15 Temmuz 2006 Sayı: 2006/27
  Kızıl Bayrak'tan
   Filistin halkıyla dayanışmanın anlamı
  İsrail ordusunun vahşi yıkım ve katliamları sürüyor...
  Irak’a komşu ülkelerin Dışişleri Bakanları Tahran’da toplandı...
  Filistin halkıyla devrimci dayanışmayı yükseltelim!
  İMF’ye yeni bir niyet mektubu daha gönderildi...
  Kıdem tazminatının gaspı ve bölgesel asgari ücret uygulaması yine gündemde...
AB’ye azalan destek ve yükselen milliyetçilik
Eylemlerden, direnişlerden...
KESK’in “dönemsel mücadele programı” üzerine
İstanbul İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi ile kurultay üzerine konuştuk…
Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - III Yüksel Akkaya
  Faşist baskı ve terör yasasına karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Sermaye iktidarı TÜBİTAK ortak yapımı yeni teknolojiler yolda...
  Meslek liseleri sermayenin talanına açılıyor
  Uluslararası hareket
  İsrail kanlı savaşı tırmandırıyor / Rohan Pearce
  Bir kara bayrak / Gideon Levy
  Hapishanelerde işkence devam ediyor
  AKP hükümeti patronlara uşaklıkta sınır tanımıyor…
  Uzun soluklu olmak…
  Rıfat Ilgaz: Toplumun karanlığını yırtan bir aydınlık
  TUYAB tutsak yakınlarının katılımıyla piknik düzenledi
  Radikal Jest-Bir Örnek
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İsrail kanlı savaşı tırmandırıyor

Rohan Pearce

İsrail’in 2 Temmuz’da Filistin Başbakanı İsmail Haniyeh’in Gazze’deki ofisine düzenlediği misilleme saldırısının ardından, İsrail ordusu, bunun bir hafta önce Filistinli militanlarca kaçırılan İsrail askeri Gilad Shalit’in “emniyette geri dönüşünü güvence altına almak” amacıyla yapıldığını bildiren bir açıklama yayınladı. Haniyeh saldırı sırasında ofisinde değildi.

Saygın bir web sitesi olan Elektronik İntifada’nın kurucularından Ali Abunimah, “yüzlerce Filistinli çocuk İsrail zindanlarında tutulurken; 10.000 yetişkin tutsağın, suçlamasız ve mahkemesiz tutulan, İsrail işgal güçleri tarafından gece yarısı evlerinden kaçırılarak, suskun bir dünyanın önünde isimsiz ve yüzsüz bırakılan binlercesinin adı anılmazken, bütün dünyanın İsrailli asker, Gilad Shalit’in, ismini ve yüzünü tanıması şaşırtıcı değil mi?” diye soruyor.

Abunimah, ABD radyo programı Democracy Now’ın Gazze Şeridi’ndeki İsrail askeri saldırısı konulu 28 Haziran yayınında konuşuyordu. İsrail’in, 28 Haziran’da başlayan ve “Yaz Yağmuru Operasyonu” kod adını verdiği saldırısını tetikleyen şey, görünüşte, Kerem Shalom sınır kapısı yakınlarındaki bir İsrail ileri karakoluna düzenlenen baskında, İsrail Savunma Güçleri’nde (IDF) bir onbaşı olan Shalit’in kaçırılmasıydı. Bu üs, IDF’nin Gazze’ye yönelik sürekli bombardımanları yürüttüğü başlıca üslerden biridir.

El Cezire, 25 Haziran’da, bir PRC (Filistin Geri Dönüş Merkezi) yetkilisince, baskının Filistin Yönetimi içişleri bakanlığının genel-direktörü ve PRC kurucusu Jamal Abu Samhandana’nın 8 Haziran’da İsrail tarafından katledilmesine bir yanıt olduğunun açıklandığını kaydetti.

