Hükümet 6,2 katrilyon liralık yeni bir soygun paketi hazırladı... İMF heyetini karşılama hazırlığı Geçtiğimiz Aralık ayında gözden geçirme görüşmelerinin sadece birinci turu tamamlanabilmişti. Yeni kredi diliminin serbest bırakılması ve ek niyet mektubunun hazırlanması 2003 yılı Ocak ayına bırakılmıştı. Elbette ki bunun İMF heyetinden ve hükümetten kaynaklanan değişik nedenleri vardı. Ama en önemli neden, henüz yeni kurulmuş hükümetin kitlelerin karşısına ağır bir saldırı paketiyle çıkma konusunda işi ağırdan almasıydı. Uygulanacak saldırı politikaları konusunda hükümet İMF heyeti ile hemen her konuda uzlaştı. Fakat görüşmelerin resmi sonuçlarının ve yeni ek niyet mektubunun o günlerde açıklanmasını uygun bulmadı. Biz kendi programımızı kendimiz yapacağız türünden beylik sözlerle açıklansa da, bu gecikmenin AKP hükümetine zaman kazandırmak için kullanılacağı açıktı. Nitekim öyle de oldu. Hükümet, sözümona İMFnin uysal uşağı olmadığını ispatlamak için, Kemal Derviş döneminde özerk yapıya kavuşturulan bağımsız kurulları (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi) kendi denetimi altına almaya yönelik girişimlerde bulundu. Geçtiğimiz hafta emeklilerin maaşına seyyanen 75-100 milyon arasında zam yaptı. Bu arada AKPnin yasaklı lideri Tayyip Erdoğan, daha bir iki hafta önce belirlenmiş yeni asgari ücretin düşük olduğunu, yeniden arttırılması gerektiğini söyledi ve bu arada nemaların geri ödemesinin taksitler halinde yapılmasına karşı çıktı. Şüphesiz ki AKP hükümeti ve gizli başbakan Tayyip Erdoğan tüm bunları yaparak seçimde arkasına aldığı kitle ve kamuoyu desteğini bir parça korumayı amaçlıyordu. Zira sermaye çevrelerinin henüz tam güvenini kazanmış durumda değildi ve özellikle de ordunun gözünde meşruluğunun temel kaynağı, seçimde arkasına aldığı seçmen ve kamuoyu desteğiydi. Kısaca özetlemek gerekirse, AKP hükümeti son bir iki haftadır iç siyasette bir parça prim yapmak ve yerini sağlamlaştırmak için İMF politikalarına aykırı gelecek bir kaç şeyi hayata geçirdi ve burjuva iktisatçılarının dediği türden popülist bir söylemi yer yer kullanır oldu. Hükümetten U dönüşü Fakat barutu çabuk tükendi. Başta burjuva köşe yazarları ve işveren çevreleri olmak üzere, İMF programının bekçileri, hükümeti sert şekilde eleştirmeye başladılar. Bu arada borsa değer yitirmeye, döviz fiyatları ise yükselmeye başladı. İMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger de gelişmeler üzerine 15-16 Ocakta Türkiyeye gelme kararı aldı. Bunun üzerine hükümet yüz seksen derecelik bir dönüş yaptı. 7 Aralık gecesi bir Ekonomi Zirvesi toplandı ve 6.2 katrilyon liralık ek gelir yaratacak bir kaynak paketi hazırlandı. Hazırlanan paket bir gün sonra toplanan Bakanlar Kurulundan geçirilerek kesinleştirildi. Buna göre; - 2003de alınacak yeni memur sayısı 55 binden 35 bine indirilecek. AKP hükümeti İMFnin sözünden çıkamaz AKP hükümeti işçi ve emekçilerin oy desteğiyle iktidara gelmiştir. Ama işçi ve emekçilere değil sermayeye hizmet etmek için iktidara gelmiştir. Arada bir iç politikada avantaj sağlamak için işçiden emekçiden yanaymış havalarına girmesinin hiçbir gerçekliği yoktur. Zira her seferinde takke düşmekte ve kel görünmektedir. Bu kez de öyle olmuştur. Sermaye sözcülerinden zılgıtı yer yemez yeniden hizaya gelmiş ve İMFden henüz bu tür bir talep dahi gelmeden ek kaynak paketi hazırlayarak uygulamaya sokmuştur. Ek kaynak paketinin her bir maddesi ise işçi ve emekçilerin yaşamını daha da çekilmez kılacak cinsten önlemlerdir. İMF Birinci Başkan Yardımcısının Türkiyeye gelmesi, gözden geçirme görüşmelerin tamamlanması ve AKPnin imzalayacağı ilk ek niyet mektubunun açıklanması, yeni hükümetin foyasını bütünüyle ortaya çıkaracak gelişmeler olacaktır. İşçi ve emekçiler AKP iktidarının gerçek yüzünü zaman geçtikçe daha iyi görecekler, onun sermaye uşağı olduğunu daha iyi kavrayacaklardır. İşçi ve emekçilere bu gerçekleri durup dinlenmeden anlatmak, oluşacak tepkiyi ise her türlü yol ve yöntemle örgütlü hale getirmek günün devrimci görevidir.
