Ergin Yıldızoğlu Geçen hafta su yüzüne çıkmaya başlayan birçok gelişme Afganistanda işlerin ABD açısından sarpa sarmaya başladığını düşündürüyor. Tabii bu durumun bir başka yorumu da yok değil! ABD düşmanlığı artıyor Afganistanda yedi ayda Karzai hükümetinin iki bakanı öldürüldü, bunun üzerine ABD Özel Güçleri, Başbakan Karzainin korunması görevini bizzat üstlendi. Afganistanda ABD varlığına karşı direnişin artık tüm bölgeleri kapsayacak kadar yaygınlaştığına ilişkin haberler gelirken (Stratfor, Financial Times), El Kaide güçlerinin toparlandığına, Molla Ömerin Afganistana geri döndüğüne, hatta bir BM raporuna göre Bin Ladinin yeniden örgütünün başına geçtiğine ilişkin söylentiler yoğunlaşıyor (The Guardian, Wall Street Journal, Associated Press). Tüm bunlar, ABDnin Taleban rejimini devirmesinden Karzainin devlet başkanı olarak atanmasını sağlamasına kadar yolunda giden gelişmelerin, bir dağılma sürecine doğru yön değiştirmeye başladığını gösteriyor. Böyle dağılma süreçleri hemen her zaman, daha önce gizlenen ya da görülmek istenmeyen kimi olguların da gün ışığına çıkarak, süreci daha da hızlandırmasına yol açar. Newsweekde yayımlanan Afganistan ölüm tarlaları haberi; bu haberde sözü edilen en az 900 kişilik toplu mezar alanının araştırılmasının siyasi nedenlerle mümkün olamayacağına ilişkin saptamalar, bu türden olgulara birer örnek. Bir süre önce bir düğüne yapılan hava saldırısında yanlışlıkla 50 Afgan sivilin öldürülmesi ABD düşmanlığını had safhaya çıkarmıştı, şimdi BMnin Kâbiltemsilcisine göre ölüm tarlaları haberi, ABD düşmanlığını bir kaynama noktasına getirdi. Teksas merkezli stratejik araştırma kurumu Stratfor, birden fazla kaynağa dayanarak, şimdi, ABD düşmanlığının tüm Peştu eyaletlerine yayıldığını, hatta kimi Tacik, Özbek ve Hazara komutanlarının ABD askerlerini hedef almaya hazırlandığını bildiriyor. Afganistanda SSCBnin başına gelenleri anımsattıktan sonra, Stratfor ekliyor: &147;Önümüzdeki dönem ABD askerlerinin garnizonlarından çıktıktan sonra sık sık pusuyla karşılaşacakları uzun süreli bir mevzi savaşı dönemi olacak. Bu analiz bir kötümserlik ürünü değil. Sahadaki durum böyle. Kayıplar açıklanandan çok daha fazla Çeşitli yerel, uluslararası kaynaklara dayanarak hazırladığı yazısında Stratfor, bir başka olguya daha dikkat çekiyor: ABD kayıpları resmen kabul edilenlerden yüksek. Halen, 101 ABD askeri kayıp, öldükleri varsayılıyor. Rusya ve Hindistan haberalma kaynaklarına göre de ABD kayıpları 400 kişiyi buluyor. Ne kadar abartılı olursa olsun bu tahminler, gerçek kayıpların ABD resmi açıklamalarından çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu koşullarda ABD nihayet Barış Gücünün genişletilmesini kabul ettiğini açıkladı (New York Times, The Independent). Her ne kadar ABD, bunun ancak başka ülkeler askeri ve maddi katkı yaparlarsa gerçekleşebileceğini vurguladıysa da, halen bir Afgan ordusu kurma süreci, yeterince eğitecek güvenilir Afgan bulunamadığı için, salyangoz hızıyla yürüdüğünden, zaten Rand Corporation uzmanlarından James Dobbinin işaret ettiği gibi de, Afgan ordusunun kurulması uzak bir hedef olduğundan (The New York