11 Ocak '03
Sayı: 02 (92)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD'nin "tehditleri", Türk devletinin "çekinceleri"
  Amerikan uşağı A. Gül'ün savaş turu...
  Zorunlu tasarruflar bir defada ve nakden ödenmelidir!
  İMF heyetini karşılama hazırlığı
  "Esnek üretim" yasasında mutabakat sağlandı...
  Eylemlerden...
  EP Sonuç Bildirgesi açıklandı...
  Kıbrıs'ta kitle hareketi...
  ABD emperyalizmi Kürt halkının düşmanıdır
  "Demokratikleşme" görüntüsü altında baskı, terör ve yasaklara devam!
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/3
  "Derin cinayet" ya da "su testisi su yolunda kırılır"
  YÖK-AKP çatışmasının perdeledikleri
  Eğitim-Sen 6 No'lu Şube Başkanı Hikmet Kaya ile konuştuk...
  Eğitim-Sen Ege Bölge Toplantısı'ndan...
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi coşkulu ve canlı bir etkinlikle açıldı!
  Edirne F Tipi Cezaevi'ndeki devrimci tutsakların açıklaması...
  2003'e girerken.../2
  Kapitalizmde yoksulluk
  2002 güz, 2003 kara kış...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

  Hükümet nemaları ödememek için
binbir hileye başvuruyor...

Zorunlu tasarruflar bir defada ve
nakden ödenmelidir!

1988 yılında, 3417 sayılı “Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun”un yürürlüğe girmesiyle kamu çalışanlarının ücretlerinden kesintiye gidilmişti. Kanun gündeme geldiği dönemlerde çalışanların tepkisine neden olmuş, ancak hükümete geri adım attıracak bir duruş sergilenemediği için uygulanmaya başlanmıştı. Devlet, çalışanları zorla tasarrufa “teşvik” ettiği için, emekçiler bu uygulamaya “zorunlu tasarruf” adını vermişlerdi.

Zorunlu tasarruflar 1 Nisan ‘88’den Haziran 2000 tarihine kadar çalışanlardan ve işverenlerden kesildi. Bu kesintiler sonucunda Kasım 2002 ayı sonuna kadar 13.9 katrilyon birikti. Hazine Müsteşarlığı’nın yaptığı açıklamaya göre, bu paranın 1 katrilyon 695 trilyonu anapara, 12 katrilyon 265 trilyonu ise nema gelirinden oluşuyor. Devlet bugüne kadar fonda çalışanlara ve emekli olanlara 3.5 katrilyon ödeme yaptı. Anayasa Mahkemesi zorunlu tasarrufların ödemelerle ilgili 6. maddesinin 3. fıkrasını eşitliğe aykırı bularak iptal etmişti. Mahkemenin gerekçeli kararı yayımlanırken, yasada ortaya çıkan boşlukların yerine düzenleme yapılması için 9 aylık süre tanınmıştı. Bu süre 28 Aralık’ta doldu. Bunun üzerine AKP hükümeti zorunlu tasarrufların tasfiyesi için ödeme planı çıkardı.

Nemaları ödeme(me) planları

Seçim öncesinde çalışanları mağdur etmeyeceğini, nemaları bir seferde ödeyeceğini söyleyen AKP, yönetime gelince söylediklerini bir çırpıda unuttu. Çünkü kesintilerin amacı çalışanlara “tasarruf” sağlamak değil sermayeye kaynak aktarmaktı. Doğal olarak fonda biriken paralar da çoktan iç edilmişti. Geriye kendinden önceki hükümetlerin yaptığı gibi nemaları ödememek için çeşitli yöntemlere başvurmak kalıyordu.

