04 Ocak '03
Sayı: 01 (91)


  Kızıl Bayrak'tan
  Geride kalan yılın siyasal tablosu...
  ABD uşakları kirli pazarlıkları tamamlamak üzereler...
  Bu ülke, bu halk satılık değil!
  Emperyalist savaş ve sömürge basını
  ESK yeniden sahnede...
  2002 yılında sınıf hareketi
  2002 yılında kamu emekçileri hareketi
  2002 emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşı mücadele yılı oldu...
  Saldırılara karşı topyekûn mücadeleye!
  Irak'ta 'canlı kalkan' olmak
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/2
  >Gençlik hareketinin bir yılı
  Yasa mecliste, öğrenciler eylemde
  Emperyalist savaş karşıtı eylem ve etkinlikler...
  Filistin: İşgal, sürgün, katliam ve direniş/3
  Takiyyeci Amerikancılar...
  Sendika bürokratlarının savaş karşısındaki tutumu
  Ordu: Sermaye düzeninin bekçisi
  Kültürel yozlaşmaya karşı sosyalist kültürü geliştirelim!
  Almanya'da sınıfa saldırılar...
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi açılıyor!..
  Yarım kalmış işler yılı
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Ciddiyetsizliğin son perdesi/2

Kürt sorununda kuyrukçu çizgiye resmi dönüş

MLKP 3. Kongresi’nin merak edilen en önemli sonuçlarından biri, Kürt hareketinin İmralı sonrasında yaşadığı gelişmeler üzerine yapacağı resmi değerlendirme idi. Bunu MLKP payına önemli kılan temel neden ise, onun bu alanda yıllar yılı izlediği kuyrukçu çizgi ve bunun dışarıya karşı olduğu kadar kendi saflarında da yarattığı sıkıntılardı. Kürt hareketinin İmralı sonrası gelişmesini ele alan bir kongre değerlendirmesi, zorunlu olarak, MLKP’nin uzun yıllar boyu izlediği bu çizginin de toplu bir muhasebesini sunmak durumundaydı. Bunun ne türden bir değerlendirme olacağı, kendi iç sıkıntılarını ne ölçüde giderdiğine de bir gösterge olacağı için, doğal olarak belli bir merak konusuydu.

Gerçi ortada İmralı duruşmalarının ardından MLKP MK adına yapılan ve kamuoyuna “tarihi önem”i vurgulanarak sunulan bir değerlendirme metni yıllardır vardı. Bu metin, MLKP’nin o güne kadar izlediği kuyrukçu çizginin sorumluluğunu hafifletmeye çalışsa da, önemli bazı özeleştirel tespitlere de yer veriyordu. Fakat bunların MLKP’nin bütününde ne denli benimsendiği, onun iç sıkıntılarını gerçekten giderip gidermediği henüz yeterince açık değildi. Kaldı ki birçok belirti durumun pek de böyle olmadığına işaret ediyordu.

Dahası var. İmralı teslimiyetinin yarattığı sarsıntının ve buna karşı estirilen devrimci ideolojik rüzgarın hafiflemesinden bir süre sonra, MLKP, bu kez daha ihtiyatlı biçimde de olsa işin özünde eski politik-pratik çizgisine geri dönmüştü. Masum görünümlü bazı vesilelerin de arkasına saklanarak, kendini adım adım İmralı sonrası Kürt hareketine yeniden uyarlamış, bir kez daha onun dümen suyunda politika yapma yolunu tutmuştu. Bu ise üç yıl öncesine ait söz konusu belgede yapılan özeleştirinin fazlaca bir anlam taşımadığını çoktan ortaya koymuştu. Özellikle de bu sonuncu olgusal durum, 3. Kongre’nin Kürt sorunu ve hareketine ilişkin olarak yapacağı değerlendirmeye ayrı bir anlam ve önem kazandırıyordu.

Üç yıllık resmi değerlendirmenin satır arası reddi

Ne var ki ortada yalnızca bu konuda değil fakat hiçbir konuda, MLKP 3. Kongresi adına yapılmış herhangi bir değerlendirme olmadığını bugün artık biliyoruz. Bu durumda konu hakkında bir fikir edinmek umuduyla başvurabileceğimiz tek kaynak olarak geriye kongreye sunulmuş “Politik Rapor” kalıyor. MLKP içinde yaşanan sorunlara kategorik olarak yer vermeyen, bu konuda ketumiyetini özenle koruyan “Politik Rapor”un dilinin, bir nebze de olsa tam da bu sorun üzerinden çözülüyor olması, bizim için yine de bir şans sayılmalıdır.

