20 Eylül'03
Sayı: 37 (127)


  Kızıl Bayrak'tan
  Anti emperyalist mücadele ve görevlerimiz
  Amerikan uşaklarından hesap soralım!
  Emperyalist savaş karşıtı mücadelenin artan önemi
  Kaderini emperyalist sisteme ve sistemin efendisi ABD'ye bağlayanlar
  8.5 milyar dolarlık kredinin içyüzü
  Ekonomide pembe yalanlar
  Depremzedelerle konuştuk...
  Demokratikleşme adı altında düzenin tahkimatı
  Filistin halkı siyonist saldırganlığa, emperyalist ikiyüzlülüğe karşı direniyor!
  Emperyalistler arası kirli pazarlıklar sürüyor...
  Özelleştirme saldırısının yeni dönemi
  Sınıftan haberler, röportajlar...
  DTÖ'nün Cancun fiyaskosu.
  Gençlik yasaya karşı barikatı yükseltmeli!
  Ekim Gençliği'nden..
  Mert Çelik Fabrikası'nın gerçek yüzü...
  Ruhi Su: Ezgili bir yürek, devrimci bir sanatçı
  Irak'ta Mehmetçik'e saldırılır mı?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Siyonistler Arafat şahsında Filistin
direnişini hedef alıyor...

Filistin halkı siyonist saldırganlığa,
emperyalist ikiyüzlülüğe karşı direniyor!

İsrail barışın önündeki engeli
kaldırmaya mı çalışıyor?

Geçen hafta kasap Şaron başkanlığında toplanan İsrail güvenlik kabinesi, Filistin lideri Yaser Arafat’ın sürgüne gönderilmesi yönünde bir “ilke kararı” aldı. Ancak oluşan büyük tepki de gözetilerek, bu yönde hemen harekete geçilmeyeceği de vurgulandı.

Şaron’un bir yardımcısı, siyonistlerin asıl niyetlerini dolaysız bir şekilde şöyle ifade etti: “Arafat’ın öldürülmesi gündemimizde, sorun bu kararın nasıl ve ne zaman hayata geçirileceğidir”. İsrail Savunma Bakanı Şaul Mofaz’ın sözleri ise bu kanlı tabloyu tamamlıyor: “Bu sorunu yıl sonuna kadar halledeceğiz... Vatandaşlarımızın güvenliği için Arafat’ı sürgüne göndermemiz lazım. Bana sorarsanız bunu yapmalıyız. Ortadan kaldırılırsa bile bana göre hava hoş”.

İsrail hükümeti aldığı bu küstahça kararı, Arafat’ın barışın önünde engel olduğu gerekçesine dayandırıyor. Siyonistler, Arafat iktidardayken, Filistinlilerle barış için hiç şans olmadığını savunurken Şaron’un yardımcısı Ehud Olmert, “İsrail, barışa engel oluşturan Arafat’tan kurtulma kararı aldı... Seçeneklerden ilki sürgün. Arafat’ı cezaevi şartlarında tecrit etmek, ikinci seçenek. Üçüncü seçenek ise, Arafat’ı öldürmek” diyor.

Siyonistlerin açıklamaları, “barış için Arafat’ı etkisizleştirmek zorundayız” mealindeki teranelerden ibaret değil elbette. Kasap Şaron ile diğer İsrailli yöneticiler tarafından açığa vurulan kirli niyetlere bakıldığında amacın barış değil, Filistin’i tam bir kan gölüne çevirme pahasına tüm Arapları sürgüne göndermek olduğu anlaşılıyor. Siyonist gazete Jerusalem Post’ta çıkan yazıda, “Mümkün olduğunca çabuk ve çok sayıda Hamas ve İslami Cihad liderini öldürme” çağrısı yapıldı. Gazete, “Yaser Arafat’ı da öldürmeliyiz, çünkü dünya bize başka bir alternatif bırakmadı” ifadesine yer verdi.

