12 Mayıs'01
Sayı: 08


  Kızıl Bayrak'tan
  Ülkenin satışı, emekçilerin yıkımı ve hücre saldırısı
  Direniş büyüdükçe katlıamcı devlet acizleşiyor, medya pislik kusuyor!
  Yaşamak ve yaşatmak için ölüyorlar!
  Direnişin gücü karşısında dize gelecekler!
  TELEKOM'da emperyalist talan!
  TELEKOM'da özelleştirme saldırısına tepkiler
  Sınıf hareketi
  "İş güvencesi" oyununun altından kıdem tazminatı saldırısı çıktı!
  Geleceği kucaklamak için
  "İşçinin en büyük silahı üretimden gelen gücüdür, bunu iyi kullanması gerekiyor"
  1 Mayıs'ın ışığında sınıf hareketi
  Katil devletten hesabı emekçiler soracak!
  Gençlik
  Kapitalizmde çocuk olmak
  Çocuk emeği, kapitalizm ve sosyalizm...
  Alnı kızıl yıldızlı baş secdeye varmaz!
  Kapitalizm ve çevre sağlığı
  Dünyadan kısa kısa...
  Basından...
  Mücadele Postası



Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Direniş büyüdükçe katliamcı devlet acizleşiyor,
medya pislik kusuyor!


“Ölüm orucunu bitirdi cezası 6 ay ertelendi” (Hürriyet, 9 Mayıs 2001)

“Ölüm orucundan EVDE TEDAVİYE” (Milliyet, 9 Mayıs 2001)

Bu başlıklar, ÖO direnişçisi Hatice Yazgan’ın 6 aylık ceza ertelemesi ile tahliye edilmesi sonrasında atıldı. Katliamcı devletin bu kalemi kanlı takımı, bu ertelemeden direnişin zayıfladığı sonucunu çıkarıp sevinç çığlıkları atıyor. Direnişin etkisini kırmak için maden bulmuşcasına kendilerini paralıyorlar. Katliamın ve işkencenin bu suç ortakları böylelikle, nasıl da kirli ve kanlı birer propaganda aygıtı olduklarını bir kez daha gözler önüne seriyorlar.

Katliamcı devlet bu kanlı propaganda aygıtlarıyla, hem direnişçilere, hem ailelerine ve hem de direnişe sempati duyan, devlete öfke besleyen kitlelere mesaj vermeye çalışıyor. ÖO direnişçilerine, bakın direnişi bırakırsanız sizi serbest bırakırım diyor. Tutsak yakınlarına, çocuğunuzu direnişten vazgeçirin alın evinize götürün diyor. Direnişe sempati, devlete öfke duyan kitlelere, bakın biz direnişi bırakanları serbest bile bırakıyoruz, onlar intihar etmek istiyorlar diyor.

İşte yazı işleri bizzat kontr-gerilla merkezlerine bağlı olarak çalışan bu kanlı ve kirli propaganda aygıtları bunları söylüyorlar. Acz ve çaresizlik içerisinde her türlü kanlı ve kirli icraata, aşağılık yalan ve demagojiye başvurmaktan çekinmeyen katil devletin elinde böyle uşakça bir sadakatle çalışıyorlar.

Kirli medyanın akıttığı bu son pislik, alçalmanın ve rezilleşmenin en çarpıcı örneklerinden biridir.

Direnişi boğmak için her zaman en iğrenç ve aşağılık yalanlara sarılmış olan bu kanlı uşak takımı, bu son pisliğiyle öncelikle direnişçi Hatice Yazgan’a kirli dilini uzatıyor. Onun devrimci kimliğini ve kişiliğini lekelemeye çalışıyor. Oysa Hatice Yazgan zorla tedaviyle sakat bırakılan birçok direnişçi gibi Korsakoff hastalığına yakalanan bir tutsaktır. Hatice yeni doğmuş bir çocuk hafızasına sahiptir. Hiçbir şeyi aklında tutamamakta, ailesini, arkadaşlarını tanıyamamakta, kendisinin nerede olduğunu bilmemektedir. Hatice Yazgan, başeğmeyen, onurunu her koşulda koruyan bir direnişçidir. Tam da bunun için katliamlar, işkenceler, zorla tedavi işkencesi onu teslim alamamıştır. Onuruna sahip çıkmış, bunun sonucu olarak da sakat bırakılmıştır. Hatice eğer sağlığına sahip olsaydı, katil devletin tahliyesini de reddederdi. Tıpkı diğer evrimci tutsaklar gibi. Çünkü onlar, böyle bir özgürlüğü(!) ölümle eşanlamlı tuttukları için direniyorlar, onurumuzu teslim etmektense ölürüz diyorlar. Özgürlük direnmektir diyorlar. Sözlerine sahip çıkıyorlar, direniyorlar ve ölümsüzleşiyorlar.

Katil devlet ve onların uşak takımı o kadar acizdir ki, tahliye karşılığında ailelere işbirlikçilik öneriyor. Onlardan çocuklarının iradelerini ve onurlarını hiçe saymalarını istiyor. Bu oyunu geçmişte de denediler. Ama sonuç hep hüsran oldu. Aileler çocuklarımız onurumuzdur dediler, talepleri meşrudur dediler, direnişi sahiplendiler. Elbetteki tersini yapan aileler de oldu. Ama ellerine çocukları değil, gerçekte fiziken yarı ölü bedenler teslim edildi.

Bugün hastanelerde hafızasını yitirmiş, zihinsel olarak çocukluğuna dönmüş onlarca tutsak bulunmaktadır. Devletin ailelere teslim edeceği, işte bu yaşayan ölü haline getirilenlerdir. Katliamcı devlet tarihin en büyük katliamlarından birine imza atmıştır. Şimdi de devrimci tutsakların ölü bedenlerini kirli ve kanlı uşak takımı aracılığıyla pazarlamaya çalışmaktadır. Medya, bu pazarlama çabasının gönüllü çığırtkanlığını yapmaktadır.

