15 Temmuz 2006 Sayı: 2006/27
  Kızıl Bayrak'tan
   Filistin halkıyla dayanışmanın anlamı
  İsrail ordusunun vahşi yıkım ve katliamları sürüyor...
  Irak’a komşu ülkelerin Dışişleri Bakanları Tahran’da toplandı...
  Filistin halkıyla devrimci dayanışmayı yükseltelim!
  İMF’ye yeni bir niyet mektubu daha gönderildi...
  Kıdem tazminatının gaspı ve bölgesel asgari ücret uygulaması yine gündemde...
AB’ye azalan destek ve yükselen milliyetçilik
Eylemlerden, direnişlerden...
KESK’in “dönemsel mücadele programı” üzerine
İstanbul İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi ile kurultay üzerine konuştuk…
Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - III Yüksel Akkaya
  Faşist baskı ve terör yasasına karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Sermaye iktidarı TÜBİTAK ortak yapımı yeni teknolojiler yolda...
  Meslek liseleri sermayenin talanına açılıyor
  Uluslararası hareket
  İsrail kanlı savaşı tırmandırıyor / Rohan Pearce
  Bir kara bayrak / Gideon Levy
  Hapishanelerde işkence devam ediyor
  AKP hükümeti patronlara uşaklıkta sınır tanımıyor…
  Uzun soluklu olmak…
  Rıfat Ilgaz: Toplumun karanlığını yırtan bir aydınlık
  TUYAB tutsak yakınlarının katılımıyla piknik düzenledi
  Radikal Jest-Bir Örnek
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sermayenin kâr hırsı can almaya devam ediyor!

İnsan yaşamını hiçe sayan ve insan sağlığını tekellerin insafına terkeden sermaye devletinin uygulamaları can almaya devam ediyor. Hastanelerde peşpeşe yaşanan bebek ölümlerinin ardından, hastalar bu kez de ilaçsızlıktan ölüme terkediliyor.

Geçtiğimiz günlerde Bursa’da 21 aylık Kaan Demirci kullandığı ithal serum piyasada bulunamadığı için hayatını kaybetti. Kaan Demirci doğuştan bağışıklık sistemi yetersizliğinden dolayı 21 günde bir immunglobilin serumu kullanıyordu. Fakat “birden bire piyasadan yok olması” nedeniyle, çocukları için yaşamsal önemi olan bu ithal serumu aile bulamadı. Bursa Eczacılar Odası’nın devreye girmesiyle serum temin edilse de, daha önceki periyotlarda serumu alamayan Kaan hayatını kaybetti.

Eczacı Odaları’ndaki uzman doktorlar aylardır ilaç bulunmadığı ve bir süre sonra ölümlerin yaşanabileceği yönünde hükümeti uyarmalarına rağmen, Sağlık Bakanlığı “sorun büyük değil” diyerek aylardır durumu geçiştiriyordu. Hastanelerde bebeklerin ölmesi ve piyasada ilaç bulunmamasından dolayı Sağlık Bakanı kamuoyunda oluşan tepkileri bertaraf etmek için farklı manevralar yaptı. Önce piyasada zor bulunan ilaçların ithali için Türk Eczacılar Birliği’ne yetki verdi. Ardından Türkiye’de nüfus oranının gitgide yaşlandığını söyleyerek, anne-babalara daha fazla çocuk yapmaları yönünde çağrılarda bulundu. Yaratılmaya çalışılan bu suni gündeme bir de Başbakan Erdoğan’nın çocuklarına zaman ayıramadığı için ‘döktüğü birkaç damla gözyaşı’ günlerce medyada işlendi. Başbakan’ın timsah gözyaşları, hastane enfeksiyonu yada ilaçsızlıktan ölen bebeklerin haberinden daha değerliydi!

Önce karaborsa soydu, sonra devlet!

Bağışıklık hastaları düzenli ilaç kullanmak zorunda. Bildirimi zorunlu hastalık olmadığı için kesin sayı bilinmiyor ama Türkiye’de onbinlerce bağışıklık sistemi eksikliği hastası bulunuyor. Sadece dört üniversite hastanesinde 2500 çocuk hasta kayıtlı. Bütün firmaların ithal ettiği benzer ilaçlarda ‘sıkıntı’ çıkması, bu ilaçların tamamının birden Türkiye’de ‘yok’ olması, Kaan gibi onbinlerce bağışıklık sistemi hastasını ölümle başbaşa bırakıyor.

