3 Ağustos '02
Sayı: 30 (70)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaşa karşı mücadele güncel ve yakıcı görevdir!..
  Emperyalist savaşı durdurmak için seferber olalım!
  Amerikan askerlerinde savaş sendromu
  Sermaye ordusu Irak cephesine ısınıyor
  Emperyalist savaşlar ve tekeller
  "Irak'a müdahale yıkım olur"
  Emek Platformu kime hizmet ediyor?
  TEKEL'de peşkeş ve vurgun
  Gerçek iş güvencesi işçilerin kendi eylemiyle sağlanabilir
  Süreci kamu emekçilerinin taban inisiyatifi kazanabilir!
  Paşabahçe direnişinin önemi ve işçi sınıfının sorumluluğu
  Direnişteki Paşabahçe işçisiyle konuştuk...
  Paşabahçe direnişine destekler...
   Açlık ordusu büyüyor!..
   '96 ÖO Zindan Direnişi şehitleri anmaları
   6. Ekip ÖO savaşçısı Semra Başyiğit şehit düştü!
   Irak'a emperyalist saldırı ve TC
   Dersim, barajlar ve kalkınma/1
   Fabrika=F tipi hücre...
   TSK'ya Irak vitrini...
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
TSK’ya Irak vitrini... Açların oyları...
3 Kasım’da seçim olur mu?

Zülfikar Doğan

(...) Toplam borcu 204 milyar dolara çıkmış, borcu ulusal gelirini 50 milyar dolar aşmış, kişi başına geliri 2219 dolara inmiş, kişi başına borcu ise 2918 dolara yükselmiş bir ülkede birinci mesele “açlık”tır!

Ne devlet protokolündeki müstakbel Başbakan eşinin başörtülü olması, ne de başka bir şey. Cumhuriyet’in temel ve değiştirilemez ilkesi laiklik doğru ama, insanların yaşayabilmesinin temel gereği de aç kalmama, karnını doyurabilme, Reina ve Laila’dakilerin yemeyip “tabakta bıraktıkları” kadar bile olsa, çocuklarına yiyecek götürebilmedir. İran’da insanlar “şeriatı ve Humeyni’yi” istedikleri için değil, fakat Şah ve şürekasının ülkenin zenginlikleri ve petrolüyle “depdebeli” yaşantısına karşın ülkenin yüzde 90’ı insanlık dışı koşullarda ve yoksulluk içinde yaşadığı için, “iş ve aş, eşitlik cenneti” vaatlerine koştular.

Cezayir’de milyonlarca yoksula karşın ülkenin zenginliklerini paylaşıp “ülke çoğunluğuna Fransız gibi yaşayan” yönetim ve parlamento yüzünden FIS seçimlerden birinci parti çıktı. Cennet - şeriat - yoksullukta değil, zenginlikte eşitlik, vaat eden, FIS’in “birinciliği” tanınmayınca da, Cezayir’de nelerin olduğu malum.

Çünkü AK Parti diyecek ki; “Sizin koyduğunuz kurallarla, belirlediğiniz koşullarda seçime girdik, kazandık.” Hala Kemal Derviş’in ve onun IMF ile hazırladığı, üretmeme, yatırım yapmama, büyümeme, işten çıkartma, işsiz yaratma, ülkenin tüm ulusal gelirini borç ödemeye ayırma, programına destek verip, iktidarlarında da uygulayacaklarını vaat edenler, “AK Parti niçin birinci çıkıyor?” diye şaşırıyorlarsa, ben de onların aklına şaşarım.

Ancak, yine de TBMM’de bazı deneyimli ve eski siyasetçilerin, yıllanmış eski bakan ve bazı milletvekillerinin şu tespitini aktaralım; “TBMM’den erken seçim kararı, yani 3 Kasım’da seçim kararı alınabilir. Ama seçimler olur mu, orası bilinmez.”

Evet, seçim kararı alınabilir ama, seçim olmayabilir. Bunun çeşitli seçenekleri var. Bir tanesi, TBMM kararı Anayasa Mahkemesine götürülebilir. İkincisi, 1999’daki gibi bir ’küskünler’ hareketi - ki bu defa bu meclisin yüzde 80’inin “tekrar seçilemeyeceği” kesin gibi görünüyor - yeni bir olağanüstü toplantı çağrısı ile kararı erteleyebilir, epeyce de taraftar bulabilir.

Nihayet üçüncüsü, savaş halidir. Yarın toplanacak Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) üst komuta kademesinde, bir Irak operasyonu gözetilerek, atamaların yapılacağı bilgileri kulislere yayılıyor.

