medya pislik kusuyor!
Ölüm orucundan EVDE TEDAVİYE (Milliyet, 9 Mayıs
2001) Bu başlıklar, ÖO direnişçisi Hatice Yazganın 6 aylık ceza ertelemesi
ile tahliye edilmesi sonrasında atıldı. Katliamcı devletin bu kalemi kanlı
takımı, bu ertelemeden direnişin zayıfladığı sonucunu çıkarıp sevinç çığlıkları
atıyor. Direnişin etkisini kırmak için maden bulmuşcasına kendilerini
paralıyorlar. Katliamın ve işkencenin bu suç ortakları böylelikle, nasıl
da kirli ve kanlı birer propaganda aygıtı olduklarını bir kez daha gözler
önüne seriyorlar. Katliamcı devlet bu kanlı propaganda aygıtlarıyla, hem direnişçilere,
hem ailelerine ve hem de direnişe sempati duyan, devlete öfke besleyen
kitlelere mesaj vermeye çalışıyor. ÖO direnişçilerine, bakın direnişi
bırakırsanız sizi serbest bırakırım diyor. Tutsak yakınlarına, çocuğunuzu
direnişten vazgeçirin alın evinize götürün diyor. Direnişe sempati, devlete
öfke duyan kitlelere, bakın biz direnişi bırakanları serbest bile bırakıyoruz,
onlar intihar etmek istiyorlar diyor. İşte yazı işleri bizzat kontr-gerilla merkezlerine bağlı olarak çalışan
bu kanlı ve kirli propaganda aygıtları bunları söylüyorlar. Acz ve çaresizlik
içerisinde her türlü kanlı ve kirli icraata, aşağılık yalan ve demagojiye
başvurmaktan çekinmeyen katil devletin elinde böyle uşakça bir sadakatle
çalışıyorlar. Kirli medyanın akıttığı bu son pislik, alçalmanın ve rezilleşmenin en
çarpıcı örneklerinden biridir. Direnişi boğmak için her zaman en iğrenç ve aşağılık yalanlara sarılmış
olan bu kanlı uşak takımı, bu son pisliğiyle öncelikle direnişçi Hatice
Yazgana kirli dilini uzatıyor. Onun devrimci kimliğini ve kişiliğini
lekelemeye çalışıyor. Oysa Hatice Yazgan zorla tedaviyle sakat bırakılan
birçok direnişçi gibi Korsakoff hastalığına yakalanan bir tutsaktır. Hatice
yeni doğmuş bir çocuk hafızasına sahiptir. Hiçbir şeyi aklında tutamamakta,
ailesini, arkadaşlarını tanıyamamakta, kendisinin nerede olduğunu bilmemektedir.
Hatice Yazgan, başeğmeyen, onurunu her koşulda koruyan bir direnişçidir.
Tam da bunun için katliamlar, işkenceler, zorla tedavi işkencesi onu teslim
alamamıştır. Onuruna sahip çıkmış, bunun sonucu olarak da sakat bırakılmıştır.
Hatice eğer sağlığına sahip olsaydı, katil devletin tahliyesini de reddederdi.
Tıpkı diğer evrimci tutsaklar gibi. Çünkü onlar, böyle bir özgürlüğü(!)
ölümle eşanlamlı tuttukları için direniyorlar, onurumuzu teslim etmektense
ölürüz diyorlar. Özgürlük direnmektir diyorlar. Sözlerine sahip çıkıyorlar,
direniyorlar ve ölümsüzleşiyorlar. Katil devlet ve onların uşak takımı o kadar acizdir ki, tahliye karşılığında
ailelere işbirlikçilik öneriyor. Onlardan çocuklarının iradelerini ve
onurlarını hiçe saymalarını istiyor. Bu oyunu geçmişte de denediler. Ama
sonuç hep hüsran oldu. Aileler çocuklarımız onurumuzdur dediler, talepleri
meşrudur dediler, direnişi sahiplendiler. Elbetteki tersini yapan aileler
de oldu. Ama ellerine çocukları değil, gerçekte fiziken yarı ölü bedenler
teslim edildi. Bugün hastanelerde hafızasını yitirmiş, zihinsel olarak çocukluğuna dönmüş
onlarca tutsak bulunmaktadır. Devletin ailelere teslim edeceği, işte bu
yaşayan ölü haline getirilenlerdir. Katliamcı devlet tarihin en büyük
katliamlarından birine imza atmıştır. Şimdi de devrimci tutsakların ölü
bedenlerini kirli ve kanlı uşak takımı aracılığıyla pazarlamaya çalışmaktadır.
Medya, bu pazarlama çabasının gönüllü çığırtkanlığını yapmaktadır. Medyanın işi pislik akıtmaktır! Ortaya saçtıkları pislik, yalan ve demagojilerden kurulu düzenbazlıkları,
onların aczini ve zavallılıklarını gösteriyor. Devlet, bu uşak takımını
kullanarak, direnişi boğmak amacıyla sürekli olarak pislik saçmaktadır.
