29 Nisan 2006 Sayı: 2006/16 (16)
  Kızıl Bayrak'tan
   Güncel sorular, yakıcı sorunlar ve tarihsel önemde sorumluluklar
  ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın Türkiye ziyareti
  Rice'ı protesto eylemleri
  İlerici-devrimci güçlerden anti-emperyalist mücadeleyi yükseltme çağrısı
  İMF yeni saldırılar için geliyor
  Temiz bir çevre için sosyalizm!
Zehirli sanayi artıkları skandalında yeni halka: Dilovası'nda kanserli ölümler
Şemdinli savcısı düzen ordusunun gazabına uğradı
Van savcısı çeteci generale dokunduğu için görevden alındı
Sosyal Güvenlik Yasası mecliste kabul edildi
İstanbul İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi'nin 1 Mayıs pikniği yapıldı
Küçükçekmece BDSP'nin 1 Mayıs çalışmaları
Pendik Kartal Maltepe İşçi Platformu'nun 1 Mayıs çalışmalarından
  Devrimci 1 Mayıs Platformu'ndan 1 Mayıs hazırlık sürecine ilişkin açıklama ve çağrı/ 1 Mayıs ayrışması;iki ayrı politik tutum, iki ayrı irade / (Orta sayfa)
  1 Mayıs'ta i ş bırakarak alanlara çıkma çağrısı
  Ankara Mamak'ta 1 Mayıs faaliyetleri
  1 Mayıs hazırlık çalışmalarından
  Rusya İran'a amborgo uygulanmasına karşı çıktı
  Nepal'de kitlesel eylemler devam ediyor
  İMF başekonomisti;"Ey dünya hiç bu kadar iyi olmamıştın"
  Üniversitelerde faşist saldırılar sürüyor
  İÜ Fen Edebiyat Fakültesi öğrencileri formasyon çalışması devam ediyor
  İLGP Lise Kurultayı Sonuç Bildirgesi
  İLGP Lise Kurultayı "Meslek Liseleri" tebliği
  İLGP Lise Kurultayı 1 Mayıs tebliği
  Biji 1 Gulan /Kürdistan Devrimci Sosyalistleri
  Nereye gidiyoruz? /Ergin Yıldızoğlu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Nereye gidiyoruz?

Petrol 75 dolar; İsveç Merkez Bankası, rezerv-leri içinde doların payını azalttı; Rus Maliye Bakanı, “Dolar dünyanın tek mutlak rezerv parası değildir” diyor. Rumsfeld, Pentagon'la “savaş halinde”; Başkan'ın başarı indeksi yüzde 30'un altında; Wall Street Journal silah şirketlerinin bu yıl da büyük kârlar yaptığını yazıyor... Gündemde Iran savaşı...

Yunan mitolojisinde, tanrıların karşısında bir Hubris (kendini beğenmiş umarsızlık), her zaman bir Nemesis (cezalandırıcı) yaratır. Belli ki küreselleşmeci sermayenin Hubris'i de kendi Nemesis'ini yaratıyor.

İnsan yeme makinesi

“Biriktir, biriktir... dini imanı budur” sermaye denen, kendi kendine genişleyen ilişkinin. Ka-pitalistin elinden bir şey gelmez. Ya sermayenin uşağı olur ya da “cennetten” kovulur. Ne trajedi! Sermaye sürekli birikir; doğa, insan ne bulursa burgacına çeker, çalıştırır, tüketir, birikir... Ta ki elinde çalıştırabileceğinden fazla makine, para birikene kadar. O zaman sermaye “toplum ve çalıştırdığı insanlar karşısında sorumluluk” maskesini çıkarıp atar. Salt çevresini değil, hemcinsini de yemeye başlar, zayıf düşen hemcinsini yiyen vahşi kurt sürüleri gibi. Kâr oranı düşük sermayeler yalanıp yutulur, piyasa paylarına el konur. Ayakta kalanlar, kalmaya devam edebilmek için işçilerine yüklenirler, örneğin General Motors ve Ford, 60 bin işçi çıkaracaklarını açık-ladıklarında, kimse bu insanlara, ailelerine ne olacak diye sormaz. Bu katliamı yapanların hisse senetleri borsada yükselir.

