Emperyalizme uşaklık, emeğe ve halklara düşmanlıkta Ecevit hükümetini geride bıraktılar...
AKP hükümeti rüştünü ispatlıyor! AKPnin seçimleri kazanıp hükümeti kurmasının üzerinden henüz 2 ay gibi bir zaman geçti. Fakat bu kısa sürece rağmen o, emperyalizme ve sermayeye rüştünü ispatlama konusunda daha şimdiden epeyce mesafe aldı. Hükümetin son günlerde aldığı kararlar, attığı adımlar bunu bütün açıklığıyla gösteriyor. AKP hükümetinin savaş politikası: ABD emperyalizmi Iraka dönük bir saldırının hazırlığına aylar öncesinden başladı. Saldırı planları içerisinde Ortadoğudaki sadık uşağı Türkiyeye de önemli roller biçti. Bu rolün gereklerini yerine getirmek, zaten bir saldırı ve savaş hükümeti olarak kurulmuş AKP hükümetine düştü. AKPliler şimdilerde bir takım nedenlerden dolayı barış havarisi pozlarına bürünmüş olsalar da, daha hükümete bile gelmeden Türkiyeyi ABD emperyalizminin emrinde bu savaşa sokma konusundaki istek ve kararlılıklarını ilan etmişlerdi. Gelişmeler buna uygun seyretti. Hükümet bir taraftan savaşa karşı olan kitleleri oyalayacak manevralar yaparken, diğer taraftan ABDnin savaş hazırlıklarına tam destek verdi. Türkiyeyi boydan boya ABD ordusunun hizmetine sundu. Ülkedeki tüm askeri üsleri, en stratejik liman ve havaalanlarını emperyalist işgal ordusunun kullanımına açtı. Bu da yetmedi. ABDnin savaş planlarına uygun olarak Kuzey Iraka onbinlerce asker yerleştirdi, sınırda büyük bir askeri yığınak yaptı. Henüz resmi izin ortada olmasa da ABD askerleri ve CİA ajanları gruplar halinde Türkiyeye geliyorlar. Bunlardan bir kısmı Türkiyedeki üslerde kalıyor. Bir kısmı ise gizlice Iraka geçerek işgal için gerekli hazırlıkları yürütüyor. Kısacası AKP hükümeti tam da kendinden beklendiği şekilde Türkiyeyi savaşa sokmuştur. Meclisten gerekli izinler alınıp iş resmileştiği ve sıcak çatışma dönemi geldiğinde bu durum açıkça görülecektir. Sahte barış manevralarının anlamı AKP hükümeti savaş hükümetidir. O nedenle son günlerde hükümet adına yürütülen sözde barış girişimlerinin işçi ve emekçileri, AKPnin kendi tabanını aldatmak ve beklentilere sokmak dışında hiçbir anlamı yoktur. Hükümet savaşa karşı olan halka biz elimizden geleni yaptık diyebilmek için bu tür manevralara ihtiyaç duymaktadır. Öte yandan hükümet sahte barış girişimlerini bile Ortadoğuda ABD egemenliğinin pekişmesi, emperyalizme uşaklığın yaygınlaşması için kullanmaya çalışmaktadır. Barış turuna çıkan Abdullah Gül, gittiği Ortadoğu ülkelerinde ABD politikalarının savunuculuğunu yapmıştır. Büyük bir şamatayla gerçekleştirilen Barış Zirvesinin sonunda açıklanan bildirge de zaten bölge ülkelerin hükümetlerinin barış konusunda değil ama ABDye uşaklık konusunda anlaştıklarını, bölge halklarını kandırmak için elele verdiklerini göstermektedir. Sosyal yıkım programlarına kaldığı yerden devam AKP sadece savaş konusunda değil iktisadi ve sosyal yıkım politikalarının titizlikle uygulanması konusunda da sermayeye tam bir sadakatle davranıyor. Ve doğrusu bu konuda da Ecevit hükümetini aratmıyor. Yeni hükümet, vurgunculara, soygunculara dokunmayacağını daha kuruluşunun ilk günlerinde mali milat yasasını iyice kuşa çevirme girişimleriyle ortaya koymuştu. Şimdilerde ise vergi kaçakçılarını aklamak için uğraşıyor. Bunun için hazırlanan ve mecliste kabul edilen yasa şimdilik Cumhurbaşkanından geri dönmüş olsa da, önümüzdeki dönemde uygulamaya sokulacak. Yeni iş yasasının 15 Marttan önce meclisten geçirilmesi için gösterilen çaba bunun bir diğer boyutu. Önceki hükümet döneminde sermayenin çıkarlarına uygun olarak hazırlanan yeni iş yasası, işçi sınıfına dönük kapsamlı bir saldırı niteliği taşıyor. Sahte iş güvencesi yasası 15 Martta yürürlüğe girecek. Bu yasadan şikayetçi olan sermayedarları memnun etmek isteyen hükümet 15 Marttan önce iş yasasını da çıkarmak için söz vermiş bulunuyor. Bu arada hükümet Acil eylem planı adı altında bir saldırı programını da yürürlüğe soktu. Yakından bakıldığında, hükümetin Acil eylem planının tümüyle İMFnin istek ve dayatmalarından oluştuğu görülüyor. Yani hükümet bir taraftan İMFyle sıkı pazarlık görüntüsü verirken, diğer taraftan onun isteklerini harfi harfine kendi programına aktarmış bulunuyor. İMF programlarının daha da ağırlaştırılması oluyor bu. Gerçi hükümetin acil eylem planı ve İMF ile geçen ay yapılan görüşmeler 2003 