“Politik Rapor”un her konuda susup da bu konuda bir ip ucu vermesi elbette bir rastlantı değil. Pratikte eski kuyrukçu konuma ve tutuma artık yeniden dönüldüğüne göre, bu konumu ve tutumu İmralı sonrasının ağırlığı ve devrimci eleştirinin ideolojik basıncı altında mahkum etmek zorunda kalan eski değerlendirmenin yükünden de bir yolunu bulup kurtulmak gerekirdi.

3. Kongresi’nde MLKP, bunu tam da kendisinden beklenebilecek bir biçimde yapmış bulunuyor. “Kürt Ulusal Hareketi” ara başlığı altında bu konuya ayrılan birkaç sayfalık bölümün bir yerinde, aniden şu sözlerle karşılaşıyoruz: “Partimizin o süreçte, politik mücadeledeki edilgenliğinden ayrı olarak, ‘98 ateşkesi sonrasından başlayarak Kürt ulusal özgürlük mücadelesine ilişkin görevlerini yerine getirmemesinde, Parti Merkez Komitemizin, dönem değerlendirmeleri arasında yer alan, MPYO’nun PKK’yle ilişkilenmede ‘yer yer kuyrukçu pozisyonlara sürüklendiği’; Partimizin PKK’ye ‘yer yer yedeklendiği’ veya bu zeminde ‘sürüklendiği’; ‘ezilen ulus milliyetçiliğinden önemli oranda etkilendiği’ biçimindeki yanlış ve subjektif görüş ve belirlemeler, ciddi bir rol oynamıştır.” (“Politik Rapor”, PS, sayı: 36, s.113, vurgular metnin orijinalinde)

Bu sözler adeta geçerken, deyim uygunsa laf arasında söylenmiş gibidir. Burada gerçekten ancak MLKP’den beklenebilecek türden bir tutumla yüzyüzeyiz. Konu güya MLKP’nin “Kürt özgürlük talepleri karşısında” görevlerini neden gereğince yerine getiremediği üzerinedir. Fakat bunların neler olduğu konusunda hemen hiç bir şey söylenmezken, laf kalabalığı beklenmedik bir biçimde “Parti Merkez Komitemizin ... yanlış ve subjektif görüş ve belirlemeler” yaptığına bağlanmakta ve böylece amaç da gerçekleşmiş olmaktadır. Yani MLKP Merkez Komitesi adına İmralı sonrasında kamuoyuna sunulan en önemli belgenin en önemli tespitleri, kaşla göz arasında bir parti kogresi adına red ve mahkum edilmektedir. Bu red ve mahkumiyet ola ki gözden kaçabilir kaygısıyla da, söz konusu ifadeler metinde özellikle vrgulu bir biçimde verilmektedir.

İmralı sonrası sarsıntıda kuyrukçuluğun itirafı

MLKP Merkez Komitesi’nin söz konusu “yanlış ve subjektif görüş ve belirlemeler”i, “İmralı, Devrim ve Teslimiyet” başlıklı nispeten hacimli bir temel değerlendirmede yer almaktaydı. Bu metin önce Partinin Sesi’nin Haziran-Temmuz 1999 tarihi taşıyan 20. sayısında, ardından ise “tarihi önemi”ne dikkat çekilerek Sınıf Pusulası’nın Kasım-Aralık 1999 tarihli 4. sayısında yayınlanmıştı.

Hiç değilse MLKP’nin kendi tarihi açısından bu gerçekten önemli bir belgeydi. Zira bu metinde, yıllarca adeta gözü kapalı biçimde izlenen kuyrukçu oportünist çizgi hakkında, kamuoyu önünde ilk kez olarak ve MLKP’den beklenmeyecek bir açıklıkta özeleştirel bir tutum sergileniyor, bazı önemli tespitler yapılıyordu. O gün için bu açıklığı, o güne dek izlenegelen kuyrukçu çizginin taşınması artık olanaksız ağırlığını bir parça olsun hafifletme gayretine yormak da, hayatın apaçık ortaya koyduğu hatalı bir çizgiyi anlama ve aşma samimi çabasının bir ifadesi saymak da, mümkündü. Kesin bir şey söylemek için o gün henüz erkendi; gerçek durumun ne olduğunu nasılsa çok geçmeden yaşam ortaya çıkaracaktı. (Çıkardı da nitekim).

