21 Eylül '02
Sayı: 37 (77)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermayenin yıkım ve savaş programına karşı sınıfın devrimci programı!
  Seçim çalışması için seferberlik!..
  Seçim ittifakı ve reformist hayaller...
  Çürüyen düzenden kokuşmuş siyaset manzaraları
  İMF'ci-Amerikancı düzen partilerine karşı sosyalizm bayrağı altında birleşik mücadeleye!
  Bağımsız sosyalist milletvekili adayı Mustafa Uğur Akkaya ile konuştuk...
  Amerikancı düzen partileri oy istiyor, biz hesap soracağız!
  Kamuda toplu görüşme sürecinin gösterdikleri...
  Eğitimde "Toplam Kalite Yönetimi"
  Emperyalist savaşın startı BM kürsüsünden verildi
  Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
  3 Kasım seçimleri...
  İsrail zindanlarında siyonizme karşı direniş!
   Köln'de saldırılara ve savaşa karşı 50 bin kişi yürüdü
   Reha Tekstil işçilerinden mektup...
   Liseli Ekim Gençliği'nden...
   Adana Öncü İşçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
   ÇHD'li avukatlardan F tipi hücreler hakkında kapsamlı bir dosya...
   Sefaköy İşçi Kültür Evi'nde kitlesel etkinlik
   Yine "kamikaze" kapitalizm üzerine
   Berlin İşçi ve Gençlik Kültür Merkezi açılıyor!
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Sermayenin yıkım ve savaş programına
karşı sınıfın devrimci programı!

Bir erken seçim dönemini daha yaşıyoruz. Düzen cephesinden bu, bir önceki erken seçimden temelde hiçbir farklılık içermiyor. Tablo aynı, ihtiyaçlar aynı, yönelimler aynıdır. Sadece ülkede değil, dünyada da ‘99 erken seçim dönemindekinin çok benzeri bir tablo söz konusudur.

İçerde, hükümet bir kez daha zamanını dolduramadan ömrünü doldurmuştur; düzen bir kez daha yıpranıp iş göremez hale gelen parlamentosunu yenilemek suretiyle kendini tahkim etme ihtiyacı duymaktadır. Ve bu tahkimat da bir öncekinin çok benzeri sonuçlar elde etmeye yönelik girişimler eşliğinde sürdürülmektedir. Büyük ihtimalle de sonuç bu çabalar doğrultusunda çıkacak, dolayısıyla düzen kendini yenileme/güçlendirme hedefine yine ulaşamayacaktır. Önceki erken seçimlerde düzen solundan DSP, sağından MHP desteklenip iktidara taşınmıştı. Bu kez “sol”dan CHP, sağdan AKP’nin önü açılmaya çalışılıyor. Dün, DSP solculuğu DİSK’ten Rıdvan Budak’la desteklenmişti, bugün CHP Türk-İş’ten Bayram Meral ile takviye edilmeye çalışılıyor.

Dün, ABD emperyalizmi önderliğindeki emperyalist NATO kuvvetleri Balkanlar’ı ateşe vermişti. Bugün ise ABD emperyalizminin Irak’a yönelik saldırı hazırlıkları gündemde. ABD destek ve yönlendirmesinde İsrail siyonizmi Filistin’i ateşe vermiş durumda.

Görüldüğü gibi, düzen cephesindeki değişiklikler görüntüdedir. İhtiyaçlar, yönelimler ve tutumlar özde aynıdır. Erken seçimle amaçlanan da haliyle aynı olacaktır. İşbirlikçi tekelci burjuvazi ve emperyalist ortakları, İMF-TÜSİAD yıkım programlarını daha bir gayret ve kararlılıkla uygulayacak, daha az yıpranmış, kendi deyimleriyle, “yeni” kadrolarla desteklenmiş, daha zinde bir hükümet için kolları sıvamış durumdadır. Ama seçimlerle nöbeti devralacak olan yeni hükümetten beklenen sadece bu kadar da değildir. Onlar aynı zamanda ülkeyi hiç gözlerini kırpmadan savaşa sürmek zorundadırlar.

