15 Temmuz 2006 Sayı: 2006/27
  Kızıl Bayrak'tan
   Filistin halkıyla dayanışmanın anlamı
  İsrail ordusunun vahşi yıkım ve katliamları sürüyor...
  Irak’a komşu ülkelerin Dışişleri Bakanları Tahran’da toplandı...
  Filistin halkıyla devrimci dayanışmayı yükseltelim!
  İMF’ye yeni bir niyet mektubu daha gönderildi...
  Kıdem tazminatının gaspı ve bölgesel asgari ücret uygulaması yine gündemde...
AB’ye azalan destek ve yükselen milliyetçilik
Eylemlerden, direnişlerden...
KESK’in “dönemsel mücadele programı” üzerine
İstanbul İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi ile kurultay üzerine konuştuk…
Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - III Yüksel Akkaya
  Faşist baskı ve terör yasasına karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Sermaye iktidarı TÜBİTAK ortak yapımı yeni teknolojiler yolda...
  Meslek liseleri sermayenin talanına açılıyor
  Uluslararası hareket
  İsrail kanlı savaşı tırmandırıyor / Rohan Pearce
  Bir kara bayrak / Gideon Levy
  Hapishanelerde işkence devam ediyor
  AKP hükümeti patronlara uşaklıkta sınır tanımıyor…
  Uzun soluklu olmak…
  Rıfat Ilgaz: Toplumun karanlığını yırtan bir aydınlık
  TUYAB tutsak yakınlarının katılımıyla piknik düzenledi
  Radikal Jest-Bir Örnek
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

KESK’in “dönemsel mücadele programı” üzerine

KESK Yönetim Kurulu, 17-18 Haziran tarihlerinde gerçekleşen Danışma Kurulu’ndaki tartışmalara dayandırdığı “Dönemsel mücadele programı”nı kamuoyuna açıkladı.

Programa geçmeden önce belirtmeliyiz ki, mücadelenin dönemsel bir programa bağlanması KESK yönetimi açısından ileri bir adımdır. Zira mücadelenin dönemsel bir programa bağlanması, gündelik mücadelenin hedefsiz olmaktan çıkarak net perspektifler ışığında çok daha etkin bir düzey kazanmasını sağlayacaktır. Böylece, sendika üye tabanı ileriyi görme şansına sahip olacağı gibi, sendikanın kadroları da gündelik faaliyetlerini daha planlı ve örgütlü bir tarzda gerçekleştirme imkanına kavuşacaktır. Kısacası, uzun soluklu bir mücadele için son derece yararlı olacak olan dönemsel mücadele programı, uzun süredir mücadeleyi günübirlik kurduğu için haklı olarak eleştirilen KESK yönetimi açısından ileri bir adımı ifade etmektedir.

Fakat bu programın asıl sınanacağı alan pratik olacaktır. Çünkü, kamu emekçileri hareketinin bugün temel ihtiyacı, sonuç alıcı fiili-meşru mücadele hattı ile kamu emekçilerine güven verebilecek netlik ve kararlılıkta bir önderlik iradesidir. Zira hareketin yükünü taşıyan kadroların bugün en önemli sorunu, liberal icazetçi sendikal yönetime ve bu yönetim üzerinden de sendikal mücadeleye karşı duyulan güvensizliktir. Üye kitlesi cephesinden de sendikal yönetimlere güvenilmemekte ve mücadele ile sonuç alınabileceği inancı zayıflamış bulunmaktadır. Dolayısıyla bir mücadele programı temel önemde bir ihtiyaçtır. Fakat ihtiyaç duyulan bu program sonuç alıcı nitelikte olmalı ve sendikal yönetimin bu programı uygulayabilecek kararlılık ve iradeye sahip olduğunu gösterebilmelidir.

Ancak program yakından incelendiğinde görülmektedir ki, tüm ileri iddialarına karşın, bugüne kadar izlenen politik-pratik hatta bir değişiklikten sözetmek zordur. Öyle ki, mücadelenin gündemi olarak sıralanan ekonomik-sosyal ve özlük sorunların yanına, demokratikleşmeden Kürt sorununa kadar uzanan bir çeşitlilikte siyasal sorunları da koyan KESK yönetimi, pratik mücadele hattı planında kendisini, bugüne kadar yapılanlardan farksız bir eylem-mücadele planıyla sınırlamaktadır. KESK açısından asıl sorun da bu alandadır. Söylem bakımından KESK yönetiminin sendikal alanda bugüne kadar nispeten ileri bir düzeyi ifade ettiğini söyleyebiliriz. Sorun bugüne kadar daha çok sözün eylemle birleştirilmesi noktasında ortaya çıkmıştır. Mücadele programı, KESK yönetiminin bu temel zayıflığının önümüzdeki dönem de devam edeceğini göstermektedir.

Üç aşamalı olarak belirlenen mücadele planının ilk aşaması, “hazırlık ve TİS dönemi” olarak tanımlanmıştır. Ajitasyon-propaganda, il gezileri, işyeri ziyaretleri, panel, seminer, konferans gibi etkinliklerin yanısıra bir takım işkollarında belediyelerde olduğu gibi fiili TİS’leri imzalamak için işyeri yönetimlerine çağrı yapılacak olan bu dönem, “toplu görüşme süreci”ne endekslenmektedir. Dönem içerisinde düzenlenecek miting, basın açıklamaları ve diğer etkinlikler yoluyla “TİS hakkımız vardır” düşüncesinin kamuoyuna taşınması ve haklılığının benimsetilmesi hedeflenmektedir. Eylül-Kasım aylarına tekabül eden 2. aşamada ise daha çok örgütlenme faaliyetine ağırlık verileceği belirtilmektedir. 3. aşamada ise program iş bırakma eylemiyle sonuçlandırılmaktadır.

