07 Ocak 2006 Sayı: 2006/01 (01)
  Kızıl Bayrak'tan
  Geleceğe umutla bakmak için devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltelim!
  MGK toplantısı, Sezer’in mesajı ve yeni “terör” yasaları
  Savaş kundakçıları halkların katili NATO ile birlikte İran saldırısına hazırlanıyor
  OYAK-Arcelor yağma ortaklığı
OYAK şirketleri Güney Kürdistan’da
  TCK’nın 301. ve 305. madde tartışmaları
Özel televizyonlarda Kürtçe yayın
  Özelleştirme saldırısına karşı işçi-emekçi barikatı!
  DİSK Yönetim Kurulu’nun 2005 yılı değerlendirmesi ve 2006 yılı hedefleri üzerine / Yüksel Akkaya
  2005 yılında kamu emekçileri hareketi
  2005 yılı dünyasından bazı kesitler
  Yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde Kürt sorunu... İnkara dayalı devekuşu politikasına devam (Orta sayfa)
  YÖK’ün terör uygulamaları, faşist saldırılar, büyüyen ticari eğitim saldırısı!
  Kızıl Bayrak’ın örnek kullanımı
  Yeni yıl mesajları; Gelecek emeğin olacak!.
  Washington-Tel Aviv şefleri Suriye etrafındaki çemberi daraltıyor
  2005 yılını geride bırakırken.../2
  Hava-İş Eğitim ve ÖrgütlenmeUzmanı Munzur Pekgüleç ile röportaj
  Bültenlerden...
  Sınıf hareketinden...
  Ekim Devrimi ve kültür
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Ekim Devrimi ve kültür

Vahşi kapitalizmin azgın kudurganlığının tüm yeryüzünü açlığa, işsizliğe ve barbarlığa mahkum ettiği şu günlerde Ekim Devrimi'nin 88. yıldönümünü kutlarken, o büyük tarihsel hamlenin anlam ve değerini bugün çok daha iyi anlıyoruz. Başta proletarya olmak üzere tüm emekçi yığınları ayağa kaldıran ve dünyanın çehresini değiştiren büyük Ekim Devrimi aynı zamanda büyük bir kültür devrimidir. Ekim Devrimi'yle birlikte kapitalizmin bencil, rekabetçi, bireyci ve tüketici kültürüne karşı paylaşımcı, dayanışmacı ve üretici sosyalist kültürün temelleri de atılmış oldu. İnsanlık tarihinde ilk kez, Rus proletaryası şahsında, köhnemiş kapitalist düzene meydan okuyarak onunla hesaplaşma ve kendi bulunduğu coğrafyadan söküp atma cüretini gösterilmiştir.

Kültür, insanlığın bugüne dek üretmiş olduğu bütün yaşam araç ve alanlarını kapsayan ve her toplumun iktisadi ve toplumsal yapısından süzülerek oluşan düşünüş, davranış ve eserlerin toplamıdır. Proletarya tarihsel olarak oluşan bu kültürün ilerici yanlarına sahip çıkarken onun gerici karakteriyle savaşır. Toplumsal olan sınıfsal karakter de içerir. Günümüzde kapitalist-emperyalizmin yolaçtığı yıkımların listesi oldukça kabarıktır. Bu yıkım listesinin ön sıralarında kültürel yıkım gelmektedir. Kapitalizmin kâr amaçlı üretim yapmasından dolayı maddi nesnelerin yanısıra manevi ürünler de bir tüketim unsurudur. Dolayısıyla kültüre konu olan alanlar da bir süre sonra kaçınılmaz olarak, üretim ilişkisine tabi hale gelerek metalaşır. Emperyalist kapitalizm ise kültürü içeren ürün ve nitelikleri, salt meta haline getirmekle kalmaz, onu aynı zamanda sıradanlaştırarak değersizleştirir. Çünkü o artık bir tüketim nesnesidir. Diğer metalarda olduğu gibi tüketip atılması gereken bir nesnedir yalnızca.

Günümüzde burjuva aydınların dahi bir kültürsüzleşme sürecinden sözediyor olmaları bir bakıma bu gerçeğin itiraf edilmesidir. Bu itiraf aynı zamanda burjuvazinin kendi sınıf ürünü olan kültüre nasıl da düşmanlaştığını ve sınıf olarak ne denli asalaklaştığını, çürüdüğünü ve barbarlaştığını kanıtlıyor. Bu kanıt, birçok gerçeğin yanısıra nispeten ileri yanlar taşıyan bir kültürün yaratılmasının ve yaşatılmasının dahi sınıf mücadelesinin sorunu olduğu gerçeğini anlatır. Çünkü kültür nasıl ve hangi tarzda üretilirse üretilsin, sonuçta toplumsal karakter içerir. Yani bir sınıfın çıkar ve ihtiyaçlarını yansıtır ya da ona denk düşer. Bu teorik gerçeklerin pratik bir doğrulanması olan son yirmi yıllık deneyim de göstermektedir ki, proleter yığınlar ancak, bir sınıf olarak örgütlenip mücadele edebildiği koşullarda, ileri bir kültür varlığını koruyabilir ve sosyalist bir kültürün temelleri atılabilir.

Kapitalizm altında elde edilmiş tüm kazanımların özünde geçicilik arzettiği, gerçek kalıcı çözümün proleter devrimle temellerinin atılabileceği ve korunabileceği gerçeği yakın tarihin olayları tarafından sayısız kez kanıtlanmıştır. Bundan dolayıdır ki, bugün dönüp baktığımızda, büyük Ekim Devrimi bizler için hem tüm zamanlara ışık tutan tarihin projektörü, hem de onun pratik doğrulanması olmaktadır.