Times), ABD Afganistana giderek daha çok asker yığmak zorunda kalacak. Afganistan ordusu komutanı General Frankın da Çevre ülkelerde de operasyon yapmak gerekebilir (Financial Times 26/08), ABD burada çok uzun süre kalacak dedikten sonra Güney Koreyi örnek göstermesi (International Herald ribune 29/08) bu yönde beklentileri güçlendirirken, ABDnin Afganistan macerası da, İngilizlerin veya Ruslarınki gibi mi sonuçlanacak sorusunu da gündeme getiriyor. Tarih tekerrür eder mi? Afganistana ağır silahlarla donatılmış binlerce asker gönderdik, en son teknolojiye dayanarak savaşı, neredeyse müstehcen bir kolaylıkla kazandık. İki yüzlü bir vahşi olarak gördüğümüz yönetimi, kendimize uygun bir yönetimle değiştirdik, hatta sürgündeki kralı da geri getirdik. Ama düşmanın şefi en yakın çevresiyle birlikte elimizden kaçtı, kayıplara karıştı diyerek durumu özetleyen The Timestaki bir yorum, sonra ekliyor: ve o zaman yıl 1839du (31/08) İngilterenin 1842de büyük bir düş kırıklığıyla sonuçlanan Afganistan macerasının başlangıcıyla ABDnin bu günkü girişimi arasındaki benzerlikler işte bu kadar çarpıcı... Sonra Ruslar geldiler. İşgalden bir yıl sonra kendilerini, güçlerini her gün biraz daha yıpratan bir gerilla savaşının içinde buldular. Onlar da birkaç kente sıkışıp kaldılar, sonunda da çekip gittiler. Tarih tekerrür eder mi? Bu soruya neden olmasın denebilir, eğer ABDnin esas amacı Afganistanda istikrarlı bir rejim kurmak ise. Ya ABDnin en azından gelecek 10-15 yıl için başka bir amacı varsa? İstikrarsızlığın faydaları İngiliz askerlerinin Afganistandan çekilmesiyle ilgili olarak Robert Fiskle konuşan bir İngiliz yardım görevlisinin İngiliz güçleri çekilmekte haklıydılar. Amerikanın ülkeye bir düzen getirmekte hiçbir gerçek niyeti olmadığını fark ettiler. Bu yüzden ilk fırsatta çekildiler (The Independent 14/08) saptamasında önemli bir gerçek gizli olabilir. Ya, ABDnin bölgedeki çıkarları ve planları açısından Afganistana istikrar gelmesi gerekmiyorsa? Ya, ABD harp akademileri dergisi Parametersde bir stratejist (Raph Peters, İstikrar: ABDnin ulusal düşmanı, Kış 2001-02) tarafından ileri sürüldüğü gibi kendini bir imparatorluk kurma süreci içinde bulan ABD için müdahale edilebilir istikrarsızlıklar ve stratejik belirsizlikler siyasi ve ekonomik kazanç sağlıyorsa? Bu açıdan bakınca ABDnin, Afganistan savaşı sayesinda ilk kez Orta Asyaya geldiği, yeni üsler elde ettiği, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan yönetimleriyle, ordularıyla doğrudan bağlantılar kurabildiği görülür. Özbekistan Dışişleri Bakanı Kamilova göre Amerika bölgeye ciddi bir amaçla ve uzun süreli olarak geldi. Nitekim ilk anda geçici kaydıyla yapılan çadır kentlerin yerini şimdi kalıcı binalar almaya başladı (International Herald Tribune 29/08). Kazakistandaki bir ABD üst düzey görevlisine göre bölge 2015e kadar dünyanın en önemli petrol ve gaz alanlarından biri olabilir... ABDnin bu bölgede muazzam ekonomik ve enerji çıkarları söz konusu ve bu ABD ulusal enerji stratejsinin bir parçası (IHT). Öyleyse, önemli olan burada kalmak, Afganistandan hareketle Pakistana kolaylıkla girip çıkabilmek; İran, Rusya, hatta