3 Kasım 2006 Sayı: 2006/43 (43)
  Kızıl Bayrak'tan
   Yeni Ekimler’le yeni bir dünya kurulacak, mazlum halklar sosyalizm bayrağı altında toplanacak!
  Depremlerde beton mezarlara gömülmemek için de sosyalizm!
  Kölelik bağlarını parçalamak için mücadeleye!
  Emperyalist işgalcilerin Irak batağından çıkış arayışları
Asgari ücretin tek taraflı belirlenmesine seyirci kalmayalım!
İstanbul İşçi Kurultayı hazırlık çalışmaları sürüyor
DİSK/Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’lu Bölge Başkanı Veysel Demir ile konuştuk...
İşçilerle mücadelenin ve örgütlenmenin önündeki engeller üzerine konuştuk.
 AL-CO işçisi Atilla Atalay’la sınıf hareketinin, örgütlenmenin önündeki engeller ve çıkış yolları üzerine konuştuk...
  Sermayenin saldırılarına karşı asgari ücret hakkını savunalım! (Orta sayfa)
  6 Kasım çalışmalarından...
  İstanbul Ekim Gençliği: Kampanyamız tüm hızıyla devam ediyor!
  Gençlik hareketinden
  Vatikan ve CIA’nın çocuklarının yeni biçimi - Yüksel Akkaya
  10. yılında Susurluk gerçeği…
  OSİM-DER 2. Olağan Genel Kurulu gerçekleşti...
  NATO Afganistan batağında güç durumda!
  Oaxaca’da isyan devam ediyor!
  Eski Sandinistalar kilisenin hizmetinde!
  ESP’nin eylemlerinden
  İşçi sınıfının ruhu: Sovyetler/2 - Volkan Yaraşır
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

DİSK/Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’lu Bölge Başkanı Veysel Demir ile sınıf hareketinin ve örgütlenmesinin önündeki engelleri konuştuk...

“Ya hep beraber kurtulacağız ya da hep beraber öleceğiz!”

- Bugün sınıf hareketinin bir tıkanma yaşadığını söylüyoruz. Sınıf hareketinin ve örgütlenmenin önündeki engeller nelerdir?

Bu konu aslında 50 sene öncesine dayanıyor. Örneğin MAİ gibi bir takım anlaşmalarla emperyalist tekellerin önündeki yasal engeller kaldırılmıştır. Diğer yandan sınıfın en büyük çelişkisi kendisini ilgilendiren sendika seçimlerine kendisinin girmemesi, sınıfı temsilen giren insanların da yetersiz olması. Diğer yandan sendikaların gerçek sahipleri işçilerdir. Gerçek sahipleri süpürgede, asfaltta, atölyede çekiç sallayan, kaynak yapan insanlardır. Ancak sendikaların başına işçiler değil de işçileri temsil etmeyen insanlar geliyor.

Ayrıca Türkiye’de gün geçtikçe ABD ve AB’nin anti propagandalarıyla özelleştirme ve taşeronlaştırma hız kazanmıştır. İşçiler bu propaganda sonucu kaos yaşamaktadır. Oysa ki bu kaostan kurtulmak çok kolay. Biz Genel-İş olarak özellikle 3 No’lu Bölge yönetimi, işyerindeki temsilciler olarak AB ve ABD emperyalizmine karşı olduğumuz için Avrupa Birliği’ne emperyalist bir oluşum olarak karşı çıkıyoruz. Bugün özelleşen yerlerin duvarlarında “Özelleşti, güzelleşti!” pankartları çok fazla vardı. Oysa ki özelleşen yerlerde güzelleşme yoktur, çünkü bacalar tütmüyordur. Otel zincirleri vardır. Binlerce işsiz vardır. Bugün SEKA, yarın Tekel, Tüpraş bir sürü yerler özelleştiler. Özelleştirmenin amacı neydi, örgütsüzlüğü, sendikasızlığı getirmek, esnek çalışma ve ödünç işçiliği hayata geçirmekti. Kısacası sermayenin talanına açmaktı.

Örneğin yerel yönetimlerde belediye başkanlığı bir mühürden öte gitmeyecek. Çünkü burada hedef sendikasızlaştırmaktır. Yeni Vehbi Koçlar, Sabancılar yaratabilmek gayesiyle, rant amacıyla bunları yaptılar. Yani her özelleştirmenin “ö”sünün altında işsizlik, açlık, yoksulluk ve katliam vardır. Sınıf katliamı vardır. Türkiye’de işçi ve memurlar, dar gelirliler, küçük esnaf biraraya gelse birçok şeyi başarabilir, dağları taşları eritir, şahane eserler yaratır. Oysa ki bu gücü kullanmasını bilmiyoruz. Niye bilmiyoruz? Benim gibi ve diğer sendikaların başında bulunan insanların oturup tek vücut olmasını sağlayamıyoruz.