Milliyet gazetesi, düzenin tescilli pislik akıtıcısıdır. Biz onu katliamın
hemen sonrasında attığı Sahte oruç, kanlı iftar manşetinden
biliyoruz. Hürriyet gazetesini kanlı sayfalarından, katliam şakşakçlığından
biliyoruz. Bu pislik akıtıcıları, akıttıkları bu pisliklerin içerisinde
kendileri boğulmuşlardır. Geçmişte attıkları tüm bu pislikler, bizzat
direnişin gücü tarafından kendilerine yedirilmiştir. Tüm yalan ve demagojileri
direnişin gücüyle bir bir yıkılırken, dönüp tek satır dahi yazmadılar
üzerine. Çünkü onların işi pislik akıtmaktır. Katliamcı devletin her türlü pisliğini aklarlar. Bu pisliğin açığa çıkmaması
için yalan, dolan, düzenbazlık her türden çirkefliği yaparlar. Faşist
devlet katliam yapar, onlar alkışlarlar. Katliam, hayata dönüş
adı altında gizlenmeye çalışılır. Bu kez devletin şefkatinden, tutsakların
acımasızlıklarından dem vurur ve her türlü demagoji ve yalanla katliamı
gizlemeye soyunurlar. F tipleri, hastaneler işkencehaneye çevrilir, direnişçi
bedenler gün gün erirken, onlara bu kez susma komutu verilmiştir, susarlar.
Ördükleri suskunluk fesadı şehitlerle parçalanınca, o ana kadar yaptıkları
ve söyledikleri herşeyi unuturlar. Yaşamdan, insandan bahsederler, böylelikle
zorla tedavi işkencesine alkış tutarlar. Çünkü onların işi pislik akıtmaktır. Katil devlet ve uşakları direnişçi tutsaklar önünde diz çökecektir! Katliamcı devlet direnişin gücü karşısında ezildikçe, yeni oyun ve manevralara
girişiyor. Bugün bu oyun ve manevraların en temel özelliği, çeşitli rüşvetler
vererek tutsakları direnişten vazgeçirme çabasıdır. Yanısıra direnişin
etkisini kırmak için tutsakların direnişten vazgeçtikleri yalanına sarılmaktır.
Katliamcı devletin güncel hesabı bu. Hesap bu olunca, katil devletin tüm
uşak ve maaşlı görevlileri de artık bu plana uygun roller üstleniyorlar.
Her türlü yalan, demogoji ve pislik artık bu planın gereğine göre yapılıyor.
Medyanın pislik üretim merkezleri bu plana göre çalışmaya başlıyorlar.
Acz ve çaresizlik içerisinde direnişe ve devrimci değerlere saldırıyorlar.
Hatice Yazganın tahliyesi üzerine kopartılan yaygara tam da katliamcı
devletin bu son manevrası uyarınca yapılıyor. Yine zorla tedavi işkencesiyle
sakat bırakılan tutsakların direniş bıraktıkları yalanı, haber programlarının
ön sıralarına, gazetelerinin manşetlerine taşınıyor. Ama nafile. Tümüyle acz ve çaresizliğin ürünü bu çabalar geçmişte bizzat
direniş tarafından boşa çıkarıldı, bugün de onları aynı akibet bekliyor.
Çünkü katil devlet ve onun pislik akıtıcıları direnişin görkemi ve gücü
karşısında diz çökmeye mahkumdurlar. Katliam, işkence ve pisliğe karşın
200ü aşkın gündür devam eden direniş bunun kanıtıdır.
İzmir: Ölüm Orucu Direnişine destek etkinlikleri...
İzmir Hücre Karşıtı Platform, her Cumartesi düzenlediği eylemler zincirinin
5 Mayıstaki halkasında, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan
için bir anma düzenledi. Anmada, saygı duruşu sonrası yapılan oturma eyleminde Nevzat Çelikten
Şafak Türküsü isimli şiir okundu. Cezaevlerindeki son gelişmelerin
aktarıldığı basın metninin okunmasının ardından eylem bitirildi. 115 kişinin katıldığı eylemde; Devrim şehitleri ölümsüzdür!,
Şehit namırın!, Yaşasın devrimci dayanışma!, Zindanlar
yıkılsın, tutsaklara özgürlük! Devrimci tutsaklar onurumuzdur!,
Anaların öfkesi katilleri boğacak! vb. sloganlar atıldı. Tutuklu Aileleri İnisiyatifinden eylem 6 Mayısta İzmir Tutuklu Aileleri İnisiyatifi tarafından saat 13:30da
Konak Sümerbank önünde bir basın açıklaması yapıldı. Hücre tipi cezaevlerine
ve Ölüm Oruçlarına değinilen açıklamada, Hücre ölümdür, istemiyoruz!,
İçerde, dışarda hücreleri parçala!, Yaşasın devrimci
dayanışma!, Biji bıratiye gelan!, Devrimci tutsaklar
onurumuzdur! vb. sloganları atıldı. Eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.
İHD önünde sessiz çığlık İHD İzmir Şubesi tarafından, Ölümlere sessiz kalmayacağız, çağrı
insanadır! Sanadır! Ey insanlığın vicdanı, lütfen ayağa kalk ve haykır
çağrısıyla İHD önünde sesiz bir oturma eylemi örgütlendi. 10 Mayıs Perşembe
günü saat 12.30da başlayan oturma eylemi, 10 dakika sürdü. Eyleme
yaklaşık 60 kişi katıldı. SY Kızıl Bayrak/İzmir |
|||||