Halit Amayreh, Mısır’dan yayınlanan Al Ahram’ın 29 Haziran sayısında, “askerin kaçırılmasıyla, uydurma iddialara, işkence ve baskı altında alınmış ifadelere dayanılarak İsrail hapislerinde çürütülen Filistinli çocukların ve kadınların bırakılması için İsrail üzerinde basınç oluşturmanın hedeflendiğinin açık olduğunu” yazdı.

İsrail “savunması”

Gazze Şeridi’nde kabaran İsrail saldırısında saldırı helikopterleri ve avcı jetleri kullanıldı. İki köprü tahrip edildi ve Gazze Şeridi’nin tek elektrik santrali bombalandı. The San Jose Mercury 29 Haziran sayısında şunları kaydediyordu: “elektrik santrali Gazze Şeridi’ndeki 1.3 milyon yerleşimcinin yarısından fazlasının enerjisini sağlıyor. Santral ayrıca kritik su ve kanalizasyon pompalarının da enerjisini sağlıyordu… Saldırının Gazze Şehrindeki etkisi çok açık: 600,000 yerleşimcinin yarıdan fazlası susuz ve en az üçte ikisi elektrikten yoksun.”

Haniyeh’in bürosunun vurulmasından önceki hafta, İsrail kuvvetleri Filistin Yönetimi yetkililerini ve Hamas liderlerini “tutukladı”. Reuters’in 29 Haziran tarihli bir raporuna göre, Filistin Yönetimi kabinesinin üçte biri kadarı İsrail güçlerince rehin alındı. Tutuklular arasında maliye bakanı ve parlamento sözcüsü de bulunuyor.

“Uluslararası toplumun” (yani, Batı’nın emperyalist uluslarının), İsrail’in Filistin halkına karşı savaşını tırmandırmasına karşı tepkisi; basın sekreterlerinin, dünya çapında, açıklamalarını İsrail mezaliminin son raundundan yeniden türetme şeklindeki kolayca tahmin edilebilir bir planla, kanlı bir kara mizah sergiledi.

İsrail silahlı kuvvetlerinin tanklar, jetler ve milyonlarca dolarlık ABD mali desteğiyle yürüttüğü orantısız şiddet, aynı 9 Haziran’da bir Gazze plajında Filistinli bir ailenin ağır silahlarla silinmesinde olduğu gibi, münferit “taşkınlıklar” ya da “talihsiz kazalar” olarak kabul edilirken, vahşi, ırkçı ve yasadışı işgal karşısında Filistinlilerin gösterdiği herhangi bir silahlı direniş kınanıyor.

BM genel sekreteri Kofi Annan, İsrail askeri operasyonlarının yeni bir insani felaketin tohumlarını saçtığını kaydederek, İsrail’i Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını “sınırlandırması” için uyardı. Beyaz Saray sözcüsü Tony Snow, 28 Haziran’da yaptığı konuşmasında, Washington’un “masum sivillerin zarar görmemesi ve ayrıca mülkiyetin ve altyapının gereksiz yıkımından kaçınılması” için İsrail’i uyardığı sırada “rehin alma eyleminin ve son hafta Hamas tarafından düzenlenen saldırıların, Gazze’deki mevcut olayları tetiklediğini” söyledi ve ekledi: “İsrail kendini ve yurttaşlarının hayatlarını savunma hakkına sahiptir.”

9 Haziran plaj katliamı, kendisini İşgal Altındaki Toprakların kötü silahlanmış nüfusundan “koruyan” İsrail mitinde bir çatlak oldu. Katliamın ardından, Hamas bir yıldan fazla sürdürdüğü tek taraflı ateşkesine son verdiğini açıkladı. İşgal Altındaki Topraklardaki İsrail bombardımanı görüntüde Kassam roket atışlarına bir yanıt gibi gösterildi, ancak bunlar çoğunlukla etkisiz ve önemli ölçüde de sembolik şeylerdi.