Bu konuda ben DİSK’ten memnumum ama DİSK’in gücü de belli. DİSK tek başına ne yapabilir? Türk-İş, Hak-İş, KESK, Kamu-Sen diğerleri sınıf sendikacılığını kavrayabilseler olabilir. Biz alanlarda DİSK ve KESK’i görüyoruz. Onun dışındakileri göremiyoruz. DİSK’in de gücü belli hep aynı insanlar koşa koşa yoruluyorlar. Özellikle de DİSK’in içerisinde Genel-İş yerel yönetimlerde en örgütlü sendika olduğu için siyasi nedenlerle çeşitli sorunlar yaşıyor. Ama buna rağmen alanları en güzel güçlerimiz dolduruyor. Örneğin 1 Mayıslar’da bizim bölgemizden katılım %80’di. Diğer bölgelerden katılım yüksekti. Ama olmuyor, diğer yerlerde olmuyor. Dolayısıyla işçilerin birliği şarttır.

Bir de bu yönde işçi kurultayları yapılıyor. Örneğin İstanbul İşçi Kurultayı. Bana göre desteklenmesi gereken harika bir olaydır. Sınıfa ne kadar çok hizmet edilirse, ne kadar örgütlenme çalışması olursa biz Genel-İş olarak anlamlı buluyoruz. Bu çalışmaları yürüten arkadaşları kutluyorum. Benim örgütlendiğim yapının içerisinde genelde DDSB’li arkadaşlarım var. Onların çalışmaları da güzel. Açıkça söyleyeyim, son dönemde Kızıl Bayrak’ın da desteklediği işçi kurultaylarını anlamlı buluyorum. Elimizden geldiğince de işçi arkadaşlarımızı, temsilcilerimizi kurultaya yönlendirmeye çalışacağız. Sonuçta ideolojik olarak ayrı olabiliriz ama sınıfsal bakışaçısında aynıyız. Önemli olan sınıfa hizmetse bu tarz çalışmaları yürütenleri alınlarından öperim. Sınıf adına da teşekkür ederim.

- Bir parça ifade etmiş oldunuz fakat bu tablodan nasıl çıkılabilir?

Şunu söyleyeyim, yapılan kurultaylarda nasıl ki işçi sınıfı kendi sözünü söylüyorsa bizim de nasıl örgütlenmemiz gerektiği biz işçilere bırakılırsa en güzelini biz yaparız. Bakın aydın kesimden bir takım insanlar var. Sınıftan uzak projelerle bu hayat bulmaz. Hayat bilfiil alınteriyle olur. Çizmelerine, atletine kadar terleyen insanın projesiyle terin kokusunu, nefesini hissetmeyen kimsenin yapacağı proje arasında dağlar kadar fark vardır. Bir takım ayağı yere basmayan aydınların yaptığı “Denizi görmeyen insana denizi anlatmaktır”. Çünkü denizi gören insan denizi daha rahat anlatır. Bunlar da emeği görmedikleri için ahkam kesebilirler. Yine söylüyorum bunu sınıfa bıraksınlar, sınıf bunun en güzelini yapar.

Tek başına kurtuluş yok, ya hep beraber kurtulacağız ya da hep beraber öleceğiz. Demokratik kitle örgütleri, sosyalistler, devrimciler, yurtseverler, emek dostlarının yanyana gelmesiyle kurtuluş olabilir. Bunların yanyana gelmesinin ötesinde ise önderlik yine işçinin olacak. Önderlik tabanın inisiyatifinde olacak kesinlikle. Bugün görüyorsunuz seçimler oluyor bizde. Bu seçimler sendikamızın denetiminde, kontrolünde olmasına rağmen müdahale etmiyoruz. Ama şunu yapabilirdik, sendikanın emeği ve ilkesine ters düşen aday olursa engellemeye çalışırdık. Çıkardık işçi arkadaşlarımıza derdik ki; “bu arkadaşlar haketmiyor, çıkmasınlar”. Bu durum olmadığı için müdahale etmiyoruz. Kendi temsilcilerini seçiyorlar. Bakın bu işçiler yarın şubeyi, bölgeyi, genel merkezi seçecekler. Çevresindeki grevlere, direnişlere öncülük edecekler.

Şunu da ifade edeyim ki grevler direnişler desteklenmelidir. Sonuçta o dava bizim davamızdır. Yani uzaktan bakmakla olmuyor, uzaktan davulun sesi hoş geliyor. Yakına gidip kulağın çınlaması, o ritmin yakalanması kadar güzel olan bir şey yoktur. Bana göre herşeyin sahibi işçiler ve işçi sınıfı olmalıdır. Zaten işçi ideolojisi olursa yerimize daha iyi insanlar gelir, biz de onlara destek veririz. Şahıs olarak söylüyorum; olduğum yere beni işçi sınıfı getirdi, kara kaşıma kara gözüme bakarak gelmedim buraya. Ben isterdim ki benden daha birikimli insanlar gelsin ve taze kan olsun. Ama altta diyologla olsun bunlar. İşverenin, düzenin dümeniyle hiçbir zaman bu iş yürümez. Borazancılık da yapmamak gerekiyor. Popülist de davranmamak lazım. Tehlike anında farkına varıp burada iktidar olmak, sınıf iktidarını kurmak ve er ya da geç bunu kuracağız.

Kızıl Bayrak/Kartal