18 Mart 2006 Sayı: 2006/10 (10)
  Kızıl Bayrak'tan
   Newroz gerçek özgürlüğe ve tam eşitliğe
bir çağrıdır!
  Şemdinli iddianamesi üzerine
  Şemdinli ve kontra medyanın postal yalayıcılığı
  Ordu tavrını açıkladı... Kontrgerilla faaliyetlerine tam hız devam!
Yeni saldırılar ve sınıf hareketi
  EP yönetiminin gönüllü işbirliği!
Sağlıkta yıkım politikası devam ediyor
Sağlık çalışanlarının 14 Mart eylemleri
  Gazi direnişinin yıldönümünde eylem ve etkinlikler...
  Gülsuyu’nda Gazi anması… Gazi’nin hesabı sorulacak!
Sözleşmeli çalışma devam ediyor!
  Toplumcu Mühendislik Mimarlık Öğrencileri
“Yetkin Mühendislik Yasa Tasarısı”na karşı biraraya geldi...
  Ortak açıklama; 2006 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü
politik ve pratik olarak kazandık!
  Gençliğin
devrimci hareketini büyütmek için! (Orta sayfa)
   Kentler ve yeni tehlikeli “sınıflar”/Yüksel Akkaya
   Emperyalist güçler siyonist ilhakçıların hizmetinde
   Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu İran’ın nükleer dosyasını Güvenlik Konseyi’ne sevketti...
  Dünyanın kanını emenlerin listesi yayınlandı!
  Fransız emekçiler sermaye temsilcilerine meydan okuyor...
  Kore işçi sınıfı uzun süreli bir genel greve hazırlanıyor
  AEG grevi sona erdi!
  Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri...
  Gençliğin mücadelesinden...
  Has Alüminyum işçileriyle dayanışmaya!
  Ümraniye İşçi Platformu kuruldu!
  Cejna Newroz piroz be!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Cejna Newroz piroz be!

Halkımız, yeni bir Newroz coşkusunu, heyecanını yaşıyor, kendi ulusal kimliğinin önemli bir parçası haline gelmiş bayramının sevincini yaşıyor… Ancak bu coşkuyu, bayram sevincini gölgeleyen unsurlar da az değil; çelişik, karmaşık duygular da yüreğini burkuyor, kafasındaki yanıtsız soru işaretlerini çoğaltıyor…

Kürdistan halkı on yıllardır mücadele ediyor. Bugüne dek çok bedel ödedi, acı çekti, bedel ödemeye ve acı çekmeye devam ediyor. Ödenen bedel ile kazanımları arasında önemli bir dengesizliğin olduğu da ortada… Direnmek, mücadele etmek, istemlerinde ısrar etmek, bu ısrarı herşeye rağmen sürdürmek çok önemli… Sonucu ne olursa olsun, bir halkın onurlu direnişi, gelecek açısından paha biçilmez bir değerdedir. Bunu tartışmak bile “abesle iştigal” etmekten başka bir şey değildir… Ancak Kürdistan halkının bu ölümüne direnişini tartışanlar, bu tarihi süreci bütünüyle reddedenler az değildir. Bunların, daha çok sırça köşklerinde ahkâm kesenler olduğu da kaydedilmesi gereken başka bir gerçektir. Tartışılması gereken, direnişin kendisi değil, bu tarihsel sürecin bütün boyutları olmalıdır… O zaman sahiplenilmesi gereken unsurları ile reddedilmesi gereken unsurlarını daha net ve nesnel bir tarzda ayırt etmek olanaklı hale gelir… Bu, herşeyden önce doğru bir tarih anlayışına ve daha da önemlisi sorumluluk duygusuna sahip olmakla olanaklı olan bir durum…

