Halit Çelenk 29 yıl önce, sabaha karşı, üç büyük devrimci Deniz, Hüseyin ve Yusuf,
ellerinde ve ayaklarında şakırdayan kelepçeler ve prangalar, Ankara
Merkez Cezaevinin penceresinden idam sehpasını seyrediyorlar.
Gün doğarken, büyük şiir ustası Nâzımın dediği gibi, Yarım
kalmış bir türkünün acısını toprağa götürecekler. Prangalar çıkarılıp betona atılırken çıkardığı şangırtılar kulağımda
hâlâ çınlıyor. Bu pranga sesleri o günlerden bugünlere ve yarınlara
uzanan bir çağrıydı. Büyük Fransız şairi Aragon, egemenler tarafından kurşuna dizilen ünlü
devrimci Gabriel Peri için yazdığı bir şiirde şöyle diyordu: Şakırdayan zincir sesleri Evet, Ankara Merkez Cezaevinden yükselen pranga sesleri, yarınların
şarkısını söylüyordu. Gelecek özgür günlerin şarkısını. Denizlerin, Hüseyinlerin ve Yusufların suçları büyüktü,
çok büyüktü: Türkiyenin bağımsızlığını savunuyorlardı. Sınıfsız,
sömürüsüz, hakça bir düzen istiyorlardı. Yargılandıkları Sıkıyönetim
Askeri Mahkemesinin duruşma salonuna girerken bile Bağımsız Türkiye
sloganını atmışlardı. Bunun için asıldılar. İşte o kıvılcım ve zincir sesleri, yaşadığımız günlerde gördüğümüz
uyanışın temeline taş taşıyordu. Eğer bugün işçiler, emekçiler, memurlar, eğitim emekçileri, çiftçiler
ve esnaflar Kahrolsun IMF, Kahrolsun emperyalizm,
Yaşasın Türkiyenin bağımsızlığı sloganlarıyla alanları
çınlatıyorlarsa, bunda büyük pay, pranga seslerinin türküsünde kıvılcımlaşan
yemyeşil yaşamlarda aranmalıdır. Evet, suçları gerçekten büyüktü. (Evrensel/7 Mayıs 01)
İHDnin Edirne ve Tekirdağ
F tipi cezaevleri gözlem raporu: Çocuğun kelepçesi
Bu toplumun çocuklarına reva gördüğü işkence çeşitlemeleri üstüne
yazmak, yazanın romantik olarak yaftalanmasına neden oluyor.
Duygusal, coşa taşa yazan hassas kalemlerden biri olmak;
gerçekliğin kapıcı dairesinden doğru küflü, yüz kızartıcı duyarlılık
temrinleriyle gürültü eden nahif kavga adamı resmine altyazı olmak işten
bile değil. Medyanın sıcak gündeminden uzakta doğanın vahşice yok edilmesine,
hayvan kıyımına karşı, yani gerçekliğin periferisi muamelesi gören alanlardan
ses vermek de aynı şekilde kimilerince burun bükülen uğraşlar. Oysa
Mavi Akım rezaletinin de, iktidar ortağı partinin kongresinde demokrasi
adına tartaklanan kadının kader çizgisinin de bu fuzuli duygusallık
alanlarıyla bire bir ilişkisi var. İkide bir gırtlağımıza çöken siyasi-ekonomik
krizler, kendi dünyasını, kendi gelece&urren;ini umursamayan bir hayat
örgütlenmesinin sonuçları. Çocukları bin bir çeşit işkenceden geçirmeyi
sürdürdüğünüz taktirde bankacılık sistemini düzeltip hortumculuk imkânlarına
set çekerek bu memlekete bir gelecek satın alabilir misiniz? Beş paralık
sevgi gösterileriyle emek harcamaya hiç yanaşmadan hoyratça büyütülen
çocuklarla koskoca, bakımsız, elemanı yetersiz bir kimsesizçocuklar
yurdu, bu memleket. Vatanı sevmekten çocuk sevmeye vakit bulamayan kasaba
tüccarlarının memleketi. Yüzü uygarlığa bakan her toplumda büyük infial yaratacak bir olayın
haberi bir tek Radikal gazetesinde çıktı. Aktaracağım. 14 yaşındaki
bir kız çocuğu annesinin memnun kalmayıp ablasıyla birlikte pazara gidip
değiştirsin diye bir poşete koyup eline vermiş olduğu tencereyle yürürken
polisler ardından Dur diye seslendi. Döndü, Yenibosnada
yaşayan yoksul bir kız. 7 yaşındayken beş kız kardeşi ve anababasıyla
birlikte Maraştan göçmüş. Konfeksiyon atölyesinde çalışıyor. Yaşıtlarıyla
oynayacak, okula gidecek vakti olmamış. Fark edilmeden yaşayıp fark
edilmeden büyümek istiyor. Polisin sesini duyunca korktu. Ardına bakmadan
hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Polisler Döndüyü yakalayıp
bileğine kelepçe vurdular. Üstünde kimliği yoktu. Belki yıllardır korkarak
beklediği an gelmişti. Fark edilmişti. ark edildiğine göre şüpheliydi.
