1 Mayısta miting alanında işçi ve emekçilerle konuştuk... İşçinin en büyük silahı üretimden
gelen gücüdür,
TMMOB üyesi: Elbette her zaman için umut var. Bu sadece 1 Mayıs
eylemliliklerinde veya 14 Nisan eylemliliklerinde gerçekleşebilecek
bir karşı koyuş olamaz. Yani salt mitingler çerçevesinde gerçekleşecek
bir şey değil. Türkiyedeki tüm örgütlü güçlerin, işçilerin, emekçilerin
sürekli mücadelesiyle püskürtülebilecek bir mücadeledir bu. -Bunu EP için de söylüyor musunuz? TMMOB üyesi: Başta sendikalar olmak üzere tüm Emek Platformu
için bunu söylüyorum. Emek Platformu için de aynı şey sözkonusudur doğallığında.
Çünkü zaten dört konfederasyon bu Emek Platformunun içinde. Yanlış
anlaşılmaması için şöyle tekrar edeyim, yaşanacak saldırılar ve süreç
devam ediyor. Türkiyede reform olarak devam eden süreç gerçekte
önümüze, bağımsızlık konusu başta olmak üzere, bir karşı mücadeleyi
koyuyor. Bu da ciddi bir siyasal bilinçlenmeyle gerçekleşebilecek bir
durumdur. Burada en çok başı çekmesi gereken işçi sınıfı ve onun örgütlü
olduğu yerlerdir. Yol-İş üyesi işçi: Tabii ki karşımızdaki gücü işçilerin birliği
ve kendi ekonomik gücümüzle, sınıf gücümüzle yeneceğiz. Bunlarla mücadelemiz
devam edecek. Petrol-İş üyesi 1. işçi: Biz sermayeye karşı meydanlara çıkıyoruz.
Bugünkü herşey sermaye için yapılıyor. İşçi neyi yiyor ne içiyor, düşünen
yok. Petrol-İş üyesi 2. işçi: Biz millet olarak biraz duyarsız insanlarız.
Bu krize rağmen, insanların sağlık, sosyal, ekonomik sıkıntılar çekmesine
rağmen, katılımı yetersiz buluyorum. İnsanlarımız duyarlı. İyi günler
daha yakın olacaktır. - 1 Mayısı izleyen günlerde yeni saldırı programının asıl
kapsamıyla gündeme geleceğini biliyoruz. Sınıf ve emekçileri hangi görevler
bekliyor? TMMOB üyesi: Bu süreçte tüm emekçiler için çok zor görevler
var. Bu görevlerin gerçekleştirilmesi daha sıkı bir örgütlülüğü de beraberinde
getiriyor. Yani bugünkü mevcut sendikal hareket şu anki görevleri yerine
getirebilecek kapasitede değil, daha doğrusu o siyasal bilinç düzeyinde
değil. Yol-İş üyesi işçi: Sınıf ve emekçi kitlelerin bu saldırılara
karşı çok uyanık olması lazım. Türkiyede işçinin, memurun, köylünün,
çiftçinin bu sisteme karşı mücadele etmesi gerekiyor. Petrol-İş üyesi 2. işçi: Demokratik kitle örgütlerinin hakları,
yasalarla bu kadar sınırlandırılmamalı. En başta iş meclisten çıkıyor.
Onları da zorlayacak olan yine çalışanlardır. Petrol-İş üyesi 1. işçi: Herkesin ama herkesin tek bir kalemde
eyleme geçmesi gerekiyor. İşçinin en büyük silahı üretimden gelen gücüdür.
