20 Eylül'03
Sayı: 37 (127)


  Kızıl Bayrak'tan
  Anti emperyalist mücadele ve görevlerimiz
  Amerikan uşaklarından hesap soralım!
  Emperyalist savaş karşıtı mücadelenin artan önemi
  Kaderini emperyalist sisteme ve sistemin efendisi ABD'ye bağlayanlar
  8.5 milyar dolarlık kredinin içyüzü
  Ekonomide pembe yalanlar
  Depremzedelerle konuştuk...
  Demokratikleşme adı altında düzenin tahkimatı
  Filistin halkı siyonist saldırganlığa, emperyalist ikiyüzlülüğe karşı direniyor!
  Emperyalistler arası kirli pazarlıklar sürüyor...
  Özelleştirme saldırısının yeni dönemi
  Sınıftan haberler, röportajlar...
  DTÖ'nün Cancun fiyaskosu.
  Gençlik yasaya karşı barikatı yükseltmeli!
  Ekim Gençliği'nden..
  Mert Çelik Fabrikası'nın gerçek yüzü...
  Ruhi Su: Ezgili bir yürek, devrimci bir sanatçı
  Irak'ta Mehmetçik'e saldırılır mı?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Depremzedelerle konuştuk...

“Hakkımızı alana kadar devam edeceğiz!”

- Talepleriniz nelerdir?

Emine (Düzce): Anayasal hakkımızı istiyoruz. Anayasal hakkımız bizim bir konut hakkımızdır. Buraya gelişimiz 2-3 aylık değil 1.5 yıllık bir çalışmanın ürünü. Altyapılı arsa ve uzun vadeli kredi istiyoruz. Herkes tarafından bu böyle bilinsin. Burada kimseden yiyecek, giyecek gibi yardım istemeye değil anayasal hakkımızı almaya geldik. Bu hakkımızı alacağız, bunda kararlıyız.

Mustafa Ayyıldız (Düzce) (11 gündür Abdi İpekçi Parkı’ndaki çadırlarda kalıyor): Biz burada savaşı kazanacağız. Rezerv arsalarımızı almaya, kamu kaynaklarımızı sağlamaya geldik.

- Burada karşınıza çıkan sorunlar neler oldu?

Emine: Tabii ki bir takım yıldırma politikaları oluyor. Türkiye’de hergün bunlar yaşanıyor zaten. Ama biz bunlarla yılacak, korkacak insanlar değiliz. Zaten 4 yıldır Düzce’de prefabriklerde yaşayan insanlarız. Bizi hiçbir kuvvet yıldıramaz. Burada bir Ankaralı vatandaş ilk geldiğimiz gün bize kendi binasından kabloyla elektrik çekip verdi. Emniyet görevlileri bahaneler uydurarak o binanın elektriğini komple kestiler. Ama biz yılmadık, jeneratörümüzü getirdik. Gerekirse mumla da ışıklandırırdık. Bu şekilde devam edebiliriz. Hakkımızı alana kadar da devam edeceğiz.

M. Ayyıldız: En önemlisi çadır sorunu. Ayrıca yağmur yağıyor ve her taraf çamur oldu. Maddi sorunlar yaşadık. Yiyecek konusunda sorun yaşadık. Burada kendi ihtiyaçlarımızı kendimiz karşılıyoruz. Dışarıdan destek geliyor. Bunları almıyoruz. Kendi çabamızla yapıyoruz herşeyi.

- Nerelerden destek geliyor?

M. Ayyıldız: Partilerden, pazarcılar odasından.

- Partilerden destek almamanızın nedeni ne?

M. Ayyıldız: Düzce’den üç milletvekili çıkardık, bize destek olmadılar. Biz de bu partilerden bir şey istemiyoruz. Sadece kendi haklarımızı almak için buradayız. Biz kazanacağız.

- Devlet tarafından başka bir engelleme oldu mu?

M. Ayyıldız: Heyetten arkadaşlarımız gidiyor. Bugün git yarın gel hesabı yapılıyor. Biz sonuna kadar buradayız. Bugün 650 kişi destek için Düzce’den geldi. Gölcük’ten geliyorlar.

- Şu an orada yaşamaya devam ettiğiniz sorunlar neler?

Emine: Halen prefabriklerde yaşıyoruz ve şu an boşaltmamız lazım. Biz içindeyken satıyorlar.

- Ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz?

