7 Eylül '02
Sayı: 35 (75)


  Kızıl Bayrak'tan
  "Stratejik müttefik"e stratejik uşaklık
  Alevi emekçilere kurulan tuzak...
  İttifak arayışları hangi ihtiyacın ürünüı
  CHP operasyonu sürüyor
  Emperyalist saldırganlık ve İsrail siyonizmi
  Devlet İMF programına sadakatte kararlı...
  Her düzeyde eşit ve parasız eğitim hakkı!
  Kayıt parası, katkı payı soygununa son!
  Seyhan Belediyesi'nde biten grevin ardından...
  Fatma Tokay Köse, hayat kurtarma işkencesi altında şehit düştü
  Topyekûn saldırıya karşı sınıf seferberliği!/2
  Tekellerin aşırı kâr hırsı insanlığı felakete sürüklüyor
  Dünyanın en büyük zirvesi fiyaskoyla sona erdi
   Fakirlere "vah vah" toplantısı
   6-7 Eylül olayları...
   1 Eylül eylem ve etkinliklerinden...
   Pendik İşçi Kültür Evi açıldı...
   Sosyal bir devrim için saygılarımızla"
   Barış ve Kürtler...
   Afganistan'da işler sarpa mı sarıyorı
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Makineleştirilmiş beyinler...

Ben şu an tekstil sektöründe çalışan bir işçiyim. Çalışana kadar çekilen zorlukları, zulmü tam anlamıyla bilmiyordum. Sadece okuduklarımla anlayabiliyordum. İnsanca yaşama ihtiyacını karşılayabilmek için çalışan arkadaşlarımın çektiklerini şimdi daha iyi anlıyorum. Meğer ne zormuş baskı ve sömürü altında çalışmak ve en kötüsü emeğinin karşılığını alamamak. Bir avuç kapitalistin sömürüsü altında ter dökmek ne zormuş. Biz çalışıyoruz, onlar yiyorlar. Hakaret ve baskılar cabası. Görüyorum ki, insanların beyinleri makineleştirilmiş. Ellerinde kumanda var sanki. İşe gel, çalış, zil çaldı mı yemek ye, zil çaldı mı kalk, zil çalınca çalış, daha çok çalış sesleri. Sosyal aktivitelere katılım imkansız, çünkü durumumuz elvermiyor. Bize geçinmemiz için verilen para, onlarınbesledikleri hayvanlar için harcadıkları paranın kat kat altında.

Çalışırken kırdığın bir iğnenin dahi, her parçasını bulup ellerine veriyorsun, ondan sonra sana yenisini veriyorlar. Ellerinden gelse herşeyi işçi yerine makinelere yaptıracaklar. Ayrıca eğitim adı altında, çalışma ihtiyacı duyan insanları işe alıp asgari ücret altında çalıştırıyorlar. Kendi çıkarlarını iyice ezberletiyorlar. Diğer yandan haksızlığı dayanamayan ve baskılara karşı gelen olursa onlara da, “çıkarsanız çıkın, nasıl olsa şu an eğitimde olan yeni işçiler var, onlardan 3-5 işçi alırım” diyorlar. Yani yedekte eleman tutuyorlar, işçiyi işçiye karşı tehdit olarak kullanıyorlar. Bu hep böyle sürmemeli. Birlikte mücadele etmeye çağırıyorum tüm ezilenleri...

Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!
Yaşasın sosyalizm!

SY Kızıl Bayrak okuru/İzmir



“Bir hafta sosyalizmi yaşadık!”

Bu yaz, genellikle herkesin tatilde olduğu Ağustos ayı, faaliyet yönünden bizim için çok yoğun geçti. Paris Gençlik Korosu olarak katıldığımız iki önemli etkinlik bu döneme damgasını vurdu; birincisi Almanya’nın Bielefeld kentinde gerçekleşen Bir-Kar Gençlik Kampı, ikincisi ise İsviçre’nin İtalyan kantonu olan Coldrerio’da katıldığımız kültür festivali.

Tatil döneminde bile politik etkinlikler içerisinde yer almanın -insanların birbirine hızla yabancılaştıkları Avrupa’da- bizim için çok yararlı olduğunu söylememize gerek yok.

Yaz döneminde Bir-Kar’ın sergilediği ciddiyet ve isabetli faaliyetlerin göz doldurduğunu söyleyebiliriz. Avrupa geneline baktığımızda, toplumda bireycilik insanları birbirinden uzaklaştırıyor. Bu koşullarda gençlik kampları düzenlemenin ve bunları sürekli kılmanın ne kadar önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Katıldığımız iki etkinlik üzerine kısaca düşüncelerimizi aktarmak istiyoruz.