Anılan değerlendirme, İmralı çizgisinin ideolojik esasları ve politik sonuçlarına geçmeden önce, “PKK’nin gidişi ve partimizin duruşu” başlığı taşıyan bir ara bölüme yer veriyor. Konuya MLKP’nin “duruşu” üzerinden girme ihtiyacı duyulması kuşkusuz boşuna değildi. Bu tutum o güne kadar izlenegelen kuyrukçu çizginin ağırlığının adamakıllı hissedildiğinin bir itirafıydı işin aslında. Kuşkusuz olumlu bir davranışın da bir belirtisi olarak; bu ağırlığı bir parça olsun hafifletmeden, politik ve etik açıdan yeni durum konusunda söz söyleme hakkı ve gücünü kendilerinde göremiyordu, değerlendirmeyi kaleme alanlar.

Önden, MLKP’nin Kürt sorunu ve PKK ile ilişkilerde izlediği çizginin olumlu yönlerini ortaya koymak adına, durumu dengelemek ve hafifletmek için epeyce bir çaba harcanıyor. Fakat bizi burada bu değil, “Politik Rapor”da hokkabazlıkla reddedilmiş bulunan temel önemde tespitleri içeren bölüm ilgilendiriyor. İlgili paragrafı olduğu gibi aktarıyoruz:

“Partimiz bir yandan sınıfsal-enternasyonalist karakterine bağlı politik-pratik olarak kendini ortaya koyarken, öte yandan PKK’ye karşı belli ölçülerde ideolojik savaşım da yürüttü. Fakat ne var ki, ideolojik savaşım cephesinde belirgin bir tutukluk sergiledi. Teoriye, tarihsel deneyime, program ve stratejisine bağlı olarak PKK ile ayrım çizgilerini yeterince ortaya koyamadı. PKK’nin zaaflarına karşı etkin bir savaşım yürütemedi. Önemli oranda ezilen ulus milliyetçiliğinden etkilendi. Yer yer yedeklendi, sürüklendi. Bu etkilenme en fazla politik kitle ajitasyon aracında yansıdı.” (Sınıf Pusulası, sayı: 4, s.6)

Burada dikkat çeken ve “Politik Rapor”un yukarıya aktarılan pasajında es geçilen noktalardan biri, yapılan değerlendirmenin hiç de “MPYO’nun” tutumuyla sınırlanmadığıdır. Tersine söylenen herşey, açık biçimde MLKP adına ve payına söyleniyor (söze “Partimiz”le başlanıyor). Yalnızca son cümlede, bütün bu oportünist tutum va zaafların en aşırı ölçüde “politik kitle ajitasyon aracında yansıdı”ğı ayrıca vurgulanıyor.

Değerlendirmede “MPYO’nun” durumuyla ilgili sorun, Kürt hareketiyle ilişkilerde “önemli bir liberalizmin yansıması” olarak nitelenen zaafiyetin, legal yayın organında ifrata vardırılması olarak çıkıyor karşımıza. “Partimiz, bir dönemden beridir bu zaafiyetini aşmaya yönelmişti” diyen değerlendirme, legal yayının (“MPYO”) bu çabaya karşı direndiğini, liberal ve kuyrukçu çizgide ısrar ettiğini ima eden şu sözlerle sürüyor: “Bu zaafiyette, merkeziyetçilik zayıflığının da önemli bir rolü olmuştur.” (aynı yer)

Nitekim hemen devamında, bir yıl önce (Ağustos 1998) yapılan “genişletilmiş MK toplantısı”nın değerlendirmelerinden bölümler aktarılarak, bu “merkeziyetçilik zayıflığı”nın legal yayınlarda ne türden liberal ideolojik-politik savrulmalara yolaçtığı konusunda daha somut bir fikir veriliyor:

“Kitle ajitasyon aracımız ve daha az olarak da teori aracımızda önemli içerik hataları, Parti çizgisinden önemli savrulma örnekleri görülmektedir. Ulusal harekete karşı uzlaşıcı davranılmakta, ulusalcı hareketin derinleşmekte olan reformcu eğilimi deşifre edilmemekte, yer yer kuyrukçu pozisyonlara sürüklenilmekte, ulusalcı söylemlerden ciddi bir etkilenme görülmekte, proleter sosyalist bakış açısında ısrarlı davranılmamaktadır. Yine halkçılık, popülizm yönünde ciddi etkiler sürüyor. Kimi yazılarda liberal, küçük burjuva reformist söylemler tahlilleri etkiliyor. ... Bu durum, Partinin ideolojik-siyasal yönü ve doğrultusunda bir bozulmayı ifade ettiği gibi, savrulmalara açık bir zemin de yaratıyor, oportünizmi besliyor.” (Sınıf Pusulası, sayı: 4, s.7)

Bunlar yorum ya da ek açıklama gerektirmeyecek denli açık niteleme ve tespitlerdir. Üstünkörü söylenmiş olmak bir yana, “genişletilmiş MK toplantısı” gibi önemli bir platformda yapılan tartışma ve değerlendirmelerin kolektif sonuçları olarak yazıya dökülmüştür. Aradan geçen bir yılın ardından ise, İmralı teslimiyetini konu alan ve en üst yönetici organının değerlendirmelerini kamuoyuna yansıtan temel bir belgede, bu kez kamuoyuna açıklanmıştır.

İmralı sonrası durumu değerlendiren ve MK adına kaleme alınan bu temel önemde değerlendirmenin hiç değilse buraya aktarılan bölümlerinde, her sözün ya da ifadenin inceden inceye düşünülerek kullanıldığından elbette kuşku duyulamaz. Zira burada söylenen her söz, yapılan her tanımlama, siyasi yaşamda ve özel olarak da devrimci kamuoyu karşısında MLKP payına büyük bir sorumluluk anlamı taşımaktadır.

MLKP 3. Kongresi’ne sunulan ve bugün devrimci kamuoyunun önüne “kongre belgeleri” olarak konulan biricik metin olan “Politik Rapor”, işte bu denli temel önemde görüş ve değerlendirmeleri red ve mahkum etmektedir. Bu, Kürt hareketinin yaşadığı büyük tarihi yenilginin ardından MLKP adına yapılan o yarım yamalak özeleştirinin reddedilmesi anlamına gelmektedir.

Düşünün ki bu, yerine yeni bir değerlendirme konularak, sürecin yeni bir çözümlenmesi ve muhasebesi yapılarak da değil, fakat yalnızca bir satır arası değinmeyle, deyim uygunsa bir kalem darbesiyle yapılmaktadır. İnanılır gibi değil, ama işte tümüyle gerçek! Bu kıvraklıkta, bu oportünist hokkabazlıkta, bir bakıma bugünün bütün bir MLKP gerçeği, onun “birlik devrimi” teranesiyle geldiği nokta gizli. Bu çevre ciddiyetini ve samimiyetini bu denli yitirmiştir. Çoktan boş bir söz kalıbı haline gelmiş bulunan “birlik devrimi”ni korumak adına işler artık bu yol ve yöntemlerle götürülmektedir.

Ortama ve güç dengelerine göre değişen tutumlar

Bu inanılması güç durumun basit açıklaması genel çizgileriyle şudur: MLKP bir bütün olarak uzun yıllar boyunca Kürt sorununda kuyrukçu bir çizgi izledi. Bu konuda saflarında esasa ilişkin bir görüş ayrılığı yoktu. Fakat “MPYO”da temsil edilen ve hapishanelerden de destek alan kanat, bu kuyrukçu çizgide ölçüyü iyice kaçırdı ve adeta “ulusalcı söyleme” kaydı. PKK’nin reformist yönelimini derinleştirmesi olgusu ve devrimci ideolojik eleştirinin dıştan gelen basıncı karşısında, “MPYO”nun bu ölçüsüz kuyrukçu tavrı öyle anlaşılıyor ki MK’da temsil edilen kanadı bile rahatsız etmeye başladı. Ağustos ‘98 tarihli MK toplantısının sonuç değerlendirmeleri, bize bu rahatsızlığın kapsamı konusunda bir fikir vermektedir.