Nurcan Özkırım (Düzce Depremzedeler Derneği Temsilcisi): Çalışmalarımızı yaptık, organize olduk. 4 yılı aşkın süredir çalışmalarımız var. 3 yılı prefabrik çalışmalarımızla alakalı. 1.5 yıldır da konut sorunumuza döndük. Prefabrikleri konut sorunumuz çözülene kadar tutabiliriz diye düşündük. Bu çalışmalara başladık, kooperatifimizi kurduk. Temsilciler olarak 7 bölgeye ayrıldık. 1 kooperatifimiz hazır, 6 kooperatifimiz daha kurulacak. Taleplerimiz şunlar: Hak sahibi kiracı, yani kirada oturan, hasar tespit raporu olan, Düzce’de en az 10 yıldır ikamet etmiş olan arkadaşlar. Afet yasalarımız var, kanuni haklarımızın bilincindeyiz. Kararlıyız. Altyapılı kalıcı konutlarda rezerv arsalarımız var. Bunlar hükümet tarafından satılmak üzere. Bundan haberdar olduk. Kimlere satacaklar? Rant peşinde olmadıklarını söylüyorlar. Gerçek ihtiyaç sahipleri diyorlar. Gerçek ihtiyaç sahipleri bizleriz, afet bölgesinde oturduğumuz i&ccdil;in. Bizlere halen bir cevap vermediler. Biz bu cevabı almaya geldik. Rezerv arsalara talibiz. Uzun vadeli kredi istiyoruz. Çünkü biz asgari ücretle geçinen bir kesimiz. 50-100 milyon kira bedeli var. Bu nedenle uzun vadeli kredi talep ediyoruz. Bunlar için buraya geldik ve kararlıyız. Bayındırlık ve İskan Bakanı ile görüşeceğiz. Oradan aldığımız sonuçlara göre bir değerlendirme yapacağız. Devam mı, tamam mı o zaman karr vereceğiz. Haklıyız ve hakkımızın peşindeyiz. 11. gün oluyor bugün, ilk günden beri buraydım. Hiç eve gitmedim. Yağmur da yağsa, çamur da olsa, çadırımız da sökülse, bazı zorluklar da çıkarılsa bize bunlar vız geliyor. Güçlüyüz, sonuna kadar...

- Burada doğal koşullar dışında yaşadığınız engeller var mı?

N. Özkırım: Bizim için bunlar sorun değil. Biz dört yıldır bunları yaşıyoruz, aştık. Valilik çadır kurmamıza müsaade etmedi. Neden bilmiyorum.

- Dışarıdan destek almadığınızı söylediler. . .

N. Özkırım: Sadece manevi destek istiyoruz. Biz kendi ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz.

- Burada yaşadığınız sorunlar...

Nejat Yıldız ve eşi: Yağmur bizim en büyük sorunumuz oldu. Burada çoğunlukla bayanlar var. Onun dışında yağmur yağdığında emniyetten tepkiler geliyordu.

Eşi: Çadırlar alttan nem alıyor. Biz hastalığa yakalansak bunun hesabını kim verecek. Onlar burada savaş verirken zannetmeyin ki biz orada savaş vermedik. Yeri geldi ekmek bulamadık. Çalışmayınca, eşim çalışmayınca bir şey yapamadık. Borç yaptık. Okullar açılıyor. Ne yapacağız bilemiyoruz.

- Biraz önce bir arkadaş okulların yıkıldığından bahsetti....

N. Yıldız: Evet, şu an Düzce tamamen yok. 1-2 tane ev var. Enkaz kaldırılmadı. Kalıcı konutlar yapıldı. Biz prefabrikte yaşıyoruz. Sularımız kesiliyor, elektrik verilmiyor. Suyu çalıştıracak elektriği kesti TEDAŞ. Biz taşımayla su getiriyoruz. Bunun yanında pislik... Tuvalette taşma olayı oldu. Bunların hepsi problem. Belediye başkanı belediye otobüslerini çekti, köy şoförlerinin eline kaldık. Onlar da keyfi çalışıyor. Çocuklarımız okula gidecek. Ne şartlarda okutacağız. Paramız yok ki. Şu an hastamız olsa, olduğu yerde ölecek. Ulaşım yok. Prefabrikler tek tek sökülüyor. Yarın bize de çık diyecekler. Çıkacak bir yerimiz yok. Versinler bize ev ya da kredi. Biz hayatımızı ortaya koyduk. Gelsinler bizim canımızı alsınlar. Prefabriği vermeyiz. Bu krediyi almazsak biz prefabriğe döneriz. Onu da elimizden alırsa, buraya nasıl çadır kurduysak belediyenin karşısına da aynı şekilde çadır kuraca&urren;ız. Eylemlerimize orada devam edeceğiz.

***

Bu sınırlı anlatımlar bile ülkemizde hak aramanın ne denli güç olduğunu gösteriyor. Bakanlığa gittiklerinde, “sizinle görüşülmek istenmiyor” denilerek kapı gösterilmiş. Ardından çadır kurdukları Abdi İpekçi Parkı’ndaki ağaçlardan birini yaktıkları gerekçesiyle Orman Bakanlığı tarafından tutanak tutulmuş. Muhtemelen gözlerini korkutmak için ceza da verecekler.