Almanya’daki gençlik kampına belli bir önyargıyla gittik. Ama on gün sonra başka bir ruh haliyle döndük. Kendi bölgemize döndüğümüzde olağanüstü güzel bir hafta geçirdiğimizi anladık. Kuşkusuz katılanların çoğu da bunu hissetmişlerdir. Gerçekten Avrupa’nın değişik ülkelerinden gelen birçok genç birarada ayrı bir dünya yaratılabileceği kanaatine vardı. Yolda dönerken, sıcağı sıcağına kampı değerlendiriyorduk. Bir arkadaş şu anlamlı değerlendirmeyi yaptı; “Aslında biz bir hafta sosyalizmi yaşadık” dedi. O zaman yaşadıklarımızı yeniden gözden geçirme ihtiyacı hissettik.

Gençlik kampı bu açıdan gerçekten bir başarıya imza attı. Fakat bu başarının bir birikimin ürünü olduğunu da eklemek istiyoruz. Değişik ülkelerdeki gençlerin yarattıkları değerler orada buluştu, karşılıklı motivasyona ve cereyana yol açtı.

Ama nesnel bir tablo çizmek gerekiyorsa, kampta tespit ettiğimiz eksiklikleri de eklememiz gerekiyor. Bazen gergin tartışmalara yolaçsa da, eleştirilerin uzun vadede bizim yararımıza olacağından hiç kuşkumuz yok.

Gençlik kampı düzenleme konusunda tecrübe sahibi olduğumuz açık. Örneğin yıllardır İsviçre’de iyi örgütlenmiş kamplar yapılıyor. Bunlardan yeterli derslerin çıkarıldığını düşünüyorduk. Fakat görünen o ki, eksiklikler ve zaaflar bir sonraki kampta tam anlamıyla giderilemiyor. Oysa çok iyi biliyoruz ki, böyle bir faaliyet önceden planlanmalı, hazırlıkları yapılmalı. Bunun en iyi biçimde yapılması ise, bir önceki deneyimin iyi değerlendirilmesine bağlıdır. Zaman geçtikçe ders çıkarılması gereken deneyim sayısı da artmaktadır. Dolayısıyla yaşanan eksiklikler ve zaaflar, geçmiş deneyimlerin yeterince iyi değerlendirilmediğini gösteriyor. Deneyimlerin sadece olumlu tarafını görmek, eksikliklerinin üzerinden atlamak, onların tekrarlanmasına yolaçıyor.
Coldrerio’da katıldığımız kültür festivali bize ülkemizin müziğini tanıtma fırsatı verdi. Bize ayrılan iki saatlik süre içerisinde devrimci türküler, yerel halk müziği ve halaylarla sahnede kaldık. Festivale 400’ü aşkın insan katılmıştı. İtalyanlar ve İsviçreliler katkımızı takdirle karşıladılar. Tam grup olarak gitmiş olmamız, oradaki insanlarla ve yoldaşlarla ilişkilerimizin daha da sağlamlaşmasını sağladı.

Paris Gençlik Korosu



Emperyalist savaşa hayır!

Sahibinin sesi medya tarafından haber bültenlerinden, gazete başlıklarından düşmeyen savaş haberleri, gündemi en fazla işgal eden konular arasında. Haftalardır "terörizme karşı savaş" başlığı adı altında verilen haberlerin, Ortadoğu’ya karşı başlatılan savaşın bir parçası olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Sahibinin sesi de kendine yakışanı yaparak sömürücü güçlere meşru zemin hazırlama telaşında. Kontra haberler birbiri peşi sıra sıralanıyor.

Sermaye kalemşörleri ağızlarından akan salyalarla ve kirli kalemlerinden damlayan kanla sahiplerine hizmet etmek için yarışıyorlar. İlerici, devrimci, yurtseverlerin kanı üzerine kurulmuş imparatorluklar kendilerine destek vermeyen ülkeleri "gerici, terörist, demokrasi önünde engel” vb. diyerek hedef tahtasına koyan ve herkesin gözüönünde açıktan tehdit etme cüretini gösteren dünyanın haydutu ABD, Ortadoğu’nun zenginliklerini ne olursa olsun alacağım diyor. Ve İngiltere ile Türkiye’nin müttefik güç olarak katılması bile yeter diyor.

Emperyalist efendilerin uşağı burjuva hükümetler de asker kanı üzerinden pazarlıklar yapıyor. Dökülen yine bizim kanımız olacak. Buna izin vermemek için, kanımızın ve kardeş halkların kanının dökülmemesi için, emperyalist savaşa karşı mücadele cephesini beraber örelim. "Emperyalist savaşa hayır!" sloganı adı altında mücadele bayrağını yükseltelim. Sınıfsız, sömürüsüz, özgür yeni toplumu beraber yaratalım. Nasırlı ellerimiz bizim gücümüzdür. Madem üreten biziz yöneten de biz olalım. İşçi sınıfının mücadele programı altında birleşelim.

SY Kızıl Bayrak okuru/Antakya