Ama çalışan insan ve toplum karşısındaki bu Hubris'i, kendini, giderek daralan talep, yayılan toplumsal çürüme olarak gösteren Nemesis izler: Kriz derinleşir! Dahası, sermaye ister, devlet toplumsal harcamaları kısar, sosyal ve sağlık sigortalarını tasfiye eder, özelleştirir. Çünkü “yeterli kaynağı yoktur”. Aklına, sermayeye toplumsal sorumluluğunu anımsatıp vergi istemek gelmez de kamunun kaynaklarını sermayeye aktarmaya devam eder. Bu Hubris, devletin karşısına, “Gittikçe büyüyen yaşlı nüfusa kim bakacak”, “Eğitilemeyen, iş piyasasına sokulamayan gençleri kim zapt edecek” sorunuyla başlayan bir Nemesis çıkarır: Toplumsal hareket.

‘Yarın başka bîr gündü'

Terry Gillian'ın Brazil filminde, “küçük adam” Sam, yaşadığı faşizan toplumun gerçeğini hep yadsır; geceleri kendi rüya alemindeki “yaşamıyla” yetinir. Filmin son sahnesinde Sam da işkenceye alınmıştır, fonda “Tomorrow is an other day” (Yarın başka bir gündür) şarkısının “was an other day-başka bir gündü” olarak değişmiş versiyonu çalmaktadır. Sermayenin dünyası-nı yadsıyan çağdaş “Sam”ler, küreselleş-meci rüyalarda yaşıyorlardı: Sınıf çelişkileri tarihte kaldı, ulus-devlet bitiyor, serbest piyasa demokrasi ve refah demektir... Şimdi, “yarın”, dün bekledikleri gibi olmayacak gibi görünüyor.

Mart sonunda Fransa'da 3 milyon öğrenci, işçi, işten atmayı kolaylaştıran yeni yasaya karşı, irili ufaklı 150 kentte büyük gösteriler gerçekleştirdi. Nisanın ilk haftasında bu kez 280 kentte sokaklar yine göstericilerle doldu. Hükümet yasayı geri çekti. Bu bir çılgınlıktı, sermayenin 20 yıllık nakaratını, belli ki halk ezberleyememişti. İlginçtir, Fransız medyasından ziyade ABD ve İngiliz medyası söylemediğini bırakmadı: Sokaklardakiler cahildi, hatta muhafazakâr serseriler, hayalciler, makine kırıcılardı. Neo-liberalizmin bu iki kalesi, çanların kimin için çaldığını biliyordu, bu telaş bundandı.

Gerçekten de aynı günlerde bu iki ülke, modern tarihlerinin en büyük grev ve protestolarına şahit oldu. İngiltere'de, emeklilik yaşını yükselten yeni yasaya karşı özel ve kamu sektöründen yaklaşık 1.5 milyon işçi sokağa çıktı. Bu 1920'lerden bu yana en büyük hareketti. Grev bölgelerinde kamu taşımacılığı durdu. Greve çıkamayanlar, örneğin öğretmenler, 1980'lerden bu yana ilk kez yaygın destek eylemleri gerçekleştirdiler.

Sanayi atıkları, küresel serbest piyasa projesi sayesinde tüm gezegeni yok olma noktasına sürüklerken küreselleşmenin bir başka “atığı”, dağıttığı toplumsal dokulardan dökülen emekçi kesimlerin göç dalgası, kıyılarına vurdukları gelişmiş ülkeleri sarsmaya başladı. NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) balayı bitip de ABD'den gelen sermaye, Çin'den gelen rekabete dayanamayıp Meksika'yı terk etmeye başlayınca, yine açıkta kalan, artık köye de dönemeyen emekçiler yollara döküldüler, ABD'ye doğru göç hızlandı. ABD hükümeti panik halinde bunlara karşı yasa çıkarıyor, sınır boylarında, ırkçı, faşizan, paramiliter güçler güvenliği eline alıyor... Derken, son göçmenlik yasasıyla bıçak kemiğe dayandı, sosyal güvenlikten yoksun, köle gibi çalıştırılan göçmen işçiler isyan etmeye başladılar.