İşçi sınıfı ve emekçiler cephesinden ise tabloda önemli farklılıklar ortaya çıkmış durumdadır. ‘99’da sınıf hareketi sermayenin saldırılarına karşı daha güçlü bir direniş sergileyebilirken, geçen süre boyunca uygulanan büyük tasfiyeler, uğradığı büyük ihanetler sonucunda bugün daha sessiz, daha güçsüz bir konuma gerilemiş durumdadır. Bu hiç kuşkusuz düzenin işini kolaylaştırıcı bir durumdur. Aynı zamanda sınıf devrimcilerinin görev ve sorumluluklarını da artırmaktadır.

Sınıf ve emekçi kitleler cephesinden yaşanan değişiklik salt bu olumsuz yanlardan ibaret değildir.

Aradan geçen üç yıllık süreçte yaşananlar, sermaye düzeninin karakterini çok daha net biçimde ortaya koymuş bulunuyor. Özellikle Marmara depremi, kriz ve İMF-TÜSİAD yıkım programlarını uygulamadaki acımasızlık, sermaye düzeni ve partilerini işçi ve emekçiler nezdinde fazlasıyla teşhir etmeye yetmiştir. Koalisyon hükümetini oluşturan üç düzen partisi, işçi ve emekçileri kitlesel işsizliğin ve açlığın pençesinde inletme pahasına İMF’nin bütün direktiflerini harfiyen yerine getirmiş, meclisteki diğer düzen partilerinden bu kıyıma karşı tek bir itiraz bile çıkmamıştır. Onbinlerce cana mal olan deprem yıkımında ise tablo çok daha vahimdir. Devlet, kendi imkanlarını harekete geçirmediği gibi, dayanışma yollarını tıkamayı iş edinmiş, gelen yardımlara el koymuş, bir nevi ölü soyuculuğu yapmıştır. Krizn tek sorumlusu kendileri ve uyguladıkları İMF-TÜSİAD yıkım programları olduğu halde, bu programları sürdürmekte bir saniye bile tereddüt etmemişlerdir.

Tüm bu yaşananlar elbette işçi ve emekçi kitlelerin sermaye düzeni ve partilerine yaklaşımlarını temelden etkilemiş durumdadır. Kitlelerin düzenden hiçbir beklentisi kalmadığı gibi, ondan kurtulmak dışında bir seçeneği de yoktur.

Sınıf cephesinden bir başka olumlu ve önemli gelişme ise, sınıfın devrimci partisinin, ‘99 seçimlerini ciddi bir darbe ile karşılamışken, bugün, devirmeyen bu darbeden güçlenmiş bir biçimde çıkarak karşılıyor olmasıdır. Bu ise çok daha etkin ve yaygın bir seçim faaliyeti anlamına geldiği için, sınıf cephesinden de bir gelişme ve ilerlemenin imkanına işaret etmektedir.

Devrim ve sosyalizm seçeneği bu seçim döneminde sınıf ve emekçi kitlelerin önüne çok daha güçlü, çok daha yaygın ve etkin biçimde çıkarılacaktır. Kitleleri düzenin manipülasyonlarından, reformizmin yanılgılarından korumanın ve kendi sınıf platformuna toplamanın başka bir yolu yoktur. İMF programlarında tekleşen düzen partileri, sınıf ve emekçi kitleler nezdinde salt kendi icraatlarıyla bile fazlasıyla teşhir olmuş durumdadır. Kitleler, düzen partilerinin gerçek yüzünü göremediklerinden değil, karşılarında başka bir seçenek göremediklerinden seçimlerini şu ya da bu düzen partisinden yana yapmak zorunda kalmaktadırlar. Onlara seçeneğin kendileri, kendi devrimci sınıf partileri olduğunu anlatmanın ve göstermenin bir aracı ve imkanıdır seçim dönemleri. Bu imkanı en iyi biçimde değerlendirmeni bir yolu, işçi sınıfının devrimci programının, dolayısıyla devrim ve sosyalizm seçeneğinin en iyi biçimde anlatılabilmesidir.