Ama bunlar onları yıldırmuyor. Kendilerine kimsenin destek vermemesi, muhalif görünen burjuva medyanın eylemlerini konu alan haber yapmayı kabul etmemesi de... CNN Türk’ü arayıp gelmelerini istedikleri zaman kendilerinden 5 milyar istenmiş, bunu veremeyeceklerini söylediklerinde ise “O zaman kendinizi yakın, gelip haberinizi yapalım” denmiş.

İşte onlara kimin dost, kimin düşman olduğunu gösteren bir dizi olayın ardından artık daha bilinçliler. Biz oradayken sermayenin kolluk güçleri çadırları kuşatıp tehditler savurarak eylemlerini bitirmelerini istediler. Ancak onlar hak almanın tüm zorluklarına göğüs germek gerektiği bilinciyle son derece kararlı bir tutum aldılar, sorunları çözülene kadar oradan ayrılmayacaklarını vurguladılar.

Sermaye düzeni emekçilere yıkım, sefalet ve ölümden başka bir seçenek sunmuyor. Depremde ölenlerin katili sermaye iktidarı yıkılmadıkça emekçilerin kurtuluş şansı bulunmuyor. Bu da mücadelenin nereye yönelmesi gerektiğini gösteriyor.

SY Kızıl Bayrak/Ankara



Devletzedeler haklarını arıyor!

4 yıl önce yaşanan depremin yıkamadığını devlet yıkıyor. Önce prefabrik konutlar verdi, konut sorununu geçici olarak erteledi. Sonra kalıcı konutlar yaptı, ama bu konutlar ilk depremde yıkılmaya -hatta depreme gerek kalmadan dökülmeye- başladı. Depremden sağ olarak kurtulanları bir başka sefere kurtulamayacakları standartlara mahkum etti. Yetmedi, prefabrikte yaşamaya çalışanların yaşam koşullarını daha da zorlaştırmak için elinden geleni yaptı, yapıyor. Sağlıksız bir yaşamı dayatıyor. En ufak taleplerini dahi görmezden geliyor. İşte bu 4 yıldır çekilen eziyet “Artık yeter!” dedirtiyor. İstedikleri tek şey ise insanca bir yaşam. Kendi kooperatiflerini kurmuşlar. Ancak kazandıkları para yetmiyor. Sadece uzun vadeli, düşük faizli kredi istiyorlar. “Tahsis edilen ancak bir türlü verilmeyen arsalar verilsin. Biz kendi evimizi kendimiz yaparız. Paylaşmayı öğrendik, ortak hareket etmeyi de. 4 yılır onca rezilliğe göğüs gerdik. Onca emek verdik. Biraz da kendi evimize veririz. Depremin ne olduğunu biliyoruz. Evlerimizi ona göre yaparız.” diyorlar. Depremde evleri yıkıldığı yetmiyormuş gibi bir de onlar için hazırlanan evleri kullanmak için para ödemek zorundalar.

Yıkım üstüne yıkım yaşadılar. Önce deprem, sonra devlet. Ve her yıkımın ardından daha güçlü, daha örgütlü, daha bilinçli bir şekilde yeniden ayağa kalkış... Aslında depremzedelerin yaşadıkları tek cümleyle bu şekilde ifade edilebilir. Artık kapitalizmin nimetlerinden kimin, ne kadar faydalandığını görüyorlar. Asgari ücretle geçinmeye çalışanların, evsiz, parasız ve işsiz olanların kapitalizmden ne kadar ‘fayda’landığını görüyorlar. Depremde yıkılan evleri de bu çarkın içinde rant kavgası peşinde olanlar yapmamışlar mıydı, ya da onlar izin vermemişler miydi? Onca insanın evlerinin altında kalarak can vermesinin tek suçlusu onlar değil mi? Yine aynı kişiler onlara kendi arsalarını vermek istemiyorlar. Üzerlerine, depreme ve tüm doğal etkilere karşı güvenli evlerini yapabilecekleri arsalara “yaşayan bilir” bilinciyle evlerini apmak istiyorlar. Uzun vadeli kredileri de bu yüzden istiyorlar. Asgari ücretle ancak uzun vadede ödeyebilirler.

Yardım değil haklarını istiyorlar. Öğrendiler. Anayasanın 56. ve 57. maddeleri, Arsa Ofisi Kanunu, Afet Kanunu, Belediye Kanunu, Toplu Konut İdaresi Kanunu, tüzük ve yönetmeliği onlara bu hakkı veriyor. Ancak işler öyle yürümüyor. O yasalar kendileri için, gerçek mağdurlar için değil, burjuvalar için yapılmış. Bunları öğrenmeleri dört yıllarını aldı. Ama artık biliyorlar. Bu çerçevede haklarını istiyorlar; ne daha fazlasını, ne daha azını...