07 Ocak 2006 Sayı: 2006/01 (01)
  Kızıl Bayrak'tan
  Geleceğe umutla bakmak için devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltelim!
  MGK toplantısı, Sezer’in mesajı ve yeni “terör” yasaları
  Savaş kundakçıları halkların katili NATO ile birlikte İran saldırısına hazırlanıyor
  OYAK-Arcelor yağma ortaklığı
OYAK şirketleri Güney Kürdistan’da
  TCK’nın 301. ve 305. madde tartışmaları
Özel televizyonlarda Kürtçe yayın
  Özelleştirme saldırısına karşı işçi-emekçi barikatı!
  DİSK Yönetim Kurulu’nun 2005 yılı değerlendirmesi ve 2006 yılı hedefleri üzerine / Yüksel Akkaya
  2005 yılında kamu emekçileri hareketi
  2005 yılı dünyasından bazı kesitler
  Yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde Kürt sorunu... İnkara dayalı devekuşu politikasına devam (Orta sayfa)
  YÖK’ün terör uygulamaları, faşist saldırılar, büyüyen ticari eğitim saldırısı!
  Kızıl Bayrak’ın örnek kullanımı
  Yeni yıl mesajları; Gelecek emeğin olacak!.
  Washington-Tel Aviv şefleri Suriye etrafındaki çemberi daraltıyor
  2005 yılını geride bırakırken.../2
  Hava-İş Eğitim ve ÖrgütlenmeUzmanı Munzur Pekgüleç ile röportaj
  Bültenlerden...
  Sınıf hareketinden...
  Ekim Devrimi ve kültür
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Dışarıda emperyalizme maşalık içerde sıkı denetim gerektiriyor!..

MGK toplantısı, Sezer'in mesajı ve yeni “terör” yasaları

MGK toplantılarının tutanakları hiçbir zaman kamuoyuna tam açıklanmadı. Toplantının ardından (o da ancak son yıllarda) yapılan basın açıklamasında ne kadar bilgi verildiyse onunla yetindik. 2005'in son toplantısına ilişkin daha fazla ipucuna ulaşmaksa daha kolay oldu. MGK toplantısından çıkar çıkmaz yeni yıl mesajı yayınlayan Cumhurbaşkanı Sezer, mesajda savunduğu görüşlerle, hem nabzının askerle birlikte attığını ortaya koymuş oldu, hem de MGK gündemi hakkında ayrıntılı bilgi vermiş oldu...

Cumhurbaşkanlığı mesajının MGK'de dikte ettirilmişçesine asker görüşünü özetlediği açık. Ele aldığı temel konular hakkında, ordu içinden-tepesinden- bugüne dek yapılan çeşitli açıklamalarla çelişen tek bir görüşü yok Sezer'in. Bu garip değil elbette. Bu uygunluk hem makamının gerektirdiği bir şey, hem de göreve getirildiğinden bu yana sergilediği kimlik bu birebir uyumun kanıtı.

Sezer'in mesajından yansıyan MGK gündemine dönersek; ağırlıklı olarak “kimlik sorunu” etrafında şekillenen, hükümete yönelik –ama açıktan yöneltilmemiş- eleştiriler merkezli bir mesaj bu. Adı yeni yıl mesajı, ve böyle bir mesajdan beklenmesi gereken de kitlelere daha mutlu, daha müreffeh bir yıl dileği olması gerekiyor. Ancak mesaj geçmişle, hükümetin geçen yılki icraatlarıyla ilgileniyor. Kritik bir dönemde, kritik bir toplantının akabinde yayınlanan ve bu toplantının gündemini yansıttığı açık olan mesaj, devletin zirvesinde nelerle uğraşıldığını da anlatmış oluyor.

Sezer'in mesajı ordu ile hükümet arasındaki soğukluğu “kimlik” tartışmaları ekseninde ele alıyor. Mustafa Kemal'den, anayasadan aktarma ve anımsatmalarla “ulus kimliği” vurgusunu tekrarlayıp duran mesajda hükümet; “Cumhuriyet'in temel niteliklerini ilgilendiren sonuçsuz tartışmalarla gündem yaratmaya uğraşmak yerine, gerçek sorunlara” eğilme konusunda uyarılıyor.