Genelkurmay Başkanlığından ayrılacak Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hilmi Özkök gelecek. Özkök’ün yerine, Malatya 2. Ordu Komutanı, Doğu - Güneydoğu’yu (dolayısıyla Irak sınır bölgesini) bilen Edip Başer’in getirileceği belirtiliyor. Jandarma Genel komutanı Org. Aytaç Yalman’ın da bu göreve kaydırılabileceği öne sürülüyor. Diğer yandan, yine bölgeyi çok iyi bilen, defalarca operasyon yönetmiş, Hakkari Dağ Komando Tugay komutanı Tuğgeneral Cengiz Arslan’ın görev süresinin uzatılabileceği, Malatya 2. Ordu Komutanlığına da Genelkurmay ikinci başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın (ABD savunma bakanlığı ve genelkurmayı ile çok iyi diyalogu bulunan) gelebileceği kaydediliyor. Büyükanıt’ın yerine de yine Org. Kıvrıkoğlu’nun ski Genelkurmay Genel Sekreteri ve halen Diyarbakır 7. Kolordu’da görevli Atilla Işık’ın getirilmesi, ya da Büyükanıt’ın görev süresinin Özkök tarafından uzatılması da olasılıklar arasında.

Kısaca, Irak’ta operasyon olasılığı, TSK atamalarına şekil verecek. Şayet The Guardian ve New York Times’ın yazdığı gibi, operasyon “öne alınıp” Ekim-Kasım gibi yapılacaksa da, o zaman 3 Kasım’da Anayasa ve seçim yasası uyarınca “savaş hali, olağanüstü hal” gibi nedenlerle erken genel seçimler askıya alınabilir.

Başbakan Bülent Ecevit, “sırf” koltuğa yapıştığı yönündeki iddialardan ötürü mü, yoksa “bir başka bildiği” olduğu için mi, 3 Kasım’da seçime karşı çıkıyor, ertelenmesine çalışıyor? Ne dersiniz? (30-07-2002)



Ey millet! Kulağınızın dibinde
davul mu çalmak lazım?

Böylesi bir toplumsal körlüğü -sağırlığı- duyarsızlığı anlamak mümkün değil. Olaylar, gelişmeler öylesine açık ve net ki, adeta kulaklarımızın dibinde davullar çalınıyor, yine de duymuyoruz. Siyasetçilerimiz, IMF programına bağlılık yemini etmekten bitap düştüler. Programın mimarı Devlet Bakanı Kemal Derviş'i koyacak - oturtacak yer bulamıyorlar. Hepsi birden “Derviş bize gel” diye ter ter tepiniyor. Derviş “giderim haa” dediği anda piyasalar (her neyse bu piyasalar) anında dalgalanıyor. 67 milyon insanın “piyasa” kadar bile hükmü ve değeri yok. Oysa, bu programın canımıza yapışmış bir “illet” olduğunu, anlamak için daha ne lazım?

Kemal Derviş Bey'i partilerine davet edenler, IMF'nin kendi elemanlarının bile artık savunamadığı, bu kurumu, programı ve mimarını kürsüye çıkartıp, milletten oy isteyecekler, öyle mi? Piyasalar Derviş'e oy veriyor da, 40 milyon seçmen (..) kime oy verecek? (..)

Dünya Bankası'ndan ayrılan Nobel'li iktisatçı Joseph Stiglitz'in IMF ve Dünya Bankası'nın, tüm kirli çamaşırlarını ortaya döken, kasıtlı politikalarla ülke ekonomilerinin nasıl çökertilip “muhtaç” hale getirildiğini açıkladığı kitapları, her iki kurumu sarstı.

Şimdi de, IMF baş ekonomisti ve Arjantin'e uygulatılan ekonomik reçetenin tabibi Michael Moussa'nın kitabı çıktı ve ortalık sarsıldı. Özeti; “Arjantin'i IMF batırdı. Yanlış ve kasıtlı politikalarla, ekonomik programlarla, Arjantin çökertildi!”

Bakan Kemal Derviş ve bizim ekonomi yönetimindeki “Arjantin olmayız, bizim IMF reçetemiz iyidir, dalgalana, dalgalana doğru yolu bulacağız.” korosu hala, “İşçi at, fabrika kapat, köylüyü unut, elde avuçta ne varsa sat, borç uykusuna yat, vb.” talimatlarını içeren programa biat etmiş, yeni talimatlar bekliyor.

Oyun o kadar aşikar ki, bu eser, bir şaheser adeta. ABD eski Başkanı Bill Clinton'un Siyasi Danışmanı Dick Morris, daha beş ay önce ne demişti? “Türkiye, Irak'ta ABD'ne destek verecek. İş bağlandı. IMF parasını verip, Türkiye'yi satın aldı.”

IMF'nin, Dünya Bankası'nın en tepesinden ayrılanlar, haykırıyor; “Kanmayın, batacaksınız” diye. Danışman Morris de “Hiç debelenmeyin! IMF'den parayı aldınız, dediğimizi yapacaksınız. Irak'a marş, marş!” diyor.

