Özelleştirmede yeni bir basamak...
Eğitimde Toplam Kalite Yönetimi H. Özgür GATSla (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) birlikte kamusal alanlara dönük özelleştirme saldırıları arttı. Hizmet alanlarındaki uluslararası ticaretini dünya genelinde denetleyecek bir anlaşma olan GATS, uluslararası hizmet ticareti ilişkin temel kavram, kural ve ilkeleri ortaya koyan ilk çok taraflı anlaşmadır. Türkiye bu anlaşmaya kurucu üye olarak imza atmış, 25 Şubat 1995 yılında TBMMden geçen ve 26 Mart 1995de resmi olarak onaylanan Dünya Ticaret Örgütü üyeliği ile birlikte yürürlüğe girmiştir. 2002 yılı sonuna kadar anlaşmanın geliştirilmesi ve ulusal uyum ile ilgili görüşmelerin sürdürülmesinin sonucunda, 2003 yılı itibariyle bir rejim olarak uygulanması amaçlanmaktadır. GATS anlaşmasıyla birlikte hemen hemen tüm kamu alanları özelleştirilecektir. Çünkü bu anlaşmaya imza atmakla Türkiye bunun sözünü vermiş, 7 hizmet sektörünü piyasaya, yani uluslararası sermayeye sunmuştur. Türkiye, mesleki hizmetler, haberleşme hizmetleri, müteahhitlik ve ilgili mühendislik-mimarlık hizmetleri, eğitim hizmetleri, çevre hizmetleri, mali hizmetler, sağlık ve ilgili sosyal hizmetler, turizm ve seyahat ile ilgili hizmetler, ulaştırma hizmetleri için taahhütte bulundu. Zaten GATSda kamu hizmeti diye bir tanım yoktur. Kamu hizmeti diye bir tanımın bulunmaması, sermayenin bu alanları tamamıyla sömürü ve yağmaya açma niyetinin bir göstergesidir. Kamu hizmet alanlarından biri olan eğitim alanı da özelleştirilmesi planlanan diğer alanlar gibi çeşitli yol ve yöntemlerle çökertilmiştir. Ancak sermayeye teslim edilmesinin önünde bir takım engeller bulunmaktadır. GATS anlaşması gereği bu engeller de ortadan kaldırılacaktır. 657 sayılı yasayla uygulanan personel rejimi, ücret politikaları-istihdam koşulları, eğitimin anayasada parasız ve devlet tarafından verileceğinin güvence altında olması vb., ilk elden ortadan kaldırılması düşünülen engellerdir. Eğitimde özelleştirme çalışmaları, uzun zamandır gündemde olmasına rağmen, son 2-3 yıldır çıkarılan bazı yasa ve yönetmeliklerle de fiilen uygulaması hız kazanmış bir süreçtir; Norm Kadro Yönetmeliği, Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurumları Yönetmeliği, Müfredat Laboratuar Okulları (MLO) gibi. Son olarak da özelleştirmenin bir ayağı olarak Toplam Kalite Yönetimi (TKY) çıkıyor karşımıza. Norm Kadro Yönetmeliği yaklaşık iki yıldır uygulanmaktadır ve esnek çalışma-esnek istihdamı getirmektedir. Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurumları Yönetmeliği de Norm Kadro Yönetmeliğine paralel ve onun tamamlayıcısı olan bir yönetmelik niteliğindedir. TKYye göre, norm kadro fazlası personelin, il içi ve il dışı gözetilmeksizin eğitim bölgeleri arasında sürekli yer değiştirmesi ya daücretsiz izinli sayılarak geçici işsiz haline getirilmesi şeklinde uygulanacaktır. Yani bir çeşit esnek çalışma uygulamasıdır. Toplam Kalite Yönetimi henüz tam ve yaygın olarak uygulamaya sokulmadı. Ancak son bir yıldır bununla ilgili çalışmalar hız kazanmıştır. Şimdi TKYnin neler getireceğine bir göz atalım. Toplam Kalite Yönetimi tıpkı Norm Kadroda olduğu gibi oldukça süslü, kolay kolay kimsenin reddedemeyeceği söylemlerle çıkıyor karşımıza. Hatırlanacağı gibi NKY de Öğretmen dağılımındaki adaletsizliğin