitirecekleridir. Bugün sosyal bölümlerin piyasanın talebine göre şekillenen bir eğitim süreci içerisinde hiçbir anlamı kalmamaktadır. Teknik bilimler hızla prestij kazanırken, sermaye açısından ani bir kazanç alanı oluşturmayan felsefe, sosyoloji vb. bölümler anlamlarını yitirmektedirler.

Bu ilk dönüşümün dolaysız sonucu sosyal bilimler alanının bir bütün olarak geleceksizlik ve işsizlik sorunu ile karşı karşıya kalması olmaktadır.

B) Kamunun tasfiyesi ve sözleşmeli, stajyer, ücretli vb. çalışma koşulları:

Kapitalizmin kar oranlarını arttırmak için alacağı temel önlemlerden biri, işgücü fiyatlarının düşürülmesini sağlamaktır. Bu dönüşümlerle tekrar karşımıza çıkan sözleşmeli statüsü ve performansa dayalı esnek çalışma, bu yönelimin bir başka ifadesidir.

Kamu Personeli Kanunu tasarısı ile başlayan meslekler alanındaki yeniden yapılandırma sürecinde taslak eleştiriler neticesinde Devlet Memurları Kanunu tasarısı olarak değiştirilmiştir, ancak içerik yönünden temel anlamda bir değişiklik olmamıştır. Taslak sağlık, ulaşım, güvenlik, bilişim ve eğitim gibi hizmetlerde sözleşmeli çalışmayı içermektedir. Bununla birlikte birçok hizmet alanında çalışanlar memur statüsünden çıkarılarak yıllık sözleşmelerle çalıştırılacaklardır. Özellikle öğretmenlerle birlikte hekimlere iş güvencesi olmadan performansa dayalı olarak esnek çalışma zorunluluğu getirilmektedir.

Bu açıdan geniş gençlik kitleleri bugün esnek çalışma koşulları ile düşük ücretli köleler haline gelmektedir.

C) Mesleki alanların dönüşümü: Mesleki yeterliklilik saldırısı

Meslek ve alanlar özellikle 2000 yılından bu yana yeniden tanımlanmaya başlanmış ve bu alanda önemli niteliksel dönüşümler gerçekleşmiştir. 2000-2001 döneminde ortaya çıkan formasyon hakkının gaspı, avukatlık sınavı, uzman mühendislik ve mimarlık, aile hekimliği uygulamaları sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda iş ve meslek alanlarının yeniden tanımlanmasını öngören başlıca saldırılardı. Sermayenin bu saldırı dalgası o dönemden bu yana hukuksal ve iktisadi planda adım adım ilerledi.

Mesleki yeterlilik saldırısı ile temelde piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda eleman ihtiyacının karşılanması üzerinden tanımlanmakta, buna ek olarak eğitim sürecini daha geniş bir zamana yayarak bu alan üzerinden yeni bir piyasa oluşturmayı ve genç kölelerden ve işsizlerden oluşan bir orduya sahip olmayı amaçlamaktadır.

Tartışmaların arka planına bakıldığında yetkinleşmek, akredite olmak gibi kavramlarla sevimli gösterilmeye çalışılan bu saldırı, 4 yıllık lisans eğitimi sonrasında ek sömürü alanları -sözleşmeli çalışma, staj- ve sermayenin belirleyiciliğinde -tartışılan kurum sermaye temsilcilerinin ağırlık oluşturduğu bir kurum olacaktır- ve onun ihtiyaçlarına yanıt veren bir yetkinliği hedeflemektedir. Son dönem lisans diplomalarından çıkartılan mühendistir, mimardır gibi ibareler, bu düzenlemelerin adım adım karşımıza çıkmaya başladığını açık bir biçimde göstermektedir.

