20 Eylül'03
Sayı: 37 (127)


  Kızıl Bayrak'tan
  Anti emperyalist mücadele ve görevlerimiz
  Amerikan uşaklarından hesap soralım!
  Emperyalist savaş karşıtı mücadelenin artan önemi
  Kaderini emperyalist sisteme ve sistemin efendisi ABD'ye bağlayanlar
  8.5 milyar dolarlık kredinin içyüzü
  Ekonomide pembe yalanlar
  Depremzedelerle konuştuk...
  Demokratikleşme adı altında düzenin tahkimatı
  Filistin halkı siyonist saldırganlığa, emperyalist ikiyüzlülüğe karşı direniyor!
  Emperyalistler arası kirli pazarlıklar sürüyor...
  Özelleştirme saldırısının yeni dönemi
  Sınıftan haberler, röportajlar...
  DTÖ'nün Cancun fiyaskosu.
  Gençlik yasaya karşı barikatı yükseltmeli!
  Ekim Gençliği'nden..
  Mert Çelik Fabrikası'nın gerçek yüzü...
  Ruhi Su: Ezgili bir yürek, devrimci bir sanatçı
  Irak'ta Mehmetçik'e saldırılır mı?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Ali Memed

Ali Memed isimli
Otuzunda bir işçi
Bir deri, bir kemik kalmış bedeni
Susmuş dili, kapanmış çenesi
Kendisine sorsan tam bir köleydi
Yüreğinde nefreti, gözlerinde kini
Dayanamadı konuştu bedeni
Yürümekten yara dolmuş ayaklarına
Çalışmaktan nasır tutmuş elleri
Her zamanki gibi
Sırtında taşırken bir işvereni
Ayağı takıldı, tökezledi
Halsiz bedeninden düşürdü işvereni
İşveren bağırdı: “Dikkat etsene hayvan herif!”
Ali Memed düşündü
Kendi kendine sordu
Kaybedecek neyim var ki
Dağıtayım şunun çenesini
Kafasını kaldırıp etrafına bir göz gezdirdi
Bütün işçilerin gözü Ali Memed’deydi
Bağırdı “Bu şerefsiz hepimize hayvan dedi”
Onun gözünde biz köle, o efendi
Biz çalıştık sıktık kemerleri
O yan gelip yattı, büyüttü göbeğini
Hangimizin çocuğu biliyor balın rengini
Ya da tel kadayıfın nasıl bir şey olduğunu
Biliyorlar mı ha biliyorlar mı
Biz ürettik, onlar tüketti
Biz varettik, onlar sahiplendi
Bakın bir halimize nasırlı ellerimiz
Yara bere içinde kamburlaşmış bedenimiz
Kaybedecek neyimiz var ki
Alalım çocuklarımızın geleceğini
Üretirken verdiğimiz emeğin, döktüğümüz alınterinin bedelini
Verdik mi omuz omuza oluruz binlerce işçi
Duramaz karşımızda ne patronu ne beyi
Bir işçinin bağırmasıyla kesildi Ali Memed’in sesi
Bağıran işçi “Ben varım bu kavgada” dedi
Varım diyenlerin sesi yükseldi
Ali Memed gülümseyerek
“Şimdi korkma sırası onlarda
Bozalım bu kölelik düzenini” dedi
Sınıfsız ve sömürüsüz toplum için
Birleşti binlerce işçi
İşçiler zaptettiler alanları
Alanların etrafını sardı
Eli silahlı düzen bekçileri
İşçileri bölüp parçalamak için
Düzen bekçilerinden biri
“Dağılın yoksa ateş açarız!” dedi
İşçiler kararlıydı
Ali Memed en önde yürümeye başladı
Bağıran düzen bekçilerinin üzerine yürürken
Başı dikti
Gözlerinde ve yüreğinde sınıf kini
Güç veriyordu ona
Yürürken titriyordu o küçük yüreği
Çünkü yaşamayı seviyordu o
Ama kölece alınterini, onurunu, emeğini satarak değil
Onurluca yaşamayı seviyordu
Onuru için yaşamayı severken Ali Memed
Yürüdü ölümün üstüne
Düzen bekçisi bağırdı:
“Dur yoksa vururum seni”
Ali Memed gülümsedi
“Ben onurum için ölüyorum
Ya sen niçin öldürüyorsun”
Düzen bekçisi bastı tetiğe
Namludan fırlayan mermi
Saplandı Ali Memed’in göğüs kafesine
Ali Memed düştü yığıldı yere
Nasırlı eliyle ezdi betonu
Kanlar içinde doğrulup kalktı ayağa
Dikildi düzen bekçisinin karşısına
İşçiler açılan ateşe karşılık verdi
Sarıldı taşa, sopaya
Saatlerce süren kavganın sonunda
Kaçtı düzen bekçileri
Panzerlerinin silahlarının gücü
Yetmemişti işçilerin gücüne
Ali Memed kanlar içinde yaralı ve mutluydu
Çünkü bu onun ilk zaferiydi
Ali Memed seslendi işçilere
“Kurtuluş umudu ellerimizde
Bu bizim ilk zaferimiz
Şelale gibi bırakın aksın kanımız
Akan kanımız boğacak bir gün tüm vampirleri
Ve biz o gün direnenler olarak söyleyeceğiz
Zafer türkülerini
Zafer direnenlerindir
Birleşin bütün dünyanın işçileri!”

