3 Kasımda seçim olur mu? Zülfikar Doğan (...) Toplam borcu 204 milyar dolara çıkmış, borcu ulusal gelirini 50 milyar dolar aşmış, kişi başına geliri 2219 dolara inmiş, kişi başına borcu ise 2918 dolara yükselmiş bir ülkede birinci mesele açlıktır! Ne devlet protokolündeki müstakbel Başbakan eşinin başörtülü olması, ne de başka bir şey. Cumhuriyetin temel ve değiştirilemez ilkesi laiklik doğru ama, insanların yaşayabilmesinin temel gereği de aç kalmama, karnını doyurabilme, Reina ve Lailadakilerin yemeyip tabakta bıraktıkları kadar bile olsa, çocuklarına yiyecek götürebilmedir. İranda insanlar şeriatı ve Humeyniyi istedikleri için değil, fakat Şah ve şürekasının ülkenin zenginlikleri ve petrolüyle depdebeli yaşantısına karşın ülkenin yüzde 90ı insanlık dışı koşullarda ve yoksulluk içinde yaşadığı için, iş ve aş, eşitlik cenneti vaatlerine koştular. Cezayirde milyonlarca yoksula karşın ülkenin zenginliklerini paylaşıp ülke çoğunluğuna Fransız gibi yaşayan yönetim ve parlamento yüzünden FIS seçimlerden birinci parti çıktı. Cennet - şeriat - yoksullukta değil, zenginlikte eşitlik, vaat eden, FISin birinciliği tanınmayınca da, Cezayirde nelerin olduğu malum. Çünkü AK Parti diyecek ki; Sizin koyduğunuz kurallarla, belirlediğiniz koşullarda seçime girdik, kazandık. Hala Kemal Dervişin ve onun IMF ile hazırladığı, üretmeme, yatırım yapmama, büyümeme, işten çıkartma, işsiz yaratma, ülkenin tüm ulusal gelirini borç ödemeye ayırma, programına destek verip, iktidarlarında da uygulayacaklarını vaat edenler, AK Parti niçin birinci çıkıyor? diye şaşırıyorlarsa, ben de onların aklına şaşarım. Ancak, yine de TBMMde bazı deneyimli ve eski siyasetçilerin, yıllanmış eski bakan ve bazı milletvekillerinin şu tespitini aktaralım; TBMMden erken seçim kararı, yani 3 Kasımda seçim kararı alınabilir. Ama seçimler olur mu, orası bilinmez. Evet, seçim kararı alınabilir ama, seçim olmayabilir. Bunun çeşitli seçenekleri var. Bir tanesi, TBMM kararı Anayasa Mahkemesine götürülebilir. İkincisi, 1999daki gibi bir küskünler hareketi - ki bu defa bu meclisin yüzde 80inin tekrar seçilemeyeceği kesin gibi görünüyor - yeni bir olağanüstü toplantı çağrısı ile kararı erteleyebilir, epeyce de taraftar bulabilir. Nihayet üçüncüsü, savaş halidir. Yarın toplanacak Yüksek Askeri Şurada (YAŞ) Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) üst komuta kademesinde, bir Irak operasyonu gözetilerek, atamaların yapılacağı bilgileri kulislere yayılıyor. Genelkurmay Başkanlığından ayrılacak Org. Hüseyin Kıvrıkoğlunun yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hilmi Özkök gelecek. Özkökün yerine, Malatya 2. Ordu Komutanı, Doğu - Güneydoğuyu (dolayısıyla Irak sınır bölgesini) bilen Edip Başerin getirileceği belirtiliyor. Jandarma Genel komutanı Org. Aytaç Yalmanın da bu göreve kaydırılabileceği öne sürülüyor. Diğer yandan, yine bölgeyi çok iyi bilen, defalarca operasyon yönetmiş, Hakkari Dağ Komando Tugay komutanı Tuğgeneral Cengiz Arslanın görev süresinin uzatılabileceği, Malatya 2. Ordu Komutanlığına da Genelkurmay ikinci başkanı Org. Yaşar Büyükanıtın (ABD savunma bakanlığı ve genelkurmayı ile çok iyi diyalogu bulunan) gelebileceği kaydediliyor. Büyükanıtın yerine de yine Org. Kıvrıkoğlunun ski Genelkurmay Genel Sekreteri ve halen Diyarbakır 7. Kolorduda