giderileceği, öğretmensiz okulun kalmayacağı, personel ve kaynakların dengeli dağılımının sağlanarak eğitimde fırsat eşitliğinin yaratılacağı, atamalarda torpilin kalkacağı gibi kulağa hoş gelen sözlerle çıkmıştı karşımıza. Bu söylemlerden dolayı birçok eğitim emekçisi bile olumlu bakmıştı bu uygulamaya. Ancak hayata geçtiği tarihten itibaren yaşanan haksızlıklarla birlikte hiç de söylendiği gibi uygulanmadığı görüldü. Aynı taktik şu an TKY için kullanılıyor. Kaliteyi artırmak, katılımcılık, demokrasi, müşteri memnuniyeti, sıfır hatalı ¨retim, kaynakların verimli kullanılması, insan merkezcilik gibi bir takım söylemler, birçok eğitim emekçisini şimdiden etkilemiş durumda. Okullarda personel sayısına göre oluşturulan ekipler var. Okul Gelişimi Yönetim Ekibi adı altında kurulan bu ekipler okulun ihtiyacının belirlenmesinden tutun da müşteri memnuniyeti, öğrenci ve veli memnuniyeti vb. için canla başla çalışacak, eğitimde kaliteyi artıracaklar. Katılımcılık da artacak; çünkü öğrenci, veli, muhtar, bölgedeki esnaflardan temsilciler vb.leri de var bunların içinde. Yani bu kişiler el ele verip, çökmüş bir eğitim sisteminde kaliteyi artıracak. Öğretmen, öğrenciye verdiği ders ve dersten önce yaptığı hazırlıkların dışında, bir de bu ekiplerde görev alarak kaliteyi nasıl artırabiliriz diye kafa patlatacak, bunun için bir takım araştırmalar yapacak, bunları rapor haline getirecek ve sunacak. Bu çalışmaların sonucunda da neyi yapıp neyi yapmadığına dair raporlar hazırlayacak vb. Bunları yapak zorunda, çünkü bu ekiplerin zorunlu olarak üstlenmeleri gereken görevler bunlar. Bunun ücret karşılığı yapılacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü aldığınız maaş dışında ek bir ödeme yapılmayacak. Yani ders dışı harcadığınız bu emeği bir kamu hizmeti olarak yapacaksınız. Az ücret, çok iş; işte esnek çalışma. Hatta bir de Kaynak Yaratma Ekipleri var ki, bunların da görevi kendi bölgesinde sokak sokak, dükkan dükkan dolaşıp okula maddi kaynak bulmak. Yani eğitim emekçisi bütün işini gücünü bırakacak, mahallenin esnafına gidip para yardımı isteyecek. Bunların olumsuz yönleri zaman içinde elbette kendini gösterecek. Eğitim emekçilerini şimdilik kaliteli eğitim, demokratik işleyiş, 30 kişilik sınıflar, bilgisayarlı, laboratuvarlı eğitim gibi sözlerle kandırmaya çalışıyorlar. Bunlar gerçekten de kimsenin istemiyorum diyemeceği şeyler. Ama bu ne kadar mümkün? Kaç tane okulun fiziki yapısı bunlara uygun? Hangi kaynakla gerçekleşecek bunlar? Devlet eğitime ayırdığı bütçeyi mi artırdı? Elbette hayır. Devletin amacı eğitimde kaliteyi artırmak değil, eğitimi adım adım özelleştirmek. Bunu 5-6 yıldır katkı payı, kayıt parası, sözleşmeli personel çalıştırma vb. yöntemlerle zaten parça parça yapıyor. Eğitim gibi kârlı ve insanlar için zorunlu bir alanı sermayeye peşkeş çekmek istiyor. Toplam Kalite Yönetiminde sık sık geçen bazı terimler var; iç müşteri-dış müşteri gibi. İç müşteri öğretmen ve öğrenci, dış müşteri de veli oluyor. Müşteri kelimesi bile bu yöntemin nasıl bir mantık taşıdığını ortaya koyuyor. Okulları tamamen ticarethane ve kâr getiren yerler, öğretmeni bir satış elemanı ya da pazarlamacı, öğrenciyi hizmet alan bir müşteri, veliyi de bunun finansörü olarak gören bir anlayış bu. İşin mali yükünü tamamıyla velinin üstüne yıkma