Yeni bir ateşkesi reddeden Şaron’un makamından yapılan açıklamada, “Başbakan güvenlik makamlarından, terör örgütlerinin mümkün olan tüm araçlar kullanılarak elimine edilmeleri yolunda durmaksızın eylemde bulunmalarını istedi” denildi. Açıklamaya göre Şaron, İsrail güvenlik güçlerinin bu saldırıları, Filistin yönetiminin terörist örgütleri dağıtma ve ortadan kaldırma yönünde içtenlikle hareket ettiğinin İsrail hükümeti tarafından hissedilmesine değin, gece-gündüz devam etmesi gerekir kararlılığı içinde. Ahmed Kurey’in Başbakanlığa seçilmesine İsrail’in karışmayacağı belirtilen açıklamada, “ama biz, yalnızca terör örgütlerini gerçekten dağıtmayı ve ortadan kaldırmayı benimsemiş bir başbakan ile müzakere yaparız” denildi.

Siyonistlerin gittikçe azgınlaşıp küstahlaştığına işaret eden bu açıklamalar, İsrail’in asıl amacının Filistin direnişini kanla bastırmak, Filistin yönetimini tamamen ortadan kaldırmak, ardından da Filistin halkını Filistin’den topyekûn sürmek olduğunun bir yeniden itirafıdır.

Filistin halkının katledilmesi
emperyalistlerin umurunda mı?

İsrail ordusunun Filistin’deki vahşi icraatları rutin bir şekilde devam ettiği halde, hiçbir emperyalist/kapitalist devletin ilgisine mazhar olmuyor. Bu vahşeti her açıdan destekleyen, finanse eden ABD emperyalizmi bir yana, insan hakları, demokrasi, özgürlük gibi kavramları ağızlarından düşürmeyen “uygar batı” devletlerinden de herhangi bir “çatlak” ses çıkmıyor. Zira Filistin söz konusu olunca Avrupa Birliği ülkeleri, “üç maymun”ları oynuyor. Filistin halkına karşı uygulanan soykırıma sessiz kalarak onay verenler, utanmadan/sıkılmadan halen “teröre karşı” mücadeleden söz edebiliyorlar.

Siyonist katiller ne zaman ki doğrudan Arafat’ı hedef aldılar, sessizlik birden bozuldu. BM’den AB ülkelerine, Rusya’dan gerici İslam ülke rejimlerine kadar hepsi birden Arafat’a “sahip çıktı”. İsrail’e çağrılarda bulunan bu güçler, dostları Şaron’dan, Arafat’a karşı herhangi bir saldırıya geçmemesini istediler.

İnsanın “gözlerini yaşartacak” bu ilgi de neyin nesi? Yoksa bu devletler siyonist katliam politikasına tavır mı alıyor? Soruların yanıtı yapılan açıklamalarda mevcuttur. Hem de gayet açık ifadelerle. Gerçekte ne Arafat’ın sürgüne gönderilmesi veya öldürülmesi, ne de İsrail ordusundaki keskin nişancıların Filistinli çocukları başlarından vurarak öldürmeleri emperyalist/kapitalist dünyanın umurundadır.

O halde onları kaygılandıran asıl mesele nedir? Yanıt emperyalist merkezlerden ve onların uzantısı ülkelerden yapılan şu tür açıklamalarda gizli:

“İsrail’in bu kararı bölgedeki durumu iyileştirmeye yardımcı olmaz. Taraflar sakin olmalı. Bu uygulama bölgede olumlu gelişme sağlamaz. Bu, sadece Arafat’a daha geniş manevra alanı verilmesi sonucunu doğurur. Arafat’ın sürgüne gönderilmesi ihtiyatsızlık olacak. Filistin lideri Yaser Arafat’ın sürgüne gönderilmesi ciddi bir siyasi hata. Arafat’ın sürgüne gönderilmesinin yol açabileceği sonuçların değerlendirilmesi gerek. Şu anda gerginliğin tırmanmasına yol açacak türden eylemlerden kaçınması gerektiği bir dönemden geçiliyor. Durumun zaten çok karışık olduğu bölgede, İsrail’in kararı son derece olumsuz sonuçlar doğurabilir. Ortadoğu’da barış sürecini olumsuz yönde etkileyecek adımlardan kaçınılması gerekir”, vb., vb.