görevli Atilla Işıkın getirilmesi, ya da Büyükanıtın görev süresinin Özkök tarafından uzatılması da olasılıklar arasında. Kısaca, Irakta operasyon olasılığı, TSK atamalarına şekil verecek. Şayet The Guardian ve New York Timesın yazdığı gibi, operasyon öne alınıp Ekim-Kasım gibi yapılacaksa da, o zaman 3 Kasımda Anayasa ve seçim yasası uyarınca savaş hali, olağanüstü hal gibi nedenlerle erken genel seçimler askıya alınabilir. Başbakan Bülent Ecevit, sırf koltuğa yapıştığı yönündeki iddialardan ötürü mü, yoksa bir başka bildiği olduğu için mi, 3 Kasımda seçime karşı çıkıyor, ertelenmesine çalışıyor? Ne dersiniz? (30-07-2002)
Ey millet! Kulağınızın dibinde Böylesi bir toplumsal körlüğü -sağırlığı- duyarsızlığı anlamak mümkün değil. Olaylar, gelişmeler öylesine açık ve net ki, adeta kulaklarımızın dibinde davullar çalınıyor, yine de duymuyoruz. Siyasetçilerimiz, IMF programına bağlılık yemini etmekten bitap düştüler. Programın mimarı Devlet Bakanı Kemal Derviş'i koyacak - oturtacak yer bulamıyorlar. Hepsi birden Derviş bize gel diye ter ter tepiniyor. Derviş giderim haa dediği anda piyasalar (her neyse bu piyasalar) anında dalgalanıyor. 67 milyon insanın piyasa kadar bile hükmü ve değeri yok. Oysa, bu programın canımıza yapışmış bir illet olduğunu, anlamak için daha ne lazım? Kemal Derviş Bey'i partilerine davet edenler, IMF'nin kendi elemanlarının bile artık savunamadığı, bu kurumu, programı ve mimarını kürsüye çıkartıp, milletten oy isteyecekler, öyle mi? Piyasalar Derviş'e oy veriyor da, 40 milyon seçmen (..) kime oy verecek? (..) Dünya Bankası'ndan ayrılan Nobel'li iktisatçı Joseph Stiglitz'in IMF ve Dünya Bankası'nın, tüm kirli çamaşırlarını ortaya döken, kasıtlı politikalarla ülke ekonomilerinin nasıl çökertilip muhtaç hale getirildiğini açıkladığı kitapları, her iki kurumu sarstı. Şimdi de, IMF baş ekonomisti ve Arjantin'e uygulatılan ekonomik reçetenin tabibi Michael Moussa'nın kitabı çıktı ve ortalık sarsıldı. Özeti; Arjantin'i IMF batırdı. Yanlış ve kasıtlı politikalarla, ekonomik programlarla, Arjantin çökertildi! Bakan Kemal Derviş ve bizim ekonomi yönetimindeki Arjantin olmayız, bizim IMF reçetemiz iyidir, dalgalana, dalgalana doğru yolu bulacağız. korosu hala, İşçi at, fabrika kapat, köylüyü unut, elde avuçta ne varsa sat, borç uykusuna yat, vb. talimatlarını içeren programa biat etmiş, yeni talimatlar bekliyor. Oyun o kadar aşikar ki, bu eser, bir şaheser adeta. ABD eski Başkanı Bill Clinton'un Siyasi Danışmanı Dick Morris, daha beş ay önce ne demişti? Türkiye, Irak'ta ABD'ne destek verecek. İş bağlandı. IMF parasını verip, Türkiye'yi satın aldı. IMF'nin, Dünya Bankası'nın en tepesinden ayrılanlar, haykırıyor; Kanmayın, batacaksınız diye. Danışman Morris de Hiç debelenmeyin! IMF'den parayı aldınız, dediğimizi yapacaksınız. Irak'a marş, marş! diyor. Peki neden Irak? Üstelik nükleer gücü olduğu bilinen diktatör General Müşerref orada duruyor ve ABD'den itibar görüyor. Diktatör Saddam'ın elinde ise kitle imha silahı olduğu iddiası ve varsayımı? ile Kuzey'de Kürt devletine zemin hazırlanıyor, 15 yıldır gariban Irak halkına ambargo uygulanıyor, çocuklar ölüyor, her gün tepelerine bomba yağıyor, şimdi de sıra ilanı harbe geliyor. (...) (Zülfikar Doğan, 24-07-2002, Finansalforum.com.tr
