Amerika ile kan pazarlığı sonuçlandı ve Mehmetçiğin kanı 8.5 milyar dolar krediye tahvil edildi ama, bu pazarlığın içerideki tarafları söz konusu kredinin Iraka asker göndermekle ilgisi bulunmadığını tekrarlamaktan bıkmadı. Mehmetçiğin kanı karşılığı olmadığına yemin billah ediyorlar ama neye karşı olduğu konusunda tek laf etmiyorlar.
Üstelik bu öyle bir pazarlık ki, hem ölümüne bir hizmet sunacaksın hem de borçlanacaksın. Yani, Amerikanın bizden istediği sadece kendisi için Irakta ölüme atılmamız değil, bu ölümler için yaptığı masrafı da karşılamamızdır. 8.5 milyar dolarlık borç, bu harcamanın sadece küçük bir kısmıdır üstelik. Daha, Irak seferi için yapılacak harcamalar var. Irakta savaştırılacak askerin, kullanılacak silahların, makinelerin masrafları var. Amerikan jandarmalığına kılıf olsun diye girişilecek bir takım göstermelik hizmetlerin giderleri var. Var da var...
Üstelik sözü edilen kredinin kullanımına ilişkin öne sürülen şartlara bakıldığında, Irak için yapılacak harcamalara kullanılamayacağı da görülecektir. Kredinin, büyük oranda borç faizlerine kullanılması gerekiyor. Bu ise, para veriyor görüntüsü altında para çekmek anlamına geliyor. Yani Türkiye hem Iraka asker göndermeyi hem de üste para ödemeyi taahhüt etmiş oluyor bir bakıma. Gerçekten de sıkı pazarlık yapılmış doğrusu!..
Asker göndermeye ilişkin her konuda olduğu gibi, kredi konusunda da durmadan yalan söylenmesi, elbette, kan pazarlığı olarak tabir edilen bu tutumun çirkinliğinden, pisliğinden, rezilliğinden kaynaklanıyor. Hiçbir toplumsal-siyasal menfaat gözetmeksizin, kan ve can başta olmak üzere tüm imkanlarını efendinin hizmetine sunmak, modern köleciliğin hakim olduğu bu dünya düzeninde bile hoş karşılanacak, övülecek bir tutum değil. En azından efendiler arasındaki rekabet buna izin vermiyor.
Iraka saldırının başladığı günden bu yana Türk devletinin gösterdiği kölece boyun eğmişlik tavrı, hiç kuşku yok ki, tüm dünyada ibretle izleniyor. Özellikle de rakip emperyalist devlet ve gruplar tarafından. Özellikle, üyelik için kapısı aşındırılan Avrupalı emperyalistler tarafından. Ve hiç kuşku yok ki değerlendiriliyor da. Dünya halkları nezdinde düşülen duruma hiç değinmiyoruz bile.
Avrupadan doğru bakıldığında, Türk devletinin kredi ve diğer konulara ilişkin yalanlarının, iç kamuoyunu oyalamanın yanı sıra, dışarıya karşı prestijini koruma amacına hizmet için tekrarlanıp durduğu da söylenebilir. Biz Amerikanın kölesi falan değiliz. Iraka gidersek kendi menfaatlerimiz ve Irak halkının iyiliği için gideriz. Kredinin de bu gidişle bir ilgisi bulunmuyor
filan, demeye getiriyorlar sözde. Tabii, bu tür basit oyunlarla dünyayı kandırmaya imkan bulunmuyor. Belli başlı medya kuruluşları konuya ilişkin haber ve yorumlarında Türkiyenin içine düştüğü durumu, kredinin neyin karşılığında verileceği bütün açıklığıyla ele alınıyor, değerlendiriliyor.
Zaten halihazırda kredi namına ortada olan boş bir sözdür. ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor tarafından geçen ay açıklandığına göre, Pürüz çıkmadığı takdirde kredi anlaşması 23-24 Eylül tarihlerinde Dubaide yapılacak Uluslararası Para Fonu IMF ve Dünya Bankasının sonbahar toplantıları sırasında, ABD Hazine Bakanı John Snow ve Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan tarafından imzalanabilecektir.
Bu süreç, Türkiyenin Iraka asker gönderme konusunu netleştirmesine, kararları alıp sevkiyata başlamasına yetecek kadar uzundur. Hatırlanırsa, MGK toplantısıda erkene alınmış bulunuyor. Bu da Iraka asker sevkiyatı için devlet kararının kredi anlaşması öncesinde çıkarılma isteğini ortaya koyuyor.
Kredi anlaşmasının onaylanması için Türk devletinin karar verme süreci beklenmiyor, üstelik uzunca vadeye yayılacak küçük dilimler halinde aktarılması suretiyle, en küçük pürüzde musluğun kapatılması tehdidi de ortada tutuluyor. Kredinin akıtılma süresi, Amerikanın Irakta tahmini kalış süresiyle de uyumlu görünüyor. Kredinin, 18 aylık bir süre içinde taksitler halinde serbest bırakılması söz konusu. Buna rağmen, her taksidin serbest bırakılmasından önce, Türkiyenin, ABD ile Irakta işbirliği yaptığının ve IMF ile süren program çerçevesinde güçlü ekonomik politikalar uyguladığının teyid edilmesi şartı koşuluyor.
Suyun başını emperyalistler tuttuğu sürece, kimbilir yarın hangi konuda işbirliğini şart koşacak, hangi ülkeye de asker isteyecekler ve istekleri yerine gelmediği anda musluğu kapatma tehdidi yöneltecekler
Bu şimdilik bilinmiyor, ancak tahmin etmek fazla zor değil.