07 Ocak 2006 Sayı: 2006/01 (01)
  Kızıl Bayrak'tan
  Geleceğe umutla bakmak için devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltelim!
  MGK toplantısı, Sezer’in mesajı ve yeni “terör” yasaları
  Savaş kundakçıları halkların katili NATO ile birlikte İran saldırısına hazırlanıyor
  OYAK-Arcelor yağma ortaklığı
OYAK şirketleri Güney Kürdistan’da
  TCK’nın 301. ve 305. madde tartışmaları
Özel televizyonlarda Kürtçe yayın
  Özelleştirme saldırısına karşı işçi-emekçi barikatı!
  DİSK Yönetim Kurulu’nun 2005 yılı değerlendirmesi ve 2006 yılı hedefleri üzerine / Yüksel Akkaya
  2005 yılında kamu emekçileri hareketi
  2005 yılı dünyasından bazı kesitler
  Yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde Kürt sorunu... İnkara dayalı devekuşu politikasına devam (Orta sayfa)
  YÖK’ün terör uygulamaları, faşist saldırılar, büyüyen ticari eğitim saldırısı!
  Kızıl Bayrak’ın örnek kullanımı
  Yeni yıl mesajları; Gelecek emeğin olacak!.
  Washington-Tel Aviv şefleri Suriye etrafındaki çemberi daraltıyor
  2005 yılını geride bırakırken.../2
  Hava-İş Eğitim ve ÖrgütlenmeUzmanı Munzur Pekgüleç ile röportaj
  Bültenlerden...
  Sınıf hareketinden...
  Ekim Devrimi ve kültür
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Hava-İş Sendikası Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı Munzur Pekgüleç ile Euroserve çalışanlarının sürecini konuştuk...

Örgütlenmekten başka çözüm yok!

- Euroserve'de yaşanan süreci kısaca anlatır mısınız?

- Euroserve diye adlandırdığımız taşeron firma Türk Hava Yolları'nın yükleme, boşaltma ve temizlik gibi işlerini yapıyor. Burada 1500'e yakın işçi çalışıyor. 2002 yılında ihaleyle hizmetini THY bunlara vermiş.

Biz 2003 yılından itibaren taşeron şirkette örgütlenme çalışmalarına başladık ve 2004 yılının Şubat ayında 1400 işçinin sendikal örgütlülüğünü sağladık. Yasal prosedürler, işverenin yaptığı itirazlar ve THY'nin müdahalelerine rağmen 2005 yılının Kasım ayında bu işyerinde toplusözleşme yapma yetkisi aldık. Ancak henüz daha Euroserve'ye toplusözleşme çağrısı yapmadan bir ihale süreci başladı. Bu ihale sürecinde de işveren ve özellikle üst işveren olan THY sendikalı olarak taşeron işçi çalıştırmanın kendilerine çok fazla maliyetli olacaklarını bildikleri için ihaleyi tam bir oldu bittiye getirdiler. AKP'nin tayin ettiği yetkililer de sendika karşıtı ve işçi düşmanı tavırlarıyla bu uğursuz görevde rol oynadılar.

İhalenin önce Euroserve'ye verilmesine rağmen bir gece sonra ihaleyi Çelebi ve Havaş'a paylaştırdılar. Taşrada İzmir, Adana, Ankara, Antalya'yı Çelebi'ye İstanbul'u ise Havaş'a pazarladılar. 31 Aralık ‘05 itibariyle de ihale süreci bittiği için 1400 arkadaşın hizmet akitlerinin fesih bildirimini yaptılar. Bu fesih bildirimine karşı işçi arkadaşlar, işyerlerinde ve dışarıda, Euroserve ve THY'ye ve ihalede bize göre yapılan usulsüzlüklere karşı ciddi anlamda tepki örgütlediler. İşi yavaşlatma yönünde de bazı tutumları oldu arkadaşların. En son 31 Aralık gecesi arkadaşlar daha çok işyerini terketmeyerek hakettikleri tazminatın bir an önce ödenmesi ve ihalenin iptal edilmesi talebiyle bir tutum aldılar. Ancak bu tutumda nihai olarak geri atım attırmayı çok fazla beceremedikleri için, tazminatlarının 4, 5 ve 6'sı tarihlerinde işyerinde ödenmesi kaydıyla 31 Aralık ‘05 itibariyle hizmet akitleri feshedildi arkadaşların.

