15 Temmuz 2006 Sayı: 2006/27
  Kızıl Bayrak'tan
   Filistin halkıyla dayanışmanın anlamı
  İsrail ordusunun vahşi yıkım ve katliamları sürüyor...
  Irak’a komşu ülkelerin Dışişleri Bakanları Tahran’da toplandı...
  Filistin halkıyla devrimci dayanışmayı yükseltelim!
  İMF’ye yeni bir niyet mektubu daha gönderildi...
  Kıdem tazminatının gaspı ve bölgesel asgari ücret uygulaması yine gündemde...
AB’ye azalan destek ve yükselen milliyetçilik
Eylemlerden, direnişlerden...
KESK’in “dönemsel mücadele programı” üzerine
İstanbul İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi ile kurultay üzerine konuştuk…
Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - III Yüksel Akkaya
  Faşist baskı ve terör yasasına karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Sermaye iktidarı TÜBİTAK ortak yapımı yeni teknolojiler yolda...
  Meslek liseleri sermayenin talanına açılıyor
  Uluslararası hareket
  İsrail kanlı savaşı tırmandırıyor / Rohan Pearce
  Bir kara bayrak / Gideon Levy
  Hapishanelerde işkence devam ediyor
  AKP hükümeti patronlara uşaklıkta sınır tanımıyor…
  Uzun soluklu olmak…
  Rıfat Ilgaz: Toplumun karanlığını yırtan bir aydınlık
  TUYAB tutsak yakınlarının katılımıyla piknik düzenledi
  Radikal Jest-Bir Örnek
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sağlıkta tasarruf öldürür!..

Sağlık katliamına izin vermemek için mücadeleyi yükseltelim!

Maliye Bakanlığı’nın, İMF’nin emriyle hazırlayıp yayınladığı sağlıkta tasarruf genelgesi, sağlık sistemine vurulmuş son ve yıkıcı darbe niteliğinde. Tebliğe göre devlet, hasta için ayakta tedavi ve her türlü tetkik dahil vaka başına 11 YTL ödeyecek. Bu fiyat, özel sağlık kuruluşlarında yüzde 20 artırılarak uygulanacak. Ayakta tedavi gören hastalar için karşılanacak miktarın üst limiti de 49 YTL olacak. Daha da önemlisi, MR ve tomografi tetkiklerine getirilen tasarruf. Devlet, kendi hastanelerinde bile en düşük 80 YTL’ye çekilebilen MR için 80 kuruş, 60 YTL’ye çekilebilen tomografi için 70 yeni kuruş fiyat belirledi.

2006 yılı Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği’nde pek çok hayati ilaç da ödeme listesinden çıkarılmış durumda. Yakın süre önce, kimi ithal ilaçlar piyasada bulunamadığı için ölümler yaşanmıştı. Özelleştirme, paralılaştırma, pahalılaştırma, sigorta sistemini çökertme derken, işçi ve emekçi kitleler için zaten hayal hale getirilmiş olan sağlık hizmeti, bu yeni uygulamalarla tümüyle çökertilmek isteniyor. Bugüne kadarki uygulamalarıyla üçer-beşer ölen işçi ve emekçileri, bundan böyle toplu ölümler bekliyor. Mezarda emeklilik uygulamasına, şimdi de mezarda sigortalılık ve mezarda sağlık ekleniyor.

Genelgeye herkes kendi cephesinden itiraz ediyor

Haberlere göre, Maliye’nin tedavide “kuruşlu ödeme” tebliğine isyan eden 200 üyeli Özel Hastaneler Platformu, resmi kuruluşlardan gelen hastalara bakılmayacağını açıklamış. Bakan Akdağ’ın; “Sağlık tatlı para işi değil” diye tepki gösterdiği protesto, kuşkusuz, ‘havadan ve tatlı’ para kaynağını kaybetme güdüsüyle gerçekleştiriliyor. Ancak bakanlığın ‘tatlı para’ konusundaki söylemleri de tümüyle sahtekarlık. Halk sağlığı, insan sağlığı gibi bir konuyu metalaştırdığın, kâr kapısı haline getirdiğin, kapitalist rekabet koşullarına emanet ettiğin zaman, “tatlı para” kapısını kendi ellerinle ve ardına kadar açmışsın demektir. Ne şimdi “tasarruf tedbiri” diye tutturan İMF’nin ve ne de onun tüm direktiflerini eksiksiz uygulayan sermaye devletinin “tatlı para” şikayetine hakkı vardır. Gerek tatlı paradan gerekse yeni tasarruf tedbirlerinden yakınma hakkı olan tek kesim, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerdir.

