15 Temmuz 2006 Sayı: 2006/27
  Kızıl Bayrak'tan
   Filistin halkıyla dayanışmanın anlamı
  İsrail ordusunun vahşi yıkım ve katliamları sürüyor...
  Irak’a komşu ülkelerin Dışişleri Bakanları Tahran’da toplandı...
  Filistin halkıyla devrimci dayanışmayı yükseltelim!
  İMF’ye yeni bir niyet mektubu daha gönderildi...
  Kıdem tazminatının gaspı ve bölgesel asgari ücret uygulaması yine gündemde...
AB’ye azalan destek ve yükselen milliyetçilik
Eylemlerden, direnişlerden...
KESK’in “dönemsel mücadele programı” üzerine
İstanbul İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi ile kurultay üzerine konuştuk…
Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - III Yüksel Akkaya
  Faşist baskı ve terör yasasına karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Sermaye iktidarı TÜBİTAK ortak yapımı yeni teknolojiler yolda...
  Meslek liseleri sermayenin talanına açılıyor
  Uluslararası hareket
  İsrail kanlı savaşı tırmandırıyor / Rohan Pearce
  Bir kara bayrak / Gideon Levy
  Hapishanelerde işkence devam ediyor
  AKP hükümeti patronlara uşaklıkta sınır tanımıyor…
  Uzun soluklu olmak…
  Rıfat Ilgaz: Toplumun karanlığını yırtan bir aydınlık
  TUYAB tutsak yakınlarının katılımıyla piknik düzenledi
  Radikal Jest-Bir Örnek
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Yaşasın 14 Temmuz ‘82 ÖO direnişimiz!

Halkların yaşamını belirleyen öyle anlar olur ki, bu çok sonraları anlaşılır ve sadece o anların kahramanları farkındadır rollerinin. İşte onlar 12 Eylül’ün bir silindir gibi insanı ezdiği bir dönemde bu rollerin sahibi oldular; kuşkusuz bu, 14 Temmuz 1982 büyük ölüm orucu direnişimizden başkası değildir.

14 Temmuz 1982 tarihinde büyük ölüm orucu kahramanlarımız direniş sahasına rollerinin bilincinde olarak başı dik çıktılar. M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek yoldaşlarımız işkencehanelerdeki devrimci dirilişleriyle tanınır. Betondan sevgi üreten ilkeleriyle bilinir KUKM tarihinde.

Yaratılan devrimci kültürün güçlü rüzgarını ülkemize taşıyan en ileri bilinç Mazlum, Hayri, Kemal ve diğer yoldaşlarımızındır. KUKM Marksizm-Leninizm bilinciyle tanıştırma başarısı gösteren Mazlumlar, Hayriler ve Kemaller’dir. Her türlü tasfiyeci, teslimiyetçi ve oportünist düşüncelere karşı mücadele etmenin silahını kazandırdılar ve yaratılan devrimci kültürün çok yönlü kazanımı KUKM önüne çıkan engelleri aşmada birer rehber ve güçlü bir kılavuz oldu.

Cesaret, inanç, fedakarlık devrime, mücadeleye bağlılık ve kararlı ilkeli duruşa dayanır diye belirtmişler Mazlumlar, Hayriler. Bu ve benzeri değerlerimiz, somut politikalar ile bunların doğal olarak başarıya ulaşması ile oluşur ve gelişir . Bu değerlerimizin yaşamda bir karşılığı vardır ve olmalıdır.

Mazlumlar, Hayriler, Kemaller sosyalist bilimin evrensel teori ve kazanımlarını Bağımsız Sosyalist Kürdistan devrimine taşırken, bu bilim sayesinde ülkemizde gelişen toplumsal-politik gelişmelerin zeminini oluşturmuşlar. Bu zemin üzerinde büyük kahramanlıklar sergilendi, tartışmasız değerler yaratıldı.