Burada ciddi anlamda sendikaların ortak bir kolektivizmi sözkonusu olmadığından her sendika biraz kendi başına davrandı. İşçilerin dayanışma bilincinin zayıf olmasından dolayı bu süreci işçilerin lehine sonlandıramadık. Burada sendikamızın üyesi THY çalışanlarının taşeron işçilere dayanışma konusunda yeterince destek verdiklerini söylemek mümkün değil. Burada da, gerek sınıf bilinci, gerek dayanışma bilinci, gerekse kendilerinin diğerlerine göre 15-20 yıldan beri sendika üyesi olmalarından kaynaklı ekonomik ve sosyal olarak ciddi anlamda sendikal haklara sahip olmalarından dolayı birazcık zengin işçi diyeyim, yani aristokrat işçi özelliği buna yolaçtı.

Bizim sendika olarak hem THY işçilerine hem de diğer işçilere önümüzdeki süreçte özelleştirme sürecini iyi anlatmamız gerekiyor. THY de bu tasfiye sürecinin içerisinde. Nedense Türkiye'de sendikalar organizasyonlarda işçilere bu sürecin içerisinde olduklarını anlatamadılar. SEKA'da, Tüpraş'ta, Telekom'da, Tekel'de olduğu gibi bizim sektörümüzde de %25'i mesela halka arz edildi. Geri kalan %75'i konusunda da işveren ciddi anlamda bir tezgah içerisinde. THY içerisinde şirketleşmeye, giderek bölümlere bölerek daha çok da taşeronlaştırdığı yerlerin dışındaki yerlerde küçük birimler haline getirerek peşkeş çekmenin hesabı içerisindeler. Havam AŞ diye bir şirket kuruyor. Eğitim AŞ diye bir şirket kuruyor. Bunların hepsinin altında yatan gerçek, bölerek özelleştirmeyi kolaylaştırmak. Aynı zamanda sendikal örgütlenmeyi de tasfiye etmeyi amaçlamaktadırlar.

Türkiye'de uzun süredir anti demokratik yasalar ve halen de devam eden anayasal sorunlar var. Siyasi iktidarların işçi düşmanlığı ve sendikaların da bu konuda yeterince koordineli çalışmamalarından kaynaklı bu sürecin işçi sınıfının aleyhine kayıpla kapatıldığını düşünüyorum. Bu yaşadığımız kayıplar telafi edilebilir. Ama onun da bir tek yolu bugünkü sendikal anlayışın dışına çıkılabilmesidir. Ortak işlerde kolektif davranmayı sağlayabilecek, birazcık da sınıf olarak riski ve sorumluluğu göğüsleyebilecek bir hazırlıkta olmakla mümkün olabilir. Çünkü özellikle hava işkolunda Havaş, Çelebi Gözen, Onur Air ve MNG gibi özel şirketler devreye girmiş durumda. Eğer işçi sınıfı ve sendikalar özel sektörde örgütlenmeyi önlerine ciddi bir biçimde koymazlarsa kamudaki bütün sendikalarla beraber sendikaları da tasfiye olmaktan kurtulamaz.

------------------------------------------------------------------------------------------

Sendika ağalarından hesap soralım!

Biz işçi ve emekçilere reva görülen sefalet ücreti belirlendi. Herşeye %100 zam yapılırken asgari ücrete %8,6 oranında zam yapıldı. Bizlerden kesilen vergiler artırılırken patronlara vergi indirimi yapılmaktadır. İğneden ipliğe aldığımız herşeyden vergi alınmaktadır.

Milyonlarca işçiyle dalga geçercesine “bu ücret size yeter” diyorlar. Bizler ise dayatılan sefalet ücretini sessiz kalarak kabul ediyoruz. Ancak tek suçlu biz değiliz. Asıl suçlular sözde işçi temsilcileri olan sendika ağalarıdır. Bu satılık ağalar asgari ücret sefalet düzeyinde belirlenirken ciddi bir karşı koyuş göstermemişlerdir.