İşte size yalın bir kanıt; Sovyetler Birliği'ndeki çözülme ve çöküşe karşın başta Rusya olmak üzere tüm diğer cumhuriyetlerdeki işçi ve emekçilerin eğitimli ve vasıflı oldukları gerçeği ortaya çıkmıştır. Emperyalist kapitalizm onyıllarca binbir yalan ve demagojiyle sosyalizmi karalamaya ve kötülemeye çalışmıştır. Oysa orada yaşananlar her bakımdan bunun tersidir. Burjuvazi adına yıllarca hükümetlerde yeralmış, cumhurbaşkanı olmuş Demirel dahi, “Türki Cumhuriyetleri”ni ziyaret ederken, ilk kez gördükleri karşısında kafasının karıştığını itiraf etmiştir. Sovyetler Birliği'nde bütün nitelikler özünde Ekim Devrimi'nin tarihsel ve kültürel kazanımlarının bir sonucudur. Ekim Devrimi sonrasında yaşanan yozlaşma ve çöküşte ortaya çıkan bir başka gerçek ise, kültür devriminin tek bir hamlede gerçekleşen bir değişim sürecinden ibaret olmadığını, tam tersine kesintisiz bir kültür devrimleri sürecini içermesi gerektiğini çok açık olarak göstermektedir. Zira sözkonusu olan, bir yanıyla yüzlerce yıllık alışkanlık, gelenek ve yaşam tarzlarının insanların beyinlerinden kazınması sürecidir. Başka bir deyişle, sınıf mücadelesinin diğer alanlarda olduğu gibi kültür alanında da en çetin ve en karmaşık tarzda savaşın yoğunlaşıp sürmesi gerçeğinden dolayı, kesintisiz kültür devrimlerine ihtiyaç vardır. Bu tarihsel gerçeklikten dolayı, proletarya sınıf egemenliğine kendisini ve diğer sınıfları ortadan kaldırmak için başvurur. Böylelikle proleterler özgürleşir, mülkiyet toplumsallaşır. Herkesten yeteneği kadar alınır, herkes ihtiyacı olduğu kadar tüketir ilkesinin geçerli olduğu komünizmde, kültür artık özgür bireylerin sonsuz yaratıcılığının pınarında sonsuza dek beslenme ve gelişme ortamını bulmuş olacaktır. Böylelikle kültür artık insanları kör bir şekilde yönlendiren bir güç değil, bilinçli ve özgür yaşamın ışık kaynağı olarak varlık bulacaktır.

Oysa kapitalizmde kültür birikimi ve zenginliği burjuva sınıfın elindedir. Çünkü burjuvazi maddi üretim araçlarına sahip olduğu gibi manevi üretim araçlarına da sahiptir. Bundan dolayıdır ki, proletaryanın büyük öğretmeni ve Marksizm'in kurucusu Marks, “Maddi sefalet beraberinde manevi sefaleti de getirir” demiştir. Proleterler nasıl ki, maddi zenginliğin üreticisi olduğu halde kapitalist sınıf tarafından bu zenginliği gaspediliyor ve maddi bir sefalete itiliyorsa, aynı şekilde manevi üretim araçlarından da yoksun kaldığından dolayı burjuva sınıfa bağımlı bir halde manevi sefaletin içine itilir. Günümüzde yaşanan yozlaşma ve çürüme bu manevi sefaletin en bariz kanıtıdır. Bu da gösteriyor ki, proletaryanın ancak sınıf olarak kurtuluşuyla birlikte o güne dek burjuva sınıfın elinde ve insanlığa ait olan bilim, felsefe, sanat, edebiyat vb. gibi kültürel zenginliğinden yararlanmasının da önü açılacaktır.

Sonuç olarak diyoruz ki, Ekim Devrimi'nden günümüze dek yaşanan tüm gelişme sürecine bakıldığında görülecektir ki, tarih, insanlığın kurtuluşunu proletaryanın omuzlarına nedensiz veya keyfi olarak yüklememiştir. Zira bir yandan üretici güçlerde görülen muazzam gelişme ile kapitalizmin hızla barbarlaşması gerçekliği orta yerde duruyor. Bu da gösteriyor ki, tarih proleteryayı emin adımlarla o büyük hesaplaşmaya hazırlıyor. Şu son yirmi yılda yeryüzünde tüm olup bitenler yalnızca büyük Ekim Devrimleri'nin habercisidirler. Bu saptama, sınıf hareketinin dünya ölçüsündeki geriliğinden dolayı ilk bakışta çelişik gibi görünür. Ne var ki bu yalnızca görüntüde böyledir. Olayların asıl gücü, görünen yüzde değil görünmeyen yüzde saklıdır. Günü geldiğinde, tarih proletaryayı misyonunu yerine getirmesi için ayağı kaldıracaktır. Elbette bunu komünist öncülerin önderliğinde gerçekleştirecektir. Kültür cephesinde şimdiden sürdürülen mücadele de o büyük hesaplaşmanın önemli bir mevzisi olacaktır. Sınıfın sermayeye karşı her kavgası gerçekte sınıfın mücadele kültürünün ilmek ilmek örülmesidir.

Bu gerçekler ışığında her komünist aynı zamanda bir kültür-sanat neferidir diyoruz. Dolayısıyla tüm komünistler, tarihin bu büyük cüret ve hamlesinden aldığı güç ve ilhamla kültür ve sanat cephesini tahkim etmelidir. Zira biliyoruz ki, kültür ve sanat cephesi, proleter devrimimizin en zorlu mevzilerinden biridir. Bizler Ekim Devrimi'ni bu bilinç ve inançla kutlamalıyız.

K. Burhan