Üniversite hastanelerinden gelen itirazların temelinde de yine “para” bulunuyor. Döner sermaye gelirlerinin azalacağı, bunun da doktor ve diğer üniversite çalışanlarının gelirlerinin azalmasına yol açacağı temelinde şekillenen bu itirazlarda, hasta haklarına da çeşni niteliğinde şöyle bir değiniliyor. Üniversitelerin bu duruma gelmesi/getirilmesinin asıl sorumlusu sağlığı meta haline getirme programı uygulayan sermaye devleti olmakla birlikte, üniversite yönetimleri, “aydın” kategorisinde sayılması gereken hekimler vb.’nin sorumluluğu da az değil. Ücretlerin döner sermayeye bağlanmasına, döner sermayenin hastanelere başvuran işçi ve emekçilerin sömürüsü için dönen bir çarka dönüştürülmesine, sağlık çalışanlarının düşük ücretlerle, yoğun mesailerle yıpratılmasına ses çıkarmayanlar, şimdi, döner sermaye gelirleri -dolayısıyla da bundan aldıkları pay- azalacak diye yakınmaları, başta devlet olmak üzere kimseyi etkilemeyecektir kuşkusuz.

Durum böyle olunca, haliyle, TTB’nin sesi de epeyce kesik ve titrek çıkıyor. Birlik’ten konuya ilişkin açıklamada, Maliye Bakanlığı’nın tedavi yardımına ilişkin tebliği ile “Vaka Başı Ödeme Sistemi”ni başlattığı savunuluyor, bunun sağlık hakkına “1 Temmuz Darbesi” olduğu ileri sürülüyor. TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Gencay Gürsoy, 1 Temmuz bildirgesinin, sağlığı altından kalkılamaz sorunlar yumağı haline getirdiğini belirttikten sonra “Önümüzdeki hafta hekimlerle ortak bir toplantı yapıp, gerekirse Başbakan’dan randevu talep edeceğiz” diyor. Özel hastanelerin bile “eylemli boykot” düzenleyebildiği koşullarda, çoğu devletten ücret alan -bir tür emekçi oluyor- tabipler, Başbakanla görüşmeyi düşünüyorlar. Bu görüşmeden ne umdukları, ne bekledikleri de belli değil.

Genelgelerin uygulanıp uygulanamaması
sınıf hareketine bağlı

Sağlıkta tasarruf üzerine, Sağlık Bakanlığı’ndan yalan üstüne yalan beyan gelmeye de devam ediyor. Yaptıkları pisliğin üstünü örtebilmek için olmayacak vaatler sıralamaya devam ediyorlar. Güya Genel Sağlık Sigortası uygulamasıyla sistem tıkır tıkır işleyecekti. İşçi ve emekçiler arasındaki eşitsizlikler giderilecekti vb., vb. Fakat kısa sürede SSK’nın provizyon sistemi çöktü, eczaneler ilaç veremez hale geldi. Arızanın, yüzde 5 zam gelen ilaçların yeni fiyatları girilirken çıktığı söyleniyor, SSK’ya göre ise sorun hatlarda. Sonuçta olan, düzenli ilaç kullanmak zorunda kalan işçi ve emekçilere oluyor. Sadece olan onlara oluyor, çünkü diğerleri parayı basıp ilacını alıyor. Parası olmayan da sistemin düzelmesini beklerken ya sağlığı iyice kötüye gidiyor, ya da ölüyor.

Mesela, bakanlıktan acil servis kapısında kimsenin bekletilmeyeceği palavrası açıklanırken, haberler, Ceyhan’da yedi aylık hamile kadının, dört saat boyunca 12 hastane gezdirildiğini duyuruyordu. Buna benzer daha nice durum yaşandığına her gün tanık oluyoruz. İşçi ve emekçilerin günlük yaşamının ayrılmaz parçası olan bu gibi vakaların binde birinin bile haberlere konu olmadığını da çok iyi biliyoruz.

İMF’nin yol göstericiliğinde sermaye sınıfı ve devleti tarafından açlıkla terbiyeye tabi tutulan işçi sınıfı ve emekçi kitleler, yetersiz beslenme, kötü konut, ağır iş, işsizlik gibi pek çok nedenle, ya üçer-beşer ölmekte, ya da sağlıklarını kaybedip hastane kapılarında sürünmektedir. Sağlık sigortasının yağmalanması, sisteminin çökertilmesi yüzünden bu kesimlerin bu perişanlığının had safhalara ulaşacağı, tahammül sınırlarını yıkacağı açıktır. Tepkilerin toparlanıp örgütlü mücadeleye dönüştürülmesi için bugünden çalışmaya başlanması gerekir.

