11 Ocak '03
Sayı: 02 (92)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD'nin "tehditleri", Türk devletinin "çekinceleri"
  Amerikan uşağı A. Gül'ün savaş turu...
  Zorunlu tasarruflar dir defada ve nakden ödenmelidir!
  İMF heyetini karşılama hazırlığı
  "Esnek üretim" yasasında mutabakat sağlandı...
  Eylemlerden...
  EP Sonuç Bildirgesi açıklandı...
  Kıbrıs'ta kitle hareketi...
  ABD emperyalizmi Kürt halkının düşmanıdır
  "Demokratikleşme" görüntüsü altında baskı, terör ve yasaklara devam!
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/3
  "Derin cinayet" ya da "su testisi su yolunda kırılır"
  YÖK-AKP çatışmasının perdeledikleri
  Eğitim-Sen 6 No'lu Şube Başkanı Hikmet Kaya ile konuştuk...
  Eğitim-Sen Ege Bölge Toplantısı'ndan...
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi coşkulu ve canlı bir etkinlikle açıldı!
  Edirne F Tipi Cezaevi'ndeki devrimci tutsakların açıklaması...
  2003'e girerken.../2
  Kapitalizmde yoksulluk
  2002 güz, 2003 kara kış...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Eğitim-Sen 6 No’lu (Üniversiteler) Şube Başkanı Hikmet Kaya ile YÖK ve emperyalist savaş üzerine konuştuk...

“Savaşı işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanması ve örgütlü gücü durdurabilir...”

- Yeni hükümetle K. Gürüz arasında sürmekte olan YÖK tartışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hükümetin işbaşına gelmesinden bir süre sonra başlayan YÖK tartışmaları esasında emekçilerin gündemi değil. Asıl gündemleri savaştır. Yatıp kalkıp savaşı nasıl önleyebileceğini tartışması gerekiyor. Başta sendikalar ve demokratik kitle örgütleri bir süredir YÖK tartışmasının içerisinde boğulmak isteniyor.

Özellikle şube başkanı olarak şuraya dikkat çekmek istiyorum; yaklaşık kırk yıldır ülkede toplumun en dinamik kesimini temsil eden üniversite gençliği demokratik, bilimsel, parasız üniversite mücadelesi vermiştir. Ve bu mücadeleleri görmezden geliniyor. Aslında ben buna işaret etmek istiyorum. Bu tartışmanın hiçbir tarafında bu mücadele gösterilmiyor. ‘68 gençliğinin talepleri arasında laboratuvarların yetersizliği, kitapların içerisindeki gereksiz, çarpıtılmış, eskimiş bilgilerin çıkarılması, sınav sisteminin değiştirilmesi ve üniversite sınavının iptal edilmesi vardı. Bunların hepsi üniversite sorunudur aslında. Bugünkü YÖK tartışmasının üniversitedeki yaşanan sorunların hiçbirini ortadan kaldıran bir içeriği yok. AKP ile ordu arasında YÖK üzerinden bir hesaplaşma sözkonusu.

YÖK üzerinde ordunun hakimiyeti vardır. Başka platformlarda hesaplaşamayan AKP eskimiş, herkesin tepkisini çeken, tarihsel misyonunu bitirmiş, görevini tamamlamış olan bir YÖK üzerinden bu tartışmayı başlatıyor ve burdan bir gedik açıp mevzi kazanmaya çalıyor. Çok çok önemlidir bu.

Tabii ki bu tartışma katkı paylarının kaldırılmasını içermiyor, haraçların da... Onların tartışmaları, bugün özellikle gündemde olan eğitimin kalitesinin yükseltilmesi, öğretim elemanlarının insanca bir ücrete tabi olması gibi konuları da içermiyor. Erkan Mumcu’nun bir lafı mesela çok önemlidir: “Üniversiteler artık kendi mali imkanlarını sağlayabilir”. Bu şu anlama gelir: Üniversitelere zırnık para yok. Üniversitelere, devletten eğitime zaten kısıtlanmış olan pay aktarılmayacak, kendi yağıyla kavrulsun mantığı. Bu da üniversiteleri piyasaların kucağına atmaktır. Eğitimi tamamen paralı hale getirmektir. O özel, özerk üniversite söylemleri emekçi çocuklarının lehlerine yapılacak bir düzenleme değildir. Kendilerine göre bir düzenleme yapıyorlar. Tamamen sermayenin, para babalarının, holdinglerin ihtiya&ccdil;larına göre yeni bir üniversite yaratmaya çalışıyorlar. Bunu da yeni YÖK Yasa Tasarısı ile yapmaya çalışıyorlar.

- Şubeniz bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyor?

Bizim şubemizde bir aydır bir çalışma başlattık. Şubemizde üniversite öğrencilerine karşı müthiş bir alerji vardı. Biz bunu son bir aydır yıkmaya çalışıyoruz. Üniversite öğrencileri, diğer demokratik kitle örgütleri İHD, ÇHD, SES, KESK İst. Şub. Platformu olarak “Üniversitemi İstiyorum İnisiyatifi” başlatıldı. Yasa tasarısı saldırısını püskürtecek bir ipucu var aslında. Bu da üniversitede her kesimin, her çevrenin biraraya gelmesi. Ayrılıklar noktasında değil de, ortaklıklar ve mücadele, işbirliği çerçevesinde biraraya gelmek gerekiyor. Bunun adımları bu inisiyatifle birlikte atıldı. Herkese, her zaman açık bir yapılanma. Ayrıntılarda ayılıklara düşmeden, iş üzerinde anlaşmayı önplana çıkaran bir yapılanma.