İlaç ithalatçısı firmalar yükselen dövizle beraber maliyeti artan ilaçları, kâr getirmediği için ithal etmiyor. Dahası ihtiyaç duyulan ilaçların depolarda saklı tutulduğu, bile bile piyasaya sürülmediği iddia ediliyor. Bu söylentiler kapitalizmin temel işleyiş yasasına da uyuyor; kâr yoksa ilaç da yok! İlaç sıkıntısı nedeniyle başlayan ölümlerin asıl faili ise AKP hükümeti şahsında sermaye düzenidir. Zira İMF-TÜSİAD’ın emrettiği ve AKP’nin uyguladığı ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ kapsamında SSK ilaç fabrikaları kapatıldı ve jenerik (orijinalin benzeri) ilaçların üretimi tamamen yerli ve yabancı tekellere devredildi. Böylece işçi-emekçiler ithal ilaca mahkum edildi. Bu da yetmedi, SSK ve Kızılay’ın dışardan ilaç ithalatı yapmasına izin verilmeyerek, piyasa tamamen ithalatçı firmaların ellerine verildi.

Yaşanan bu soyguna en çok yokluğu yaşanan IgVena adlı ilaç örnek verilebilir. Bu sorun yaşanmadan önce 227 YTL’ye satılan IgVena adlı ilacı Türkiye’deki ithalatçıları fiyatını 443 YTL’ye çıkarmak istedi. Sağlık Bakanlığı buna izin vermeyince de, firmalar ilacın ithalatını kesti. Ecza depolarında ilacı bulamayan hasta yakınları karaborsadan faturasız-fişsiz 443 YTL’ye almaya başladı. Fahiş fiyata satılmasının önüne geçmeyi amaçlayan yasaya göre Türkiye’deki ilaç fiyatları Avrupa’da kıstas alınan beş ülkedeki fiyatlardan (Yunanistan, İtalya, Fransa, Portekiz ve İspanya) yüksek olamıyor. IgVena’nın fiyatının yükseltilmesine bu nedenle izin vermeyen Sağlık Bakanlığı, ithalatçı firmalar kıstas olan ülkelerde de fiyatın yükseldiğini gösteren belgelerle tekrar Sağlık Bakanlığı’na başvurunca, bakanlık ikna oluyor ve 13 Haziran’dan itibaren IgVena ilacının fiyatını resmen 443 YTL’ye çıkarıyor. Bu da şunu gösteriyor ki, Sağlık Bakanı göstermelik olarak Türk Eczacılar Birliği’ne ithal ilaç alma yetkisi verse de, piyasayı, ithal edilecek ilaçları ve ilaç fiyatlarını sadece ilaç tekelleri belirler.

Kene değil, devlet ısırığı

Öte yandan sağlık alanında son dönemde yaşanan bir başka skandal da 34 insanın ölümüyle sonuçlanan kene ısırığı, ya da diğer adıyla Kırım Kongo Kanamalı Ateşi. Tokat, Çorum, Sivas, Amasya ve Karadeniz’deki iller başta olmak üzere 22 ilin Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı tehdidi altında olduğu belirtiliyor. Konunun uzmanı doktorlar, Türkiye’de 3 yıldır Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi’nin gündemde olduğu, 2002 yılından bu yana 500’e yaklaşan vakayla karşılaşıldığını ve 34 kurban verildiğini belirtiyorlar. Bu vakalar 4 yıldır gündemde olmasına rağmen, sermaye devletinin bilinen vurdumduymazlığı devam ediyor. En son Ankara’da 1,5 yaşındaki kız çocuğunun başına gelenler ibret verici. İki yerinden kene ısırdığı için ailesi tarafından Doktor Sami Ulus Çocuk Hastanesi’ne kaldırılan küçük Bergen, önce ‘yer yok’ sonra ‘bir şeyi yok’ denilerek iki defa geri çevrildi. Gazetecilerin aileyi yönlendirmesi üzerine Ankara Hastanesi’ne kaldırılan küçük kız, birkaç saat farkla ölümden döndü.