Kürdistan halkı yeni bir Newroz heyecanını yaşıyor… Ama ufku belirsizliklerle dolu… Nereye yürüdüğünü, nereye götürülmek istendiğini bilmiyor. Bilmek için soru sormuyor, soru sormasını bilmiyor, sorgulamıyor… Bunun en önemli nedeni, geleneksel, boyun eğişçi, güçlüden yana siyaset kültürünü parçalayamamasıdır. Elbette eski siyaset kültürünü ve davranış kalıplarını aşmak kolay değildir, bugünden yarına gerekçeleşecek bir şey değildir. Bu, herşeyden önce geleneksel siyaset anlayışının sürdürülmesini kendi toplum projesiyle bağdaşmaz bulan, bunu aşmayı geleceği bugünden kurmanın zorunlu bir durağı olarak algılayan sınıf ve siyaset çizgilerinin durumuna, çabalarına ve güç konumuna bağlı bir şeydir. Bu konuda öncülük, öncü kurumlar ve siyasetler gelişmeden soru sorma, siyasetin etkin öznesi haline gelme kültürünün gelişmesi ve giderek bir davranış biçimine dönüşmesi mümkün değildir. Yani sorun, öncülükte, öncülüğün siyaset ve iktidar anlayışında, kitleleri siyasetin öznesi konumuna getirebilecek çalışmaları geliştirme anlayışına sahip olup olmamasına bağlıdır. Bu öncülük de ancak devrimci emekçi öncülük olabilir. Çünkü diğer sınıfların siyaset yapma ve iktidar anlayışları ve pratikleri halkı sürü, boyun eğişçi konumda tutma anlayışı ve pratiğidir. PKK'ye damgasını vuran siyaset ve iktidar sistemi, halkın en geri yanlarını, geleneksel siyaset alışkanlıklarını derinleştirmek, bunu dinsel bir itaat sistemi haline getirmektir… Burada halkın en temiz duygularının, özgürlük istemlerinin çok kötü bir tarzda kullanılması; en gerici ve anti demokratik bir iktidar sisteminin bu istemler ve süreç içinde geliştirilen değerlerle kamufle edilmesi sözkonusudur!

Halkımız, özgürlük istemleri, Newroz bayramının zenginleşen anlamı ve simgelediği değerler için alanlara koşacak, yürüyecek, istemlerini haykıracak, halaya duracak, ateşten atlayacak… Ama İmralı Partisi ve onun yönetenleri Newroz'u ve Newroz kutlamalarını Kürt halkının özgürlük istemlerini özünden boşaltmanın, kendi iktidar sistemlerini güçlendirmenin bir aleti haline getireceklerdir… Binler, yüzbinler, belki de milyonlar alanlara koşacak, yürüyecek; ama bu Kürtler'in özgürlük siyaseti için bir politik değer ifade edemeyecek, buna damgasını vuracak çizgi, devletten kabul görme ve af dilenciliği olacak… Burada çok büyük bir terslik, çok trajik bir paradoks var… Aslında Kürt halkının direnişleri ve bugüne dek sergilediği mücadele kararlılığı bunu hak etmedi…

Sorulması gereken sorular şunlar: Kürdistan halkı için Newroz nedir? Newroz nasıl kazanıldı ve nasıl yeniden yaratıldı? Mazlumlar'ın, çağdaş Kawalar'ın Newroz'u ile bugün İmralı Partisi'nin damgasını vurduğu Newroz'un ortak bir yönü kalmış mıdır? Eğer kalmamışsa neden? Öyleyse yapılması gereken nedir? Newroz'a nasıl sahip çıkılmalı, Newroz'a sahip çıkmanın yolu ve çizgisi nedir?

Bu sorulara doğru yanıtlar verildiğinde herşeye rağmen halkın neden alanlara çıktığı, Newroz'una sahip çıktığı, bu tabloda ortaya çıkan paradoksu çözmek ve anlamını kavramak da zor olmayacaktır!

Yine bu sorulara verilecek doğru yanıtlarla, ulusal olan Newroz'un farklı sınıfsal ve siyasal eğilimlere göre kazandığı biçim ve aldığı anlamın farklılığı ve bunun nedenleri de daha iyi kavranacaktır. Görülecektir ki, “tek bir Newroz” nasıl birçok Newroz olarak algılanıyor ve kutlanıyor… En genel bir yaklaşımla sömürgeci sistemle uzlaşmak isteyen, düzen içinde bir yer kapmak isteyen egemen ve orta sınıf temsilcilerinin Newroz'u ile bağımsızlığı, özgürlüğü ve kurtuluşu bu sistemle mücadele çizgisinde, onu devirmede, yani devrimde gören, bunu nesnel zorunlulukların bir sonucu olarak algılayan, bunun dışında başka bir kurtuluş yolu olmadığını bilen emekçilerin Newroz'u farklı anlamlar, farklı politik özler taşımaktadır! Gerçek Newroz da bundan başkası değildir. Mazlumlar'ın, çağdaş Kawalar'ın Newroz'u budur! Düzen içinde yaşamak için binbir hokkabazlık yapanların Newroz'unun ise ulusal ve devrimci Newroz ile bir ilişkisi yoktur, olamaz; böyle bir Newroz ancak sahte sıfatını hak edebilir!