Los Angeles'ta büyük çoğunluğu göçmen 1 milyon kişi yeni yasaya karşı sokağa çıktı. Denver'de 50 bin, Phoenix ve Milwokee'de 20 bin, Chicago'da 100 bin “Latino” sokakları doldurdu. Kaliforniya ve Teksas'ta öğrenciler okullardan çıkıp gösterilere katıldılar. Nisan başından beri yayılmaya devam eden gösteriler, gözlemcilere göre, “Latino devinin “ uyanmaya başladığını gösteriyordu. Bu ayrıca, göçmenlik yasasını destekleyen beyaz-evangelik-Protestan nüfusla Katolik-Pentakostal Latino nüfusun karşı karşıya gelmesi demekti. Başka ülkelerin etnik ve dini fay hatlarını kırmaya çalışan ABD, şimdi kendine uygun bir Nemesis ile mi karşı karşıyaydı?

Her yerde isyan var

Latin Amerika malum, ama esas önemli olan Chavez, Morales, Kirshner gibi liderler değil, onları iktidara taşıyan kitlesel tepki. Küresel serbest piyasa projesine “Yeter artık!” diyen kızgınlık. Irak'ta işgale direniş. Türkiye'de, Güneydoğu'da sokaklara dökülen işsiz Kürt gençliği... Dükkânlara saldırdıklarında... Kürt sorununun, etnik kimliğin tepkisinin ötesine geçmeye başladıklarının ilk işaretleri... Yoksa, bölgede yerel sermaye, eşraf, belediyelere çöreklenmiş seçkinler de şimdi kendi Nemesis'iyle mi karşı karşıya? Fransa'da isyan, kasımda azınlık/göçmen gettolarında patlamıştı. Martta öğrenciler, işçiler, sendikal hareket ve sol sokaklara döküldü. İngiltere'de işçi sınıfı, 1920'lerden bu yana en büyük grev hareketiyle geri döndü. Almanya'da benzer bir konjonktür gelişiyor. ABD'de göçmenlik yasasına karşı, toplumda da destek bulmaya başlayan direniş, 1960'larin sivil haklar hareketini anımsatıyor. Çin'den gelen haberler, hızla gelişen serbest piyasa ekonomisinin kırları ateşe vermeye başladığını gösteriyor.

Bir taraftan Irak'ta, Afganistan'da sömürgeci -ye direniş, gündeme gelmeye başlayan Iran savaşı olasılığı, diğer taraftan dünyanın her yerinde polislik yapmaya hazırlanan NATO, atom bombası kullanabileceklerini açıklayan ABD, Fransa... “Bu adamı kullanın, delikten (Hangi delikten, nereye? E. Y) atıp ziyan etmeyin” diyen bir danışman... Bir Amerikan Kongresi üyesinin, Recep Tayyip Erdoğan'a gönderdiği mektuptaki “Türkiye'nin büyük dış politika kararlarında ABD'nin yanında olacağına” ilişkin sözleri, bölgeye kaydırılan asker sayısının 200 bi-ni geçtiğine ilişkin haberler... “AKP'nin Neme-sis'/' ne olacak” sorusu... “küresel yönetişim” derken küresel militarizme doğru...

Ergin Yıldızoğlu

(Cumhuriyet, 24 Nisan '06)

----------------------------------------------------------------------------------------

Ünlü halk ozanı Ali Ekber Çiçek'i yitirdik

Bir süredir tedavi gören ünlü halk ozanı Ali Ekber Çiçek'i 71 yaşında yitirdik.

TRT'de Alevi deyişlerini ilk kez seslendiren Çiçek'in türküleri darbeler döneminde yasaklandı. Ünlü sanatçı “Haydar Haydar”, “Gönül gel seninle muhabbet edelim”, “Derdim çoktur hangisine yanayım” şarkılarıyla tanındı.

