18 Mart 2006 Sayı: 2006/10 (10)
  Kızıl Bayrak'tan
   Newroz gerçek özgürlüğe ve tam eşitliğe
bir çağrıdır!
  Şemdinli iddianamesi üzerine
  Şemdinli ve kontra medyanın postal yalayıcılığı
  Ordu tavrını açıkladı... Kontrgerilla faaliyetlerine tam hız devam!
Yeni saldırılar ve sınıf hareketi
  EP yönetiminin gönüllü işbirliği!
Sağlıkta yıkım politikası devam ediyor
Sağlık çalışanlarının 14 Mart eylemleri
  Gazi direnişinin yıldönümünde eylem ve etkinlikler...
  Gülsuyu’nda Gazi anması… Gazi’nin hesabı sorulacak!
Sözleşmeli çalışma devam ediyor!
  Toplumcu Mühendislik Mimarlık Öğrencileri
“Yetkin Mühendislik Yasa Tasarısı”na karşı biraraya geldi...
  Ortak açıklama; 2006 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü
politik ve pratik olarak kazandık!
  Gençliğin
devrimci hareketini büyütmek için! (Orta sayfa)
   Kentler ve yeni tehlikeli “sınıflar”/Yüksel Akkaya
   Emperyalist güçler siyonist ilhakçıların hizmetinde
   Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu İran’ın nükleer dosyasını Güvenlik Konseyi’ne sevketti...
  Dünyanın kanını emenlerin listesi yayınlandı!
  Fransız emekçiler sermaye temsilcilerine meydan okuyor...
  Kore işçi sınıfı uzun süreli bir genel greve hazırlanıyor
  AEG grevi sona erdi!
  Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri...
  Gençliğin mücadelesinden...
  Has Alüminyum işçileriyle dayanışmaya!
  Ümraniye İşçi Platformu kuruldu!
  Cejna Newroz piroz be!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Newroz gerçek özgürlüğe ve tam eşitliğe bir çağrıdır!

Güçlü ve kitlesel gösterilere sahne olan 2005 Newroz'undan bu yana yaşanan gelişmelerden hangi sonuçları çıkarabiliriz? Kürt halkı, İmralı çizgisi, devlet cephesi ve devrimci hareket açısından bakıldığında altı çizilmesi gereken olgular nelerdir? Bu soruların yanıtlarını değerlendirebilmek için öncelikle geçen Newroz'dan bu yana yaşanan gelişmelerin kısa bir dökümünü yapmak gereklidir.

Kürt halkının bastırılamayan özgürlük istemi, Güney Kürdistan'daki gelişmelerin de kazandırdığı özgüvenle, 2005 Newroz'unda kendini yaygın ve kitlesel eylemlilikler olarak açığa vurdu. Newroz vesilesi ile ortaya konan bu tepkiye devletin yanıtı anında provokasyona başvurmak oldu ve “bayrak provokasyonu” ile tırmandırılan şovenist kudurganlık, topyekûn bir saldırının işaret fişeği işlevi gördü. Devlet merkezli şovenist histeri eşliğinde büyütülen bu saldırganlık, Kürt halkı cephesinden gerilla cenazelerini sahiplenmekte ortaya konulan militan bir tutumla karşılandı. Devletin Şemdinli'de suçüstü yakalanması ile sürecin yeni bir evreye sıçramasının imkanları doğduğu halde, İmralı çizgisi çerçevesinde bunlar heba edildi. Kitle hareketi, hedef devletten “çeteler”e indirgenerek saptırıldı ve yatıştırıldı.

Tayyip Erdoğan'ın Kürt sorununun varlığına ilişkin, liberal çevrelerde büyük yankı uyandıran, “tarihsel açıklamaları”nın ömrü ise uzun olmadı. Kürt sorununa çözüm arayışından çok devlet içindeki güç ve inisiyatif çatışmasının yansıması bir manevraydı bu yalnızca ve böyle olduğunu aradan geçen uzun aylar yeterli açıklıkta göstermiş de bulunmaktadır.