Irak savaşına hazırlanan ordu dizginleri sıkıyor! Başbakan Gülün ardından TSK da nihayet basın mensuplarına bir resepsiyon verdi. Adı resepsiyon ama gerçekte yapılan, çeşitli çevrelere yönelik tehditlerle dolu küçük çaplı bir ordu müdahalesidir. Önde gelen basın temsilcileri, köşe yazarları ve medya patronlarının da katıldığı resepsiyonda TSK, bir taraftan hükümete yönelik uyarı ve tehditlerini dile getirirken medyaya da talimat niteliğinde beklentilerini ifade etti. Kıbrıs ve Irak savaşı konusunda Türk devletinin izleyeceği resmi politika bizzat ordu temsilcilerinin ağzından bir kez daha ifade edildi. Orgeneral Hilmi Özkök verilen resepsiyonda 28 Şubatın sürdüğü, ordunun türban, YAŞ kararları konusunda asla taviz vermeyeceği ve irticayla mücadelenin devam edeceği konusunda AKP hükümetine sert uyarı ve tehditlerde bulundu. Bu tehdit ve uyarılar, AKP hükümetine gerçek iktidarın kimin elinde olduğunu bir kez daha hatırlatmak anlamına geliyor. Hükümet kurulduğundan beri yalnızca bir takım demeçler ve imalarla yetinen ordu, 2.5 ay sonra bunlarla yetinmeyeceğini bu vesileyle göstermiş oldu. Kuşkusuz ki AKP hükümeti bu uyarı ve tehditleri dikkate alacaktır. Zaten başka bir şansı da bulunmuyor. Hükümete verilen bir ültimatom niteliğindeki bu uyarılar, AKP hükümetini her konuda hizaya getirmenin temel bir aracı olarak bundan sonra da kullanılacaktır. Yalnızca AKPyi hizada tutmak için değil, ordunun kendisini merulaştırması ve toplumsal muhalefet üzerinde ağırlığını hissettirmesi için de bu gereklidir. TSKnın bu resepsiyonu vermesindeki bir diğer amaç ise, her konuda, fakat özellikle savaş konusunda medyanın desteğini almak istemesiydi. TSK bu resepsiyonda açıktan medya patronlarına çağrıda bulundu. Önde gelen ve sermaye yardakçılığında birbirleriyle yarışan köşe yazarları ve medya patronları bu davete ön sırada katılırken, bir kısmı davet bile edilmedi. Bunların başında ise islamcı gazete sahipleri ve köşe yazarları geliyor. Hilmi Özkök bunu açıktan cumhuriyetin temel prensipleri çerçevesinde ele alınan bir karar olarak yorumladı. Eğer o medya kuruluşlarında, yazar ve yorumcularında olumlu yönde bir değişim görürsek, bizim de listemizi gözden geçireceğimiz doğaldır diyen Özkök, böylece kendilerine bağlı ve destek veren medyayı kollayıp gözeteceklerini, bunun dışında bir tutum alanların se 28 Şubatın hedefi olmaktan kurtulamayacağını uygun bir üslupla ifade etmiş oldu. Ordu elbette en başta savaş konusunda destek istemektedir. İkinci olarak ise medyadan AKP hükümetinin terbiye operasyonları konusunda orduya tam destek vermesi istenmekte ve beklenmektedir. Bu konuda rüştünü yeterine kanıtlamış bir medya var karşımızda. 12 Eylülde, 28 Şubatta, katliamlarda, akıtılan her damla kanda, yalanların yayılması ve gerçeklerin üstünün örtülmesinde satılık medya dolaysız bir rol üstlendi şimdiye kadar. Sermaye devleti Irak savaşında Amerikanın hizmetinde yer alabilmek ve Türk halkının çıkarlarına uygun olduğuna halkı ikna etmek için çok daha güçlü bir propagandaya ihtiyaç duymaktadır. Satılık medyanın bir bütün olarak bu göreve sarılması can alıcı bir önem taşımaktadır. Şimdiye kadar bir takım sermaye gazetelerinde bazı köşe yazarlarınca ifade edilen savaş karşıtı eğilimler, orduyu fazlasıyla rahatsız etmekteydi. Ordu bu resepsiyonda bu konuda en küçük bir itiraz ya da aykırı bir ses duymak istemediğini medya patronlarına iletmiş oldu. Bir anlamda hazırlıkları yapılan savaşa medyanın da hazırlanması anlamına geliyordu bu resepsiyon. Hiç kimse merak etmesin, savaş başladığı andan itibaren medya patronları bu ültimatomun gereğini yapacak; eğer savaş karşıtı tutumlarını sürdürürlerse şimdiye kadar vitrinlerini süslesinler diye gazetelerinde tuttukları bir takım muhalif yazarları kulaklarından tuttukları gibi kapı önüne koyacaklardır. Resepsiyona medyanın en üst düzeyden gösterdiği icabet, ordunun cumhuriyetin temel prensipleri çerçevesinde oluşturduğu davetiye listesi ve kulislerde yapılan karşılıklı konuşmalar bu anlama gelmektedir. Basın resepsiyonu adı altında verilen ültimatomun sonuçlarına çok geçmeden tanık olacağız. Beklemeye gerek yok. Ordunun bu yöndeki her çıkışının ardından halka dönük yeni bir saldırı, yeni bir temizlik operasyonu ve sahte kutuplaşmalar ekseninde ordunun kendisini topluma dayatması izlemiştir. Bu kez de öyle olacak. Devrimci basın ve yayınlar baskı altına alınıp, aykırı sesler kısılacak; tekelci medyanın yalana ve çarpıtmaya dayalı habercilik, gazetecilik adı altındaki saldırılarına hız verilecek. Sermaye düzeninin bu hazırlıklarını her alanda boşa çıkarmak için biz de aynı ciddiyetle hazırlanmalıyız. |
|||||