07 Ocak 2006 Sayı: 2006/01 (01)
  Kızıl Bayrak'tan
  Geleceğe umutla bakmak için devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltelim!
  MGK toplantısı, Sezer’in mesajı ve yeni “terör” yasaları
  Savaş kundakçıları halkların katili NATO ile birlikte İran saldırısına hazırlanıyor
  OYAK-Arcelor yağma ortaklığı
OYAK şirketleri Güney Kürdistan’da
  TCK’nın 301. ve 305. madde tartışmaları
Özel televizyonlarda Kürtçe yayın
  Özelleştirme saldırısına karşı işçi-emekçi barikatı!
  DİSK Yönetim Kurulu’nun 2005 yılı değerlendirmesi ve 2006 yılı hedefleri üzerine / Yüksel Akkaya
  2005 yılında kamu emekçileri hareketi
  2005 yılı dünyasından bazı kesitler
  Yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde Kürt sorunu... İnkara dayalı devekuşu politikasına devam (Orta sayfa)
  YÖK’ün terör uygulamaları, faşist saldırılar, büyüyen ticari eğitim saldırısı!
  Kızıl Bayrak’ın örnek kullanımı
  Yeni yıl mesajları; Gelecek emeğin olacak!.
  Washington-Tel Aviv şefleri Suriye etrafındaki çemberi daraltıyor
  2005 yılını geride bırakırken.../2
  Hava-İş Eğitim ve ÖrgütlenmeUzmanı Munzur Pekgüleç ile röportaj
  Bültenlerden...
  Sınıf hareketinden...
  Ekim Devrimi ve kültür
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Savaş kundakçıları halkların katili NATO ile birlikte İran saldırısına hazırlanıyor...

Emperyalist saldırganlığa karşı mücadeleyi yükseltelim!

İran'ın nükleer faaliyetlerine Ağustos ayında başlaması nedeniyle Almanya, İngiltere, Fransa ile kesilen müzakerelere geçtiğimiz hafta Avusturya'nın başkenti Viyana'da yeniden başlanmıştı. Ancak Büyük Ortadoğu Projesi'nin önündeki en ciddi engel olan İran'a saldırı hazırlığı tüm hızıyla devam ediyor.

Son gelişmelerle birlikte, olası bir ABD-İsrail askeri saldırısı somut bir tehdit haline gelmiştir. İngiliz ve Alman medyasının ardından İsrail medyası da konuyla ilgili haberler yayınlamaya başladı. Jerusalem Post gazetesi, “ABD'nin İran'a olası saldırma planını NATO ile koordine etmeye başladığını ve Türkiye'den 2006'da saldırıyı yapabileceği askeri üsler sağlamasını istediğini” yazdı.

Jerusalem Post, ABD yönetiminin bu isteğini, CİA Başkanı Porter Goss'un geçen ay Ankara'da yaptığı görüşmeler sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ilettiğini, Washington'a giden Büyükanıt'a da bir kez daha hatırlatıldığını bildirdi. Alman DDP ajansına dayandırılan haberde de, “İran'ın diğer komşuları Suudi Arabistan, Ürdün, Umman ve Pakistan'ın da olası bir saldırı konusunda bilgilendirildiğini ve İran'a yönelik muhtemel hava saldırısı konusunda uyarıldıkları” dile getirildi.

Bu arada Alman haber kaynakları da, NATO ile koordinasyon halinde çalışan Amerikan yönetiminin, 2006 yılında İran'daki nükleer siteleri vurmak üzere NATO müttefiklerini hazırladığını duyurdu. Konuya yakın ilgi gösteren Alman Der Spiegel dergisi ise, İran'ı hedef alacak saldırının geçtiğimiz yılda olduğu gibi olasılık üzerinden yapılan planlar olmadığını, Washington'un yakın bir saldırı için üst düzey yetkilileri topladığını kaydetti. Dergi ayrıca, CİA Başkanı'nın Erdoğan ile planlanandan daha uzun süre görüştüğüne, Goss'un MİT yetkilileri ile yaptığı görüşmenin daha da uzun olmasına dikkat çekti.

Alman medyasının hassasiyeti

İsrail gazetesi sözkonusu haber için Alman basınını kaynak gösteriyor. İngiliz gazeteleri ise benzer içerikteki haberleri, Tel Aviv'deki siyonist yetkililerin verdiği bilgilere dayandırmıştı. Konuya en geniş yer ayıran Alman medyası da, FBİ, CİA, NATO şefleri ile İsrail Genelkurmay Başkanı'nın Ankara, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Washington ziyaretlerini, bu ziyaretlerin merkezinde İran'ın bulunmasını örnek gösteriyor. Bu trafiğe, Ankara'ya gelme hazırlığında olan ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Peter Pace'ın de eklenecek olması, Alman basınının argümanlarını daha da güçlendirecek. Bu arada Alman basını, konuyla ilgili verdiği haberleri batılı istihbarat örgütlerinden aldığı bilgilerle de pekiştiriyor.

Aslında emperyalist-siyonist saldırganların, göze alabildikleri anda İran'a bomba yağdıracakları artık kimse için bir sır değil. Buna karşın Alman medyasının konuya dair haberlerinin ayrı bir önemi var. Zira İran'a dönük olası bir askeri saldırı veya ekonomik ambargodan en fazla etkilenecek olan Alman burjuvazisidir. Almanya halen ihracatının yüzde 12.8'lik bölümünü İran'a gerçekleştiriyor. Dolayısıyla olası bir İran saldırısı istenmediği için olay sürekli gündemde tutuluyor.