14 Temmuz 1982 tarihli büyük ölüm orucu direnişimiz, Diyarbekir zindanındaki insanlık dışı uygulamalara karşı tepeden tırnağa “insan” olma eylemidir. Amed zindanında tarihe malolan büyük feda eylemleri ve direnişlerin yarattığı etki hem içerde, hem de dışarıda moral ve coşku yarattı. Mazlum Doğan’ın tarihe damgasını vuran ölümsüzlük ateşi, dörtlerimiz ve 14 Temmuz’un inanılmaz iradesi bir nehir gibi mücadeleye aktı. Böylece 14 Temmuz direnişimiz Mazlum Doğan’ın tarihi feda eylemini selamlayarak 15 Ağustos Agit kıvılcımına uzanan direniş halayıdır.

14 Temmuz halkımızın onuruna, bilincine ve kimliğine kazılan tarihsel varoluştur.

14 Temmuz yoksul halkımızla buluşan aç bedenlerin zaferidir.

14 Temmuz milyonların bağımsızlık ve özgürlük yoludur.

14 Temmuz direnişimiz, teslimiyet ve ihanetin yüzüne tükürmesidir!

Yaşasın 14 Temmuz 1982 Ölüm Orucu direnişimiz!

3 Temmuz ‘06

KDS dava tutsakları

Azad Mehmet Yamaç, Şükrü Yıldız, Alaattin Öğet

1 No’lu F Tipi Cezaevi B2.7.36

Tekirdağ

--------------------------------------------------------------------------------------

Devrimci mücadele programı etrafında birleşelim!

Yıllardır bedel ödenerek kurulan sendikamız iş bilmezlik ve yanlış politikalar nedeniyle bugünkü duruma gelmiştir. TÖS döneminden başlanarak yürütülen sendikal mücadele bugün tamamen uzlaşmacı ve icazetçi çizgiye evrilmiştir. Gelinen yerde artık yetki de kaybedilmiştir.

Uygulanan politikalar tartışılacağına, bu durumun esas nedeni göz ardı edilerek sudan bahaneler ileri sürülmektedir. Bugünkü durum aniden ortaya çıkmamıştır. Yıllardır vazgeçilmeyen uzlaşmacı çizginin bir sonucudur. Ne zamanki sendika yasal olarak kabul edildi, toplu sözleşme ve grev hakkı olmayan dernek tipi sendikacılık kabul edildi, çöküş de başladı. Çünkü profesyonel sendikacılık hayata geçti. Amatör ve mücadeleci ruh öldürülmeye çalışıldı. Fiili ve militan mücadele hattı terkedildi. Günü geçiştiren eylemler önplana çıkarıldı. Taban örgütlülüğü gözardı edildi. İşyeri örgütlülüğü yokedildi. Bunun yerine üyelere internet üzerinden bilgi verilmeye başlandı. Üyeler kongre zamanı delege seçimleri için aranır oldu. O da yasal bir zorunluluk olduğu için yapıldı. Tabii ki delege seçimlerinde izlenen yöntem de bellidir. Kafa kol ilişkileri ile seçilen delegeler… Kongrelerde yaşanan koltuk pazarlıkları, ilkesiz ve programsız ittifaklar uzlaşmacı anlayışların yönetime gelmesine neden oldu.

Yıllardır sendikasını sahiplenen ve varetmeye çalışan tabandaki ilerici, demokrat ve devrimci unsurlar bir safra gibi dışarı atılmaya çalışıldı. Sendikada muhalefet oldukları için cezalandırıldılar. Örneğin Adana’da ceza alan devrimci öğretmenler buna örnektir. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Hatta merkezi eylemde gözaltına alınan üyelere “yasadışı örgüt üyesi” suçlaması ile sahip çıkılmadı.

Kuruluş amacı belli olan ve nasıl kurulduğu bilinen devlet güdümlü Kamu-Sen muhatap alınarak ortak eylemlilikler yapıldı. Teşhir edilmesi gereken bu kontra sendika ile aynı kulvarda koşulmaya çalışıldı. Bu uzlaşmacılığın bedeli bugün ödenmektedir.

Tabandaki emekçiye farklılığını gösteremeyen, toplu görüşme yapılırken geri söylemlerle kitleyi tatmin etmeyen bir yapılanma yok olmaya mahkumdur.

