07 Ocak 2006 Sayı: 2006/01 (01)
  Kızıl Bayrak'tan
  Geleceğe umutla bakmak için devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltelim!
  MGK toplantısı, Sezer’in mesajı ve yeni “terör” yasaları
  Savaş kundakçıları halkların katili NATO ile birlikte İran saldırısına hazırlanıyor
  OYAK-Arcelor yağma ortaklığı
OYAK şirketleri Güney Kürdistan’da
  TCK’nın 301. ve 305. madde tartışmaları
Özel televizyonlarda Kürtçe yayın
  Özelleştirme saldırısına karşı işçi-emekçi barikatı!
  DİSK Yönetim Kurulu’nun 2005 yılı değerlendirmesi ve 2006 yılı hedefleri üzerine / Yüksel Akkaya
  2005 yılında kamu emekçileri hareketi
  2005 yılı dünyasından bazı kesitler
  Yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde Kürt sorunu... İnkara dayalı devekuşu politikasına devam (Orta sayfa)
  YÖK’ün terör uygulamaları, faşist saldırılar, büyüyen ticari eğitim saldırısı!
  Kızıl Bayrak’ın örnek kullanımı
  Yeni yıl mesajları; Gelecek emeğin olacak!.
  Washington-Tel Aviv şefleri Suriye etrafındaki çemberi daraltıyor
  2005 yılını geride bırakırken.../2
  Hava-İş Eğitim ve ÖrgütlenmeUzmanı Munzur Pekgüleç ile röportaj
  Bültenlerden...
  Sınıf hareketinden...
  Ekim Devrimi ve kültür
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Emperyalist-kapitalist barbarlar savaş ve saldırganlığı tırmandırıyor, toplumsal yıkımı derinleştiriyor. Tüm dünyada işçi ve emekçileri zorlu mücadeleler bekliyor...

Geleceği bir avuç asalağın yalanları, sahte vaatleri ve zorba iktidarları değil, inatçı gerçekleri kendisine rehber edinerek kavgaya atılan işçi ve emekçiler belirleyecek!.. Umut devrimde, gelecek sosyalizmdedir!

Geleceğe umutla bakmak için devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltelim!

İnatçı gerçeklerin penceresinden dünyaya umutla bakmak için!

Geride kalan yıla ilişkin temel veriler peşpeşe açıklanırken, büyük umut ve beklentilerle karşılanması geleneksel hale gelen yeni yıla ilişkin tablo da şimdiden az-çok belirginleşmeye başladı. Bu tablonun emekçiler için gerçekte ne ifade ettiğine geçmeden önce, sözkonusu beklentilerin bireysel olmadığını, gerisinde mücadeleyi ateşleyecek bir potansiyel barındırdığını belirtmek gerekir.

Her yeni yıl vesilesiyle milyonlarca insan açıkça ifade etmese bile toplumsal özlemlerini dile getirir, daha iyi koşullarda yaşamayı umut eder. Egemen sınıflar bu insani ve toplumsal özlemleri istismar etmek üzere her yıl sahte umutlar aşılamaya, toz pembe bir gelecek vaadetmeye özel bir önem verirler. Düzenledikleri dev organizasyonlar, şaaşalı yeni yıl partileri ve büyük ikramiyeli çekilişlerle bu sahte umut operasyonlarını her yıl sürdürürler. Kuşkusuz, karşılayamadıkları ve hiçbir zaman karşılayamayacakları toplumsal özlemler varoldukça, bu sahte umut operasyonlarının kendilerince bir anlamı ve işlevi olacak, bu kısır döngü bir süre devam edecektir. Ta ki, işçi ve emekçi yığınlar, toplumsal özlemlerine kavuşmak için ayağa kalkıp mücadeleye atılıncaya kadar!

Ama elbette bu kendiliğinden ve bir anda olmayacaktır. İşçi ve emekçileri bu kısır döngüden kurtarmak, insanca yaşam özlemleri için ayağa kaldırmak için, kapitalist düzen altında bizi nasıl bir gelecek beklediğini her vesileyle ve her konuda tüm açıklığıyla gözler önüne sermek; yalanlarla, sahte umutlarla üstü örtülen çıplak gerçeklerle yüzleştirmelerini sağlamak zorundayız. Umudu büyütmenin, geleceğe umutla bakmanın birinci koşulu gerçeklerle yüzleşmektir. Geleceği bir avuç asalağın yalanları, sahte vaatleri ve zorba iktidarları değil, inatçı gerçekleri kendisine rehber edinen emekçi yığınlar belirleyecektir.