İşçilerin oylarıyla sendika yönetimine gelen sermaye uşağı Süleyman Çelebi kendinin hangi tarafta olduğunu bir kez daha göstermiştir. Ben sendikasız bir işçi olarak Çelebi'nin yaptığı açıklamayı okuyunca inanmak istemedim. Yapılan açıklamada Mustafa Koç, Tayyip Erdoğan'ın Yücel Aşkın'la ilgili açıklamalarına tepki gösteriyordu. DİSK Başkanı Süleyman Çelebi hem kendisinin hem de DİSK'in Mustafa Koç'un yanında olduklarını, gerekirse sokağa bile çıkabileceklerini söylüyordu. Hemen ardından ise Sabancı ve Koç gibi sermayedarlara methiyeler düzüyordu.

Bu satılık uşak nasıl bu kadar rahat davranabiliyor? Bu aşağılık sendika ağası düzen partisi kurma peşinde koşmaktadır. Bunun için emeğimizi sömüren, kanımızı emen asalak sermaye sahiplerinin arkasına alması gerektiğini biliyor.

Buradan DİSK'in duyarlı, öncü, ilerici şube ve yönetimlerine, emekten yana olan herkese sormak istiyorum; Çelebi bu cesareti nereden buluyor? Geçmişte ödenen onca bedel üzerine kurulan DİSK'in değerlerine sahip çıkan, sermayenin karşısında olan DİSK yöneticileri bugün neredeler?

İşçi ve emekçilere sefalet ücreti dayatılırken sokağa çıkmayan, kamu kuruluşları özelleştirilirken, yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekilirken ağzını açmayan, eğitim ve sağlık hakkımız gaspedilirken, cezaevlerinde insanlar katledilirken, dışarda devrimci, ilerici insanlar kaçırılıp tecavüze uğrarken ve halen cezaevlerinde tecrit yaşanırken kılını kıpırdatmayan, sendikalı olmak istediğimiz için işten atıldığımızda bize dahi sahip çıkmayan, alanlara inmeyen bu aşağılık sendika ağası Mustafa Koç için sokağa çıkabileceğini ifade ediyor.

Bu satılık uşak kim adına ve hangi hakla patronlar için sokağa çıkabileceğini söyleme cesareti bulabiliyor. Bir kez daha ilerici, devrimci olma iddiası taşıyan DİSK yöneticilerine ve şubelerine soruyorum, Çelebi bu cesareti nereden bulabiliyor? Çünkü işçi sınıfı sindirilmiş, çünkü işçi sınıfını temsil eden DİSK ve yöneticileri kör-sağır-dilsizi oynuyor.

Buradan işçiden ve emekten yana olan tüm kişi ve kurumları, özellikle DİSK şubelerini taraf olmaya, Çelebiyi teşhir ve mahkum etmeye davet ediyorum.

Kahrolsun sendika ağaları!

Çiğli'den bir tekstil işçisi

----------------------------------------------------------------------------------------

Adana'dan Öncü İşçiler'den eylem...

Çözüm işçilerin devrimci birliğinde!

1,5 aydır yürüttüğümüz asgari ücret kampanyamızı 31 Aralık Pazar günü saat 13.00'te İnönü Parkı'nda yaptığımız basın açıklamasıyla sonlandırdık. Basın açıklaması öncesi tüm kurumlara çağrı afişlerimizi dağıttık. Basın açıklamamız esnasında “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Tekel işçisi yalnız değildir!” sloganları coşkulu bir şekilde atıldı. Eylemimize devrimci kurumlar da destek verdi.

Kampanyamız süresince birçok aracı devreye soktuk. Panel, basın açıklamaları, anket gibi araçların kullanıldığı kampanyamızda yüzlerce işçiye ulaştık, panel için çıkarttığımız el ilanını birçok fabrika ve işletmeye taşıdık. Çalışmalarımızı farklı gündemlerle sürdürmeye devam edeceğiz.

Adana'dan Öncü işçiler