Mesleki yeterlilik tek başına bir yasal düzenleme değil, mesleki alanda ve eğitim alanındaki sermaye eksenli dönüşümlerin güncel bir kılıfıdır. Mesleki yeterlilik gerekçelendirilmesi içerisinde ifade edilen niteliksiz mühendisler, dilekçe bile yazamayan hukukçular, eğitimci olarak kendini geliştirmekten uzak öğretmenler, anti demokratik, anti bilimsel ve piyasalaşmış eğitim sisteminin bir sonucudur. Bu anlamı ile sorunun kaynağı olanlar yeni saldırılarla sorunu çözmek iddiası ortaya atmaktadırlar. Bu sermayenin bildik ikiyüzlü politikasından başka bir şey değildir.

Bugün sermaye sosyal bilimler alanını bir bütün olarak tasfiye süreci ile karşı karşıya bıraktığı için bu saldırının ağırlıklı sonuçları teknik bilimler alanında kendi sonuçlarını oluşturacaktır. Mesleki yeterlilik saldırısının arka planında mesleki alanlarda derin bir hiyerarşi ve tekelleşme oluşması hedeflenmektedir. (TMMOB bürokratlarının yetkin mühendisliği destekleyen tutumunun anlamı da budur). Artık 4 yıllık lisans eğitimi mühendis, mimar ve avukatlık mesleğine sahip olabilmek için yeterli olmayacaktır. Sınav, sertifika vb. uygulamalarla yeni mezun mühendis, mimar ve avukatlar sermayenin ücretli köleleri haline gelecek, düşük ücretli kölece çalışma koşullarına maruz kalacaklardır.

Saldırının öncelikli sonuçlarından birisi mesleki alanları yeniden tanımlamak olmaktadır. Artık 4 yıllık lisans eğitiminin kendisi teknik eleman yetiştiren bir biçimde kurgulanmaktadır. Üniversiteler sermayenin ihtiyaçlarını karşılayacak “mühendis” teknisyenler yetiştireceklerdir. (İnşaat Mühendisleri Odası’nın uygulamaya başladığı yetkin mühendislik yönetmeliğinde, inşaat mühendisliği 5 ayrı bölüme ayrılarak bu bölümler üzerinden uzmanlaşma hedeflenmektedir).

Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmayacağız!

Bugün böylesine kapsamlı bir saldırı karşısında gençliğin susma şansı bulunmamaktadır. Bize tüm bu saldırılarla dayatılan diplomalı işsizliktir. Sermayenin ücretli köleleri olarak kölece yaşam koşullarıdır. Tüm bu saldırı süreci sermayenin bildik ikiyüzlü politikaları ile karşımıza çıkmaktadır. Bir taraftan ticarileşen eğitim, eğitim sisteminin niteliğini düşürürken, öte yandan ise suçlu bizler ilan edilerek kölece yaşam koşullarına, düşük ücretli çalışmaya, uzman elemanların çırakları olarak çalışmaya zorlamaktadır. Gençliğin bu saldırıyı kabul etmesi mümkün değildir, geleceğimize sahip çıkarak sermayenin bu bütünlüklü saldırısını boşa düşürmek için mücadele etmeliyiz.

Bu konuda yine Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu toplantısına başvuracağız:

“Gençlik mücadelesi içerisindeki tüm güçler bu bütünlüklü saldırılar karşısına birleşik ve örgütlü bir biçimde çıkmalıdır. Bu saldırılar karşısında gençlik, geleceğine sahip çıkmalı ve mesleki yeterlilik saldırısı ve bu saldırı ile paralel olan sermaye eksenli politikaları püskürtmek için etkin bir karşıt güç haline gelmek zorundadır. Zira yakın dönemde yaygınlaşan ve son dönem mesleki yeterlilik saldırısı ile bir üst aşamaya çıkartılan geleceksizleştirme saldırısının bu ölçüde rahat ve pervasız bir biçimde hayata geçirilmesinin en önemli olanağı, gençliğin bu saldırılar karşısında anlamlı bir tepki ortaya koyamamış olmasıdır.