N. Gül



Mücadeleye sarılalım!

Merhaba arkadaşlar,

Ben 12 yıldır tekstil sektöründe çalışan bir işçiyim. Bir ay önce yeni bir fabrikada işe başladım. Bu fabrika dışarıdan bakıldığında ufak bir sarayı andırıyor. Daha iş başvurusunda bulunurken içimden “tam bir sömürü yuvası” diye düşünmüştüm. Dışarıdan görünen ihtişama bakınca insanın aklına ilk önce bu geliyor. İşyerine girip de çalışmaya başlayınca söylediklerimin doğru olduğunu gördüm.

Sağlıksız koşullarda çalışıyoruz. Artezyen suyu içiyoruz. Yemek paydoslarımız 40 dakika, çay molası 10 dakika, maaşlar asgari ücret ve kalifiye elemanlar 10-20 milyon fazla alıyor. Mesaisiz 10 saat çalışıyoruz, bir de buna 4-5 saat mesai eklenince çalışma süremiz 15 saate çıkıyor. Çalışanların tepkisi hep aynı. Hep bireysel şikayetler. Bireysel şikayetlerle bir şey yapamayacağımızı, birlikte hareket edersek ancak başarılı olabileceğimizi anlatmaya çalışıyorum.

Sizlerle işyerinde bir işçi kardeşimle yaptığım sohbeti paylaşmak istiyorum.

- Kaç yıldır burada çalışıyorsun?

3 yıldır çalışıyorum, ama daha doğru dürüst karnımın doyduğunu hatırlamıyorum.

- 3 yıl içerisinde birlikte davranmayı, haksızlıkara karşı direnmeyi denemediniz mi?
Nerede, onlar çok güçlü.

Onlar değil biz güçlüyüz aslında, ama bunun farkında değiliz. Kaç kişi çalışıyor bu işyerinde?
350 kişi.

- Biz sadece burada 350 kişiyiz. Düşünsene bu 350 kişinin tek yumruk tek yürek olduğunu, o zaman karşımızda bu asalaklar durabilir mi zannediyorsun?
Doğru söylüyorsun, ama yıllardır bizi “böyle gelmiş böyle gider” masallarıyla uyutuyorlar. Artık uyanmamız gerekiyor.

Evet artık uyumayalım, bir sınıf olarak silkinip geçmişte kardeşlerimizin yaptığı gibi sarılalım kavgamıza, haklarımız için mücadele edelim!

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine”

Bir tekstil işçisi/İzmir