Bu ifadeler gerici güç odaklarının asıl kaygılarını dile getiriyor. Görüldüğü gibi kaygılarda tam bir uyum söz konusu. Temel mesele, petrol bölgesi Ortadoğu’da “istikrarın” bozulmamasıdır. İsrail Filistin’i yakıp yıkabilir, binlerce insanı daha öldürebilir, kentleri, kasabaları, köyleri F-16 savaş uçaklarıyla bombalayabilir. Bu barbarlığa ne Birleşmiş Milletler’in, ne Avrupa Birliği’nin, ne Rusya’nın, ne Arap Birliği ülkelerinin, ne de İslam Konferansı Örgütü’nün kayda değer bir itirazları bulunmuyor. Aslında Arafat’ın sürgün edilmesi ya da öldürülmesine de itirazları yok. Önemli olan zamanlamanın iyi ayarlanması.

Bunun farkında olan siyonistler, yapılan eleştirilere rağmen, İsrail’in Arafat’tan kurtulma kararını değiştirmeyeceğini resmen açıkladılar.

Filistin halkı Arafat şahsında direnişe sahip çıkıyor

“Oslo Barışı” ile birinci intifadayı bitiren, İsrail-ABD ve CİA ile işbirliği yapan Arafat ile ekibinin, Filistin halkından aldıkları destek alt seviyeye inmişti. Ancak ABD-İsrail ittifakı, Mahmut Abbas’ı güçlendirmek amacıyla Arafat’a yüklenince, halk Arafat’a verdiği desteği arttırdı. Ayrıca uzlaşmacı çizgisine rağmen Arafat, Filistin direnişinin önde gelen sembollerinden biridir. Zaten Şaron hükümeti tarafından alınan kararın temel hedefi de Filistin direnişidir.

Siyonist zorbalığa karşı onbinlerce Filistinli’nin Arafat’a sahip çıkması bu bilincin yansıması olduğu gibi, direnişin de devam edeceğine dair bir kararlılık gösterisidir. Yapılan gösterilerde, “Tanklardan korkuyor musunuz... Hayır! Şaron’dan korkuyor musunuz... Hayır!” şiarlarını haykıran Filistinliler siyonist katillere meydan okudu. Filistinli direnişçiler de, Arafat’a zarar verilmesi durumunda İsrail’e karşı eylemlerin yoğunlaşacağını duyurdular.

Bütün bunlardan güç alan Arafat, kimsenin kendisini kovamayacağını, sürgüne gitmektense ölümü tercih ettiğini açıkladı.

İsrail’in aldığı karara sert tepki göstermelerine rağmen Filistin yönetimi uzlaşmacılığa, emperyalist güçlerden medet ummaya ve çözüm beklemeye devam ediyor. Yönetimin Arap Birliği daimi temsilcisi Muhammed Sobei, “İsrail-Filistin barış sürecinin destekçisi olarak Washington’un, İsrail’in bu kararında büyük bir sorumluluk payı vardır. ABD hükümetinin, İsrail’in bu tür bir kararı hayata geçirmesini kesin olarak engelleyeceğini açıklaması gerekmektedir” dedi. Sobei, BM, AB, ABD ve Rusya’dan oluşan Dörtler’e de “İsrail’i bu kararından vazgeçirmesi için derhal harekete geçmeleri” çağrısında bulundu.

Filistin halkı ise ne emperyalistlerden, ne de onların suç ortağı BM’den bir beklenti içindedir. Yaşadığı deneyimlerle bu güçlerin kendilerine düşman, siyonistlere dost olduğunu öğrenen Filistin halkı, kendi gücüne ve emekçi halkların enternasyonal dayanışmasına güvenerek direniyor.

O halde temel önemde güncel görevlerimizden biri, işçiler ve emekçiler arasında Filistin direnişine karşı duyarlılığı güçlendirmek, emperyalizmi ve siyonizmi teşhir etmek, Irak ve Filistin halklarının onurlu direnişleriyle eylemli kitle dayanışmasını yükseltmektir.