3 Kasım 2006 Sayı: 2006/43 (43)
  Kızıl Bayrak'tan
   Yeni Ekimler’le yeni bir dünya kurulacak, mazlum halklar sosyalizm bayrağı altında toplanacak!
  Depremlerde beton mezarlara gömülmemek için de sosyalizm!
  Kölelik bağlarını parçalamak için mücadeleye!
  Emperyalist işgalcilerin Irak batağından çıkış arayışları
Asgari ücretin tek taraflı belirlenmesine seyirci kalmayalım!
DİSK/Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’lu Bölge Başkanı Veysel Demir ile konuştuk...
İşçilerle mücadelenin ve örgütlenmenin önündeki engeller üzerine konuştuk.
 AL-CO işçisi Atilla Atalay’la sınıf hareketinin, örgütlenmenin önündeki engeller ve çıkış yolları üzerine konuştuk...
  Sermayenin saldırılarına karşı asgari ücret hakkını savunalım! (Orta sayfa)
  6 Kasım çalışmalarından...
  İstanbul Ekim Gençliği: Kampanyamız tüm hızıyla devam ediyor!
  Gençlik hareketinden
  Vatikan ve CIA’nın çocuklarının yeni biçimi - Yüksel Akkaya
  10. yılında Susurluk gerçeği…
  OSİM-DER 2. Olağan Genel Kurulu gerçekleşti...
  NATO Afganistan batağında güç durumda!
  Oaxaca’da isyan devam ediyor!
  Eski Sandinistalar kilisenin hizmetinde!
  ESP’nin eylemlerinden
  İşçi sınıfının ruhu: Sovyetler/2 - Volkan Yaraşır
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Emperyalist işgalcilerin Irak batağından çıkış arayışları

İngiltere Genelkurmay Başkanı geçtiğimiz günlerde Irak işgalinin artık sürdürülemeyeceğini belirterek en kısa zamanda askerlerin geri çekilmesi gerektiğini söylemişti. Böylelikle ilk kez, işgalci koalisyon cephesinden en üst düzeyde bir isim tarafından Irak’a yönelik emperyalist işgal politikasının iflasla sonuçlandığı kabul edilmişti. Fakat burjuva medya, onun bu sözlerinin içeriğinden ziyade, bir general olarak konuşmasının yanlışlığına ve bu çerçevede ülkesinde aldığı tepkilere odaklanmıştı. Amaç emperyalist işgalcilerin içerisine düştükleri durumu gözlerden saklamaktı.

Ancak son günlerde başka bazı gelişmeler, İngiliz generalin, kişisel düşüncelerini değil işgalci koalisyonun durumunu yansıttığını göstermektedir. Öyle ki, bu kez bizzat Bush Irak’ın Vietnam’a benzediğini itiraf etmek zorunda kaldı. Onun bu itirafı, ABD emperyalizmi açısından da Irak’ta yolun sonuna gelindiğini anlatmaktadır.

Bu çerçevede, ABD yönetimi için politika oluşturmak amacıyla eski Dışişleri Bakanı James Baker başkanlığında oluşturulmuş “Irak Çalışma Grubu”nun, henüz kesinleşmemiş olan ancak medyaya sızdırılan raporu önemli açıklıklar sunmaktadır. The Guardian gazetesinden Simon Jenkins rapor üzerine şunları yazıyor: “‘Sonuna kadar kararlı devam etmeyi’ artık akla yatkın olmadığı için reddeden rapor ‘kirişi kırıp kaçmaktan’ başka alternatifler bulma arayışına giriyor. Sonra da tatlı üslubu bir kenara bırakıp bir alternatif bulunmadığı neticesine varıyor. Amerika Irak’tan önşartsız ayrılmalı ve nefret ettiği komşuları Suriye’yle İran’ın ardında bıraktığı karışıklığı temizlemesini ummalı. Bu tavsiye herhangi bir savaş karşıtı gruba değil, Başkan George W. Bush’un onayıyla Kongre tarafından kurulan ve başına Cumhuriyetçi eski dışişleri bakanı James Baker’ın getirildiği Irak çalışma grubuna ait. Tıpkı Vietnam’daki gibi ayrılma zamanı gelip çattı.”