İran'la ilgili gelişmelerin Alman burjuvazisinde yarattığı kaygıları dile getiren Almanya Sanayi ve Ticaret Odası İhracat Bölüm Başkanı, BM Güvenlik Konseyi'nin İran'a yönelik ekonomik ambargo kararı alması halinde “Almanya'nın eli kolu bağlanır ve kaybımız yaklaşık 4.8 milyar dolar olur” dedi. “Batı bu kararı almanın eşiğinde. Bu durum Almanya açısından felaket olur. İşsizlik ve ekonomik daralma gibi sorunlarla karşı karşıya olan Almanya, bir darbe daha alır” diye konuşan Pfeiffer'in sözleri, Alman medyasının militarist planları neden deşifre ettiğini de açıklıyor.

Ankara'daki işbirlikçiler Washington'dan gelen direktiflere göre hazırlanıyor

Irak işgalinden önce ABD ordusu İskenderun Limanı'na yığınak yapmaya başlamıştı. 1 Mart tezkeresini “çantada keklik” kabul eden savaş kundakçıları, TBMM'nin alacağı kararı bekleme gereği duymamıştı. Ancak işgal karşıtı tepkinin yaygınlığına AKP'nin acemiliği eklenince tezkere kazaya uğramıştı.

Şimdi de ABD ordusunun İran'a saldırı için ihtiyaç duyduğu askeri araç-gereç, akaryakıt gibi malzemeleri İskenderun Limanı'na yığmaya başladığına dair haberler basında yeralmaya başladı. Ancak bu defa tezkere engeli yok. Çünkü tezkere kazasından ders alan generaller ile hükümet, emperyalist-siyonist saldırganlarla anlaşmaları kapalı kapılar ardında yapıyor. ABD'ye giden Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Türk-Amerikan orduları arasındaki ilişkileri “çok iyi” olarak değerlendirmesi de, iki militarist gücün bölge halklarını yıkıma sürükleyecek saldırılar konusunda anlaştığının bir başka göstergesidir. Bu arada TBMM'de “onuruna” verilen “hoşgeldin yemeği”nde konuşan ABD'nin yeni Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, “İstikrarsızlık özellikle İran ve Suriye konusunda devam ediyor. Burada Türk hükümetiyle yaptığım görüşmelerden anlıyorum ki; biz bu iki ülkeyle ilgili ne istiyorsak, Türk hükümeti de aynı şeyi istiyor” demesi, ABD dayatmalarının Ankara'da kabul edildiğinin ilanıdır.

Washington-Ankara-Tel Aviv arasında yaşan trafik yoğunluğunun ardından, ABD Genelkurmay Başkanı'nı karşılamaya hazırlanan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, “terörle mücadele” yasasının yeniden düzenlenmesini istedi. Demokratikleşme demagojisini dilinden düşürmeyen Amerikancı AKP hükümetinin Adalet Bakanı Cemil Çiçek de bu isteğe uygun düzenleme yapacaklarını söyledi. Başka alanlarda çatışan gericiler, bu konuda tam bir uyum içindeler.

Generallerin hükümete ilettiği bu emri, İran halklarını hedef alacak olası bir emperyalist saldırıya karşı, sokaklara taşması kaçınılmaz olan tepkiyi önden karşılama çabası saymak gerek. Emperyalist-siyonist cellatların çektiği savaş arabasının peşinden sürüklenmeye hazırlanan işbirlikçi burjuvazi adına devleti yönetenler, bir kez daha ilerici ve devrimci muhalefeti devlet terörü sopasıyla ezmeye çalışacaktır.

Anti-emperyalist, anti-siyonist güçler harekete geçmelidir

Ortada iki somut veri var. İlki, emperyalist-siyonist şeflerin fırsat buldukları anda İran'a karşı askeri bir saldırı başlatma hevesinde olmalarıdır. İkincisi ise, böyle bir saldırının gündeme gelmesi halinde Ankara'daki işbirlikçilerin bu ağır suça ortak olacaklarıdır. Bunun anlamı açıktır: ABD emperyalizmi ile İsrail siyonizmi adına komşu halklara savaş ilan etmek! Her üç zorba rejimin de hazırlıkları bu yöndedir. Denebilir ki, bu saldırı hazırlığı, bu üç gerici rejimin gündeminin ilk sırasına yerleşmiştir.

Buna karşılık, anti-emperyalist, anti-siyonist güçlerin halklar arası dayanışmasını yükseltmek, bu barbarca planlara karşı bölgesel direnişi örmek için aynı ciddiyette bir hazırlıktan sözetmek ise mümkün değil. Oysa bu, tüm bölge emekçilerinin, onlar adına mücadele eden güçlerin omuzlamak zorunda olduğu bir sorumluluktur. Bu sorumluluktan en büyük pay ise, Türkiye işçi-emekçileriyle ilerici-devrimci güçlerine düşmektedir.

Emperyalist-siyonist güçlerle yapılan açık-gizli tüm anlaşmaların iptal edilmesi, ABD-NATO üslerinin kapatılması, Türkiye'nin kara, hava, deniz yollarının hiçbir koşulda saldırganların kullanımına açılmaması gerektiği şiarlarını temel alan ve işgalci orduların bölgeyi derhal terketmesini talep eden bir mücadelenin örülmesi günün acil görevidir.