Devrimci hareketin gitgide reformizme daha çok yakınlaşan kuyrukçu kesimleri ise bir yandan Kürt halkının kitlesel hareketliliğini ‘90'lı yılların serhildanı ile özdeşleştirme abartısına düşerken, öte yandan da İmralı çizgisinin devlet lehine açık itfaiyecilik işlevini görmezlikten geldi. Kitlesel tepkinin kendisine vermiş göründüğü önemi, onu belirgin bir tutumla frenlemeye çalışan teslimiyetçi-tasfiyeci çizgiye karşı bir tutumla birleştiremedi.

Geçen yılın Newroz sürecinden bu yana yaşanan bu gelişmelerin değerlendirilmesinden çıkarabileceğimiz yeni sonuçlar var mıdır? Bunlarla geride kalan 6 yıllık süreç arasında parallelikler kurulduğunda Kürt sorunu üzerinden söylenebilecekler nelerdir?

Kürt halkının ortaya koyduğu eylemli tepkiler, bastırılamayan ulusal özgürlük ve eşitlik isteminin farklı olaylar üzerinden kendini dışavurmasından başka bir şey değildir. Dönem dönem kendini militan karşı duruşlar olarak gösteren bu tepkilerin, İmralı çizgisinin frenleyici etkisinden çıkmadığı/çıkarılamadığı sürece doğru bir hedefe yönelmesi de yazık ki mümkün değildir.

Bu arada İmralı çizgisi, devlet tarafında kabul edilmek ve düzenle bütünleşebilmek için yaptığı açılımlara hala da hiçbir karşılık bulabilmiş değil. Umut bağlanan “Kopenhag Kriterleri”nden de herhangi bir çözüm olanağı doğmuş değil. Geriye çözüm gücü olarak Irak'ı ve Güney Kürdistan'ı “özgürleştiren” ABD faktörü kalmaktadır. Ne var ki Irak türü bir çözüm, 60 yıllık Amerikancı bir işbirlikçi iktidarın bulunduğu Türkiye gibi bir NATO ülkesinde eşyanın tabiatına aykırıdır. ABD'nin ve genel olarak batılı emperyalistlerin Türkiye'deki Kürt sorununa ilişkin tutumları, sınırlı bazı anayasal reformlarla sorunun yatıştırılması ve düzene entegre edilmesinden ibarettir. Ancak Türk sermaye devletinin halihazırda buna bile hazır olmadığı, değil sorunun reformlarla yatıştırılmasına resmen kabulüne bile katlanamadığı yine geride kalan yılın olaylarıyla görülmüştür. Amerika'nın da belirgin telkinleriyle ve Güney Kürdistan'daki devletleşme sürecinin ardından burjuva gericiliğinin bir kesimi bu geleneksel inkarcı politikayla artık bir yere varılamayacağını düşünmeye başlamış bulunsa bile halen devlet cephesinde durum budur.

Geçen Newroz'dan bugüne kadarki süreç, Türk burjuvazisinin Kürt sorunu konusunda baskı ve inkardan başka bir politikasının olmadığını bir kez daha teyid etmiştir. İmralı teslimiyetiyle birlikte oluşan tüm uygun koşullara rağmen Kürtler'i yatıştıracak sınırlı bazı tavizlerin dahi verilememesi bunun ifadesidir.

Tayyip Erdoğan'ın 2005 Ağustos'unda yaptığı açıklamalar, en azından burjuva gericiliğinin Kürt sorunundaki tutumuna ayna tutmak yönünden işlevli olmuştur. Düzen partilerinin tamamı ve burjuvazinin kalemşörlerinin büyük bir kısmı, Kürt sorununun varlığından söz etmeyi bile ihanet sayabilmişlerdir. Kürt sorununun salt bir “terör sorunu” olmadığını söylemeye cesaret eden kesimlerin Kürt sorununun çözümü konusundaki yaklaşımları ise esasında inkarcı kesimden farklı olamamıştır.