Bunu iyi kullanması gerekiyor. 1-2 gün yaparsın, ihtar verirsin. Belli
bir süre tanırsın, ondan sonra bir hafta üretimi durdurursun. Baktın
olmuyor, daha ilerisini yaparsın. Petrol-İş üyesi 2. işçi: Kendi aramızda da kopukluklar var tabii
ki. Zaten biz dört dörtlük olsak, yaptığımız bütün eylemler, mitingler
ses getirirdi, bir sonuca götürürdü. Eve gidiyorsun eşinden korkuyorsun,
sokakta polisten korkuyorsun, işte patrondan korkuyorsun. Kendi sendikana
gidiyorsun başkanından korkuyorsun. İlk önce bu korkuyu yenmek lazım. - Emek Platformu haklar?m?z? kazanma noktas?nda üzerine düşeni
yap?yor mu? Son kriz sonrasındaki toplam pratiğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yol-İş üyesi işçi: Biliyorsunuz 82 anayasasındaki sendika
kanunu ile sendikaların bazı hakları ve yetkileri ellerinden alındığı
için ellerindeki imkanlarla bu mücadeleyi veriyorlar. -Dervişin bizzat İMF başkan yardımcısının önerisiyle atandığını
biliyoruz. Emperyalistler artık ülke yöneticilerini kendi maaşlı memurları
arasından atıyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? TMMOB üyesi: Bu gelecekteki süreci de bize gösteriyor. Geçmişte
dünyada sömürge ülkelerin nasıl yönetildiğini biliyoruz. Sömürge ülkelerin
yönetimi bizzat sömüren ülkelerin görevlendirdiği valiler tarafından
geçekleşiyordu, sanki öyle bir çağrışım yapıyor. Dervişin gelişi, sömürü mekanizmalarının niceliksel anlamda yeniden
bir şekillenmeye gittiğini gösteriyor. Bu, emperyalistlerin ülkelerin
yönetimini yandaşlarına bırakamayacak noktaya geldiğini, farklı bir
dünyaya doğru evrimleştiğini gösteriyor. Türkiye de dahil buna. Yol-İş üyesi işçi: Bu ülkeye bir tek Derviş gönderilmedi ki.
1950de Menderesin bir sözü var, küçük Amerika yaratacağım
dedi ve ondan sonra Türkiyeye sürekli olarak dışarıdan birileri
geliyor. 71de Atilla Karaosmanoğlu geldi, daha sonra Özal
geldi ve Amerikanın Türkiyedeki siyasi arenadaki güçleri
bitince Kemal Dervişi bize gönderdiler. Petrol-İş üyesi 2. işçi: Ben Dervişi icraatlarını umut
verici bulmuyorum. Amerikan ajanı gibi bir şey. Nerden çıktığı belli
değil. Bizim seçmediğimiz bir insan bizleri yönetiyor. Vatanını çok
seviyordu da neden Amerikada oturuyordu? - Dervişin program?nın gerçekte krizin faturasını işçi
ve emekçilere ödetme programı olduğunu biliyoruz. Bu programda ifadesini
bulan saldırıya karş? s?n?f?n tutumu ve talepleri neler olmal?dır? Yol-İş üyesi işçi: Herşeyden önce insanca yaşam için ekonomik
özgürlüğü elde edecek bir mücadele verilmesi lazım. Kazanana kadar mücadelemiz
devam edecek. - Ekonomik çerçevede bir mücadele yeterli midir? Yol-İş üyesi işçi: Bu 82 anayasasındaki sendikal hakların
kısıtlanmasından dolayıdır. Hükümettekiler de bunun iyi bir şekilde
kullanıyorlar. Öncelikle sendika yasasının değişmesi gerekiyor. Sendika
kanununun daha geliştirilerek işverenlere karşı işçinin mücadelesini
verecek şeklide düzenlenmesi lazım. Bu haklar için şu an işçilerin ne yapması gerekiyor? Bunun için işçinin
eğitimden geçmesi gerekiyor. İşçinin en örgütlü gücü olan sendikalar
üzerinden siyasi partilere baskı oluşturmak gerekiyor. Emekçinin gücünü
de arkasına alarak 82 anayasının değişmesi gerekiyor. - Düşündükleriniz mevcut sendikalar ile olabilir mi? Yol-İş üyesi işçi: Sonuna kadar götüremezler işi. Bunun için
de işçinin yeni liderler bulması gerekiyor. Buna taze bir kan diyebiliriz. - İMF ve Dünya Bankası yeni borçları 15 günde 15 yasa şartına
bağladı. Böylece emperyalistler ulusal egemenliğin simgesi sayılan meclisin
sadece gündemini değil çalışma temposunu da bizzat saptıyorlar. Bu utanç
verici durum hakkında ne düşünüyorsunuz? TMMOB üyesi: Zaten bütün sorunlar birbiriyle bağlantılı. Kriz
nasıl çıktı? Bakarsak, krizin yaratıldığını görüyoruz. Siyasal bir kriz
yaratıldı ve bunun üzerinden de 15 tane yasayı çıkarın parayı alın,
dendi. Kapitalizmin gidişatında sürekli yaşanan bir şey. Avrupada sık sık kriz yaşanıyor. Şu anda bile resesyon yaşıyor,
fakat bu bir plan çerçevesinde gerçekleştirilen bir şey gibi gözüküyor.