Fakat “merkeziyetçilik zayıflığı” olarak estetize edilen o günün parti içi güç dengeleri, bu değerlendimelere uygun bir müdahaleyi sonuçsuz bırakmışa benziyor. Utanç verici İmralı teslimiyeti, bunun herkesi kapsayan sarsıcı etkisi, MLKP’deki iç güç dengelerini de doğal olarak değiştirdi. Ne de olsa İmralı sonrasının orta yerde duran gerçekleri en iflah olmaz kuyrukçuları bile tutumlarını savunamayacak duruma düşürecek denli ağırdı. Sonuç “İmralı, Devrim ve Teslimiyet” başlıklı değerlendirmenin parti adına kamuoyuna sunulması ve izlenen kuyrukçu çizginin asıl sorumluluğunun da bu vesileyle “MPYO”ya yüklenmesi oldu.

Ama bu durum çok sürmedi, İmralı teslimiyetini izleyen özel atmosfer çabuk değişti. Bunun ne anlama geldiğini bir süre önce Kızıl Bayrak’ta yayınlanan (sayı: 86, 23 Kasım 2002 ) bir değerlendirmeden izleyelim:

“İmralı’da ortaya konulan teslimiyete dayalı yeni liberal çizgi, herkesi şaşırtacak denli köklü bir konum ve tutum değişikliğinin ifadesiydi. Devrimi kategorik olarak ve kabaca reddeden; ‘demokratik uygarlık’ olarak kodlanmış emperyalist-kapitalist sistemin 20. yüzyıldaki ‘kesin zaferini’ kutsayan; Kürt ulusunun tarihini ve Kürt hareketinin kazanımlarını inkarcı bir yeni yoruma tabi tutan; ve bu arada Kürtler’in temel ve meşru ulusal haklarını bir yana bırakarak, Kürt sorununu anayasal çerçevede bazı hak kırıntılarına indirgeyen bir yeni yönelim vardı orta yerde.

“Bu özellik, doğal olarak, başlangıçta bazı çevrelerde yüzeysel bir ‘devrimci’ tepkiye neden oldu. Görünürde birçok çevre teslimiyeti mahkum ediyor ve devrimi savunuyordu. Oysa gerçekte, bu, Kürt hareketinin büyük yenilgisinin ve dolayısıyla İmralı teslimiyetinin gerçek etkileri konusunda bir süre için yanıltıcı bir görüntü oluşturmaktan öte bir anlam ifade etmiyordu. Bunun bir görüntü olduğunu olayların akışı, özellikle de zindan direnişi süreci, giderek daha çok açığa çıkardı. Son seçimler ise katedilen mesafeyi ve varılan noktayı gözler önüne serdi.”

“Öznel ve nesnel koşullara somut olarak baktığımızda bu sonucun kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. İmralı’ya karşı başlangıçta ‘devrimci’ tepki veren çevrelerin bir bölümü ortaya çıkan durumu göğüsleyecek, ortaya koydukları refleksi geliştirip kalıcılaştıracak ideolojik ve moral koşullara sahip değillerdi. Bu öznel durum toplumsal-siyasal ortamın elverişsizliği ve kitle hareketinin belirgin zayıflığı ile de birleşince, İmralı teslimiyetine karşı tutumlar da çok geçmeden tavsamaya başladı. Hele de Kürt hareketi ve kitlesi anlamlı bir iç ayrışmaya uğramaksızın İmralı yönelimine uyum sağlayınca, bazı çevreler için Kürt hareketinin yörüngesinde siyaset yapma konumuna gerisin geri dönmek hepten kolaylaştı. Böyleleri bir bakıma buna mecburlardı; zira ‘90’lı yıllar boyunca bunu kendileri i&ccedi;in adeta bir siyasal yaşam alanı haline getirmişlerdi ve kendilerini başka türlü ayakta tutacak öznel koşullardan gerçekten yoksunlardı.” (Seçimler ve Sol Hareket/Tasfiyeci Sürecen Yeni Aşaması)