Vurgulanması gereken bir nokta daha var: Özgürlük, sadece ülke ve halkın sömürgeci egemenlikten kurtulması değildir. Özgürlük, öncelikle, halk açısından kendi yaşamı ve geleceği üzerine söz söyleme, karar verme gücü ve eylemi, bunun örgütsel olanakları ve zeminini geliştirme süreci demektir. Bu, geleneksel, despotik, boyun eğişçi, güçlüden yana, farklılıkları zorla bastıran, kul veya sürü siyaset kültürünü ve davranış kalıplarını parçalama anlamına geliyor…

On yıllardır mücadele eden Kürt halkının, Kürdistan emekçilerinin en temel sorunlarından biri de budur! Yabancı egemenliğe, işbirlikçilere karşı mücadele ile kendi kaderine hükmetme, kendi yaşamı ve geleceği üzerinde söz söyleme ve karar verme, bunun bilinci ve örgütsel donanımına sahip olma gücü aynı çizgide, aynı kişilikte birleştirildiğinde bir anlam kazanabilir! Özgürlük, onurlu bir kimlikle toplum ve birey olarak özgür olmayı, söz ve karar sahibi olmayı, özgür düşünme ve davranmayı içermediği zaman herhangi bir anlam ve değer kazanabilir mi?

Daha açık bir ifade ile alanlara koşan, mücadele eden, özgürlük ve demokrasi talep eden binlerin, yaşamı, geleceği ve kaderi, kendisini ilgilendiren sorunlar ve gelişmeler üzerinde soru sorma, düşünce üretme, karar süreçlerine etkin ve özgür iradesiyle, farklılıkları ve renkleriyle katılma hakkı, olanağı ve gücü var mı? Yoksa yapılan şeye özgürlük veya özgürlük mücadelesi, demokratik süreç denilebilir mi?

Hayır, özgürlük ve demokrasi adına egemen kılınan siyaset anlayışı ve kültürü biat etme, dinsel bir boyun eğme ve mürit-sürü kültüründen başka bir şey değildir. Farklı düşünme, farklı davranma, farklılığını yüksek sesle dile getirme davranışı, “hain” damgasını yemeye yeterli olmaktadır. Peki, bunun özgürlükle en sıradan bir ilişkisi olabilir mi?

Özgürlük talep edenlerin, özgürlüğe ihtiyacı olanların öncelikle tutarlı olmaları gerekir. Resmi bir ideolojiye karşı mücadele ettiklerini iddia ederlerken başka bir resmi ideoloji yaratıp egemen kılmaları gerekmiyor. Peki, ama gerçeklik böyle midir? Newroz alanlarına koşan onbinler, özgürlük istemlerini haykıran onbinler, başka bir resmi ideoloji ile nasıl kuşatıldıklarını, bu resmi ideolojinin nasıl da ruhlarını, yüreklerini teslim aldığını, ruhsal köleliklerini nasıl da derinleştirdiğini görebiliyor ve algılayabiliyorlar mı?

Özgürlük diye bağırırken, kendini köleliğin kollarında belirsizliğin dipsiz derinliğine bırakmak, bunun da ne büyük bir felaket olduğunu algılayamamak; işte Newroz'a koşan halkımızın trajik paradoksu bu… Bu paradoks parçalanmadan, devrimci ve direnişçi Newroz gerçek kimliğine kavuşturulmadan bu yıkıcı trajedimiz devam edecektir…

Devrimci Newroz'umuzu en coşkun duygularımızla kutlarken başta Mazlum Doğan olmak üzere Newroz şehitlerini mücadeleci duygularımızla anıyoruz…

Gerçek devrimci Newroz'umuza sahip çıkalım!

Resmi Newroz'lara karşı Mazlumların Newroz'unu dikelim!

Cejna Newroz piroz be!

Biji Newroz!

SOSYALİST-ŞOREŞGER

(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)