Emperyalist kapitalist sistem sömürü, sefalet ve toplumsal yıkımı büyütüyor

Geçen yılın-yılların tablosu en temelde şu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermektedir: Bir avuç sömürücü asalak, milyonlarca işçi-emekçinin insanca yaşama özlemini her geçen gün biraz daha uçuruma doğru sürüklemektedir.

* Tüm dünyada açlık, sefalet ve önlenebilir hastalıklardan ölenlerin sayısı her yıl düzenli olarak artmaktadır. 2006 yılı için bu rakam 10 milyon kişi olarak öngörülmektedir.

* Servet-sefalet kutuplaşması olağanüstü ölçülerde keskinleşmektedir. Bugün dünya nüfusunun en zengin yüzde 20'sinin aldığı pay, nüfusun en yoksul yüzde 20'sinin aldığı payın tam 1437 katıdır. Bu oran 1960 yılının tam 74 katıdır. Başka bir ifadeyle 1960'tan bu yana servet-sefalet kutuplaşması daha da derinleşmiş, aradaki fark 45 yılda tam 74 kat artmıştır

* Emeğiyle geçinenlerin sosyal hak ve güvenceleri bir bir tırpanlanmakta, çalışma koşulları kötüleşmekte, çalışma süreleri uzatılmakta, buna karşın emeğiyle geçinenlerin üretimden aldıkları pay düşmekte, kölece çalışma dayatmalarına her gün yenileri eklenmektedir. Yılda 1 milyon işçinin iş kazaları sonucu ölmesi bile, mevcut çalışma koşullarını anlamak için yeterli bir veridir. Dünyadaki her üç kişiden biri açlık sınırının altında bir ücretle yaşama savaşı vermektedir. Yine her üç kişiden biri, yoksulluk sınırının altında bir ücret almaktadır. Yani, dünyadaki her üç kişiden ikisi, açlık ve yoksulluğun pençesindedir.

* İstihdam yaratmayan alanlara kayan sermayenin kolay yoldan para kazanma hırsı, tüm dünyada kronik hale gelen işsizliğin daha büyük bir hızla artmasına neden olmaktadır. İşsizlik en gelişmiş kapitalist ülkelerde bile artık temel sorunların başında gelmektedir.

* Gelişmiş kapitalist ülkeler ile dünyanın geri kalanı arasındaki uçurum her yıl düzenli olarak açılmakta, az gelişmiş kapitalist ülkelerin emperyalizme bağımlılığı daha da artmaktadır.

 Kapitalizm tüm yeryüzüne ölüm saçan bir makinedir!

Dünya ölçüsünde keskinleşen sınıfsal çelişkileri gözler önüne seren daha pek çok veriyi alt alta sıralamak mümkün. Fakat bu kadarı bile en kaba hatlarıyla kapitalist sistemin emekçi yığınlar karşında nasıl bir tehdit oluşturduğunu anlamak için yeterlidir.

Gelinen yerde kapitalizm, bırakalım insanca yaşam sağlamayı, dünya üzerinde artan bir tehdit oluşturmaktadır. Kapitalizm emekçilerin yaşamını zehir etmekle kalmamakta, yeryüzünde doğayı zehirlemekte, telafisi mümkün olmayan tahribatlarla doğal yaşam dengesini alt-üst etmektedir. Kapitalizmin körüklediği tüketim çılgınlığı dünyayı bir çöplüğe dönüştürürken, yeraltı ve yerüstü kaynakları büyük bir hızla tüketilmektedir. Sera etkisine yolaçan gazlar nedeniyle hava sıcaklığı son birkaç yüzyılın en yüksek düzeyine ulaşmış bulunmaktadır. Her yıl deniz seviyesi yükselmekte, yüzbinlerce insanın ölümüyle sonuçlanan doğal afetler birbirini izlemektedir. Buzulların erimesiyle yeryüzünün deniz sularının altında kalması bile tek başına, milyarlarca canlının yeryüzünden silinmesine, tüm canlıların beslenme kaynaklarının büyük ölçüde ortadan kalkmasına yetmektedir.

Emperyalist savaş ve saldırganlıkta yeni bir dönem!

