04 Ocak '03
Sayı: 01 (91)


  Kızıl Bayrak'tan
  Geride kalan yılın siyasal tablosu...
  ABD uşakları kirli pazarlıkları tamamlamak üzereler...
  Bu ülke, bu halk satılık değil!
  Emperyalist savaş ve sömürge basını
  ESK yeniden sahnede...
  2002 yılında sınıf hareketi
  2002 yılında kamu emekçileri hareketi
  2002 emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşı mücadele yılı oldu...
  Saldırılara karşı topyekûn mücadeleye!
  Irak'ta 'canlı kalkan' olmak
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/2
  >Gençlik hareketinin bir yılı
  Yasa mecliste, öğrenciler eylemde
  Emperyalist savaş karşıtı eylem ve etkinlikler...
  Filistin: İşgal, sürgün, katliam ve direniş/3
  Takiyyeci Amerikancılar...
  Sendika bürokratlarının savaş karşısındaki tutumu
  Ordu: Sermaye düzeninin bekçisi
  Kültürel yozlaşmaya karşı sosyalist kültürü geliştirelim!
  Almanya'da sınıfa saldırılar...
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi açılıyor!..
  Yarım kalmış işler yılı
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
2002 yılında kamu emekçileri hareketi...

Saldırılar arttı, sendikal ihanet derinleşti

Kamu emekçileri, 2001 Haziran’ında 4688 sayılı “sahte sendika yasası”nın yasalaşmasının yolaçtığı moral bozukluğu içinde 2002 yılına girdiler. 13 yıldır yürütülen fiili-meşru mücadelenin temel taleplerinden biri olan “grevli-toplusözleşmeli sendika” hakkını kazanamamış olmanın yarattığı güvensizlik ve moralsizlik 2002 yılı boyunca kamu emekçilerinin mücadelesine yansıdı.

2002 yılında emekçiler yoğun bir saldırı dalgasına maruz kaldılar. Henüz yılın ilk ayında mezarda emeklilik yasası emekçiler aleyhine yeniden düzenlendi. ‘99 yılında onbinlerce emekçinin alanlarda eylemli tepkisine neden olan yasa, 17 Ağustos depremi fırsat bilinerek meclisten geçirilmişti. Anayasa Mahkemesi’nden dönen yasa daha da ağırlaştırılmış bir biçimde yeniden düzenlendi ve yasalaştı. Onbinlerce kamu çalışanının tasfiyesini öngören zorunlu emeklilik yasası çıkarıldı. Bölge müdürlükleri kapatıldı, binlerce kamu çalışanı işten atıldı. Sahte yasanın bir sonucu olarak kamu emekçilerinin toplu görüşme süreci sadaka zamlarla sonuçlandı. Kamu hizmetlerinde özelleştirmenin önünü açan ve iş güvencesini tehdit eden Toplam Kalite Yönetmeliği (TKY) pilot bölgelerde uygulanmaya başlandı. Zorunlu tasarrufar gaspedildi. İstihdam fazlası bahanesiyle işten atmaları meşrulaştıracak olan personel rejimi yasasının yeniden düzenlenmesi gündeme getirildi.

Yoğun saldırılara karşılık zayıf ve sönük eylemler...

Saldırılara karşı kamu emekçilerinin mücadele seyrine baktığımızda, zayıf ve sönük eylemlerin damgasını vurduğu bir yıl olarak değerlendirebiliriz 2002 yılını. 25 Mayıs’ta beş bölgede gerçekleştirilen cılız eylemlilikler ve 17 Ağustos’ta yapılan onbini aşkın emekçinin katılımıyla sonuçlanan merkezi Ankara mitingini saymazsak, eylemler, yerelliklerde yapılan parçalı, coşkusuz ve zayıf katılımlarla gerçekleşti. Kamu emekçilerinin, sınıf hareketinin gerilediği dönemlerde mücadele alanlarına çıkarak sınıf mücadelesine bir parça soluk aldırması o güne kadar yaşanan bir durumdu. Ancak sahte yasa sonrası öz gücüne ve reformist önderliğe duyulan güvensizlik kamu emekçilerinin dinamizmini köreltmiş, mücadeleye olan inancını zaafa uğratmıştır.

Bu ruhhaline yasanın geçmesinden çok, yasa geçerken mücadelede izlenen uzlaşmacı yol ve yöntem neden olmuştur. Pasif ve uzlaşmacı mücadele çizgisi izleyen KESK reformistleri, her ne kadar “savaşarak kaybettik” imajı yaratmaya çalışsalar da, kamu emekçileri KESK önderliğinin “sahte bir yasaya” karşılık 12 yıllık fiili-meşru mücadele çizgisini devlete bir kalemde teslim ettiği gerçeğini yaşayarak gördüler. Militan ve kararlı bir tutumla sonuna kadar direnilseydi ve yasa yine de meclisten geçmiş olsaydı, bugün kamu emekçilerinin yaşadığı tahribat bu denli ağır olmayacak, mücadeleyi ileri taşımanın bir imkanına dönüştürülebilecekti. Ancak ne yazık ki adım adım planlanan bir satışla yasanın geçmesi, bugün kamu emekçilerinin yaşadığı güvensizliğin temel nedenlerinden biri olmuştur.