Unutulmamalıdır ki, yasaların uygulanabilirliği sınıf mücadelesindeki dengelere bağlıdır. İşçi sınıfı ve emekçiler bağımsız bir siyasal güç olarak hareket etmeyi başardıklarında, sermaye sınıfı ve onun iktidarı bu denli pervasız davranamayacak, saldırıları bu denli kolay uygulayamayacaktır.

--------------------------------------------------------------------------------------

Eskişehir’de sağlık hakkı için eylem...

“Sağlıkta tasarruf ölüm demektir!”

Eskişehir’de 8 Temmuz Cumartesi günü “Aile Hekimliği Kandırmacasına Karşı Eskişehir Platformu” bir eylem yaptı. Yaklaşık 600 kişinin katıldığı eylem saat 14:00’te başladı. Kitle Adalar MİGROS önünden geçerek İl Sağlık Müdürlüğü’ne yürüdü. Burada yapılan basın açıklamasında sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve siyasi parti temsilcileri söz aldı.

DİSK, ADD, Halkevi, Sivil Toplum Kuruluşları Birliği, EBTO, Antep-Kilis Tabip Odası başkanları birer konuşma yaptılar. Daha sonra oturma eylemine geçildi. İl Sağlık Müdürü görüşmeye çağrıldı.

Yürüyüş sırasında ve Sağlık Müdürlüğü önünde sıkça “Hastaneler halkındır satılamaz!”, “İMF defol bu memleket bizimdir!”, “Halkız, haklıyız, kazanacağız!”, “Sağlık haktır satılamaz!”, “İMF uşağı hükümet istifa!”, “Parasız sağlık, parasız eğitim!”, “Sağlıkta ticaret ölüm demektir!”, “IMF’ye uşak halka Kasımpaşalı!”, “Kahrolsun IMF işbirlikçi AKP!”, “Sağlıkta tasarruf ölüm demektir!” sloganları atıldı.

Temsilciler gelen Sağlık Müdürü’yle bir görüşme yaptı. Görüşme sonrası kitleye açıklama yapıldı ve eylem sona erdi.

Ekim Gençliği/Eskişehir

--------------------------------------------------------------------------------------

Sağlık hizmetinin özelleştirilmesinde bir adım daha...

Sağlık Bakanlığı ameliyathaneleri de özel sektöre devrediyor!

Devlet, SSK hastanelerinin devrinden sonra bu sefer de Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerdeki ameliyathanelerin ihale ile özel sektöre devredilmesi uygulaması başlatttı. Bugüne kadar Nizip Devlet Hastanesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Adana Numune Hastanesi ve Keçiören Devlet Hastanesi’ndeki ameliyathane, röntgen, laboratuvar gibi hizmet veren birimler ihale ile özel şirketlere verildi.

İhaleyi kazanan firma, kendi tıbbi cihazları ile personelini de kendisi getirecek. Böylece ameliyat olacak hastanın ödeyeceği fiyat şirketin insafına kalacak. Zira işletmecilikte kamu yararı değil kâr-zarar mantığı esastır. Harcadığı tıbbi malzemeden personelin ücretlerine kadar tüm giderleri hastanın cebinden karşılayacak olan özel firmalar insan sağlığını değil kârını düşünecek.

Ameliyat gibi insan hayatını doğrudan ilgilendiren bir birimi ticari mantıkla özel firmalara devreden devlet buralarda çalışan emekçileri de başka ünitelere kaydıracak. Zaten birçok hastanede kadrolu çalışan sayısı oldukça düşük. Yeni olarak kadrolu çalışan almayan devlet oluşan açıkları da taşeron şirketlerden ve vakıflardan karşılıyor.

Devlet hastanelerinin de özelleştirilmesi anlamına gelen bu uygulama devlet hastanelerinde çalışan emekçilerin köleliğe, sağlık hizmetinden faydalanan milyonlarca işçi ve emekçinin de ölüme terkedilmesi anlamına gelmektedir.

“Paran kadar sağlık” saldırısına geçit vermeyecek tek güç ise işçi ve emekçilerin örgütlü gücü ve mücadelesidir. Bunun içinse kaybedilecek zaman artık kalmamıştır.