MGK toplantısı öncesi ve sonrası yapılan sınırlı açıklamalarda, gündemde terör konusunun ele alınacağı belirtildiğine göre, Sezer'in mesajda sözünü ettiği gerçek sorunlar da bununla ilgili olmalı. Nitekim, MGK toplantısı ve Sezer'in yeni yıl mesajının ardından, yeni yılın ilk mesai saatlerinde alelacele bir güvenlik zirvesi toplanmış bulunuyor. Bu yazının hazırlandığı saatlerde henüz sonuçları açıklanmasa da -belki daha sonra da tam bir açıklama yapılmayacak- gündem, adı üzerinde “terör”. Uzun zamandır ve sık aralıklarla terörle mücadele yasalarının yetersizliğinden, ellerini kollarını bağladığından vb. dem vuran ordu, nihayet, MGK toplantısı ve köşkün yeni yıl mesajıyla birlikte hükümeti bu konuda adım atmaya sıkıştırmış görünüyor.

Gerçi, kimi konuşmalar ve ortaya sürülen görüşlerin yarattığı gerilim dışında, hükümet, kurulduğu günden beri düzen ordusundan gelen hiçbir talebi geri çevirmiş değil. Terörle mücadele yasalarında değişiklik yönünde bir baskı gelmiş de hükümet buna karşı durmuş, direnmiş değil. Böyle bir şey, AB uyum yasaları ne derse desin, Türkiye için şimdilik sözkonusu bile edilemez. Bu son örnekte de görüldüğü gibi, yasama erki yasada işaret edilen TBMM'nin değil askerin elindedir. Asker, sadece siyasetteki değil yasama üzerindeki erkini de, illegal biçimde de olsa sürdürmektedir.

Uzunca zamandır sözü edilen “terörle mücadele” yasasındaki değişikliklerin, nihayet ele alınacak ve muhtemelen kısa zamanda sonuçlandırılacak olmasını, esasta, içten ziyade beklenen ve hazırlanan dış gelişmelerin zorlamasıyla bağlantılı değerlendirebilmek gerekiyor. Türkiye-ABD-İsrail arasında, 2005'in son haftalarında yaşanan trafik hatırlanacak olursa –ve şimdi İngiltere ve ABD dışişleri bakanlarının bekleniyor olması- Türkiye'nin, emperyalizme “hizmet” bağlamında, son derece zorlu/tehlikeli bir maceraya atılmaya hazırlandığı açıktır. Bu hazırlık dış basında içerdekinden daha fazla ve daha açık değerlendirmelere de konu olmaktadır.

Yeni “terörle mücadele” yasalarının, halklarımızı emperyalizmin peşinden komşu halklara karşı tehlikeli maceralara sürüklemeye hazırlanan egemenlerin, halkların tepkisini bastırmaya yetecek “sertlik”e duydukları ihtiyaç üzerinden kurgulanacağını da hesaba katmak gerekiyor. Geçmişte ima edildiği üzere, ne sadece Kürt sorunu ve ne de “irtica” ağırlıklı bir yasal düzenleme değildir ihtiyaçları. Kürt sorunu hep egemenlerin “ağırlıklı” fobisi olagelmekle birlikte, örneğin irtica, önümüzdeki süreçte ABD ile birlikte İran'a karşı girişilecek “fitne” operasyonlarında kullanılabilir içerikte olmalıdır. En azından, İran'a yönelik her türden saldırganlıkta Türkiye halklarının iknasına yarayacağı düşünülen maddelerle yüklenmelidir.

Ama, ihtiyaç ya da gerekçe ne olursa olsun, sonuçta, terörle mücadele yasaları daha da ağırlaştırılmış biçimiyle halklarımızın, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin, devrimci ve sosyalistlerin başına, bir Demokles kılıcı gibi asılacaktır. Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı, halkların kardeşliğinden yana her hareket, her eylem, hatta her görüş, yasaların da desteğiyle, eskisinden çok daha sert biçimde bastırılmaya, ezilmeye çalışılacaktır.

Dolayısıyla, Ortadoğu'yu etnik savaşlara sürüklemeye çalışan emperyalizme ve ona bu konuda piyonluğa hevesle koşan Türk devletine karşı, emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı olan herkes, “terörle mücadele” yasalarında yapılmaya çalışılan ağırlaştırıcı değişikliklere de karşı çıkmak zorundadır. Zaten, şiddet yasaları hiçbir koşulda onaylanmamalı, verili sistem demokratik adımlar atmak için, şiddet yasalarını iptal etmek için zorlanmalıdır. Demokratik hak ve özgürlükler, ancak onlar için mücadele edilerek kazanılabilir. Dış baskılarla -örneğin AB'nin zorlamaları- çıkarılan “sözde” demokratik yasaların, başka bazı dış baskılarla nasıl da hızlı değiştirilebileceği, “terörle mücadele” yasaları konusundaki son çalışmalarla da görülmektedir. Devrimciler ile işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin kesintisiz bir biçimde sürdürdükleri “demokratik hak ve özgürlükler” mücadelesine, “AB demokratları”nın da katılması zamanı artık gelmiştir.