Yasa sonrası sendikal ihanet derinleşiyor

Reformist bürokratlar bugün ihanetlerini daha da derinleştiriyorlar. Bunu iki yolla yapıyorlar. Birincisi; bırakalım işçi sınıfı ile dayanışma ve birleşik mücadeleyi, kamu emekçilerini dahi kendi içinde bölüp yalnızlaştırarak devletin ekmeğine yağ sürüyorlar. Artık sağlık çalışanlarına yönelik bir saldırı oldu mu SES’in, eğitim emekçilerine yönelik bir saldırı oldu mu Eğitim-Sen’in vb. harekete geçmesi, tepki göstermesi kanıksanır bir durum oldu. Bugün özelleştirmeler, kamu hizmetlerinin paralı hale getirilmesi, kamu çalışanlarının tasfiyesi, gülünç ücret zamları, nemalar, sözleşmeli-taşeron-kadrolu personel çalıştırma vb. saldırılar tüm kamu işçilerini ve emekçilerini ilgilendiren bir saldırıyken, sektör çalışanları kendi sorunlarıyla başbaşa bırakılıyor. Ortak bir duruş ve mücadale hattıizlenmiyor. Hatta bundan özellikle kaçınılıyor.

İkincisi; eylem kararlarının eylemin içini boşaltan ve önemini körelten tarzda alınıyor olmasıdır. İş bırakma ya da hizmetten gelen gücün kullanılması gibi adım adım örülmesi ve ileri taşınması gereken eylem biçimleri yerine, öğlen tatillerine denk getirilecek biçimde birkaç saatlik iş bırakma tarzına başvurulmaktadır. Mücadeleci sendika görüntüsü altında alınan iş bırakma kararları bir gece önceden duyurulduğu, hiçbir ön çalışması yapılmadığı, kazanımla sonuçlanmadığı, tüm sınıfı kapsayacak bir genel grev hedefine bağlanamadığı için anlamını yitirmekte ve sıradanlaşmaktadır. Kararın iletildiği hiçbir temsilci ya da işyeri yarın kimsenin iş bırakmayacağını bildiği için kararı ciddiye dahi almamaktadır. Üstelik 1 Aralık gibi bir günlük iş bırakma eylemlerinin halen devam eden soruşturma/yarglama terörü konfederasyonlar tarafından püskürtülemediği için, emekçilerin bu tür kararlara uyması da giderek zorlaşmaktadır. Bürokratların aldığı iş bırakma kararlarını hayata geçiremediğini gören devlet de bu zaafı kullanmakta, saldırılarında daha da pervasızlaşmaktadır.

Olumsuzluklara rağmen mücadelede
kararlı bir potansiyel varlığını koruyor

Bir yandan sermaye hükümetinin saldırıları bir yandan sendikal ihanet cenderesine sıkıştırılmış olan kamu emekçileri hareketi içinde, olumsuzluklara rağmen, mücadelede kararlı unsurların varlığından sözedebiliriz. 12 yıllık mücadeleci geçmişin deneyimleri ve kazanımları bugün emekçilerin hafızalarından silinmiş değildir. Devlet güçleriyle sayısız kez yüzyüze gelmiş, coplara ve gaz bombalarına rağmen direnmiş, barikatları aşmış, gözaltına alınmış, sürgünler yemiş, soruşturmalardan geçirilmiş kamu emekçileri, militan ve kararlı bir ruhla direnildiği zaman saldırıları püskürtebileceğini, haklarını kazanabileceğini biliyor. Mücadelesinde toplumun diğer ezilen kesimlerinin sorunlarına duyarlılık göstermiş/taleplerini sahiplenmiş ve politik bir kimlik kazanmış olması da hareketin artıları arasındadır. Politik şiarları ile Türkiy’nin dörtbir yanında 1 Mayıs alanlarına çıkan binlerce kamu emekçisi de bunun bir göstergesidir.

2003’ün mücadele yılı olması için
öncü kamu emekçilerine düşen görev

57. hükümetin yarım bıraktığı saldırıları 58. hükümet tüm hızıyla ve pervasızlığıyla hayata geçirecek. Bu saldırıların başında kamu emekçilerinin sayısının azaltılması, ikinci olarak sosyal hakların gaspı geliyor. Saldırıların yoğunluğu ve sendikal ihanetin yolaçtığı tahribat ne denli ağır olursa olsun, günlük yaşamlarında birebir yaşadıkları yıkım kamu emekçilerinde bir hareketliliğe neden olacaktır.

İşten atılan, ücretleri gün geçtikçe eriyen, sosyal güvencesi kalmayan, eşlerini ve çocuklarını emperyalist bir savaşa gönderen, tepkilerini dile getirmeye kalktığında devlet terörü ile karşılaşan kamu emekçileri, geçmiş deneyimlerine de yaslanarak, mücadele alanlarındaki onurlu yerini yeniden alacaktır. Hareketin yaşadığı durgunluk geçicidir, kamu emekçilerinin mücadele ateşi sönmemiştir.

Bugün hareketin ihtiyacı, sendikal ihanetin yarattığı tahribatı giderecek ve geniş kamu emekçisi kitlesini devrimci mücadele çizgisine çekecek devrimci bir önderlik yaratmaktır. Somut örneklerle KESK reformistlerinin ihanetçi tutumu teşhir edilmeli, geniş emekçi kitlesine geçmişin olumlu deneyimleri aktarılmalı ve en önemlisi devrimci mücadele çizgisi somut ve pratik adımlarla örülmelidir. Kamu emekçileri kitlesini ikna edecek güç, söylem düzeyini aşan pratik bir çaba ve çalışma, devrimci bir program ve mücadele hattıdır.