İbrani dilinde yayınlanan Yediot Aharonot’un 21 Haziran tarihli op-ed’inde [op-ed; olaylar ve görüşler], Tanya Reinhart şöyle yazdı (yazının İngilizce çevirisine zmag.org’dan ulaşılabilir): “İsrail söyleminde, İsrail her zaman, Filistinlilerle olan gerilimde sınırlanan taraf olarak gösterilir. Bu, geçen haftaki olaylarda tekrar doğrulandı: Kassam roketleri Güney İsrail kasabası Sderot’a düşerken, İsrail Savunma Bakanlığının orduyu kendini tutmaya zorladığı bilgisi “sızdırıldı”.

“İsrail’in kendini tuttuğu hafta boyunca, ordu, Gazze Şeridinde Beit Lahya plajında pikniğe giden Filistinli bir aileyi katletti; ondan sonra da, bir Katyusha roketini etkisiz hale getirmek için dokuz kişiyi öldürdü. Ama kendini tutma söyleminde, ilk ölümler sayılmadı çünkü ordu rolünü inkar etti ve ikincisi de nefsi müdafaanın gereği olan bir eylem olarak kabul edildi. Ne de olsa İsrail Kassam saldırılarının ortasında kalmıştı ve kendi yurttaşlarını korumalıydı. Bu yaşanan, İsrail’in yalnızca, Gazze Şeridi’ni havadan, denizden ve karadan bombalamaktan tatmin olduğu gerçeği, çoğu ülkenin erişemediği bir insaniyet ve kendini sınırlama modelimidir.

Filistin İnsan Hakları Merkezi’nin haftalık raporlarından küçük bir örnek, Shalit’in kaçırılmasıyla sonuçlanan süreçte İsrail’ce tecrübe edilen kendini sınırlamaya kısa bir bakış sunuyor: 4 Mayıs-10 Mayıs- dokuz Filistinli IDF tarafından öldürüldü, yedisi çocuk 24 Filistinli yaralandı; 11 Mayıs-17 Mayıs- Batı Şeria’da dokuz Filistinli öldürüldü, 13’ü çocuk 41 Filistinli yaralandı; 18-24 Mayıs- dokuz Filistinli öldürüldü, 10’u çocuk 26 sivil yaralandı.

Hepsi bu kadar değil: Bundan başka, tutuklamalar (bu süre zarfında 300’den fazla Filistinli tutuklandı), Filistin mülkiyetinin yıkımı, İşgal Altındaki Toprakların ekonomik düğümlenmesi, İsrail’in utanç duvarının süren inşaatı ve IGF baskınları ve kontrol noktaları tarafından uygulanan psikolojik terör var.

Filistin Kızılay Cemiyeti (PRCS), sık sık, İsrail askerlerinin İşgal Altındaki Topraklarda Filistin ambulanslarını kontrol noktalarında oyaladığını ve bazı durumlarda geçişlerine izin vermeyi reddettiğini bildiren raporlar yayınlıyor. 10-16 Haziran haftasını içeren bir rapor, altı PRCS ambulansının kontrol noktalarından geri çevrildiğini ve üç tanesinin de yarım saatten fazla alıkonulduğunu yazıyordu.

Yıpratma savaşı

Shalit’in kaçırılması İsrail’in Gazze Şeridi’ne dönük saldırılarına bahane sağlarken, “Yaz Yağmuru” da Hamas’ın Ocak ayında Filistin Yönetimi seçimlerini kazanmasından beri yürütülen İsrail siyasetinin tırmandırılmasını temsil ediyor, yoksa kökten bir değişikliği değil. Ha’aretz gazetesinde, 11 Nisan tarihli bir makalesinde İsrailli bir askeri yetkilinin, İsrail’in Gazze Şeridi’nin bombardımanına yönelik şiddet kampanyasının “Hamas’a karşı yıpratma savaşının” bir parçası ve “hedefin onları en sonunda bitirmek” olduğu şeklindeki sözlerine yer verdi.

New York Times’ın 29 Haziran sayısı Birzeit Üniversitesi’nde Profesör olan Ali Jarbawi’nin şu analizine yer verdi: “Kaçırılan askerin önemi var. Ancak o aynı zamanda, Hamas’la hesaplaşmak için de bir sebebi olan İsrailliler için bir bahane. İsrail uysal bir Filistin Yönetimi istiyor.”

