Venezüelladaki gelişmeler üzerine...
Burjuva gericiliğinin kararlılığı ve Emekçilerin ezici desteğini alarak başkanlığa seçilen Chavez, egemen kapitalist sistemin esaslarına dokunmadan emekçilerin yaşamını bir nebze kolaylaştıracak bazı reformlar yapmaya hazırlandı. Fakat bu kadarı bile tüm şimşekleri üzerine çekmesine yetti. Başta petrol gelirleri üzerinde egemenlik kuran çeteler olmak üzere işbirlikçi Venezüella burjuvazisi, arkasındaki ABD emperyalizmi ile elele vererek Chaveze karşı askeri bir darbe tezgahladı. Geçen Nisan ayında Amerikancı generaller önderliğinde gerçekleşen darbe, kitlelerin baskısı sonucu fiyaskoyla sonuçlandı. Ancak ne ABD ne de Venezüelladaki burjuva uşakları Chavezi devirme çabasından vazgeçti. Tersine, başarısız geçen ilk girişimin ardından çıkarılan derslerin de ışığı altında, yeni bir darbe hazırlığına başladılar. Buna ilişkin CİA kaynaklı senaryo Ekim ayından beri uygulamada. Yeni karşı-devrimci senaryo uygulamada Bu kez sahnenin önplanında patronlar örgütü Venezüella-Kolombiya Ticaret Odası (CAVECOL), Petrol İşçileri Sendikası ve sermaye medyası vardı. Üniformalılar geri plana itilmiş, yerlerine sivil kılıklılar geçmişti. Temel silahları da şimdilik petrol sektöründeki genel grevdi. İşçi sınıfının en etkili silahlarından biri olan genel grev, emperyalistlerin ve Venezüelladaki işbirlikçilerinin başvurduğu bir araç haline gelmişti. Burjuvazinin hizmetinde bulunan Petrol İşçileri Sendikası ağaları, petrol işçilerinin bir kısmını peşlerine takarak haftalardır petrol üretimi ve sevkıyatını engellemeye çalışıyorlar. Buna ek olarak büyük ve orta burjuva kesimler sokaklara dökülerek kitlesel gösteriler yapıyorlar. Başkent Caracas polisi de gösteri yapan zenginleri koruyor, Chavez yanlısı emekçilere ise kurşun sıkıyor. Patronlar sendikası başkanı Juan Gonzales, istifa etmesi için Chavezi tehdit ederken, "özel sektör genel grevi sürdürecek kaynaklara sahiptir" diyor. Gonzales nihai bir çarpışma içinde olduklarını açıklamayı da ihmal etmiyor. Bu arada patronlar örgütü greve katılan işçilerden herhangi bir kesinti yapılmayacağını açıklarken, işçilerin işlerini sürdürmek isteyen kesimleri de işyerlerine sokulmuyor. Venezüella burjuvazisinin borazanı medya ile Beyaz Saray güdümündeki Amerikancı basın da Chavez yönetimine karşı seferber olmuş durumda. Yerli basın Chavez yanlısı yüzbinlerce yoksulun eylemlerine sansür uygularken, zenginlerin eylemlerini sürekli öne çıkarıyor. Bunun ötesinde Chaveze ve emekçi kitlelere kin kusan program ve konuşmalar da günaşırı olarak yayınlanıyor. ABD basını ise, "Bush hükümeti çok geç olmadan harekete geçmeli", "Chavez hükümeti, Kolombiyada savaşan gerillalara silah ve lojistik destek veriyor", "Grevlerden dolayı Amerikaya sevk edilmesi gerek petrol limanlarda demir atmış tankerlerin içinde bekliyor". "Amerikada bir varil petrolün fiyatı 30 doların üstüne çıktı" vb. söylem ve argümanlarla açık bir Ameriken müdahalesine çağrıda bulunuyor. Chavezin uzlaşma arayışları ve Ülke ekonomisinin lokomotifi olan petrol üretimi ve sevkıyatının aksaması karşısında sıkışan Chavez ise uzlaşma için yol arıyor. Muhalefet temsilcilerine görüşmelere başlamak için çağrı yapan Chavez, bu tutumu ile burjuvazi ile çatışmaya girmek istemediğini yeniden göstermiş oluyor. Ancak çok sıkıştığında yine emekçilere başvurup yardım istiyor. Venezüellalı emekçiler çağrılara karşılık vererek sokaklara dökülüyor. Hayal kırıklığı yaşamalarına rağmen Chavezden umudunu kesmeyen yoksullar, halen çözüm beklentisi içinde bulunuyorlar. Ancak çözüm için zenginlerle uzlaşmayı değil, eğer gerekiyorsa onları ezip geçmek gerektiğinin de farkındalar. Nitekim önceleri Chaveze oy vermekle yetinen emekçiler, artık örgütlü bir şekilde hareket etmenin gerekliliği ve zorunluluğu konusunda bir bilince sahip ve Chavez yönetimini savunmak için her an sokaklara dökülmeye, sözlerini alanlarda söylemeye hazır durumdalar. Özellikle zengin sınıfların Pinochet diktatörlüğü gibi bir yönetim kurmak için uğraşmaları Venezüellalı emekçileri uyarmış bulunmaktadır. İşçi sınıfını ve diğer emekçileri gönlünce sömürmeye, işine geldiği gibi yönetmeye alışan Venezüella burjuvazisi, Chavezin yoksullar lehine yapmak istediği bazı düzenlemelere karşı tahammülsüz ve saldırgan bir tepki göstermektedir. Bu ülkede asalak burjuvaların beyaz azınlığa mensup, yoksulların çoğunluğunun ise siyahlar, yerliler ve melezlerden oluşması sınıf çatışmalarına ayrı bir boyut katmaktadır. Zira bu kıtada beyaz azınlığın ırk ayrımcısı olduğu bilinmektedir. Köle olarak gördükleri siyah, melez ve yerli emekçilerin artık karşılarına örgütlü bir güç olarak çıkmaları, çürümüş burjuvaları dehşete düşürmektedir. Biliyorlar ki, emekçilerin örgütlü mücadelesi kolayca üstesinden gelinebilecek, yenilgiye uğratılacak bir güç de&curen;il. Kısacası bu örgütlülükte kendi sefil sonlarını görmektedirler. Sergiledikleri küstahça saldırganlığın altında yatan asıl neden budur. Başta petrol gelirlerinin çoğuna el koyan kesimi olmak üzere Venezüella burjuvazisi ile onun arkasındaki Amerikan emperyalizminin Chavezi devirmek için her türlü kirli ve kanlı yöntemi uygulamaktan çekinmeyecekleri açıktır. Tarihsel deneyimlerin de gösterdiği gibi bu tür çatışmalarda direnmeden yenilen emekçiler ağır bedeller ödemektedirler. Nitekim geçen Nisan ayında Chaveze karşı tezgahlanan ve emekçilerin direnişi ile başarısızlığa uğratılan askeri darbe girişiminden sonra gecekondulara baskın düzenleyen başkent polisi Chavez yanlısı 40 emekçiyi katletmişti. Chavezin başta olduğu bir dönemde bu kadar pervasız davranabilen militarist devlet örgütlerinin, Amerikancı bir darbe ile şimdiki yönetimi devirmeleri durumunda, ne türden bir katilamcı yol tutacaklarını tahmin etmek zor değil. Sınıf savaşına dayalı bir direniş hayati önemdedir Venezüella örneğinde görüldüğü gibi, zenginler çıkarlarını korumak için gerektiğinde sınıf mücadelesini bizzat körüklüyorlar. Emekçiler ise kitlesel bir şekilde sokaklara dökülüyor, kendi sorunlarını çözebileceğine inandıkları bir yönetimi savunmanın mücadelesini veriyorlar. Bu çatışmada sınıf mücadelesi Chavez karşıtları ve Chavez destekçileri şekline bürünmüş durumda. Ancak burjuva devlet aygıtı korunduğu sürece, sömürücü sınıflara karşı alınacak önlemlerin belli bir sınırları aşamayacağı daha önce Portekizdeki karanfil devrimi ve Şilideki Allende yönetimi örneklerinde açıkça görülmüştü. Şilide sonuna kadar anayasaya bağlı kalan Allende yönetimini deviren faşist devlet güçleri onbinlerce ilerici-evrimciyi, işçi, emekçi ve aydını katletmiş, yıllarca süren kanlı bir faşist diktatörlük kurmuşlardı. Venezüella işçi ve emekçileri de -koşullar farklı olmakla birlikte- 1973te Şili emekçilerinin karşı karşıya kaldığı riskli duruma benzer bir süreçten geçiyorlar. Gelişmelere baktığımızda zenginlerin daha kararlı bir sınıfsal tutum aldıklarını görmekteyiz. Bu da Venezüellalı yoksulların tehlikeli, keskin bir dönemeçten geçtiğini gösteriyor. Bu dönemeçler kırılmaların, yenilgilerin başlangıcı olabileceği gibi, mücadeleyi yeni mevzilerle güçlendirip ileri doğru sıçramanın bir imkanına da çevrilebilir. Tabii bunu başarmak için asalak burjuvalardan daha kararlı bir sınıfsal duruş sergileyebilmek zorunludur. Günümüzde emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı sonuç alıcı bir direniş örebilmek için proletaryanın önderliğinde ama aynı zamanda sömürülen kent ve kır emekçilernin de desteğini alan bir örgütlük ve mücadele gerekiyor. Milyonlarca işçi ve emekçinin politikleştiği, talepleri için alanları doldurduğu dönemlerde, hem önderliği içinden çıkartabilecek, hem de örgütlülüğü örebilmenin olanaklarını sağlayabilecek potansiyeller açığa çıkarılmayı bekler. Güçlü ve zayıf yanları olmakla beraber, kapitalist/emperyalist sisteme karşı kitlesel mücadelelerin yayıldığı günümüz gerçekliğinde Sınıfa karşı sınıf/düzene karşı devrim/ kapitalizme karşı sosyalizm! şiarı her zamankinden çok daha özel bir anlam taşımaktadır. |
|||||