yılı saldırı programı konusunda yeterli açıklıkta fikir veriyor. Fakat gene de işin resmiyete dökülmesi, önümüzdeki günlerde yeniden gelecek İMF heyetiyle yapılacak görüşmeler sonucunda olacak. Bu görüşmelerin sonucuna göre AKP hükümetinin ilk ek niyet mektubu da hazırlanarak İMF yönetimine verilecek. Yeni özelleştirme takvimi yürürlükte Hükümetin acil eylem planının en önemli unsurlarından biri de özelleştirmelerin hızlandırılması. Buna uygun olarak bir de yeni özelleştirme takvimi açıklandı. Konuyla ilgili bakan, Şimdiye kadar yapılmış özelleştirmelerin yarısını bir yıl içinde yapacağız diyerek, hükümetin bu konudaki tutumunu ortaya koydu. Hemen peşinden de planda yer alan bir dizi kamu işletmesi için ihale süreci başlatıldı. Son olarak Yüksek Planlama Kurulu toplantısında konuşan Başbakan Abdullah Gül, enerji üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin bir an önce özelleştirilmesi gerektiğini açıkladı ve bununla ilgili pratik süreç de başlatıldı. 2003 bütçesi hazırlanıyor Abdullah Gülün konuştuğu Yüksek Planlama Kurulu toplantısının asıl gündemi 2003 bütçesiydi. 2003 yılı bütçesi yaklaşık 148 katrilyon olarak belirlendi. Bunun 100 katrilyon kadarı borç ve faiz ödemelerine, 8 katrilyon kadarı silahlanma harcamalarına gidecek. Buna karşılık 600 kadar yatırım 2003 planından çıkarılmış bulunuyor. Çünkü yatırımlara sadece 9 katrilyon lira ayrılmış durumda. 2003 bütçe tasarısı kamu çalışanlarına dönük yeni hak gasplarını da gündeme getiriyor. Örneğin İstanbul dışında kamu kuruluşlarının personel servisi uygulaması kaldırılacak, çalışanlara verilen ikramiyeler ise tırpanlanacak. Nema ödemeleri yılan hikayesi Hükümetin ilk kurulduğu günlerde AKP yöneticileri Zorunlu Tasarruf Fonunda biriken paraların bir an önce hak sahiplerine dağıtılacağı sözünü vermişlerdi. Hatta yoksul babası geçinen Tayyip Erdoğan nemaların Şubatta dağıtılacağını söylemişti. Ancak gelinen yerde bu iş tam bir yılan hikayesine dönmüş bulunuyor. Hükümet işçi ve emekçilere 2007ye kadar yayılan bir ödeme takvimi dayatıyor. Bu da işçi ve emekçilerin alacağı paraların kuşa dönmesi, buna karşılık eldeki kaynakların tıpkı son Pamukbank operasyonunda olduğu gibi sermayeye kaynak olarak aktarılması demek. Savaşa ve sömürüye karşı Emperyalist savaş gün sayıyor. İktisadi ve sosyal yıkım saldırıları ise giderek ağırlaşıyor. Kendini tümüyle emperyalizme ve sermayeye hizmete adamış AKP hükümeti ise işçi ve emekçilere, bölge halklarına düşmanlıkta sınır tanımıyor. Ancak bir de tersinden düşünmek gerekir. Zulmü artanın yıkılışı da hızlanır diye boşuna dememişler. Bütün mesele işçi ve emekçilerin saldırılara, yaşanan yıkımlara karşı oluşan tepkisine bilinçli bir yön verebilmek. Tepki ve öfke bilinçle birleştiği ve doğru hedeflere yöneldiği ölçüde tablo tersine çevrilebilecektir. Yapılması gereken de budur.
Emperyalizme ve sermayeye uşaklık programı AKP hükümeti, uygulayacağı politikalar için önden herhangi bir programa gerek duymadı. Zaten buna gerek de yoktu. Zira uygulaması gereken program düzenin gerçek sahipleri ve koruyucuları tarafından çoktan hazırlanmış, yeni başbakanın masasına konulmuştu. Masaya konulan program bir savaş ve saldırı programıydı. Komünistler, daha hükümetin kurulduğu ilk günlerde bunu kesin bir dille ifade ettiler: Bu çerçevede yeni hükümetin ve meclisin uygulayacağı program, temel çizgileriyle bir önceki hükümetin ve meclisin tek parti halinde uygulaya geldiği programın kendisi olacaktır. Ekonomide İMF reçeteleri, siyasette çerçevesi MGKda generaller tarafından çizilen karar ve uygulamalar, dış siyasette ise ABD emperyalizminin çıkar ve ihtiyaçları, bu programın ana çerçevesini vermektedir. Yeni hükümet ve meclisin bu alanda eskisinden farkı, bu çerçeveyi yeni duruma ve ihtiyaçlara uydurmaktan ibaret kalacaktır. (...) Buna iki noktayı ilave etmek durumundayız. İlkin, İMF programı geçmişi aşan bir katılıkta uygulanacak; gerek borç çevriminin gerekleri, gerekse AKPnin kendini emperyalizme ve büyük sermaye çevrelerine beğendirme kaygısı kaçınılmaz olarak bu sonucu doğuracak. İkinci olarak ise Türkye ABD emperyalizmi hesabına Iraka karşı savaşa katılacak. (Ekim, sayı:230, Kasım 2002, Başyazı) Görüldüğü gibi bu değerlendirme, şu an yaşadıklarımızın ve yakın gelecekte yaşayacaklarımızın özetinden başka bir şey değildir. |
|||||