Savaş cinayettir İzzettin Önder bir toplumsal körlüğü -sağırlığı- duyaSavaş insanları öldürür, ama kapitalist ekonomileri canlandırabilir. Bu nedenle, savaş konusu üzerinde farklı kesimler farklı düşüncelere sahip olmakla beraber, güçlü kesimler ellerindeki medya aracılığı ile tüm toplumun ufkunu karartabilir. Nitekim, 1980'lerdeki hayali Musul uyutmaları ile nerede ise korkunç bir maceraya sürükleniyorduk. Musul Türkiye'ye verilir mi? Kesinlikle hayır! Çünkü, Türkiye kendi teknik olanakları ile yeraltı zenginliklerini tam olarak bilmediği gibi, güçlü Batı Türkiye'nin böyle bir bilgiye ulaşmasını da istememektedir. Zira, Musul bölgesi ve oradan kuzeye doğru uzanan zengin bir petrol yatağı var ise, bu rezerv, Musul'a kadar uzanmış ve bugünkünden daha güçlü bir Türkiye'ye verilmez. Güçlü kapitalistlerin bu bölgelerdeki politikaları, tam tersine, buralarda ufak devletler oluşturarak, petrol denizine el koymak şeklinde şekillenir. Irak'ın hareket alanının daraltılması, kuzeyde bir Kürt devletine yeşil ışık yakılması ve Türkiye'nin güneydoğu bölgesinde uç veren çoğu petrol havzalarının, türlü bahanelerle betonla kapatılması bir büyük projenin parçaları değil mi! Olası bir Irak savaşı, sıkışık ekonomimize ilave mali yardım kanallarını biraz genişletebilir. Bu durum, siyasilerimizi olduğu kadar, bazı iş çevrelerini de yan cebime girsin politikasına itebilir. Bunun yanında, böyle bir savaş bazı üretim alanlarına ilave talep de yaratıyor olabilir. Örneğin, ABD bu bölgedeki birliklerinin her türlü ikmalini Türkiye'den yapacağını bildirirse, gıda ve giyim sanayi başta olmak üzere, daha birçok alanlarda önemli iş olanakları ortaya çıkıyor olabilir. Bu rüyalar bizi kandırmamalı! Savaş sadece bir insanlık cinneti değil, aynı zamanda telafisi çok zor olan bir ekonomik yıkımdır. Bir defa, bölgede oluşacak istikrarsızlık ve güvensizlik nedeniyle, ekonomiden hem spekülatif hem de reel sermaye kaçışı gerçekleşecektir. Bu kaçış sadece yabancı kaynaklı sermayede değil, aynı zamanda ulusal menşeili sermayede de görülecektir. Sonuçta, uzun dönemde maddi ve hatta beşeri sermaye kıtlığı ortaya çıkacaktır. Zira, böyle bir cehennemi ortam, yetişmiş insan gücünde de ülkeyi terk etme eğilimini hızlandıracaktır. (...) Irak savaşı Türkiye'nin komşuları ile olan siyasal ve ekonomik ilişkisini bozacaktır. Böyle bir olumsuz gelişme hem komşularla olan ticaretin aksamasına yol açacak, hem de Türkiye içinde son yıllarda sağlanmış olan toplumsal huzurun bozulmasına neden olacaktır. Olası Irak savaşının ekonomimiz üzerindeki tahribatının ABD ya da uluslararası kuruluşlar tarafından telafisi söz konusu olamaz, olmamalıdır da. Çünkü, böyle bir tahribatın maddi olamayan etkileri çok uzun sürede, farklı dönemlerde ve çok farklı biçimlerde ortaya çıkacaktır. Kaldı ki, Körfez Savaşı sonrası tavırlar da ortadadır. Bu savaştan ABD kazançlı çıkabilir. Saddam'ın kendi halkı üzerinde zulüm uygulaması ya da Saddam'ın Ortadoğu için bir tehdit oluşturması, belki Birleşmiş Milletler'in olabilir, ama ABD'nin sorunu olmasa gerek. Gerçek amaç açıktır; sıkışan kapitalizme yeni bir ivme verme yanında, petrol kaynakları üzerinde hakimiyet kurmak ve savaş sanayiinde teknoloji üreterek kendi firmalarını rakipleri karşısında avantajlı kılmaktır. (...) (29-07-2002, finansalforum.com.tr |
|||||