İmralı teslimiyeti ile birlikte burjuvazi lehine oluşan süreci zaafa uğratan ana etken bir kez daha Kürt halkının özgürlük istemine dayalı çıkışları olmuştur. Geçen yılın Newroz'u bu açıdan dikkate değer bir gelişme olmuştur. Yıllardır kolay teslimiyetin rehaveti içindeki devlet bu beklenmedik durum karşısında şaşalamış ve paniğe kapılmıştır. Newroz çıkışının şovenist kudurganlığa yolaçan provokasyonlarla karşılanması bu paniğin bir ifadesiydi. Fakat aradan geçen bir yıl bunun da bir sonuç vermediğini ve veremeyeceğini göstermiş bulunmaktadır. Ulusal ezilmişliğin yanı sıra güçlü bir toplumsal temeli de bulunan Kürt sorunu, devletin tarihsel imha ve inkar politikalarına rağmen, Kürt halkının özverili, militan ve kararlı mücadelesiyle her defasında daha da büyüyerek gündeme gelmiştir. Teslimiyetçi çizgiye rağmen ve tersinden bölgede sorunun aldığı yeni görünümün de etkisiyle, bugün çözümünü gitgide daha belirgin bir biçimde dayatmaktadır.

“Siyasal çözüm” adı altında geliştirilen düzen içi çözüm arayışlarının İmralı'da teslimiyete varmasının ardından 6 yıl geçti. İmralı sürecinin tüm tahrip edici ve geriletici etkisine rağmen Kürt halkının mücadelesi de, sermaye devletinin zorbalığı da sürüyor. 6 yıllık teslimiyet sürecinin hiçbir kazanım bırakmadığı, sermaye devletinin ise Kürt halkına en küçük bir hakkı bile vermeye yanaşmadığının görüldüğü bir dönemden geçiyoruz. Bugün Kürt halkına yönelik her türlü saldırının karşısına dikilmek, onun haklı ve meşru özgürlük ve eşitlik istemlerini savunmak, buna yönelik mücadelesini desteklemek ile hareketi içten içe çürüten, zayıf düşüren ve çıkmaza sokan İmralı teslimiyetine açık bir tutum almak, Kürt sorununda devrimci çözüm çizgisinin biribirinden koparılamaz gerekleridir.

Komünistler başından itibaren Kürt ulusunun mücadelesine hakettiği değeri verdiler. Kendi kaderini tayin hakkı başta olmak üzere onun tüm haklı ve meşru ulusal istemlerini savundular. Bu çerçevede ulusal/demokratik devrimci bir çizgiyi temsil eden PKK'nin yürüttüğü mücadeleyi de desteklediler. PKK, emekçilerin çıkarlarına dayalı devrimci çözümde derinleşmek yerine düzenle uzlaşmaya dayalı anayasal reformcu çözümlere eğilim duymaya başladığında ise onu ilkeli devrimci bir çizgide aynı açıklık ve kararlılıkla eleştirip uyardılar. Kürt hareketinde başgösteren uzlaşma eğilimleri düzenle bütünleşmeye yönelik açık bir teslimiyete dönüştüğünde ise, bu çizgi ve tutumun cepheden karşısına dikilmeyi, Türkiye devrimine ve Kürt halkının gerçek özgürlük mücadelesine karşı temel önemde vazgeçilmez bir görev saydılar.

Bugün de, başta kendi kaderini tayin hakkı olmak üzere Kürt ulusunun haklı ve meşru istemlerine sahip çıkarak, Kürt sorununun ancak işçi sınıfı önderliğinde halkların birleşik devrimci mücadelesi ile çözüleceğini anlatmaya devam ediyorlar.

Yeni bir Newroz'un ön günlerindeyiz. Newroz, Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek ve büyük fedakarlıklar göstererek, ulusal özgürlük ve eşitlik mücadelesi ile özdeşleştirdiği bir gün. Newroz'u vesile ederek burjuva gericiliğinin imha ve inkar politikasının karşısına daha kararlı bir biçimde dikilmek, Kürt halkının haklı ve meşru ulusal istemlerini daha büyük bir kararlılıkla savunmak ve bunları emekçiler arasında etkili bir faaliyetin konusu haline getirmek görevleriyle yüzyüzeyiz.

 
VEASIS Bilgi Teknolojileri