Çünkü krizin hemen akabinde 15 yasa dayatılıyor ve Merkez Bankasında
döviz aktifleri bir anda eriyor. Sııcak para biçiminde gidip gelen,
dünyada dolaşan paralardan bir miktar hemen çıkıyor. 94te
de benzer bir süreç yaşanmıştı. O dönemde de bir şeyler dayatılmıştı
ülkeye. O dönemde en sıcak olan özelleştirmelerdi. Şimdi de 15 yasa
dayatılıyor. Tarım konusu dayatılıyor, tarımı bu ülkede bitirdiler.
Buna ilişkin yasalar var burda. Bugün bankalar konusunda yasayı değiştiriyorlar.
Bankaları yine hortumlayan kendileri. Yani kendi içlerindeki problemleri
çözmek için kriz yarattılar ve bu kriz çerçevesinde de ülkeye bir şeyleri
dayatıyorlar. Petrol-İş üyesi 2. işçi: Bu yasalar ülkenin satışından başka
bir şey değil. Kritik sektörlerin ve herşeyin yabancı sermayenin eline
geçişidir. O zaman bizi kim idare edecek? Petrol-İş üyesi 1. işçi: Mesela şeker yasası çıktı. Amerikanın
fazla şekerleri Türkiyeye gelecek. Amerika sanayisi çok gelişmiş,
ama tarıma belli bir bütçe ayırırlar. Ama bizde yanlış politikalar yüzünden
hayvancılık öldürüldü. Bu yeni yasalar üretimin artmasına hiçbir şekilde
yardımcı değil. Borç borçla ödenmez. - Özelleştirmelerle Telekom, THY, enerji vb. gibi bir ülke için
kritik önemde işletmeler emperyalistlere peşkeş çekiliyor. Bu konuda
ve bunun şoven milliyetçiliği bayrak edinenler tarafından yapılması
hakkında ne düşünüyorsunuz? Petrol-İş üyesi 1. işçi: Bu insanlara oy veren bizleriz. Bu
işçilerin hepsi bu partilere oy vermiş. Bu oyla çözülecek bir şey değil.
En büyük silahımız üretimdir. Ancak bunun her tarafta aynı anda olması
şarttır. Ve sendikacıların savunması gereklidir. Birbirimizi zor durumda
bırakmamalıyız. - Hücre tipi cezaevleri işçi ve emekçilere yönelik azgın bir saldırı
programının hayata geçirildiği bir dönemde gündeme getirildi. Hücre
saldırısı ile emekçilere yönelik sosyal yıkım saldırısı arasındaki ilişki
konusunda ne düşünüyorsunuz? TMMOB üyesi: Hepsi zincirin birer parçası zaten. Şu anda cezaevlerinde
bulunan mahpuslara yönelik saldırı aynı zamanda dışarıya yönelikte bir
ikazı taşıyor. Siz bu sisteme karşı muhalifseniz size bir rota gösteriyor,
gideceğiniz yer de burasıdır diye ifade ediliyor. Ki bunları günlük
yaşamımızda da sıkça yaşıyoruz. Son olarak 14 Nisan mitingi kitlelerin çok daha yoğun olması gereken
bir eylemlilikti. Fakat o dönemde basından yapılan kasıtlı yanlış haberler
vardı. Eylemliliklerin yapılmayacağına, izin verilmeyeceğine ilişkin
sürekli yayınlar yapılıyordu. Bu bile kitlelerin katılımını engelleyen
bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. - Süren direniş karş?s?nda devletin tutumunu nas?l değerlendiriyorsunuz? TMMOB üyesi: Yaşanın süreç çok acı. 19 Aralıkta operasyon başlamadan
önce konuya ilişkin iyi bir muhalefet örgütleniyordu. Kitleler bu konuya
belli bir duyarlılık gösteriyordu. Tepkilerini sokakta ifade ediyordu.
Bu ümit verici bir gelişmeydi. Fakat cezaevlerine gerçekleştirilen operasyon
ve 28 kişinin yaşamını kaybetmesi, yine tehdit unsuru olarak topluma
gösterilen bir şeydi. Ölümlere karşı devletin kulaklarını tıkamış olması,
ölümlerin başlamasına rağmen sessizliğin sürmesi, toplumun anlamlı bir
duyarlılık gösterememiş olması da düşünmemiz gereken konular. |
|||||