Hastalık ve ölüm saçan bu düzeni yıkmaktan başka
çaremiz yok

Uzman doktorlar önümüzdeki aylarda 8.500 hayati değer taşıyan ilaçtan 3 bininin bulunamayacağından bahsediyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Endonezya’da bir ailenin tüm fertlerinin ‘H5N1 tipi kuş gribi virüsünün ilk kez insandan insana geçtiğini’ belirledi. Kitlesel hastalıkların, kitlesel ölümlerin yaşanması an meselesi.

Bu yaşananların hiçbiri tesadüf değildir. Tüm bu yaşananlar emperyalist sermaye düzenin uyguladığı yıkım programlarından, insana zerre kadar değer vermeyen sömürü düzeninden kaynaklanıyor. Artık işçi ve emekçilerin şunu kesin olarak anlaması gerekir ki, bataklık üzerinde duran bu düzen temelden hastalıklıdır ve yaşamın her alanına mikrop saçmaktadır. Bu hastalığı gidermenin tek ilacı, temelinden çürümüş olan bu düzeni mezara gömmek ve sosyalist işçi-emekçi iktidarını kurmaktır.

--------------------------------------------------------------------------------------

Hatay SES ve Tabipler Odası başkanlarından sağlığın özelleştirilmesine ilişkin açıklama...

“Herkese ücretsiz, ulaşılabilir ve nitelikli bir sağlık hizmeti”

SES Hatay Şube Başkanı Kemal Yalçın yaptığı yazılı açıklamada AKP’nin İMF politakaları doğrultusunda sağlığa ayrılan payı azaltmasını eleştirdi.

Yalçın, sağlıkta tasarruf adı altında yapılan uygulamaların sağlık emekçilerinin gelirlerini düşüreceğini, özel sağlık kuruluşlarına ayrılan payın artacağını dile getirdi. Genel Sağlık Sigortası ile ön görülen hizmetlerin paket halinde, prim usulüne göre verilmesini eleştiren Yalçın “AKP hükümeti halkın sağlığını düşündüğünü iddia etmektedir. İddiasında samimi ise bir an önce uyguladığı “İMF politikalarından vazgeçmeli ve yüzünü halka dönerek sağlığa bütçeden yeterli pay ayırmalıdır. Aksi takdirde bu politikalar yüzlerce insanımızın yaşamına mal olmaya devam edecektir” dedi.

Hatay Tabip Odası Başkanı Dr. A. Mesih Hurigil ise yaptığı açıklamada AKP hükümetinin sağlık hizmetini sınırlayan ve paralı hale getiren Genel Sağlık Sigortası’nın uygulama tarihi olan Ocak 2007’i beklemeden bir tebliğ ile fiilen yürürlüğe koyduğunu söyledi. Maliye Bakanlığı’nın 1 Temmuz 2006 günü yayımladığı tedavi yardımına ilişkin tebliğ ile “vaka başı ödeme” sistemini başlattığını belirten Hurigil, “Yani hükümet sağlık kurumlarına ‘parça başı ücret’ vereceğini söylemekte. Bu tebliğde yapılan fiyatlandırma ile hasta kavramı ortadan kaldırılmakta, sıradan bir teknik iş olarak görülen tıp bilimi yok sayılarak hekimlerden hastalık kodları üzerinden tetkik ve tedavi yapmaları istenmektedir” dedi.

Hastaya “vaka”, tedavi sürecine “paket” adını vermenin bilimselliği terketmekle kalmayıp vicdanı da terketmek anlamına geldiğini belirten Hurigil, “Vaka başı ödeme miktarını aşan tetkikleri yapılamayan yaptırılmayan kalp hastasının ölümüyle sonuçlanabilecek bir sürecin sonunda olayın hukuki, sosyal, vicdani sorumluluğu bu tebliği yayınlayanların olacaktır” dedi. Hükümeti uyardıklarını ifade eden Hurigil, “Bundan sonraki adım kamuya ait sağlık kuruluşlarının özelleştirilmesidir. Kaldı ki artık bu gizli bir proje değildir. Sağlıkta bugünkü koşulları arayacağımız günler uzak değildir. Buna hep birlik DUR denmek zorundadır” dedi.

Hükümeti bu uygulamadan bir an önce dönmeye çağıran Hurigil, “Herkese ücretsiz, ulaşılabilir ve nitelikli bir sağlık hizmeti” talebiyle mücadeleye çağrı yaptı.