Bir bütün olarak bakıldığında görülmektedir ki, böyle bir eylem ve mücadele hattının, geçmişte defalarca uygulanan eylem planlarından herhangi bir farkı yoktur. KESK yönetimi, cilalı sözlerin arkasından süreci yeniden protestocu bir eylem hattına bağlamıştır. Ama ne tür bir ön hazırlığa ve dahası katılıma sahip olursa olsun, sonuç alıcı hedeflere bağlanmayan, bir ya da birkaç günlük iş bırakmaların mücadelenin geliştirilmesi bakımından bir işlevi yoktur. Kaldı ki, bu yönde geçmiş deneyimlerinden süzülmüş bir bilince sahip olan kamu emekçileri, nasıl süslenirse süslensin, ileri bir aşamaya bağlanmadığı ölçüde hava boşaltma dışında başka bir işlevi olmayan bu eylemlere itibar etmeyecektir.

KESK yönetiminin, büyük iddia ve söylemlerin ardından sendikal mücadelede sonuçsuzluğu malum bir eylem planı ve yuvarlak sözlerle yetinmesinin gerisinde, onun sendikal mücadele anlayışına yön veren ve ufkunu belirleyen ideolojik-politik çizgi ve örgütsel kaygılar bulunmaktadır. Liberal-reformist öz taşıyan bu çizgi, düzeni aşabilecek bir duruşa sahip olmadığı ölçüde, kendisini güdük ve geri hedeflerle sınırlamaktadır. Öyle ki, programa rengini veren temel kaygı, sonuç alıcı bir mücadele hattından ilerleyerek sermayenin saldırılarının nasıl püskürtüleceği ve mücadelenin nasıl geliştirileceği değil, KESK’in üye sayısının nasıl artırılacağı ve sonuç olarak yetkinin yeniden nasıl alınacağıdır. Öyle ki, programda yetkinin kaybedilmesini bir “sendikal kriz” olarak tanımlayan yönetim, suçu rakiplerin hilelerine ve “üretim süreçlerindeki parçalanmaya” attıktan sonra, buradan şu sonuca varmaktadır: Ana temamız örgütlenmedir. Programın her aşamasında yapılacak çalışmalar, eylem ve etkinlikler, KESK’in örgütsel yapısını güçlendirmeye hizmet etmelidir.

Bu noktada durup yeniden mücadele planı olarak ileri sürülen güdük eylem takvimine bakılırsa, durum tüm açıklığıyla anlaşılabilecektir. Zira örgütlenmeyi zayıflatan en önemli nedenler esasta, kararlı bir önderlik ve sonuç alıcı bir mücadele gücünden yoksunluktur. Eğer sorun böyle konulursa, çözümü de doğal olarak sonuç alıcı bir mücadele programı ve bu programı uygulayacak güçte bir önderlik anlayışı ve çizgisinde bulunacaktır. Fakat yegane kaygısı konumunu korumak olan sendika yönetimi, tersine sermayenin saldırıları ve üretim süreçlerindeki değişimin ürünü olarak tanımladığı örgütlenme sorununun çözümünü de yeni bir örgütlenme seferberliğine bağlamakta, yürütülecek mücadeleyi de örgütlenme faaliyetine tabi kılmaktadır. Sendikal mücadelenin geleceği açısından bu bir çıkış yolu değil, tersine bir kısır döngü içerisine saplanıp kalmaktır. Zira, çözüm olarak öne sürülen, hareketin bu noktaya gelmesinde belirleyici bir rol oynayan aynı sorunlu icazetçi dar politik-pratik çizgidir. Bu çizginin aşılmaması halinde, iflas ve dibe vuruş kaçınılmaz olacaktır.

Programda yer alan başka ifadeler, KESK yönetiminin sadece kendi sendikal konum ve ayrıcalıklarını koruma kaygısıyla değil, yanısıra, ideolojik-örgütsel bakımdan bağlı olduğu reformist-liberal partilerin parlamenter hedeflerini de göz önünde tutarak hareket ettiğini göstermektedir. Öyle ki programda, mücadelenin gündemleri olarak sıralanan siyasal konulara ilişkin yaklaşım liberal-reformist partilerin yaklaşımının aynısıdır. Burada dikkat çekmek istediğimiz, sadece Kürt sorununda “barışçıl demokratik çözüm” türünden reformist çizginin ürünü tutumlar değil, her sorunda sorunun kaynağı olarak AKP’nin gösterilmesinde olduğu gibi parlamenter kaygıların dolaysız ürünü ifadelerdir. Dolayısıyla, hareketin yaşadığı krizi aşma iddiasıyla öne sürülen program, reformist-parlamentarist hayallere de dayanak oluşturmaktadır.

Bununla birlikte, öncü ve sosyalist kamu emekçileri, güdük ve ihtiyaca yanıt vermekten uzak olan, aynı zamanda liberal hayallere dayanak yapılması olası bu “dönemsel mücadele programı”nı ellerinin tersiyle bir tarafa itmemelidirler. Yapılması gereken etkili bir taban çalışmasına dayanan, hedefli bir mücadele programının ihtiyaçlarına uygun bir çizgide sistemli bir mücadele yürütmek ve bu mücadeleyi sermayeye karşı etkili bir mücadelenin örgütlenmesiyle birleştirmektir. En önemlisi ise, bu süreç içerisinde, liberal-icazetçi sendikal yönetimleri aşarak hareketin en önemli ihtiyacı olan devrimci önderlik odağını örgütlemektir.

Sosyalist Kamu Emekçileri