14 yaşındaki kız çocuğu şüpheli şahıs olarak karakola götürüldü.
Ailesine haber verilmedi. Gece 11de kayıp olduğunu bildirmek için
Yetmişbeşinci Yıl Karakoluna gelen ailesi güneşli bir öğleden
sonra hayatın öte yanına geçmiş olan kızlarıyla karşılaştı. Döndü, korkudan
çıldırmak üzereydi. Kelepçelere sürte sürte bilekerini kesmişti. Kanlar
içinde çığlık çığlığa ağlıyordu. Ablası ve eniştesinin ısrarları sonucu
kelepçeleri çıkarıldı. Ama polis de vatanını korumaya azmetmişti bir
kere. Döndüyü bırakmadılar. Evden kimliğinin getirilmesini istediler.
Kimliğin getirilmesi de onlara yetmedi. Genel Bilgi Tarama
yapılması gerekiyordu. Sabıkasına bakılacaktı. Yoksulluktan, doğululuktan,
çocukluktan sabıkalıdı ancak. Yakalanmıştı işte. Karakolun camından
kendini atmaya hamle etti. Parmaklıklara çarptı. Ablasından bir bardak
su istedi. Bir anda bardağı kırdı ve cam parçalarıyla bileğini kesti.
Bunun üstüne hastaneye götürüldü. Sabah 1de serbest bırakıldı.
Eve geldiğinde artık konuşmuyordu. Bütün kapılarını hayata kapatmıştı.
Sadece ablasına saçlarını taramak istediğini söyledi. Ablası başını
okşadı, yatağıa yatırdı. Ancak kapıyı kapatmadı. Küçük kardeşinin kendini
öldürmesinden korktuğu için kapısında bekledi. Gözünü bir an için Döndüden
ayırmıştı ki olan oldu. Döndü penceredeydi. Uçmaya hazırdı. Üçüncü kattan
kendini boşluğa bıraktı. Şimdi yoğun bakımda. Döndü, artık oynamak istemiyor. Bu oyunu hiç sevmedi. O, bütün dünyayı
ve hayatı düşman olarak görüyor. Esir düştüğü hayatın ellerinden kurtulmak
için her an fırsat kolluyor. Teslim olmak istemiyor. İlle çekip gidecek.
14 yaşında bir kız çocuğunun ölümü yurt edinmesi, bir an evvel uçup
gitmeye çalışması bizim hayatımız hakkında ne anlatıyor dersiniz. Beyzadelere
yakıştırılmayan kelepçelerle hayatın zaten kıyısına tutunduğu ellerini
paramparça ettiniz. İşte düşüyor. 14 yaşındaki kız çocuklarını yaşatmayı
beceremeyen bu toplum enflasyondan kurtulursa mutlu olacak, öyle mi?
Manisadaki gençlerin işkencecileri bütün bıyıklarıyla poz vermişlerdi
yine. Davaları hâlâ sürüyor. Zalimler gururla yüzümüze bakıyor. Onmaz
yaralarla dağladıkları, ölüme yolcu ettikleri çocuklaın yüzleriyse bulanık.
Döndüyü biraz daha kalmaya ikna edemez, onun yaralarını saramazsak
hayatımıza, geleceğimize vurulan kelepçelerden kurtulamayacağız. O zaman
bize de çekip gitmekten başka bir yol kalmıyor. (Radikal/6 Mayıs 2001) |
|||||