KESK şanlı 4 Mart direnişini yaratan, 20 Aralık eylemini gerçekleştiren ve birçok fiili eyleme yüreğini koyan üyelerin varlığı ile yoluna devam etmektedir. Son olarak açıklanan eylemlilik takviminde Kasım ve Aralık aylarında yapılması planlanan iş bırakma eylemi MYK üyelerinin gezmesi ile değil iş yeri örgütlülüklerinin kurulup işler hale getirilmesi ile başarılabilir. Kitlesel iş bırakma eylemleri bugün için olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Çünkü sendikal örgütlülük yokedilmeye çalışılmaktadır. Elimizde kalan sınırlı haklarımız dahi elimizden alınmaya çalışılmaktadır. TMY, GSS, personel rejimi yasası, kamu reformu yasası vb. bir dizi saldırının uygulanmasını engellemek için kitlesel birliğimizi ortaya koymalıyız. Tabanına güven veren ve ona sahip çıkan bir programla yola devam etmek sendikayı ileriye taşır. Programını ve çizgisini değiştirmeyen bir sendika tabanını harekete geçiremez. Bugüne kadar izlenmiş olan uzlaşmacı ve pasif çizgiden vazgeçilmelidir.

Danışma Meclisi toplantısında alınan kararların hayata geçmesi köklü bir değişiklikle mümkündür. Eğer varolma savaşını kazanmak istiyorsak önce mücadele anlayışını değiştirmemiz gerekir.

Bürokratik sendikacılığı bırakıp sınıf sendikacılığı ilkesi ile hareket eden bir anlayışı önplana çıkarmalıyız. Tabanda bulunan öncü kamu emekçilerine çok iş düşmektedir. Tabanı harekete geçirmek ve tavanın teşhirini yapmak bu öncülere düşmektedir. Çünkü aklı masa ile kasa arasına sıkışmış yöneticilerden bunu beklemek ham hayaldir. Devrimci bir program etrafında taban birleştirilip örgütlenmelidir.

Haydi kamu emekçileri devrimci bir mücadele programı etrafında birleşmeye, mücadeleye!

Bir kamu emekçisi /Mersin

--------------------------------------------------------------------------------------

İlk gözaltı deneyimimi yaşadım

Öncelikle merhaba arkadaşlar,

Ben yaklaşık 4 aydır Kızıl Bayrak saflarında devrimci mücadele sürdürüyorum. Yakın tarihte hayatımın ilk gözaltısını yaşadım. Bu deneyimimi Kızıl Bayrak okurlarıyla paylaşmak istedim. İlk gözaltımda polisleri görmek önce ürpertti beni doğrusu. Ancak yanımdaki yoldaşım bu durumlara alışkın olduğu için, rahat tavırları ile beni rahatlatıyordu. İlk önce tartışmaya başlamıştık. Amacımız belliydi; elimizdeki gazeteleri vermeyecektik. Polis otosuna binmeyi kabul etmeyince itiş kakış başladı. Daha sonra yoldaşım slogan atmaya başlayınca ikimizi birden apar topar polis otosuna bindirdiler. Merkeze gittiğimizde terörle mücadeleyi aradılar. Daha sonra bize nezaret kapısı açıldı. İçimde bir sıkıntı, acaba ne olacak derken terörle mücadele ekipleri geldiler. Biz yoldaşımla konuşmama kararı aldığımız için sorulan sorulara aldırış bile etmedik ve bu durum faşist polislerin bir hayli canını sıktı.

Zaman geçtikçe içimdeki heyecan yerini olayların akışına bıraktı. Odaya çekildik. Bize sorgu bazında sorular yöneltildi. Sorulara aldırmayınca sert tepkiler gelmeye başladı. Adres konusunda bayağı sorun yaşattım diyebilirim. Sonra iki polisle sağlık kontrolüne götürüldük. Çok garip ama, muayene falan olmadık. Doktor “ağrınız var mı” diye sordu, “yok” dedik. Güya adı sağlık kontrolüydü. Daha sonra tutanağımızı okuduk ve imzadan imtina ettik. Artık serbesttik.

Anadolu Yakası’ndan genç bir komünist