- Kurulan yapılanmanın talepleri hakkında bilgi verir misiniz?

Kamu personeli rejim tasarısıyla, memurların işgüvencesini ellerinden alıp sözleşmeli personel statüsüne getirmek istiyorlar. Artı, YÖK Yasa Tasarısı var. Bir diğeri sendikal örgütlenmenin önündeki engeller. Sendikamıza yapılan özellikle İstanbul Üniversitesi’ndeki soruşturma ve sürgünler. Akademik-demokratik üniversite mücadelesi veren öğrencilere karşı açılan soruşturmalar var.

- Türkiye’nin de ABD’ye bağımlılık ilişkisi çerçevesinde girdiği yaklaşan emperyalist savaş gündemin ana konusunu oluşturuyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

11 Eylül saldırısı emperyalizm için bir milattır. Emperyalizm artık önüne yeni görevler koymuş bulunuyor. 11 Eylül’ü bahane ediyorlar. Özellikle Ortadoğu petrolüne tam bir hakimiyet düşüncesi var. Bir de Kafkas petrollerini ve doğalgazlarını ele geçirme hedefi var. Afganistan işgaliyle bunu başarmış durumda… Bunun böyle olduğunu bütün sosyalist çevreler bilirler. Burada tartışılacak, söylenecek çok fazla bir şey görmüyorum. Ama ne yapılacağı konusunda ben bir şeyin altını çizmek istiyorum. Eğer işçi sınıfı başta olmak üzere emekçiler isterlerse bu savaşı durdurabilirler. Daha fazla uluslararası işçi sınıfı dayanışmasına ihtiyaç var. Daha fazla enternasyonal dayanışmaya ihtiyaç var. Bu zor bir şey değildir. Başta deneyimli Türkiye işçi sınıfı olmak üzere, diğer komşu halklarıyla beraer kitle gösterileri ve genel grevlerle hayatı durdurarak başarılabilir. Amerika’nın Ortadoğu’daki iki ayağı Türkiye ve İsrail’dir. Biz bunu başarırsak ayağının biri kırılmış olur. Türkiye emekçi sınıflarına çok iş düşüyor. Yapılan hiçbir şeyi küçümsememek, katılmak gerekiyor.

- Toplumun diğer alanlardaki duyarsızlığı ve örgütsüzlüğü bu konuda da kendisini gösteriyor. Bunu aşmak ve emperyalist savaş karşıtı mücadeleyi örmek için sizce neler yapmak gerekiyor?

Sıranın Türkiye’deki emekçilere geleceğini söylemek lazım. Bu çok çok önemlidir. Türk ve Kürt emekçilerinin kendiliğinden bir bilinç geliştireceğini, emperyalizme, kapitalizme karşı bir tavır geliştireceğini, mücadele edeceğini söylemek ham hayaldir. Bu sınıf bilinçli işçilere ve emekçilere düşen en önemli görevlerdir. Burada sendikalara çok önemli görev düşüyor. Üniversitelere çok önemli görevler düşüyor. Üniversiteler şubesi olarak üzerimize düşen görevleri yapmalıyız, yapıyoruz da. Ne türlü imkamız varsa toplumun hizmetine sunmaya hazırız. Topyekûn bir anti-emperyalist bilinçlenmeye ihtiyacımız var.

- 1 Aralık eyleminde sendikalar eylemin düzenleyicileri arasında olmalarına rağmen alana tabanlarını getiremediler. Bu vesileyle savaşı ne kadar ciddiye aldıklarını gördük. Bu ve benzeri engeller sizce nasıl aşılabilir?

Sendika bürokrasisi, ağalığı şu anda Türkiye işçi sınıfı önünde en büyük engellerden bir tanesidir. Bunu da ortadan kaldıracak namuslu, mücadeleci sendikacılıktır. Kendiliğinden ortadan kalkmaz, hatta daha da gelişir. Ki şu anda sendika bürokratizmi tarihinin en güçlü dönemini yaşamaktadır. Bu KESK’in içerisinde de filizlendi. Maalesef filizlendi. Biz alışkın değildik. Türkiye gibi bir ülkede değişik çevrelerden 140 kurumun savaş karşıtı bir bildirinin altına imza atması çok önemlidir. Ülkemiz adına emekçiler adına güzel bir şeydir. Alana gelen insan sayısından bağımsız söylüyorum…

İleriki tarihlerde yapılacak olan Beyazıt’tan Sultanahmet’e kadar bir yürüyüş var. Bu yürüyüşe en geniş şekilde katılmak gerekiyor. Özellikle üniversite öğretim elemanlarının cüppeleri ile katılması gerekiyor. Çünkü rektörlerin hükümete savaşa katılın çağrısı vardı. Buna karşı namuslu, emeğini, bilgi birikimini emekçilerin sorunlarının çözümünden yana kullanacak olan akademisyenlerin en önde olmasını istiyorum. Bunun dışında EP’in aldığı kararlar doğrultusunda ışık söndürme eylemleri var. Aynı günler sokak eylemlerine işaret etmeliyiz. Sokağa taşınan, sokaktan beslenen bir süreç olarak örmemiz lazım. Bunun ötesinde şube olarak her türlü platformda savaşı durduracak olanın, işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanması, örgütlü gücü lduğunu söyüyoruz. Bunun gerçekleşmesi için başta işçi sendikalarına çok önemli görevler düşüyor. Bunu yapacak sendika sayısının da çok az olduğunu biliyoruz.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul