21 Aralık '02
Sayı: 49 (89)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaş için son hazırlıklar
  Kapıda bekletilen Türkiye ve ABD-AB kapışmasının yansımaları
  AB'nin Kopenhag Zirvesi...
  Kopenhag Zirvesi'ne karşı protesto gösterileri...
  Düzen siyasetinde Kıbrıs sancısı
  Mali milat yasası uygulamaya sokulmadı...
  Kamu emekçilerini de işsizlik bekliyor
  Savaş hazırlıkları hızla tamamlanıyor
  Emperyalist savaşa karşı alanlara!
  Ekim Gençliği'nden...
  Filistin: İşgal, sürgün, katliam ve direniş
  Adana Öncü İşçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
  Venezüella'daki gelişmeler üzerine...
  Latin Amerika'da neo-liberal saldırıya karşı kitlelerin büyüyen öfkesi...
  Hüseyingazi İşçi Kültür Evi coşkulu bir şenlikle açıldı
  Tekstilde grev silahı vazgeçilmez seçenek olmalı
  19 Aralık katliamı protestoları...
  Feride Harman'ı şehit verdik...
  Düzendeki çok yönlü çürüme ve devrimci sınıf alternatifi
  19-22 Aralık katliamı ve direnişi
  Irak'ın tercümesi Venezüella
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Bıçak kemiğe dayandı...

Kamu emekçilerini de işsizlik bekliyor

Sermaye hükümetleri, işçi sınıfı ve emekçilere yönelik herhangi bir yeni saldırıyı gündeme getirirken mümkün mertebe masum, toplumun tepkisini çekmeyecek, hatta desteğini alacak argümanları kullanmaya özen gösterirler. KİT’lerin özelleştirilmesi saldırısı esnasında bunun en demagojik ve elbette o ölçüde başarılı örneklerinden birini yaşamıştık.

KİT’lerin ekonominin sırtında bir kambur oluşturduğu, devletin devasa kaynaklarını yuttuğu, politikacılar tarafından arpalık olarak kullanıldığı, bu işletmelerde çalışan işçilerin ücretlerinin çok yüksek olduğu, istihdam fazlalığının bulunduğu yönündeki argümanlar, medyada aylar boyu çarşaf çarşaf yayınlanmıştı. Hatta daha da ileri gidilerek, öteki emekçi kesimlerin içinde bulunduğu yoksulluğun temel bir nedenin de KİT’lerde yüksek ücretle çalışan işçiler olduğunu iddia etme utanmazlığına kadar varmıştı bu propaganda.

KİT’lerin hantal işletmeler olduğu döne döne vurgulanıyordu. Teknolojinin geriliğinden kaynaklı üretim kaybının sorumlusu olarak da işçiler gösteriliyordu. Yapılan, sayısız yalana ve çarpıtmaya dayalı büyük bir aldatmacaydı. KİT’lerin elbetteki yatırıma ihtiyacı vardı. Ucuz kredi imkanlarını devlet bankaları sunabilirdi. Ama bilinçli olarak KİT’ler özel bankalardan fahiş faizle kredi almaya yönlendiriliyordu. Kısacası KİT’lerin batırılması ve haraç mezat özelleştirilmesi çerçevesinde yapılması gereken herşey harfiyen uygulanıyordu. Oysa KİT’lerde yaşanan sorunların kaynağı bizahati sermaye hükümetlerinin uygulamalarıydı. Sermaye hükümetleri her saldırıyı masum gerekçeler arkasına sığınarak gündeme getiriyorlardı.

“Başbakanlık özel kalem müdürlüğü”
tartışması ve yeni personel rejimi

Bu tutumun son bir örneğini de AKP hükümetinin başı olan Abdullah Gül verdi. Gül yaptığı açıklamada, “Bana bir özel kalem müdürü yeter, ancak başbakanlık özel kalem müdürlüğünde seksen kişi çalışıyor gözüküyor. Böyle şey olmaz” dedi. Sermaye basını boş durmadı. Sermaye hükümetinin ne denli tasarrufcu bir hükümet olduğu yolunda birbiri ardı sıra haberler, sermaye basınında yer almaya başladı. “Pes, başbakanlık özel kaleminde seksen kişi çalışıyormuş”, “bir kişinin yapacağı işi seksen kişi yapıyormuş” başlıklarını taşıyan haberler gazetelerde boy boy yer aldı.

Bunca çabanın, koparılan bunca fırtınanın gerisinde kamu emekçilerini işsiz bırakmaya yönelik büyük saldırının zeminini döşeme hesabı ve hazırlığı var. Nitekim bu açıklamanın yapıldığı aynı günlerde, yeni personel rejimi düzenlemesi adı altında, yeni bir saldırının gündeme getirilmesi rastlantı değildi. Böylece, başbakanın özel kalemindeki kadro şişkinliği argümanı, kamu işlerinde gereğinden fazla kamu emekçisinin çalıştığı yönündeki yanıltıcı yaklaşımın toplumsal kesimlere yedirilmesi kullanılan bir yem olduğu böylece açığa çıkıyor. Öyle ya, sokaktaki insanın “başbakanın özel kaleminde çalışan seksen kişi”nin hangi ihtiyacı karşılamak için çalıştırıldığı sorusuna takılı kalması, bu duruma tepki duyması, sermaye hükümeti için bulunmaz fırsattır. Sonuç olarak, kamu emek&ccdil;ilerine yönelik saldırının böylesine ‘masum’ bir ifadeyle ortaya konulması, sermaye hükümetinin başbakanının arsızca düşünülmüş bilinçli bir tercihiydi.

Planın ayrıntılarını ortaya koyma görevi her saldırıda olduğu gibi sermaye medyasına düştü. Kamu emekçileri artık “sözleşmeli personel” statüsünde çalıştırılacaktı. Sözleşmelerin yenilenmesi kriterlerinde kamu emekçilerinin performansı esas alınacaktı. Performans düzeyini ise kurum müdürleri belirleyecekti. İş güvencesi verimliliği zayıflatıyordu, hantallığa yol açıyordu; bu nedenle iş güvencesinden kamu emekçilerinin mahrum bırakılması daha doğru olacaktı. Özcesi kamu emekçilerinin kazanılmış haklarının ortadan kaldırılması, her an kapının önüne konulması yolunda sermaye hükümeti, sermaye medyasını da yanına alarak canhıraş biçimde meydana çıktı.

Kamu emekçisine sefalet,
sermayeye yeni rant alanları

Kamu emekçilerinin sayısının üç yüz elli binle sınırlandırıldığı, sefalet içerisinde yaşamaya ikna edildiği koşullarda, bütçeden kamu emekçilerine ayrılan yüzde onikilik pay yüzde bire çekilmiş olacaktır. Bu durum aynı zamanda bütçe kaynaklarının yüzde onbirinin daha sermayenin hizmetine sunulması anlamına gelecektir. Sorun bununla da sınırlı değildir. Sosyal devletin temel göstergesi olarak gösterilen eğitim ve sağlık için gerekli personelin olmadığı koşullarda bu alanlar da tamamen sermayeye sunulacaktır. Böylelikle tekelci sermayeye yeni bir rant kapısı açılmış olacaktır.

Sermaye hükümetlerinin tümü de sermayeye yeni kaynaklar üretmek çerçevesinde seferber olmuşlardır. Bu doğrultuda sosyal yıkım programlarının altına imza koymaktan kaçınmamışlardır. DSP-MHP-ANAP’tan oluşan sermaye hükümetinin işçi ve emekçilerin yaşamında yarattığı sosyal yıkım deprem nedeniyle oluşan yıkımdan çok daha etkiliydi. Anlaşılan AKP yeni ve yeterince teşhir olmamış olmanın avantajıyla tarihin en kapsamlı sosyal yıkım programına hayat veren misyonuyla, emek düşmanlığında sınır tanımayacaktır. Karayolları ve köy hizmetleri işçilerinin işinden ve ekmeğinden edilmesi programıyla kamu emekçilerini işsiz bırakma saldırısının başarısı için AKP elinden geleni ardına koymayacaktır.

Kamu emekçilerinin sayısının 350 bin ile sınırlandırılması Devlet Planlama Teşkilatı’nın yedinci beş yıllık kalkınma programında yer almıştı. Devlet Planlama Teşkilatı kalkınmanın biricik yolunun kaynak bulmak olduğuna, devletteki istihdam fazlalığının eritilmesi durumunda kaynak bulunacağına; bu çerçevede kamu emekçilerinin sayısının 350 binle sınırlandırılması gerektiğine raporunda yer vermiştir.

İşsizlik saldırısının tek hedefi kamu emekçileri değil

Sermaye hükümetinin daha önceki açıklamalarından biri de yol yapım onarım hizmetlerini sürdüren karayolları bölge müdürlüklerinin ve köy hizmetleri il müdürlüklerinin kapatılacağı yönünde olmuştu. Bu saldırı 63 bin işçinin işsiz kalması anlamına geliyordu. Sermaye medyası yine iş başındaydı. Yol hizmetlerinin pekala taşeron firmalar tarafından yürütülebileceğine dair çarşaf çarşaf haberler çıktı basında.

Sermaye hükümeti kamu emekçilerini hedef tahtasına oturtmakta son derece gözü kara davranmaktadır. Zira sermayenin yapısal krizini bir parça hafifletmesi uygulanacak bu programın başarısıyla doğrudan bağlantılıdır.

Saldırıyı püskürtmek için görev başına!

AKP hükümeti hizmetinde olduğu uluslararası sermayeyi ve işbirlikçi tekelci sermayeyi bir parça rahatlatmak amacıyla kılıcını biliyor. Hizmetinde olduğu sermaye adına işçi ve emekçilere sefalet politikalarını dayatıyor.

Ekonominin toparlandığı yolundaki iddiaların gerçekle hiçbir alakası yoktur. Büyük bir sosyal yıkımın gerçekleşmiş olmasının sermayenin kronik sorunlarının bir parça hafifletilmesinde dahi etkili olamadığı ortadadır. Bu nedenledir ki sermayenin krizi yönetmesi doğrultusunda, milyonlarca işçi ve emekçi işsizliğe, açlığa ve sefalete mahkum edilmek isteniyor.

Saldırıların kapsamı ve niteliği açıktır. Saldırıları püskürtmenin biricik yolu işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü militan mücadelesidir. Sermayenin topyekûn saldırısını boşa çıkarmanın, işimize, ekmeğimize sahip çıkmanın biricik yolu militan karşı koyuşun örgütlenmesidir. Bu yolda gösterilecek olan kararlılık saldırıların boşa çıkarılmasında son derece yaşamsaldır.