11 Ocak '03
Sayı: 02 (92)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD'nin "tehditleri", Türk devletinin "çekinceleri"
  Amerikan uşağı A. Gül'ün savaş turu...
  Zorunlu tasarruflar dir defada ve nakden ödenmelidir!
  İMF heyetini karşılama hazırlığı
  "Esnek üretim" yasasında mutabakat sağlandı...
  Eylemlerden...
  EP Sonuç Bildirgesi açıklandı...
  Kıbrıs'ta kitle hareketi...
  ABD emperyalizmi Kürt halkının düşmanıdır
  "Demokratikleşme" görüntüsü altında baskı, terör ve yasaklara devam!
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/3
  "Derin cinayet" ya da "su testisi su yolunda kırılır"
  YÖK-AKP çatışmasının perdeledikleri
  Eğitim-Sen 6 No'lu Şube Başkanı Hikmet Kaya ile konuştuk...
  Eğitim-Sen Ege Bölge Toplantısı'ndan...
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi coşkulu ve canlı bir etkinlikle açıldı!
  Edirne F Tipi Cezaevi'ndeki devrimci tutsakların açıklaması...
  2003'e girerken.../2
  Kapitalizmde yoksulluk
  2002 güz, 2003 kara kış...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Eğitim-Sen Ege Bölge Toplantısı’ndan...

Bölge toplantılarından biri 4 Ocak’ta İzmir’de gerçekleşti. Toplantı İzmir 1, 2, 3, 4, 5, 6 No’lu Eğitim-Sen şubeleri ile Bursa, Balıkesir, Manisa, Muğla, Denizli ve Uşak şubelerinin katılımlarıyla gerçekleşti. Katılım yüksekti. Ancak toplantı, geçmişteki zaafları aşamayan, aynı söylemlerin tekrar eden bir seyir izledi. Yani sorunlar herkesçe bilinir, dile getirilir, ancak geçmişin deneyim ve birikimlerinden dersler çıkarılarak kamu emekçilerinin ihtiyacı olan mücadele programları oluşturulmadan (kısır çekişmelere de yol açarak) güven ve umut vermekten uzak dilek ve temennilerle bitirilir.

Bu toplantıda da farklı bir yol izlenmedi. Denilebilir ki, az bir farkla, tam da hareketin tepesine çöreklenmiş liberal-uzlaşmacı anlayışların önceden planladığı gibi geçti. Gündem maddeleri ele alınmış, öneriler sunulmuş, tavsiye kararları toplantı sonrası bir sonuç bildirgesi halinde merkeze sunulmak üzere hazırlanmıştır. Ciddi bir tartışmanın yaşanmaması için önceden bir takım tedbirler alınmıştı. Bu önlem, yoğun eleştiri bombardımanını engellemeye yetmedi ise de belli bir işlev de gördü.

Toplantının kısa bir zamana sığdırılması (tepeden alınan kararların ve gündemlerin yoğunluğuna rağmen) bir önlemdi. Hemen herkesin ortaklaştığı ve hesabını soracağı eksikliklerin, zaafların daha toplantının açılış konuşmasında kabullenilmesi, bir bakıma günah çıkarılarak KESK MYK bürokratlarına gelecek okların önceden azaltılması amacına hizmet ediyordu. Böylece eleştirilerin ideolojik-siyasal boyutu atlanacak, reformist önderliğin sorgulanması unutulacaktı. Nitekim bu tutum etkisini gösterdi de.

Örgütlenme konusu, bilgilendirmeden sonraki ilk gündem maddesiydi. Diğer gündem maddeleri hükümetin Acil Eylem Programı, İş yeri temsilcilerinin seçimi, bütçe, savaş, 35 kamu emekçisine verilen cezalar, ileriye dönük öneriler vb. şeklinde sıralanıyordu.

Bütün olumsuzluklarına rağmen toplantıya ilgi büyüktü. Şube yönetimlerinin katıldığı bu toplantıda alternatif politikaların üretilerek saldırıları püskürtecek, tıkanıklığı giderecek bir mücadele programının çıkarılabileceğini beklemek süreci anlamamak demek olacaktı. Merkezlerden gönderilen pusulada şube ve temsilciliklerden istenen şuydu: en geniş katılımlı toplantıların yapılarak rapor haline getirilmesi ve sunulması. Ancak biliyoruz ki uzun bir süredir çoğu şube ve temsilciliklerde bırakın geniş katılımlı işyeri vb. toplantıların gerçekleşmesi, şube yönetimlerinin kolektif olarak görevlerini yerine getirmesi ve düzenli olarak biraraya gelmesi dahi mümkün olamıyor.