Bu ifadeler ABD’nin içerisinde bulunduğu durumu yeterli açıklıkta anlatıyor. Bush’un ifadeleriyle birlikte sözkonusu raporun içeriği bir arada değerlendirildiğinde, ABD emperyalizminin Irak’ta “krişi kırıp kaçmak”tan başka bir yol görmediği anlaşılıyor. ABD yönetimi cephesinden artık tartışılan, Irak’tan kaçışın biçim ve yönteminin ne olacağıdır. Son günlerde düzen cephesinden tartışmalar bu çerçevede yapılmaktadır. Üzerinde en çok durulan ihtimal, Irak’ın üçe bölünmesi ve ABD ordusunun kurulacak Kürdistan’a konuşlandırılmasıdır. Bu konuda, Yugoslavya’nın bölünme sürecinde aktif bir rol oynayan eski ABD diplomatlarından Richard Halbrooke’un Bush’a hitaben yazdığı mektupta ifade edilenler oldukça dikkate değerdir. Halbrooke, 11 Eylül sonrası içerisine girilen yolda hazırlanan dört projenin (Afganistan, Irak, İran ve Kuzey Kore) başarısızlıkla sonuçlandığını kabul etmenin kaçınılmaz olduğunu belirttikten sonra çubuğu Irak’a bükerek çözüm olarak üç seçenek sunmaktadır: “Aynen devam etmek, bir yandan siyasi bir çözüm için sıkı baskı yaparken savaşı kızıştırmak veya Irak’tan çekilmeye başlamak.” (Radikal, 25 Ekim ‘06)

Halbrooke yazısının devamında, kendisinin “kusursuzluğundan değil fakat ehveni şer olduğundan dolayı” üçüncü seçeneği savunduğunu belirterek, bu seçeneği gerekçelendiriyor. Bu gerekçelerin başında ABD ordusunun içerisine düştüğü çözülme hali geliyor: “Irak’ta görevi tamamlamak için yeterli asker yok ve hiçbir zaman da olmadı. Peki daha fazla asker nereden gelecek? Pentagon bütün gönüllü ordunun tükenme noktasına geldiğini söylüyor; artık 42 yaşındakiler bile askere çağrılıyor ve orduya katılım standartları düşürülüyor. Afganistan’da da daha fazla askere ihtiyaç var. Ve ilave birliklerin de dalgayı kıramadığını bir düşünün. ABD hala asker göndermeye devam eder mi?”

Bu sözler emperyalist saldırganlar cephesini sarmış bulunan bozgun havasını iyi anlatmaktadır. Elbette bu bozgun havası sadece askeri başarısızlıktan ileri gelmiyor. Bush ve çetesi siyasal planda da tam anlamıyla dibe vurmuş durumda. Kasım ayının ilk aylarında yapılacak olan Kongre seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti’nin çoğunluğu kaybedeceği söyleniyor. Yapılan kamuoyu yoklamalarına bakılırsa, ABD halkı nezdinde Bush’un politikalarına verilen destek neredeyse yok olmuş durumda. Dahası, Afganistan ve Irak’ta durum her geçen gün daha da zora giriyor, sayıları ve teknik donanımları ne olursa olsun işgal orduları kazanma umutlarını tüketmiş bulunuyor. Yani bozgun havası tüm cephelerde yaşanıyor.

Bu tablo karşısında Halbrook’un üzerinde durduğu çözüm ise şöyle: “Irak meclisi, uygulamayı 18 ay için ertelemeyi öngören ilginç bir yasayla birlikte, daha güçlü bölgeler yaratmak yönünde büyük bir adım attı. Bu yasayı iktidar ve petrol geliri paylaşımına yönelik barışçı bir çözümü müzakere etmek için kaldıraç olarak kullanabilirsiniz; bir yandan Irak’taki güçlerimizi yeniden konuşlandırır ve sayısını azaltırsınız. Bu çaba başarısız olabilir, fakat denemek de bir şey kaybettirmez. Bu önerinin Irak’ı üç ülkeye böleceği ve topyekün iç savaşı tetikleyeceğini söyleyenler fikri yanlış tanıtıyor, üstelik yerine de hiçbir şey önermiyor. Ne yaparsanız yapın sayın Başkan, Amerikan askerlerini, henüz güvenli olan, fakat gerilimin de giderek arttığı Kuzey Irak’a yani Kürdistan’a göndermek zorundasınız, son derece gerçek bir risk teşkil eden bir Türk-Kürt savaşı ihtimalini böyle azaltabilirsiniz. Böyle bir ABD varlığını hem Türkler hem de Kürtler memnuniyetle karşılar, fakat buna Kürt teröristlerin Türkiye içlerine yaptıkları saldırıların engellenmesi eşlik etmek zorunda. Bu, özel birliklerin terörist bir tehdit ortaya çıktığı takdirde Irak’ın diğer kesimlerine hızla hareket etmesine de imkan verir ve dünyaya Amerika’nın Irak’a girerken dile getirdiği amaçlarından vazgeçmediğini gösterir.”