Peki neden Irak? Üstelik nükleer gücü olduğu bilinen diktatör General Müşerref orada duruyor ve ABD'den itibar görüyor. Diktatör Saddam'ın elinde ise kitle imha silahı olduğu “iddiası ve varsayımı?” ile Kuzey'de Kürt devletine zemin hazırlanıyor, 15 yıldır gariban Irak halkına ambargo uygulanıyor, çocuklar ölüyor, her gün tepelerine bomba yağıyor, şimdi de sıra ilanı harbe geliyor. (...)

(Zülfikar Doğan, 24-07-2002, Finansalforum.com.tr
sitesinden alınmıştır...)



Savaş cinayettir

İzzettin Önder

bir toplumsal körlüğü -sağırlığı- duyaSavaş insanları öldürür, ama kapitalist ekonomileri canlandırabilir. Bu nedenle, savaş konusu üzerinde farklı kesimler farklı düşüncelere sahip olmakla beraber, güçlü kesimler ellerindeki medya aracılığı ile tüm toplumun ufkunu karartabilir. Nitekim, 1980'lerdeki hayali Musul uyutmaları ile nerede ise korkunç bir maceraya sürükleniyorduk.

Musul Türkiye'ye verilir mi? Kesinlikle hayır! Çünkü, Türkiye kendi teknik olanakları ile yeraltı zenginliklerini tam olarak bilmediği gibi, güçlü Batı Türkiye'nin böyle bir bilgiye ulaşmasını da istememektedir. Zira, Musul bölgesi ve oradan kuzeye doğru uzanan zengin bir petrol yatağı var ise, bu rezerv, Musul'a kadar uzanmış ve bugünkünden daha güçlü bir Türkiye'ye verilmez. Güçlü kapitalistlerin bu bölgelerdeki politikaları, tam tersine, buralarda ufak devletler oluşturarak, petrol denizine el koymak şeklinde şekillenir. Irak'ın hareket alanının daraltılması, kuzeyde bir Kürt devletine yeşil ışık yakılması ve Türkiye'nin güneydoğu bölgesinde uç veren çoğu petrol havzalarının, türlü bahanelerle betonla kapatılması bir büyük projenin parçaları değil mi!

Olası bir Irak savaşı, sıkışık ekonomimize ilave mali yardım kanallarını biraz genişletebilir. Bu durum, siyasilerimizi olduğu kadar, bazı iş çevrelerini de “yan cebime girsin” politikasına itebilir. Bunun yanında, böyle bir savaş bazı üretim alanlarına ilave talep de yaratıyor olabilir. Örneğin, ABD bu bölgedeki birliklerinin her türlü ikmalini Türkiye'den yapacağını bildirirse, gıda ve giyim sanayi başta olmak üzere, daha birçok alanlarda önemli iş olanakları ortaya çıkıyor olabilir.

Bu rüyalar bizi kandırmamalı! Savaş sadece bir insanlık cinneti değil, aynı zamanda telafisi çok zor olan bir ekonomik yıkımdır.

Bir defa, bölgede oluşacak istikrarsızlık ve güvensizlik nedeniyle, ekonomiden hem spekülatif hem de reel sermaye kaçışı gerçekleşecektir. Bu kaçış sadece yabancı kaynaklı sermayede değil, aynı zamanda ulusal menşeili sermayede de görülecektir. Sonuçta, uzun dönemde maddi ve hatta beşeri sermaye kıtlığı ortaya çıkacaktır. Zira, böyle bir cehennemi ortam, yetişmiş insan gücünde de ülkeyi terk etme eğilimini hızlandıracaktır. (...)

Irak savaşı Türkiye'nin komşuları ile olan siyasal ve ekonomik ilişkisini bozacaktır. Böyle bir olumsuz gelişme hem komşularla olan ticaretin aksamasına yol açacak, hem de Türkiye içinde son yıllarda sağlanmış olan toplumsal huzurun bozulmasına neden olacaktır.

Olası Irak savaşının ekonomimiz üzerindeki tahribatının ABD ya da uluslararası kuruluşlar tarafından telafisi söz konusu olamaz, olmamalıdır da. Çünkü, böyle bir tahribatın maddi olamayan etkileri çok uzun sürede, farklı dönemlerde ve çok farklı biçimlerde ortaya çıkacaktır. Kaldı ki, Körfez Savaşı sonrası tavırlar da ortadadır.

Bu savaştan ABD kazançlı çıkabilir. Saddam'ın kendi halkı üzerinde zulüm uygulaması ya da Saddam'ın Ortadoğu için bir tehdit oluşturması, belki Birleşmiş Milletler'in olabilir, ama ABD'nin sorunu olmasa gerek. Gerçek amaç açıktır; sıkışan kapitalizme yeni bir ivme verme yanında, petrol kaynakları üzerinde hakimiyet kurmak ve savaş sanayiinde teknoloji üreterek kendi firmalarını rakipleri karşısında avantajlı kılmaktır. (...)

(29-07-2002, finansalforum.com.tr
sitesinden alınmıştır...)