Sunulan görüşler tabandan gelmediği için de zaten kararlar alınsa da tabanda karşılığını bulamıyor. Tabanın yönetimlere ve harekete hakim reformist anlayışlara bir güveni kalmaması mücadelenin getirildiği süreçle ilgili bir sonuçtur. Buna rağmen şunu söyleyebilmek mümkün; tüm olumsuzluklara rağmen, kamu emekçileri hareketinin süreci göğüsleyip yükseltebilecek bir birikime ve diri bir mücadeleci ruha sahip bir tabanı vardır. Önemli olan bu tabanı devrimci bir mücadele programı etrafında ve ona denk düşen bir önderlikle birleştirip harekete geçirmektir. Kuşkusuz ki bu görev de öncü kamu emekçilerine düşmektedir. Sermayenin yoğunlaşan saldırılarını püskürtmek, böylesi bir yaklaşım ve pratik çabayla mümkündür.

Bunca bedel sahte bir sendika yasası için ödenmedi. Daha yola çıkarken sürekli dilden düşürülemeyen bir şiar vardı “Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız”, “haklar yasalardan önce gelir”, “iktidarın hapsedeceği yasalara mücadelemiz sığmayacaktır”, “grev hakkı için grev”. Gelinen yer, onurun ayaklar altına alınmasına seyirci kalmayı değil, onurluca mücadeledeki yeri almak ve yaratılan değerlerin yeniden bayraklaştırılmasını gerektiriyor.

Bunun yolu ve yeri bölge toplantılarından çok işyeri temelinde yürütülen çalışmalardır. Taban örgütlenmeleridir. İstense de kamu emekçilerinin yarattığı birikim ve gelenek yokedilemeyecektir. Sendikal ihanet de sadece niyetle açıklanacak bir durum değildir. Ancak bu durum önderliğin günahını azaltmaz.

Mevcut tablo öncü, devrimci, sınıf bilinci ve iddiasına sahip kamu emekçilerinin görev ve sorumluluğunu bir kat daha arttırmaktadır. Bu sorumluluğun tarihsel bir sorumluluk olduğunun altını çizmek durumundayız.

Sosyalist Kamu Emekçileri/İzmir



Eğitim-Sen İzmir 3 No’lu Şube adına
yapılan konuşmadan...

Savaş konusu aslında tüm gündemleri arkasına alacak bir konudur. Emperyalist savaş koşulları tüm yasal, meşru hak ve özgürlüklerin askıya alınmasını getirecektir... Kuru bir savaş karşıtlığı söylemi ile savaş karşıtı gerçek bir tutum sergilemek mümkün değildir. Emperyalist savaşın siyasal, sosyal, ideolojik boyutu ve işçi emekçiler için ne ifade ettiği kavranmalı, kavratılmalı, bu temelde bir savaş karşıtlığı cephesi örülmelidir.

Elbette ki insani boyut bile kendi başına savaşa karşı çıkmayı gerektirir. Ancak kamu emekçileri bu konuyu sadece hümanizm çerçevesinde ele alamaz, almamalı. Sorun sınıfsal olarak değerlendirebilmelidir. İşçi ve emekçiler cephesi için neler ifade ettiği kavranmalıdır. Ancak o zaman sınıfın bir üyesi soruna doğru bir perspektiftle bakabilir. Tarikatçılar, sağcılar vb. de savaşa karşıdır. Ama onların karşı çıkışı farklı bir yaklaşımı ve çerçeveyi ifade eder.

Saddam koruyuculuğu pozisyonuna düşülmemelidir. Aksi takdirde oluşturulan her savaş karşıtı platform iktidarın ufak bir baskısı karşısında dağılacak, sesi soluğu kesilecektir. Anti-emperyalist tutum bu konuda belirleyici olmalıdır. Ve asıl önemli olan da bunun üyelerimize, halka, en geniş kitleye anlatılabilmesidir. Burada Eğitim-Sen ve KESK gerçek bir rol oynamalıdır. Savaş karşıtı platformların öznesi, örgütleyicisi olmak bunu gerektirir...