Öncekileri aratmayacak bir pişkinlik ve arsızlıkla nemaların üstüne yatmayı planlayan AKP hükümeti de kolları sıvadı. İlk hazırlanan taslakta fondaki birikimin yılbaşında dondurulması, dondurulan birikimlerin her yıl TÜFE artış oranında faizlendirilmesi öngörüldü. Oysa daha önce birikimlerin faizleri Hazine Bonosu ya da döviz üzerinden hesaplanıyordu. Hazine Bonosu %57’lerdeyken, 10 aylık TÜFE %32 civarında kalıyor. Hazine’nin hazırladığı ve Bakanlar Kurulu’na gönderdiği taslağa göre, çalışanların mağduriyeti bu düzenleme ile bitmiyor. Anaparaların Temmuz 2003’te, nemaların ise 2007’ye kadar dört taksit halinde ödenmesi taslaktaki bir diğer ödememe biçimiydi. Hükümetin ödeme planında ana para ödemesini öne alması da başka bir kuşku kaynağı oldu. Çünkü vergi gibi bir takım kamu alacaklarında ana paranın ödenmesinden sonra faiz kısmı dondurulabiliyor. Çalışanlar, ana para ödemesinin öne alınmasının, hükümetin nemalarla ilgili “hile” planlarından kaynaklandığı görüşünde. Hem faizlerin düşürülmesi hem de 5 yıla yayılan ödeme planı ile çalışanların alacakları pula dönüştürülüyor. Daha önce olduğu gibi emekli olanlar anapara ve nema ayrımı olmadan birikimlerinin tamamını aabilecek.

Ancak nemaların üstüne yatma taktiği bunlarla sınırlı kalmadı. Devlet Bakanı Ali Babacan çalışanları değil Hazine’yi rahatlatacak seçenekler üzerinde çalışarak, çalışanların alacağına karşılık bireysel emeklilik şirketlerinin tahvil ve bonolarının verilmesi veya Türk Telekom gibi bazı KİT’lerden hisse satışı öngören formüller üzerinde çalıştığını hükümete müjdeledi. Yıllardır sosyal hakların tasfiyesi için fırsat kollayan sermaye hükümetleri böylece bireysel emekliliği de pratiğe geçirmiş olacaklar. Tabii bu saldırı “gönüllülük” temeline dayanacakmış! Zorunlu emeklilik saldırısında olduğu gibi çalışanların nasıl “gönüllü”lüğe razı edildikleri bir sır değil.

Bu arada AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli de nemaları nakit olarak ödememek için yeni fikirler üretmekte gecikmedi. Gedikli’nin hükümete sunduğu projede, isteyen hak sahiplerine tasarruflarının karşılığı olarak konut önerildi. Gedikli, AKP hükümetinin acil eylem planında yer alan “taksitle ev” projesine nema alacaklısı çalışanların da dahil edilmesini önerdi. Projesini Devlet Bakanı Ali Babacan’a ileten Gedikli, çalışanlardan nema tutarları kadar kesinti yapılarak 10 yıla yayılan taksit uygulaması ile ev sahibi yapılmalarını istedi.

Hazırlanan taslaklardan ve sunulan önerilerden haberi yokmuş gibi açıklamada bulunan T. Erdoğan ise, “Zorunlu tasarruflar vatandaşımızın hakkıdır. Kimse ‘bunu veremem’ diyemez, bu verilecek. Ama ‘hemen verin’ diyorsanız, bu biraz zor. Bunu yapamayız. 14 katrilyon lira nasıl hemen ödenir?” dedi. Çalışanların 14 katrilyonuna kaynak bulamayan hükümet, kendi bankalarının içini boşaltan banka patronlarına 20 milyar dolarlık kaynağı bir kalemde ayırabiliyor. Bu bile nemaları nakit olarak ödeme niyetlerinin olmadığını gösteriyor.