Halbrook’un önerisi yeni değil. İşgalin başından bu yana çeşitli çevreler tarafından bir olasılık olarak telafuz ediliyor. Buna göre, ABD ordu güçleri, eğer Irak’ta işler içinden çıkılmaz bir hale gelirse, güvenli bölge olarak adlandırılan Kürdistan’a çekilip burada mevzilenecek; gerek Irak’ın geri kalanına ve gerekse de Ortadoğu’ya yönelik askeri etkinliğini Kürdistan coğrafyasına üslenerek gerçekleştirecek. İşte başından bu yana bir olasılık olarak telafuz edilen bu plan bugün artık geçekleşme aşamasına gelmiş bulunuyor. Zira işgal ordusu artık Bağdat’a dahi hakim değil. Irak’ta şu an her gün ortalama 4 ABD askeri ölüyor (ki bunun son iki yıllık süreçteki en büyük kayıp oranı olduğu söyleniyor) ve ülke şu an iç savaşın eşiğinde. Üç yıllık işgal sürecince 650 bin civarında insan öldü ve işgal devam ettiği müddetçe bu rakam katlanarak büyüyecek. Yani işgal orduları Irak’ı yakıp yıktıktan ve kaynaklarını kurutup yüzbinlerce insanını katlettikten sonra bir de iç savaş ateşini yaktılar. Şu an Irak tam bir yangın yeri ve işgalci güçler bu yangından paçayı kurtarmak amacıyla Kürdistan’ı bir sığınak olarak kullanmak istiyorlar.

Önümüzdeki dönemde bu çerçevede somut bazı adımların atılmasına tanık olmamız mümkün. Dahası, yakın zamanda PKK konusunda ABD-Türkiye arasında süren ilişkiler, yanısıra Talabani ve Barzani’nin ABD ordusunun kendileri açısından önemine yönelik çıkışları, Halbrook’un önerisinin işleyen bir plan olduğunu düşündürtmektedir. Durumu Bugün gazetesinde değerlendiren Cengiz Çandar, Baker Raporu’nun İran ve Suriye’ye görev öngörmesinin onları Irak’taki nüfuz alanları üzerinde inisiyatif kullanmaları yönünde teşvik etmek anlamına gelebileceğini, dolayısıyla böyle bir durumda Türkiye’nin de Kürdistan’la ilişkilerindeki gerilimlerin yumuşatılmasının önem taşıyacağını ifade etmektedir.

Tüm bu olasılıklar üzerinde düşünmek ve güncel gelişmeleri değerlendirirken bunları göz önünde tutmak büyük önem taşımaktadır. Bununla birlikte, bu tablodan çıkarılabilecek en kesin sonuç şudur; ABD Irak’ta saplandığı bataktan çıkmak ve işgalci ordularına yeni bir pozisyon belirlemek için önümüzdeki dönem yeni ve kapsamlı girişimlerde bulunacaktır. Bu girişimler, göründüğü kadarıyla, halklar arasında yeni düşmanlıkların yaratılması ve boğazlaşmaların ileri seviyelere ulaştırılmasının önünü açabilecek niteliktedir.

Bölgenin ezilen halkları açısından yapılması gereken bu manevraların bilincinde olarak, ABD emperyalizmini ve işbirlikçilerini bölgeden kovabilecek yol, yöntem ve araçlar üzerinde yoğunlaşmak, ve en önemlisi, ABD ve işbirlikçilerinin halklar arasına ektikleri düşmanlıklara karşı elele vererek direniş cephesini büyütmektir.