Amerikancı düzen partileri tek programda, İMF-TÜSİAD programında ortaklaşmış durumdadır. Seçimlere hazırlanan hiçbir düzen partisinin işçi ve emekçilerin yıkımını koşullayan bu programa karşı tek bir itirazı, en küçük bir muhalefeti, hatta oy kaygısıyla dahi olsa sözlü bir karşı çıkışı yoktur. Tam tersine, solundan sağına tüm düzen partileri, seçilebilmek için öncelikle Amerika’dan, İMF’den icazet alma ihtiyacı duymaktadırlar. Bugün kitlelerin karşısına seçenek olarak çıkarılan CHP, emperyalizm memuru Kemal Derviş’i transfer ederek yolunu açmaya çalışıyor. AKP’ninse, Amerika’nın onayını almak için attığı taklalar bini aştı. Bunlarla kurulacak bir yeni hükümetin katıksız bir işçi ve emekçi düşmanlığı, katıksız bir emperyalizm uşaklığı yapacağı çok açıktır. İş&ccedi;i ve emekçiler açısından bunlara oy vermek demek, kendi yıkımlarının katlanmasına oy vermek demektir. Kendi üzerlerindeki katıksız baskı ve terörün artırılmasına oy vermek demektir. Ülkenin savaşa sürüklenmesine, çocuklarının Amerikan askeri yapılmasına oy vermek demektir.

Sermayenin sömürü, savaş ve baskı düzeni devam ettiği sürece, düzen parlamentosuna gönderilecek hiçbir partinin farklı bir programı hayata geçirme şansı yoktur. Hükümet, düzen kurumları içinde en dayanıksız, en iğreti kurumların başında gelmektedir. Şu ya da bu nedenle işe yaramadığı görüldüğü anda derhal düşürülmekte, yerine yenisi geçirilebilmektedir. Onar yıl arayla askeri darbeler yaşayan Türkiye’de emekçiler bunu gayet iyi bilmektedirler. Reformist sol partiler parlamentarist hayallerle düzen gerçekliğinin üstünü örtme rolüne soyunuyorlar. Dolayısıyla, devrimci sınıf platformunun seçim çalışmaları, kitlelere yayılan bu boş hayallerin yıkılmasını da hedeflemek durumundadır.

Sınıf ve emekçi kitlelere, sermayenin partilerine ve programlarına karşı tek gerçek seçeneklerinin, kendi devrimci sınıf partisi ve programı olduğunu anlatabilmeliyiz. Gerçek kurtuluşun ancak sosyalist bir düzende, işçi sınıfının devrimci iktidarı altında gerçekleşeceğini döne döne vurgulamalıyız.

İMF-TÜSİAD programlarıyla derinleşen yoksulluk ve sefaletin son bulmasını, emperyalizme kölece bağlılığın yıkılmasını, eşitsizliğin, haksızlığın, vurgunun, soygunun önlenmesini, insan canına ve emeğine hakettiği değerin verilmesini, baskı ve terörün kalkmasını, temel insani, sosyal ve siyasal hakların tanınması ve güvenceye alınmasını isteyen tüm işçi ve emekçiler, tercihlerini, bunların açıkça yazıldığı bir programdan, kendi devrimci sınıf saflarından yana yapmak durumundadırlar. Bunun için de yoğunlaşmış seçim atmosferini bir fırsat olarak değerlendirip, parti programının ve devrimci sınıf platformunun en geniş işçi ve emekçi kitleler arasında yaygın bir tanıtımını, etkili bir propagandasını yapmak durumundayız. Sınıf devrimcileri, sermaye sınıfının program ve uygulamalarını kitlelere en çarpıcı biçimde teşhir etmeli, sınıfın en ileri e bilinçli kesimlerinin devrimci sınıf platformunu sahiplenmesi, onun etrafında birleşmesi ve mücadeleye atılması için seferber olmalıdırlar.

Dünya ve ülke koşullarının devrim ve sosyalizm seçeneğini düne göre daha fazla öne çıkardığı, kitlelerin, devrim ve sosyalizm seçeneğine düne göre daha fazla yöneldiği bir ortamda gerçekleştirilecek olan seçimlerde, sınıf devrimcileri, tüm iç ve dış gelişmeleri kendi propaganda malzemeleri olarak kullanma imkanlarına sahiptir. Sorun bu imkanları en iyi biçimde değerlendirebilmektir.