Çin karşısında bölgede stratejik üstünlüğe, bu ülkelere baskı yapma olanağına sahip olmak. Bunları başarmak için ise Afganistanda istikrar değil, ABDnin kendi çıkarı yönünde müdahale ederek şekillendirebileceği, bir istikrarsızlık, stratejik belirsizlik yeterli. Ancak hesapları ne olursa olsun, ABD açısından sonucu Afganistanda mayalanmaya başlayan direnişin şiddeti belirleyecek. Bu yüzden ABD kayıplarını azaltmak, yerel direnişi belli bir düzeyde tutabilmek ve tarihin tekerrür etmesini engellemek için güvenliğin sağlanmasında diğer ülkelerin de rol oynamasını istiyor olabilir. (Cumhuriyet/2 Eylül 2002)
Sıcak patates kimin elinde? Taylan Bilgiç Sonunda Pandoranın Kutusu açıldı ve Washington yönetimi, Afganistanda liderliği Türkiye tarafından üstlenilen ISAF (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) adlı işgal kuvvetinin görev alanını ve/veya mevcudunu artırma yönündeki girişimlere yeşil ışık yaktı. ISAF, adı üzerinde, bir destek gücü olarak planlanmıştı. ABD ve müttefikleri, Afganistanda kendi çıkarlarına hizmet eden bir ulusal ordu kuracaklardı, ISAF ise bu süreçte kolaylaştırıcı işlevi görmekteydi. Ulusal ordu için, savaş ağalarının, aşiret liderlerinin, eli kanlı silahlı çetelerin ve General Dostum gibi Türkiye dostu tecavüzcülerin bir araya getirilmesi gerekiyordu. Olmadı. Şimdi; ISAFın başkent Kâbilin dışına taşırılması, mobil birimler kurması, mevcudunun 20 binlere çıkması ve böylelikle, asayişi sağlayacak ana güç olması gündemde. ABD, ISAFın yenilenmesini, iki açıdan önemli görüyor. Birincisi, her gün dağlarda operasyon düzenleyip eli boş dönen binlerce ABD askerinin, ülkeden artık çıkması için gereken ortamın yaratılabilmesi. İkincisi ise; Iraka yönelik muhtemel bir saldırı öncesinde, askeri müdahale yoluyla istikrarlı bir düzen kurulabileceği emsalinin oluşturulması. Afganistanın tekrar iç kargaşaya yuvarlanması halinde, önce Avrupanın ayağa kalkacağına kimsenin şüphesi olmasın. Avrupalı emperyalistler, yıllardır ABD tarafından hiçbir işi kendi başlarına becerememek ile suçlanıyorlar. ABDnin Afganistandaki düzen kurma girişiminin fiyaskoyla sonuçlanması halinde, bu alayların intikamı, benzer alaylarla alınacaktır herhalde! Gerçi ISAFı yenilemek epey zor. Türkiyenin 6 aylık ISAF komutanlığının sona ermesi halinde, bu görevi üstlenmek isteyen tek bir ülke bile yok. İngiltere Ben sıramı savdım deyip hem ISAFı, hem de kırsal bölgelerdeki askeri operasyonları bıraktı, sonra da alelacele ülkeyi terk etti. ABD, zaten başından beri ISAFta değildi ve olmaya da niyeti yok. Batılıların deyimiyle, sıcak patates şu anda Türkiyenin elinde ve onu atabileceği bir enayi görünmüyor. (...) ISAF, henüz ne yönde olacağı belli olmasa da, yenilenecek. İyi ama, ABD Türkiyeye söz vermişti. ISAF sadece Kâbilden sorumlu olacaktı diye yakınanlar varsa, Bush yönetiminin, müttefikleri ile uzlaşmazlıkları nasıl çözdüğünü anlatan Colin Powella kulak versinler: [Bush], müttefiklerimizi, ABDnin pozisyonunun doğru olduğuna ikna etmeye çalışır. Bu işe yaramazsa, ABD, doğru olduğuna inandığı pozisyonu alır. (1 Eylül, Washington Post). (Evrensel/2 Eylül 02) |
|||||