Sömürü ve sefalet emperyalist-kapitalist sistemin bir yüzüyse, savaş ve saldırganlık da diğer yüzüdür. Bu açıdan da işçi ve emekçileri zorlu bir yıl ve yıllar beklemektedir. Emperyalist-kapitalist devletler arasındaki rekabet her alanda kızışırken her türden gericilik, savaş ve saldırganlık her geçen yıl biraz daha tırmandırılmakta, kapitalizm yeryüzünün her santimetresine ölüm saçan bir makineye dönüşmektedir. Silahlanmaya harcanan toplam para miktarı, soğuk savaş dönemindeki miktarı çoktan geride bırakmış bulunmaktadır. Yıllık 1 trilyon dolarlık silahlanma harcamalarının yarıya yakını tek başına ABD tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu bile dünyayı nasıl bir geleceğin beklediği konusunda yeterli bir fikir vermektedir. 

ABD'nin başını çektiği emperyalist barbarlar, Afganistan ve Irak'ın ardından savaş ve saldırganlığı daha geniş bir coğrafyaya yaymak için büyük bir hazırlık içerisindedirler. 2005 yılının son aylarında yoğunlaşan diplomatik ve askeri görüşmelerden elde edilen sonuçlara bağlı olarak, 2006 yılının ilk günlerinden başlayarak İran ve Suriye'ye dönük ablukanın daraltıldığına, savaş hazırlıklarına başlandığına tanık oluyoruz. Eğer güçlü bir dirençle karşılaşmazlarsa, bu saldırıları peşisıra gerçekleştirmeye ve kaldıkları yerden yeni hedefleri vurmaya devam edecekler.

Emperyalist-kapitalist barbarlar, yalnızca halklara karşı değil, bizzat kendi ülkesindeki emekçilere karşı da baskıcı, militarist, faşizan yüzlerini her geçen gün daha açık biçimde göstermektedirler. Emperyalizm bu açıdan da çürüyen bir sistem olduğunu kanıtlamaktadır. Kapitalist devletler, “terörle mücadele” adı altında  gerici-faşizan yasalar çıkarmak ve demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlamak için adeta birbirleriyle gerici bir yarış içine girmiş bulunmaktadırlar. Bu gericilikte başı, kendisini yıllardır “özgürlükler ve fırsatlar ülkesi” olarak pazarlayan ABD ile “demokrasinin beşiği” olmakla övünen İngiltere'nin çekmesi nasıl bir tesadüf değilse, diğerlerinin onları izlemesi de o kadar doğaldır. Savaş ve saldırganlığın bir yüzü kardeş halklara karşı başlatılan haçlı seferi ise diğer yüzü grevlere, işçi ve emekçilerin direnişlerine karşı sermaye devletlerinin azgınca saldırısıdır.

Geleceğin zorlu mücadelelerine hazırlanalım!

Sonuç olarak, derin iktisadi krizler içinde debelenen kapitalizm bir kez daha çareyi sömürüyü, zorbalığı, barbarca savaş ve saldırganlığı tırmandırmakta görüyor. Refah, kalkınma vb. vaadedenler, tüm dünyada açlık ve sefaleti yaygınlaştırıyorlar. Özgürlük ve demokrasi vaazı verenler baskı ve zulüm kusuyor, halklara ve emekçilere kölece boyun eğmeyi dayatıyorlar. Bir avuç asalak dünyayı yaşanmaz bir yer haline getiriyor, emekçilere kan kusturuyor, tüm dünya halklarına meydan okuyor. Komünizmi dünya barışının önündeki temel engel olarak gösterenler, dünyayı kana bulayanların bizzat kendileri olduğunu gözlerden saklamayı artık eskisi kadar kolay başaramıyorlar. Yaşananlar, kapitalizmin doğasında varolan çelişkilerin açığa çıkması, gerçek yüzünün açık biçimde ortaya serilmesinden ibarettir. Bu hayasızca, barbarca saldırılara karşı bir parça direniş gösterildiğinde, kapitalizmin çürüyen yüzü hem daha fazla teşhir olmakta, hem de emekçi yığınlar kurtuluşa giden yolu daha açık bir biçimde görebilmektedirler.

Yeni yıla ve zorlu bir döneme girerken, tarihsel anlamda iyimserliğimizin nesnel zeminini oluşturan bu gerçeklerden güç alarak günün görevlerine ve geleceğin zorlu mücadelesine daha güçlü bir şekilde hazırlanmalıyız.

Umut kavgada büyüyecek, gelecek devrimlerle şekillenecek!