Bu değerlendirme MLKP’nin durumuna tamı tamına oturuyor ve İmralı teslimiyetini izleyen özeleştirel tutumun çok geçmeden neden bir yana bırakıldığını ve bugün neden bir kalem darbesi kolaylığı ile resmen reddedildiğini de açıklıyor. Ortamın ve havanın değişmesi İmralı sonrasında bir an için güç kazanan devrimci hassasiyetler kadar iç güç dengelerini de değiştirmişti. Buna bir de hapishanelerden dışarıya akışın güç dengelerine etkisi eklenince, üç yıldır parti adına orta yerde duran temel bir değerlendirmeyi bir fiske vuruşuyla resmen de reddetmenin önünde doğal olarak bir engel kalmadı.

Zamanında, ‘98 tarihli “genişletilmiş MK toplantısı” üzerinden mahkum edilenler, böylece öçlerini, adeta alay edercesine, tam da bu aynı tarihe işaret etme yoluyla, biraz gecikerek de olsa almış oldular.“Politik Rapor”, kuşkusuz son derece bilinçli bir tutumla, “‘98 ateşkesi sonrasından başlayarak” diye başlıyor sözlerine ve bu tarihten itibaren “(Partimizin) Kürt ulusal özgürlük mücadelesine ilişkin görevlerini yerine getirmemesinde, Parti Merkez Komitemizin, dönem değerlendirmeleri ... ciddi bir rol oynamıştır.” diyerek sürdürüyor. ‘98 ateşkesi, 1 Eylül 1998 demektir. MK’nın “MPYO”nun ulusal hareketle ilişkilerinde kuyrukçu liberal bir çizgi izlediğini vurgulayan değerlendirmeleri ise Ağustos 1998 tarihi taşıyor. Kılı kırk yarmak diye herhalde buna denir. Böylece, “genişletilmiş MK toplantısı” dğerlendirmeleri, tamı tamına ilan edildiği tarih üzerinden reddedilmenin ötesinde, daha bir de yine tam da bu tarih üzerinden “Kürt ulusal özgürlük mücadelesine ilişkin görevlerin” yerine getirilmemesinin de asıl sorumlusu ilan ediliyor.

Çürüme bu değilse ne?

Burada daha çok yönteme ilişkin gibi görünen, ama etik açıdan çok daha özel bir anlam ve önem taşıyan bir soru daha çıkıyor karşımıza. Zamanında sözkonusu “yanlış ve subjektif görüş ve belirlemeler” MLKP MK tarafından ortaya konulmuştu. Üç yıl aradan sonra bunları red ve mahkum eden belge de yine aynı MK’nın imzasını taşıyor. Hatalı tutumundan dönmek, şu veya bu konudaki eski görüş ve değerlendirmelerini bir parti kongresi önünde gözden geçirmek ve gerekirse temelden değiştirmek, yönetici bir parti organı için olağan, hatta bir bakıma erdem bile sayılabilir kuşkusuz. Fakat bunun her ciddi devrimci partinin hata ve zaaflarına yaklaşım tarzı ve yöntemiyle yapılabilmesi kaydıyla. Burada olmayan da tamı tamına bu. Üç sene önce ve çok kritik bir dönemeçte, bir parti adına ortaya konulan özeleştirel bir değerlendirme, hiç bir ek açıklama, irdeleme, geçmişteki hatalı tutumun nedenlerini ortaya koyma ihtiyacı duyulmaksızın red ve mahkum ediliyor.

Kendine ve partisine az çok saygısı olan bir MK, bu kadar önemli bir sorun üzerinden yaşanan köklü bir görüş ve tutum değişikliğini satır arası bir değinmeyle geçiştirebilir mi? Böyle bir MK’nın, onun bu tutumunu onaylayan bir kongrenin ve bu ikisi tarafından temsil edilen bir partinin ciddiyetinden artık sözedilebilir mi? Ama işte bütün bunlar MLKP’de artık bu denli kolay, adeta vakai adliyeden işler olarak, yaşanabiliyor. Bu tabloyu bir de MLKP Kongresi’ne egemen özelleştirel tutum üzerine geçen sayıda aktardığımız o ölçüsüz güzellemelerle karşılaştırın!

İyi ama, çürüme bu değilse nedir peki?

(Devam edecek...)