niyeti var. Kaynak Yaratma Ekipleri ile birlikte kısmen de öğretmenin üstüne. Kâr hesabı üzerine kurulu bir sistemde hangi kalite artışından bahsedilebilir. Bir de yavaş yavaş uygulamaya geçen yönleri var TKYnin. Örneğin önceden hafta içi yapılan Öğretmenler Kurulu toplantıları TKYnin getirdiği bir yenilik olarak artık hafta sonları yapılıyor. Öncesinde hafta içinde ilçe milli eğitime haber verilerek yarım gün ders sonrası yapılırdı toplantılar. Ama artık hafta sonunu ayırmak zorunda kalacak eğitim emekçileri. Normalde hafta sonu yapılan çalışmalar gece ücreti üzerinden ücretlendirilir ve ona göre bir ödeme yapılırdı. Ama şimdi bunun için hiçbir ek ödeme yok. Boş zamanlarını bile okul için ve okul içinde geçirmeni dayatıyor bu sistem. Sürekli Okulun ihtiyaçları neler? Nereden kaynak bulabilirim? Raporları yetiştirebilecek miyim? Acaba performansım düşük çıkar da işimden olur muyum? gibi stres yaratacak sorunlarla kafanız meşgul olacak ve yaşaan rekabet karşısında göze girip de işsiz kalmamak için hemen bütün vaktiniz okulda iş arkadaşlarınızın ayağını kaydırmaya çalışmakla geçecek. Tüm bunlardan sonra TKYnin neye hizmet ettiği daha net ortaya çıkıyor. TKY ne eğitimde kaliteyi artırmak için ne de demokratik bir işleyiş kazandırmak için ortaya çıkan bir uygulama. Özelleştirmeye hizmet eden, esnek çalışmayı getiren, kârlılık, rekabet ve müşteri memnuniyeti üzerine kurulmuş bir sistem. Kârlılığı getiriyor; çünkü esnek çalışmayla birlikte daha çok iş daha az ücret sağlanıyor, işin mali yükü velinin üstüne kalıyor. Rekabeti getiriyor; çünkü oluşturulan ekipler içindeki iş arkadaşların artık senin rakibin olacak. Hem kendi ekibindeki arkadaşınla hem de diğer ekiptekilerle sürekli bir yarış halinde olacaksın. Her zaman onlardan daha fazla ve iyi çalışman gerekiyor ki, işten atılma riskin azalsın. Performans değerlendirmesinde performansın düşük bulunursa kapı dışarı edilebilirsin; asıl olsa dışarıda bu işi senin aldığın ücretin yarısına yapmaya razı birçok insan var. Performans değerlendirmesiyle birlikte iş güvencen de ortadan kalkacak, ücretler düşecek, çalışan sayısı düşecek, örgütlülük dağıtılacak. Eskiden belki bir şeyler paylaştığın, birlikte bir yerlere gittiğin, ev ziyaretleri yaptığın arkadaşların artık senin ezeli rakibin. Paylaşım, dayanışma vb. gibi kavramlar da ortadan kakacak bunlarla birlikte. Örgütlülük diye bir şey de kalmayacak. Birbirine rakip olanlar sadece eğitim emekçileri değil elbette. Veliler ve öğrenciler de bölgedeki diğer okullarla rekabete girecek. Kısaca TKY, kârı, rekabeti ve müşteri memnuniyetini esas alan bir yöntem. Paran kadar eğitimden, verdiğin para oranında da kaliteden yararlan. Oysa eğitim insanı temel alır, herhangi bir malı değil. TKYnin iç müşteri kavramıyla, farklı birim ve bölümlerde çalışan eğitim emekçileri arasında her bölüm diğerinin müşterisidir mantığı ile bir rekabet ve denetleme süreci de örülmeye çalışılmaktadır. Bununla sadece eğitim emekçileri arasında değil, veliler, öğrenciler arasında da benzer bir ilişki kurulmaktadır. Okulları çevresindeki diğer okullarla, bölgeleri birbirleriyle rekabet ettiren bu yaklaşımla birlikte, eğitim bir toplumsallaşma ve özgürleşme süreci olarak değil, rekabetin getirdiği hastalıklarla bireyleri esir alan bir sürece doğru evrilecektir. |
|||||