1 Şubat '03
Sayı: 05 (95)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaşa ve saldırılara karşı sınıf savaşını yükseltelim!
  Yasağa rağmen binler Beyazıt Meydanı'ndaydı...
  Emperyalist savaşa karşı kitle hareketi ülke çapında büyüyor
  Savaş karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  Savaş karşıtı eylem ve etkinliklerden..
  Savaş karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  Emperyalist savaş üzerine İstanbul ÇHD Başkanı ile konuştuk...
  BM Silah Denetçileri raporu ABD'nin istediği doğrultuda...
  Sermayenin önündeki "mayınları temizlemek"!..
  Tuzla Carmen Çuval direnişte!
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/6
  İsrail seçimleri ve Filistin soykırımı
  İslamcı basın hükümetin savaşa karşı olduğu yanılsaması yaratıyor...
  AKP hükümeti rüstünü ispatlıyor!
  Dünya Ekonomik Formu'nun Davos toplantısı kitlesel gösterilerle protesto edildi
  KADEK ve ABD
  Köln'de savaş karşıtı kitlesel gösteri
  İşçi Kültür Evi Bülteni'nden...
  Sabiha Gökçen hava limanı ABD emperyalizminin üssü olamaz!
  Trakya Üniversite'sinde polis terörü
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Emperyalist savaş üzerine İstanbul ÇHD Başkanı Av. Several Demir ile konuştuk...

“Bu savaş haksız ve kuralsız bir savaştır!”

- ABD bugün hiçbir haklı gerekçesi olmaksızın Irak’a saldırı hazırlığında. Özellikle 11 Eylül sonrası büyüyen bu saldırgan tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

- ABD Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu gerekçesini ileri sürerek, BM ve diğer devletlerin desteğini de sağlamaya çalışarak, Irak’a saldırı hazırlıklarına başladı. Ancak saldırının meşrulaştırılması ve diğer devletler tarafından da desteklenmesi amacıyla giriştiği ittifak oluşturma çalışmaları ve BM’nin bu saldırı için karar alması girişimleri şu ana kadar istediği sonucu vermiş değil.

Tüm dünyanın kabule zorlandığı bu gerekçeye karşın tarihte eşi görülmemiş rahatlıkla girişilen bu saldırganlığın asıl nedeninin Ortadoğu’nun en zengin petrol rezervlerinden birine sahip olan Irak’ın işgal edilmesi yoluyla, Irak petrollerinin denetim altına alınması istemi olduğu açıkça ortadadır. Bu plan ABD yetkilileri tarafından da dile getirilmiştir. Açıklanan plana göre, Irak toprakları önce havadan bombalanacak, daha sonra kara birlikleri tarafından işgal edilecek ve yönetimi ABD’li general üstlenecektir. Yine başka bir açıklamada da, Irak petrollerini Irak halkı adına koruyacağız diyen ABD Savunma Bakanı hiçbir sakınıma gerek duymadan niyetini açıkça ortaya koymuştur.

ABD’nin aldığı bütün önlemlere, milyarlarca dolar harcayarak yürüttüğü güvenlik stratejilerine rağmen engelleyemediği 11 Eylül eylemi, sistemin işleyişinde büyük bir sarsıntı yaratmıştır. ABD öncelikle bu sarsıntının yarattığı etkiyi ortadan kaldırmak için büyük bir güç gösterisine girişmiş ve bu eylemin yarattığı koşulları kullanarak yeni stratejisini yürürlüğe koymuştur.

Dünyanın yeni korkusu olarak herkese kabul ettirilmeye çalışılan “terörle mücadele” adı altında yürütülen bu savaşın ilk kurbanı Afganistan olmuştur. ABD’nin elinde hiçbir somut veri olmaksızın 11 Eylül eyleminin sorumlusu ilan ettiği El-Kaide örgütü ve bu örgütü barındırdığı söylenen Afganistan, ABD ve müttefikleri tarafından bombalanmış, yakılmış ve işgal edilmiştir. Bugün artık herkes kabul etmektedir ki Afganistan, ABD’nin kontrol altına almaya çalıştığı enerji geçiş hattında olduğu için, ABD tarafından yürütmekte olduğu yeni işgal planlarının bir parçası olarak işgal edilmiş yakılıp, yıkılmıştır. Atılan ikinci adım ise Irak’tır. Bu planın amacının öncelikle Ortadoğu’nun kontrolünün sağlanması ve daha sonra tüm dünyanın ele geçirilmesi olduğu görülmetedir. ABD 11 Eylül sonrası açık işgaller gerçekleştirerek dünyanın tek hakimi olmaya girişmiştir.

- Hükümet Irak’a yönelik olası bir saldırıya karşı olduğunu söylerken, ülke topraklarını emperyalistlerin hizmetine açmaktan da geri durmuyor. Liman ve üslerin ABD’nin kullanımına açılması, binlerce askerin sınıra yığılması, halen gizli kapaklı görüşmelerle kan pazarlığının sürmesi vb. ülkemizin saldırıya ortak edileceğinin göstergesi değil mi?

- Hükümet bir yandan sorunun barışçıl yoldan çözümü için girişimlerde bulunduğunu ve bunun devam edeceğini ifade ederken, öte yandan ABD’nin üslerde incelemelerde bulunmasına izin veriyor. Üslerin denetimi konusunda verilen izin başlı başına barış girişimlerinin samimiyetini kuşkulu hale getiren bir durum. Hükümet yetkililerinin görüşmeler sonrasında yaptığı kimi açıklamalar savaşta ABD’nin desteklenmesinin bazı koşullara bağlı olarak değerlendirildiğini gösteriyor.