“Yeni dönem gençlik hareketi gelecek sorununu etkin bir biçimde işlemek zorundadır. Zira sermayenin saldırılarını bu ölçüde sistematik ve sürekli hale getirdiği bir alana dair söylenecek her söz ortaya konulacak her çaba yeni dönem gençlik mücadelesi açısından belirleyici olacaktır.

“Gençlik hareketi gençliğin sorun ve ihtiyaçlarına yanıt veren bir politik süreç oluşturmakta ciddi bir kısırlık yaşamaktadır. Bu kısırlık aşılmadığı gençlik hareketi hedefli bir politik zeminde geniş gençlik yığınlarını harekete geçirmeye çalışmadığı ölçüde var olan sorunlarını aşma şansına sahip olmayacaktır.

“Bugün bu hedef oldukça açıktır. Gençliğin gelecek sorunu ve bu çerçevede mesleki yeterlilik saldırıları yeni dönem gençlik hareketinin temel gündemleri olmak zorundadır. Sermayenin onca politik yaklaşım ve saldırı oluşturduğu bir alanda gençlik mücadelesinin etkili bir karşı duruş örememesi geniş gençlik yığınları ile buluşma kanallarını kendi elleri ile kapatması anlamına gelecektir.

“Bugün gençlik yüzünü geleceğe dönmeli, geleceğine sahip çıkmalıdır. Ancak bu temelde halihazırdaki kapsamlı saldırı dalgası yanıtlanabilir ve sermaye politikaları karşısında politik bir gençlik muhalefeti örülebilir. Bu nedenle gençlik mücadelesi içerisindeki tüm özneler somut saldırılar karşısında etkili ve birleşik bir karşı duruş örmek sorumluluğu ile karşı karşıyadır.” (Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 3. Toplantısı Sonuç Bildirgesi)

Bu bir çağrıdır... Gençliğin gelecek sorununu birleşik ve kitlesel bir mücadele olanağına dönüştürme çağrısıdır. Bugün tüm siyasal gençlik grupları, mesleki örgütlenmeler, sendika ve DKÖ’ler, kulüp ve topluluklar, bu çağrımızın dolaysız muhataplarıdırlar. Sorun hepimizin sorunudur ve ancak birleşik bir mücadele içerisinde etkin sonuçlarını oluşturabilecektir.

Bugün sözleşmeli çalışma koşullarına karşı, formasyon hakkının gaspına karşı, avukatlık sınavına karşı, yetkin mühendislik saldırısına karşı bir araya gelen ve bu sorunlara karşı mücadele etmeye çalışan hiç de azımsanmayacak bir gençlik kitlesi bulunmaktadır. Saldırının kapsamı ve bütünlüğü düşünüldüğünde, tüm bu mücadelenin ortak bir politik hedefte birleştirilebilmesi ve sermayenin karşısında etkili bir karşı duruş haline dönüştürülmesi ertelenemez bir sorumluluktur.

Bizler başlattığımız kampanya çalışması ile ilk adımı atıyoruz. Ülkenin bir ucundan diğerine kadar geniş gençlik yığınlarının geleceğine sahip çıkması, güncel saldırılar karşısında birleşik bir mücadele hattı örmesi için yaygın bir çalışma süreci başlatacağız. Hedefimiz açık, sermayenin bu saldırılarını geri püskürtmek ve geleceğimize sahip çıkmak.

Gençlik hareketinin yaşadığı sorunlara çözüm oluşturmak için çabalamak bugün devrimci önderlik sorununun düğüm noktasını oluşturmaktadır. Bu açıdan önümüzdeki süreç gençlik içerisinde dinamik bir politik faaliyetin örüleceği bir süreç olacaktır. Bu başarılabildiği, politik ve hedefli bir gençlik mücadelesi ortaya çıkartılabildiği koşullarda, kazanan bir bütün olarak gençlik hareketi olacaktır.

Ekim Gençliği

(Ekim Gençliği, Sayı: 99, Aralık 2006)