Ömrünün tamamını halk müziğine adadı

Ömrünün neredeyse tamamını Halk Müziği'yle içiçe geçirmiş, yıllar önce derlediği ve kendisinden derlenen eserlerin halk müziğinin klasik örnekleri arasında yer bulduğu bir isimdi Ali Ekber Çiçek.

400'den fazla derlemesi ve düzenlemesi TRT arşivine giren ve birçok sanatçı tarafından eserleri seslendirilen halk müziğinin en önemli isimlerinden olan Çiçek, 1938'de Erzincan'ın Ulalar köyünde doğdu. 1939'daki Erzincan depreminde babası yitirdi. Çok küçük yaşlarda bağlama öğrenmeye başladı. Potim İsmail Dede ve Emin Tabak Dede'den ilk bağlama dersleri aldı.

İlkokuldan sonra maddi olanaksızlıklar nedeniyle öğrenimi sürdüremedi. Yaşamını sağlayabilmek için değişik işlerde çalıştı. Ancak müzikle bağını hiç koparmadı. İlk gençliğinde İstanbul'a giderek dönemin birçok ünlü halk müziği isimleriyle tanıştı ve kendini geliştirdi.

Askerlikten sonra müzik ve bağlama bilgisini pekiştiren Çiçek, 1954 yılında Muzaffer Sarısözen tarafından beğenilince Ankara Radyosu'na girdi. Bir süre burada çalıştıktan sonra, görevini 1960'dan sonra da İstanbul Radyosu'nda sürdürdü.

TRT'de Alevi deyişlerini ilk kez seslendirdi

Radyoda çalıştığı dönemde yaklaşık 400 türkü seslendiren ve geniş dinleyici topluluklarına ulaşan Ali Ekber Çiçek, kendinden sonra birçok bağlama ve ses sanatçısını etkiledi. Derlediği ya da bestelediği şarkıların birçoğu halk müziğinin klasikleri arasında yeri aldı. TRT'de Alevi semahlarını, deyişleri ilk seslendiren sanatçı olan Çiçek, halen TRT repertuvarında 54 arşiv kaseti bulunuyor.

Ali Ekber Çiçek'in hayatı, 2003 yılında çekilen ‘'Cahilden Uzak Dur, Kemale Yakın'' adlı belgesele de konu oldu. Sanatçı Ali Ekber Çiçek'ten derlenen türküler arasında, ‘'Böyle İkrarınan Böyle Yolunan'', ‘'Bunca Olan Emeğimi'', ‘'Derdim Çoktur Hangisine Yanayım'', ‘'Ey Erenler Akıl Fikir Eyleyin'', ‘'Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim'', ‘'Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma'', ‘'Gurbet Elde Yadellerin Derdini'', ‘'Ondört Bin Yıl Gezdim Pervanelikte (Haydar Haydar)'' yer alırken, Çiçek tarafından derlenen türküler arasında ise ‘'Bir güzeli methedeyim'', ‘'Çoktan Beri Yollarını Gözlerim'', ‘'El Vurup Yaremi İncitme Tabip'' bulunuyor.

Hakkında bir de belgesel hazırlanan Ali Ekber Çiçek, Türkiye ve yurt dışında birçok konser ve seminere katıldı, birkaçı Amerika ve Fransa'da olmak üzere onlarca albüm hazırladı. 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri dönemlerinde halk ozanı Çiçek'in türkülerine sansür getirildi.

Ali Ekber Çiçek dünyaya ve sanata bakışını bir vesileyle şöyle özetliyor: ‘'Gerçekleri göstermek, gerçeğe kavuşmak ve gerçeği olduğu gibi insanlara anlatmak için çalışmış bir insanım. Cahilden uzak, kâmile yakın oldum; büyüklerime saygı ile, küçüklerime sevgiyle yaklaştım. Konuşulan her kelâmı ibadet gibi dinledim, kimseyi acizlik ve bilgisizlikle itham etmedim... Bu icraatım boyunca hiçbir maddi menfaat sağlamadan, insanların duygularını sömürmek gibi bir yanlışlığa meydan vermedim.”

(Basından derlenmiştir...)