Bu savaşın emperyalist yayılma savaşı olduğu ortadadır. Dolayısıyla hükümetin atacağı adımlarda bu saldırganlığı görerek hareket etmesi gerekmektedir. Bu nedenle bu saldırgan politikaların karşısında olmak ve Türkiye’nin üslerinin, topraklarının ve hava sahasının hiçbir biçimde kullanılmasına izin vermemek, devlet yönetiminin zorunlu sonucu ve insani bir görevdir.

- Özellikle burjuva medyanın ve TÜSİAD’ın saldırıyı açıktan destekleyen ve Türkiye’nin de bu saldırıda mutlaka olması gerektiğini savunan açıklamaları sürüyor. Patronların ve medyanın savaşı desteklemesini neye bağlıyorsunuz?

- Bu savaştan ekonomik ve siyasal çıkarlar elde etmeyi hedefleyen çevreler savaşı destekleyen açıklamalar yapıyorlar. TÜSİAD’ın ve kimi medya kuruluşlarının savaş ile ilgili açıklamalarını bu çerçevede değerlendiriyorum. Savaştan çıkar bekleyen çevrelere karşın Türkiye ve dünya halkları bu savaşın yıkım ve ölümden başka bir şey getirmeyeceğini görmektedir.

- Bir taraftan emperyalist saldırganlık tırmandırılırken, diğer taraftan sınırlı da olsa ülkemizde ve tüm dünyada halklar, işçi ve emekçiler savaş karşıtı gösterilerle ABD emperyalizmini protesto ediyor. Özellikle Amerika toprakları Vietnam’ın ardından en kitlesel gösterilere sahne oluyor. Bu gösteriler başta ABD olmak üzere emperyalist saldırganlık, vahşet, yoksulluk ve sefalete karşı öfkeyi yansıtıyor. Bu konudaki gözlemleriniz neler?

- ABD’nin başlatmak istediği bu savaşın haksız ve kuralsız olduğunu ve yeni acılar getireceğini tüm dünya halkları görmektedir. Bu haksızlık ve kuralsızlık gerçekten de Vietnam’dan sonra ulaştığı en yüksek noktaya çıkmıştır ve yükselmeye devam etmektedir. Bu savaşın açık bir işgal ve emperyalist yayılma savaşı olduğu konusu tüm dünya halkları tarafından görülmekte ve dile getirilmektedir. Bu gösteriler bir yandan da yoksulların haksızlığa, açlığa ve ezilmişliğe başkaldırısının simgesi olarak her geçen gün büyüyerek yaygınlaşıyor. Buna aynı zamanda yoksulların başkaldırısı denilebilir.

- Son olarak, ülkemizde ve dünyada yapılan bu eylemler sizce emperyalist saldırganlığı durdurmaya yeterli mi? Bunlar dışında neler yapılabilir/yapılmalı?

- ABD, yürüttüğü bütün diplomatik girişimlere, bunun olmadığı yerde tehditlere karşın istediği desteği sağlayamamıştır. Aksine yürütülen saldırganlığa karşı büyük bir öfke ile ifade edilen tepkilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dünya tarihi büyük zorbalıkların büyük yıkımlarla ortadan kaldırıldığını gösteren örneklerle doludur. Bu kez de bu pekala mümkündür. Dünya halkları bu savaşı durduracak güce sahiptir. Atılacak her adım bu savaşın durdurulmasını sağlayacak güce kavuşmayı sağlayacak önemdedir. Bunu bilerek tepkileri ifade etmek ve büyütmek gereklidir.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul



KESK’ten eylemsizlik takvimi...

58. Hükümet emekçilere yönelik saldırılarını ve hak gasplarını sürdürüyor. Zorunlu tasarruflar eritilerek uzun vadeye yayma çabalarının yanı sıra 2003 bütçesinde kamu emekçilerine %7 gibi sefalet zammı önerisi dillendiriliyor.

KESK buna karşı “eylem planı”nı açıkladı. Buna göre: 29 Ocak tarihinde tüm işyerleri önünde bir saatlik oturma eylemi yapılacak. 30 Ocak’ta tüm illerde şubeler platformları tarafından nemalara ilişkin faks çekilecek. 4-5 Şubat’ta yerellerde il müdürlükleri veya kurumun en yetkili birimi önünde, Ankara’da ise sendikalar işkollarının bağlı bulunduğu bakanlılara bütçeye yönelik talepler sunulacak. 6 Şubat’ta illerde defterdarlıklara, Ankara’da Maliye Bakanlığı’na bütçe ile ilgili talepler sunulacak. 7 Şubat’ta ise bütçeye yönelik talepler TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunulacak.

Eylem takvimi olarak açıklanan bu süreç gerçekte tam bir eylemsizliğin ifadesi. 29 Ocak’ta Ankara’da yapılan eylem de bunu gösteriyor. Tüm işkollarında yapılması gereken bir saatlik oturma eylemine sadece Eğitim-Sen katıldı. Milli Eğitim Bakanlığı önünde yapılan ve 100 civarında emekçinin katıldığı eylem yarım saat sürdü. Oldukça ruhsuz geçen eylem atılan sloganların ardından sona erdi.

SY Kızıl Bayrak/Ankara