Sendikaların tepkisi

Nemalar üzerine tartışmalar sürerken sendika yönetimleri de cılız ve etkisiz eylem biçimleriyle hükümetin işini kolaylaştırmaya devam ettiler. Dava açma yoluyla nemaların alınabileceği yönlü haberlerin basına yansıması ve bir grup yargı çalışanının bu yolla davayı kazanması sendika hukukçularını harekete geçirdi. İzleyen günlerde sendika hukukçuları basına demeçler vererek çalışanlara “akıl önerme” yoluna gittiler. Kimi “şimdi dava açmayın biraz bekleyin” derken, kimi dava açmak için dilekçelerin hangi kuruma verileceği üzerine “yol ve yöntem” gösterdi. KESK’in AKP binaları önünde yaptığı basın açıklamaları da oldukça zayıf geçti.

Son aşamada 8 Ocak günü işçi, işveren ve memur sendika başkanlarının hükümet temsilcileri ile yaptığı toplantı sonucu tasarı şimdilik ertelendi. Yeni ödeme planını içerecek tasarıyı sendikalar ile Hazine, Maliye ve DPT uzmanları 14 Ocak’ta biraraya gelerek yeniden değerlendirecekler. Son durum bu, ancak ne zaman sendika temsilcileri ile işveren ve hükümet temsilcileri kapalı kapılar ardında biraraya gelse, çalışanlara yönelik saldırıların daha derinden ve sinsice planlanmasında “mutabık” kalıyorlar. Sendika başkanları ihanetlerini derinleştirirken, hükümetin ve işverenlerin dediği gerçekleşiyor. Kaybedenler ise hep işçi ve emekçiler oluyor.

Zorunlu tasarruflar bir defada ve
nakden ödenmelidir!

Tasarının ertelenmesi sürecini işçi ve emekçilerin lehine çevirmek için ilk elden yapılması gereken sendikal bürokrasinin ihanetine yeni bir halka daha eklemesine izin vermemek olacaktır. Bunun için 14 Ocak’ta yapılacak toplantının her aşamasının kamuoyu önünde yapılmasını, işyerlerinden seçilen temsilcilerin, karar alma yetkisiyle birlikte, toplantılara katılmasını sağlamak gerekmektedir. Rahat koltuklarında işçi ve emekçilerin alınterini ve emeğini bir çırpıda işverene satan hainlerin zorunlu tasarrufları söke söke almak gibi bir derdi ve niyeti yoktur. Bugün bir postahane çalışanının yaklaşık 3 bin saatlik hafta sonu mesaisine, bir eğitim emekçisinin 912 saatlik ek ders ücretine karşılık düşmektedir gaspedilen nemalar. Onlar ne gişe önlerinde dirsek çürüten, ne de 60-70 kişilik sınıflarda gırtlak patlatan emekçinin halinden anlamazlr. Bu ihanete geçit vermeyecek kesim, sorunları yaşayan ve haklarını “söke söke” almak isteyen emekçiler olabilir ancak.

Zorunlu tasarruflar kamuda hem işçilerin hem de emekçilerin ücretlerinden kesildiği için, ortak mücadelenin örülmesi ve örgütlenmesi gerekmektedir. Bugüne kadar sadece sınıfa ihanette ortaklaşan sendikal bürokrasinin nemalar konusunda sürekli ve hak alıcı bir eylem planı çıkarmakta ortaklaşmayacağı, işyerlerinde ortak komiteler kurmayacağı ve eylem hattı çizmeyeceği açık. Toplantı sonrası ya “biz elimizden geleni yaptık ama olmadı” ya da “biz olmasaydık daha kötü olurdu” vb. yalanlarla emekçileri kandırmaya çalışacaklardır.

Bugüne kadar alanlara çıkarak “Nemalar hakkımız söke söke alarız!” şiarını yükselten, “Zorunlu tasarruflar reel kayıpları karşılanarak ve işveren payı da eklenerek, bir defada ve nakden ödenmelidir!” noktasında ısrar eden emekçiler, haklı tepkilerini kazanıma dönüştürmek için bugünden harakete geçmeli, işyerlerinde altı örülen hak alıcı eylem biçimlerini hayata geçirmelidirler.