Medyanın işi pislik akıtmaktır!

Ortaya saçtıkları pislik, yalan ve demagojilerden kurulu düzenbazlıkları, onların aczini ve zavallılıklarını gösteriyor. Devlet, bu uşak takımını kullanarak, direnişi boğmak amacıyla sürekli olarak pislik saçmaktadır. Milliyet gazetesi, düzenin tescilli pislik akıtıcısıdır. Biz onu katliamın hemen sonrasında attığı “Sahte oruç, kanlı iftar” manşetinden biliyoruz. Hürriyet gazetesini kanlı sayfalarından, katliam şakşakçlığından biliyoruz. Bu pislik akıtıcıları, akıttıkları bu pisliklerin içerisinde kendileri boğulmuşlardır. Geçmişte attıkları tüm bu pislikler, bizzat direnişin gücü tarafından kendilerine yedirilmiştir. Tüm yalan ve demagojileri direnişin gücüyle bir bir yıkılırken, dönüp tek satır dahi yazmadılar üzerine. Çünkü onların işi pislik akıtmaktır.

Katliamcı devletin her türlü pisliğini aklarlar. Bu pisliğin açığa çıkmaması için yalan, dolan, düzenbazlık her türden çirkefliği yaparlar. Faşist devlet katliam yapar, onlar alkışlarlar. Katliam, “hayata dönüş” adı altında gizlenmeye çalışılır. Bu kez devletin şefkatinden, tutsakların acımasızlıklarından dem vurur ve her türlü demagoji ve yalanla katliamı gizlemeye soyunurlar. F tipleri, hastaneler işkencehaneye çevrilir, direnişçi bedenler gün gün erirken, onlara bu kez susma komutu verilmiştir, susarlar. Ördükleri suskunluk fesadı şehitlerle parçalanınca, o ana kadar yaptıkları ve söyledikleri herşeyi unuturlar. Yaşamdan, insandan bahsederler, böylelikle zorla tedavi işkencesine alkış tutarlar. Çünkü onların işi pislik akıtmaktır.

Katil devlet ve uşakları direnişçi tutsaklar önünde diz çökecektir!

Katliamcı devlet direnişin gücü karşısında ezildikçe, yeni oyun ve manevralara girişiyor. Bugün bu oyun ve manevraların en temel özelliği, çeşitli rüşvetler vererek tutsakları direnişten vazgeçirme çabasıdır. Yanısıra direnişin etkisini kırmak için tutsakların direnişten vazgeçtikleri yalanına sarılmaktır. Katliamcı devletin güncel hesabı bu. Hesap bu olunca, katil devletin tüm uşak ve maaşlı görevlileri de artık bu plana uygun roller üstleniyorlar. Her türlü yalan, demogoji ve pislik artık bu planın gereğine göre yapılıyor. Medyanın pislik üretim merkezleri bu plana göre çalışmaya başlıyorlar. Acz ve çaresizlik içerisinde direnişe ve devrimci değerlere saldırıyorlar. Hatice Yazgan’ın tahliyesi üzerine kopartılan yaygara tam da katliamcı devletin bu son manevrası uyarınca yapılıyor. Yine zorla tedavi işkencesiyle sakat bırakılan tutsakların direniş bıraktıkları yalanı, haber programlarının ön sıralarına, gazetelerinin manşetlerine taşınıyor.

Ama nafile. Tümüyle acz ve çaresizliğin ürünü bu çabalar geçmişte bizzat direniş tarafından boşa çıkarıldı, bugün de onları aynı akibet bekliyor. Çünkü katil devlet ve onun pislik akıtıcıları direnişin görkemi ve gücü karşısında diz çökmeye mahkumdurlar. Katliam, işkence ve pisliğe karşın 200’ü aşkın gündür devam eden direniş bunun kanıtıdır.




İzmir:

Ölüm Orucu Direnişi’ne destek etkinlikleri...


Hücre Karşıtı Platform’un Cumartesi eylemi

İzmir Hücre Karşıtı Platform, her Cumartesi düzenlediği eylemler zincirinin 5 Mayıs’taki halkasında, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için bir anma düzenledi.

Anmada, saygı duruşu sonrası yapılan oturma eyleminde Nevzat Çelik’ten “Şafak Türküsü” isimli şiir okundu. Cezaevlerindeki son gelişmelerin aktarıldığı basın metninin okunmasının ardından eylem bitirildi.

115 kişinin katıldığı eylemde; “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Şehit namırın!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!” “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!” vb. sloganlar atıldı.

Tutuklu Aileleri İnisiyatifi’nden eylem

6 Mayıs’ta İzmir Tutuklu Aileleri İnisiyatifi tarafından saat 13:30’da Konak Sümerbank önünde bir basın açıklaması yapıldı. Hücre tipi cezaevlerine ve Ölüm Oruçları’na değinilen açıklamada, “Hücre ölümdür, istemiyoruz!”, “İçerde, dışarda hücreleri parçala!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Biji bıratiye gelan!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!” vb. sloganları atıldı. Eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.

İHD önünde sessiz çığlık

İHD İzmir Şubesi tarafından, “Ölümlere sessiz kalmayacağız, çağrı insanadır! Sanadır! Ey insanlığın vicdanı, lütfen ayağa kalk ve haykır” çağrısıyla İHD önünde sesiz bir oturma eylemi örgütlendi. 10 Mayıs Perşembe günü saat 12.30’da başlayan oturma eylemi, 10 dakika sürdü. Eyleme yaklaşık 60 kişi katıldı.

SY Kızıl Bayrak/İzmir