Hamas’ın büyük seçim zaferi, çok az şey vaat eden ve daha da azını gerçekleştiren bir barış sürecinin Filistinlilerde yarattığı düş kırıklığının ve Filistin Yönetimi içindeki şahlanmış çürümeye dönük bir tepkinin ürünüydü. Hamas, Filistin Yönetimi’nde 1994’teki kuruluşundan bu yana hakim olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün merhum lideri Yaser Arafat’ın grubu Fetih’i alt etti.

Filistin Yönetimi, 1993’te İsrail’in İzak Rabin hükümeti ve FKÖ arasında yapılan Oslo Anlaşmasının ardından kuruldu. Anlaşma resmen Filistinlilerin eyalet kurma hakkını tanırken, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkıyla ilgili, Batı Şeria’daki yasadışı İsrailli paramiliter “yerleşimler” ve Filistinli mültecilerin geri dönüşü gibi ihtilaflı konuları çözüme bağlamadı. İsrail’in İşgal Altındaki Topraklar üzerindeki geniş çaplı denetimine de dokunmadı. Anlaşmanın ardından, Arafat ve FKÖ, İntifada’yı, İsrail zulmüne karşı yürütülen Filistin halk ayaklanmasını sona erdirdi.

Ne var ki, İşgal Altındaki Topraklarda İsrail yayılmacılığı yükseldi. Oslo ve ikinci Filistin İntifadası’nın başlangıcı (2000) arasında geçen süre boyunca, İşgal Altındaki Topraklardaki İsrailli yerleşim birimlerinin sayısı 167,000’den 488,000’e yükseldi. Bir İsrail insan hakları merkezi olan B’Tselem tarafından 2002’de hazırlanan bir raporda, “bu yerleşimlerin sadece arz ve talebin tarafsız/objektif güçlerince değil, aslolarak İsrailli yurttaşları yerleşimlerde yaşamaya teşvik eden için tasarlanmış ince bir devlet siyaseti tarafından körüklendiği” savunuluyor.

Oslo, bağımsız bir Filistin devletinin önünü açmak yerine, İsrail işgalinin sağlama alınması işini tamamladı ve sözde “barış süreci” Filistinliler arasında güvenilirliğini önemli ölçüde yitirdi. Hamas, gittikçe anlamsızlaşan Oslo Anlaşması’nın ve Filistin Yönetimi’nin kademelerine nüfuz eden adam kayırmacılık ve yolsuzluğun lekesine bulaşmamış, “retçi” gruplardan biriydi. Hamas’ın seçim zaferi yalnızca Fetih’e dönük bir tepki değil, ayrıca Filistinliler arasında hala yaşayan, işgale karşı direnme isteğinin ve silik bir bağımsızlık yanılsamasıyla yetinmeyi reddetmelerinin ifadesiydi.

Bu nedenlerden dolayı, yeni Hamas yönetimi, Filistin Yönetimi lideri (ve Fetih üyesi) Mahmut Abbas, İsrail rejimi ve Washington arası bir gerilimin içine çekildi. İsrail Filistin vergi gelirlerini askıya aldı ve yönetime açlıkla boyun eğdirmek için Filistin Yönetimini finanse eden Batı kaynakları kesildi. Abbas, Hamas’ı uluslararası müzakerelerde Fetih liderliğindeki FKÖ’nün üstünlüğünü kabul etmeye zorlamaya çalıştı.

İsrail’in, bir IDF askerinin kaçırılmasına karşı bir “aşırı tepki” olmaktan uzak olan bu son saldırısı, demokratik yollardan seçilmiş Hamas hükümetinin “Filistin/İsrail gerilimi”nin İsrail kavramlarıyla tarif edilmesine direnme kabiliyetini ortadan kaldırmayı ve İşgal Altındaki Topraklar halkının direnme umudunu tüketmeyi hedefleyen stratejinin bir parçasıdır.

5 Temmuz 2006

[Green Left Weekly’den Sendika.Org tarafından çevrilmiştir.]